snıper
New member
- Katılım
- 17 Ocak 2006
- Mesajlar
- 2,345
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Müminler Bir Vücut Gibi Olmalı
İslam dininde müminlerin birbirlerini sevmeleri ve kardeş olmaları çok mühimdir. Nitekim, Hz. Peygamber (sallAllahu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücut gibidirler. Vücudun herhangi bir azası rahatsız olursa, diğer azaları da bu yüzden ateşlenir ve uykusuz kalır. (Buhari)
Nasıl vücutta bir aza ağrıdığı zaman, onun ağrısı diğer azaları da etkiliyorsa, bir müminin sevinmesi veya üzülmesi durumunda diğer müminlerin hali de böyle olmalıdır.
Hz. Peygamber (sav) diğer bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: Bir müminin diğer mümin kardeşlerine karşı ilgisi, birbirini bağlayıp destekleyen bir binanın taşları gibidir. (Buhari)
Hz. Peygamber (sallAllahu aleyhi ve sellem), verdiği çok güzel misallerle İslam kardeşliğinin boyutlarını bize gösteriyor.
Nasıl bir binanın tuğlaları, taşları, üst üste geliyor, birbirine kuvvet veriyor, birbirine yaslanıyor ve bir bina meydana geliyorsa, işte müminler de aynı bu binanın taşları gibidir, buyuruyor.
Hepimiz düşünelim; bir binanın malzemelerini konulması gereken yerlere koymayıp, o tuğlaları, o taşları, üst üste dizmezsek, o kumu, o çimentoyu birbirine katıp suya karıştırarak beton hâline getirmezsek, o bina nasıl meydana gelebilir?
Onun için mümin kardeşlerimizi sevmez, onlara kin beslersek, Allah-u Zülcelâlin katında bir kıymetimiz kalmaz. Aynen harap olmuş bir bina gibi oluruz. O halde, bir binanın malzemeleri nasıl bir araya gelip bir bina oluşuyor ise müminler bir araya gelmeli ve birbirlerine destek olmalıdırlar.
Müminler Birbirlerine Küsmemeli
Maalesef zaman zaman mümin kardeşlerimizin birbirleri ile münakaşa ve mücadelelere giriştikleri, bu mücadele neticesinde birbirlerini kırdıkları ve uzun süre aralarına küskünlüklerin girdiği bir gerçektir.
Oysa unutmamak lazımdır ki münakaşa, çekişmek, mücadele etmek ve sonunda da müminlerin birbirine küsmesi, şeytanın elinde büyük bir sermaye olmaktadır.
Hz. Peygamber (sallAllahu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Şeytan Arap yarımadasında, müslümanların kendisine ibadet etmelerinden ümidini kesmiştir. Ama onların aralarında sürtüşme çıkarmaya çalışacaktır." (Müslim)
İşte buna bakarak, mümin kardeşlerimizle aramızdaki küskünlükleri ve küsme sebeplerini ortadan kaldırmaya çalışmamız lazımdır.
Esasen müminlerin birbirlerine küsmeleri çok çirkin bir şeydir. Hâlbuki Hz. Peygamber (sav) başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Hiçbir müslümana, kardeşini üç günden fazla terk etmesi helal değildir." (Buhari)
Mümin kardeşi ile bir sene dargın duran, onu öldürmüş gibidir. (Ebu Davud, Beyhaki) İki müslüman dargın olsa, haksız olanı barışıncaya kadar İslamın dışındadır. (Bezzar)
Her pazartesi ve perşembe günleri ameller Allaha sunulur, Allah-u Teâlâ kendisine ortak koşmayanlardan sadece mümin kardeşi ile arasında düşmanlık olan kimseler hariç hepsini bu günlerde affeder. (Meleklere de): Barışıncaya dek onları bırakınız, buyurur. (İmam Malik, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbn Mace)
Bu hadislerden anlaşıldığına göre, mümin kardeşiyle konuşmamak, onunla küs durmak, çok çirkin ve kabih bir davranıştır.
Kişi ahiretini düşünüyor, cennet nimetlerini istiyor ve cehennem ateşinden muhafaza olmak, Allahın rızasını kazanmak istiyorsa, mümin kardeşiyle küs olmamalıdır.
Birbiri ile ilgilerini kesen iki kişinin en hayırlısı, selam vermeye ve konuşmaya ilk başlayan ve bu ayrılığın sebeplerini ortadan kaldıran kimsedir. Müslümanların birbirleri ile üç günden fazla küskün durmaları haramdır.
İki müminin arasındaki küsmenin üç gün ile sınırlandırılmasından maksat, birbirlerine küsen kimselerin, bu müddet içinde daha iyi düşünüp, hatalarını anlamalarını temin ve kalplerindeki kini yok etmek içindir.
Zaten mümin kimse, kin tutmaz ve hemen barışmaya yanaşmak suretiyle, faziletli davranmayı tercih eder.
Başkalarının Hatalarıyla Meşgul Olmamak.
Başkalarının hataları ile meşgul olmak; karşısında bulunan kimseyi hor görmek, daima kendisini diğer mümin kardeşlerinden üstün tutmak ve onların çok küçük kusurlarını bile mesele yapmaktır.
Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: Birbirinizin kusurunu araştırmayın. (Hucurat; 12)
Hâlbuki insan, diğer insanların kusurunu araştırmak, onların kusurlarıyla meşgul olmak yerine kendisine baksa, o kişilerde bulunan hatalardan daha büyük hataların kendisinde olduğunu görecektir.
Hz. Peygamber (sallAllahu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Allah-u Zülcelâl bir kuluna hayır dilerse, onu kendi hata ve kusurları ile meşgul eder. Allah-u Zülcelâl, bir kuluna da şer dilerse, daima kendi hataları ile meşgul olmayı bırakıp, başkalarının hatalarıyla meşgul olmasını nasip eder."
Maruf-i Kerhi (kuddise sırruhu) da şöyle demiştir: "Allah, bir kuluna hayır dilediği zaman, ona salih amel kapısını açar. İnsanlarla mücadele ve münakaşa etme kapısını kapatır. O kimse, daima salih ameller ile meşgul olur ve kimseyle mücadele etmez. Allah-u Zülcelâl bir kimseye de şer murad ederse, onu azabına uğratmak ve cehennem ateşine atmak için salih amel kapısını ona kapatır ve salih amel yapmayı o kimseye nasip etmez. Münakaşa ve mücadele kapısını o kimseye açar.
Demek ki küsmenin birinci sebebi, kişinin kendi hatalarını bırakıp başka insanların hataları ile meşgul olmasıdır.
Örneğin bir adam diyor ki: "Ben filan cemaate sohbete gidiyorum. Fakat oradaki insanların yaptıkları hatalardan dolayı, ben o cemaatten soğudum. Filan adam şu hatayı yapıyor, filan adam bu hatayı yapıyor. Onun için namazı bile terk eder hale geldim."
İşte bu adam, o kişilerin hatalarına bakmak yerine kendi hataları ile meşgul olsa, onların hatalarını görmez bile.
Hâlbuki kişi, biraz derin düşünerek nefsinin kendisini nelerden mahrum bıraktığını anlamaya çalışmalıdır.
Rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (sav) mescitte minbere çıkarak yüksek bir sesle şöyle seslenmiştir: Ey diliyle ikrar edip kalbiyle iman etmeyenler! Müslümanlara eza ve cefa etmeyin, onları küçümsemeyin, aşağı görmeyin, kusurlarını araştırmayın.
Çünkü bir müslüman kardeşinin ayıplarını araştıran bir kimsenin ayıplarını da Allah araştırır. Hak Teâlâ da bir kimsenin kusurlarını tetebbu ederse (araştırırsa) onu rezil rüsvay eder. (Tirmizi, İbn Hıbban)
Bu hadis-i şerifteki emir, kişinin başkalarının kusurlarına ve ayıplarına bakmamasına işarettir.
Kul böyle yaparsa, Allah-u Zülcelâl de onun ahiret günü ayıplarını örtecektir. Kul başkasının ayıbına bakmadığı zaman, kendi kusurlarıyla meşgul olup kendisini düzeltmeye başlayacaktır.
Allah-u Zülcelâl bir kuluna hayır dilediği zaman, o kimse kendi ayıplarıyla meşgul olacak başkasının ayıplarıyla uğraşmayacaktır.
Eğer biz başkasının ayıplarını araştırırsak, Allah da bizim ayıplarımızı araştıracaktır. Eğer Allah bir insanın ayıplarını araştırırsa, o kişinin işi çok zordur. Bu kişi perişan olacaktır. Bunun için hiç kimsenin ayıbını araştırmayalım. Daima kendi hatalarımızla, eksikliklerimizle meşgul olalım.
Müminlere Bazı Önemli Tavsiyeler
En başta da belirttiğimiz gibi İslam dininde, mümin kardeşliğinin ve müminlerin birbirlerini Allah rızası için sevmesinin çok büyük bir yeri vardır. Çünkü Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: Şüphesiz müminler kardeştirler. (Hucurat; 10)
Onun için müminler evlerinin içinde öz kardeşleri ile nasılsa, mümin kardeşleri ile ondan daha üstün olmak, birbirlerini daha çok sevmek için gayret göstermelidir.
Tabii bunun mümkün olması için her şeyden önce, kişinin kendisini düzeltmesi lazımdır. Onun için bazı evliyalar şöyle demiştir: Kim Allah-u Zülcelâl ile arasını düzeltirse, Allah-u Zülcelâl de onunla diğer kullarının arasını düzeltir.
Nitekim Peygamber Efendimiz (sallAllahu aleyhi ve selem) de bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: Allah, bir kulunu sevdiği zaman, Cebraile: Ben onu seviyorum, sen de sev. Buyurur. Cebrail de o kulu sever ve gök halkı arasında: Allah, filan kulu seviyor, siz de sevin. Diye haber verir. Onlar da onu severler. Sonra da yeryüzünde yaşayanların kalbine onun sevgisi yerleştirilir. (Buhari, Müslim)
Bu sebeple, bir mümin, Allah-u Zülcelâlin rızasına giden yolda bir mesafe kat etmek istiyorsa, bu ayet-i kerime ve hadis-i şeriflere bakarak, mümin kardeşlerini sevmesi gerektiğini anlaması lazımdır.
Buradan anlaşıldığına göre, Allah-u Zülcelâl bir kimseyi severse, müminler de ona karşı iyi davranır. Onun için bir müminin ilk önce Allah-u Zülcelâl ile kendi arasındaki hali düzeltmesi lazımdır.
Müminlerin birbirlerine karşı bir takım görevleri vardır. Bu görevleri yerine getirmek için gayret etmek lazımdır. Çünkü iki mümin kardeş, aynen iki el gibidir. Eller nasıl birbirini yıkıyorsa, müminler de birbirlerinin eksiklerini tamamlarlar.
Müminler birbirlerine karşı, şefkat, merhamet ve sevgiyle muamele ederler. Ve birbirlerini sevdiklerini açıkça belli ederler. Nitekim Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: Kendi aralarında merhametlidirler. (Fetih; 29)
Ebu İdris Havlani den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Dimeşk mescidine girmiştim. Güler yüzlü bir gençle karşılaştım. İnsanlar onun etrafını sarmış, ihtilafa düştükleri meseleleri ona soruyorlar ve söylediklerini de kabul ediyorlardı.
Kim olduğunu sordum. Muaz bin Cebel olduğunu söylediler. Ertesi gün yine o mescide gittim. O zat namaz kılıyordu. Namazını bitirince, yanına giderek selam verdim ve: VAllahi seni Allah için seviyorum. Dedim.
Allah için mi? Diye sordu. Allah için! Dedim. Elbisemin kenarından tutarak beni kendine çekti, şöyle dedi: Müjdeler olsun sana! Hz. Peygamber (sav)in şöyle dediğini duydum:
Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki: Benim rızam için birbirini sevenlere, Benim rızam için oturup sohbet edenlere, Benim rızam için birbirlerini ziyaret edenlere ve birbirlerine harcamada bulunanlara muhabbetim haktır. (İmam Malik, İbn Hıbban)
Müminlere İyi Davranarak Onların Sıkıntısını Gidermenin Mükâfatları Şöyledir:
1- Allah-u Teâlâ, mümin kardeşinin bir üzüntüsünün kalkmasına sebep olan kimsenin, kıyamet gününde ahiret üzüntüsünü kaldırır.
2- Allah-u Teâlâ, dünya hayatında onun rızkını bollaştırır.
3- O dehşetli kıyamet gününde Allah-u Teâlânın azabından emin olur.
4- Mümin kardeşine yardım edene bütün hayır kapıları açılır ve iyilik yaptığı kişileri rencide etmediği sürece, Allahın nimetleri o kimsenin yanında sabit kalır.
5- Mümin kerdeşine yardım eden kişi, yardım ettiği zamanı, Allaha ibadet ve taatte geçirmiş sayılır. Ve bu davranışı, Hz. Peygamber (sallAllahu aleyhi ve sellem)in mescidinde bir ay itikâf etmekten daha sevimlidir.
6- Binlerce melek ona dua ve rahmet talep ederler.
7- Mümin kardeşine yardım edenin yardımı, onun ateşten muhafaza olmasına sebep olur.
8- Her bir adımda yetmiş şehit sevabı yazılır, yetmiş günahı affolunur.
Bu büyük hayrı kazanmak ve buna nail olmak için bir mümin kardeşinin sıkıntısını karşılıksız olarak gidermek gereklidir. Elimizden geldiği kadar mümin kardeşlerimizin ihtiyaçlarını giderelim. Bu fırsatı ve bu büyük hayrı kaçırmayalım.
Çünkü biz mümin kardeşimize yardımcı olduğumuz zaman, Allah-u Teâlâ da kıyamet gününde bizlere yardımcı olacaktır.
İnşAllah.
İslam dininde müminlerin birbirlerini sevmeleri ve kardeş olmaları çok mühimdir. Nitekim, Hz. Peygamber (sallAllahu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:
Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücut gibidirler. Vücudun herhangi bir azası rahatsız olursa, diğer azaları da bu yüzden ateşlenir ve uykusuz kalır. (Buhari)
Nasıl vücutta bir aza ağrıdığı zaman, onun ağrısı diğer azaları da etkiliyorsa, bir müminin sevinmesi veya üzülmesi durumunda diğer müminlerin hali de böyle olmalıdır.
Hz. Peygamber (sav) diğer bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: Bir müminin diğer mümin kardeşlerine karşı ilgisi, birbirini bağlayıp destekleyen bir binanın taşları gibidir. (Buhari)
Hz. Peygamber (sallAllahu aleyhi ve sellem), verdiği çok güzel misallerle İslam kardeşliğinin boyutlarını bize gösteriyor.
Nasıl bir binanın tuğlaları, taşları, üst üste geliyor, birbirine kuvvet veriyor, birbirine yaslanıyor ve bir bina meydana geliyorsa, işte müminler de aynı bu binanın taşları gibidir, buyuruyor.
Hepimiz düşünelim; bir binanın malzemelerini konulması gereken yerlere koymayıp, o tuğlaları, o taşları, üst üste dizmezsek, o kumu, o çimentoyu birbirine katıp suya karıştırarak beton hâline getirmezsek, o bina nasıl meydana gelebilir?
Onun için mümin kardeşlerimizi sevmez, onlara kin beslersek, Allah-u Zülcelâlin katında bir kıymetimiz kalmaz. Aynen harap olmuş bir bina gibi oluruz. O halde, bir binanın malzemeleri nasıl bir araya gelip bir bina oluşuyor ise müminler bir araya gelmeli ve birbirlerine destek olmalıdırlar.
Müminler Birbirlerine Küsmemeli
Maalesef zaman zaman mümin kardeşlerimizin birbirleri ile münakaşa ve mücadelelere giriştikleri, bu mücadele neticesinde birbirlerini kırdıkları ve uzun süre aralarına küskünlüklerin girdiği bir gerçektir.
Oysa unutmamak lazımdır ki münakaşa, çekişmek, mücadele etmek ve sonunda da müminlerin birbirine küsmesi, şeytanın elinde büyük bir sermaye olmaktadır.
Hz. Peygamber (sallAllahu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Şeytan Arap yarımadasında, müslümanların kendisine ibadet etmelerinden ümidini kesmiştir. Ama onların aralarında sürtüşme çıkarmaya çalışacaktır." (Müslim)
İşte buna bakarak, mümin kardeşlerimizle aramızdaki küskünlükleri ve küsme sebeplerini ortadan kaldırmaya çalışmamız lazımdır.
Esasen müminlerin birbirlerine küsmeleri çok çirkin bir şeydir. Hâlbuki Hz. Peygamber (sav) başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Hiçbir müslümana, kardeşini üç günden fazla terk etmesi helal değildir." (Buhari)
Mümin kardeşi ile bir sene dargın duran, onu öldürmüş gibidir. (Ebu Davud, Beyhaki) İki müslüman dargın olsa, haksız olanı barışıncaya kadar İslamın dışındadır. (Bezzar)
Her pazartesi ve perşembe günleri ameller Allaha sunulur, Allah-u Teâlâ kendisine ortak koşmayanlardan sadece mümin kardeşi ile arasında düşmanlık olan kimseler hariç hepsini bu günlerde affeder. (Meleklere de): Barışıncaya dek onları bırakınız, buyurur. (İmam Malik, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbn Mace)
Bu hadislerden anlaşıldığına göre, mümin kardeşiyle konuşmamak, onunla küs durmak, çok çirkin ve kabih bir davranıştır.
Kişi ahiretini düşünüyor, cennet nimetlerini istiyor ve cehennem ateşinden muhafaza olmak, Allahın rızasını kazanmak istiyorsa, mümin kardeşiyle küs olmamalıdır.
Birbiri ile ilgilerini kesen iki kişinin en hayırlısı, selam vermeye ve konuşmaya ilk başlayan ve bu ayrılığın sebeplerini ortadan kaldıran kimsedir. Müslümanların birbirleri ile üç günden fazla küskün durmaları haramdır.
İki müminin arasındaki küsmenin üç gün ile sınırlandırılmasından maksat, birbirlerine küsen kimselerin, bu müddet içinde daha iyi düşünüp, hatalarını anlamalarını temin ve kalplerindeki kini yok etmek içindir.
Zaten mümin kimse, kin tutmaz ve hemen barışmaya yanaşmak suretiyle, faziletli davranmayı tercih eder.
Başkalarının Hatalarıyla Meşgul Olmamak.
Başkalarının hataları ile meşgul olmak; karşısında bulunan kimseyi hor görmek, daima kendisini diğer mümin kardeşlerinden üstün tutmak ve onların çok küçük kusurlarını bile mesele yapmaktır.
Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: Birbirinizin kusurunu araştırmayın. (Hucurat; 12)
Hâlbuki insan, diğer insanların kusurunu araştırmak, onların kusurlarıyla meşgul olmak yerine kendisine baksa, o kişilerde bulunan hatalardan daha büyük hataların kendisinde olduğunu görecektir.
Hz. Peygamber (sallAllahu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "Allah-u Zülcelâl bir kuluna hayır dilerse, onu kendi hata ve kusurları ile meşgul eder. Allah-u Zülcelâl, bir kuluna da şer dilerse, daima kendi hataları ile meşgul olmayı bırakıp, başkalarının hatalarıyla meşgul olmasını nasip eder."
Maruf-i Kerhi (kuddise sırruhu) da şöyle demiştir: "Allah, bir kuluna hayır dilediği zaman, ona salih amel kapısını açar. İnsanlarla mücadele ve münakaşa etme kapısını kapatır. O kimse, daima salih ameller ile meşgul olur ve kimseyle mücadele etmez. Allah-u Zülcelâl bir kimseye de şer murad ederse, onu azabına uğratmak ve cehennem ateşine atmak için salih amel kapısını ona kapatır ve salih amel yapmayı o kimseye nasip etmez. Münakaşa ve mücadele kapısını o kimseye açar.
Demek ki küsmenin birinci sebebi, kişinin kendi hatalarını bırakıp başka insanların hataları ile meşgul olmasıdır.
Örneğin bir adam diyor ki: "Ben filan cemaate sohbete gidiyorum. Fakat oradaki insanların yaptıkları hatalardan dolayı, ben o cemaatten soğudum. Filan adam şu hatayı yapıyor, filan adam bu hatayı yapıyor. Onun için namazı bile terk eder hale geldim."
İşte bu adam, o kişilerin hatalarına bakmak yerine kendi hataları ile meşgul olsa, onların hatalarını görmez bile.
Hâlbuki kişi, biraz derin düşünerek nefsinin kendisini nelerden mahrum bıraktığını anlamaya çalışmalıdır.
Rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (sav) mescitte minbere çıkarak yüksek bir sesle şöyle seslenmiştir: Ey diliyle ikrar edip kalbiyle iman etmeyenler! Müslümanlara eza ve cefa etmeyin, onları küçümsemeyin, aşağı görmeyin, kusurlarını araştırmayın.
Çünkü bir müslüman kardeşinin ayıplarını araştıran bir kimsenin ayıplarını da Allah araştırır. Hak Teâlâ da bir kimsenin kusurlarını tetebbu ederse (araştırırsa) onu rezil rüsvay eder. (Tirmizi, İbn Hıbban)
Bu hadis-i şerifteki emir, kişinin başkalarının kusurlarına ve ayıplarına bakmamasına işarettir.
Kul böyle yaparsa, Allah-u Zülcelâl de onun ahiret günü ayıplarını örtecektir. Kul başkasının ayıbına bakmadığı zaman, kendi kusurlarıyla meşgul olup kendisini düzeltmeye başlayacaktır.
Allah-u Zülcelâl bir kuluna hayır dilediği zaman, o kimse kendi ayıplarıyla meşgul olacak başkasının ayıplarıyla uğraşmayacaktır.
Eğer biz başkasının ayıplarını araştırırsak, Allah da bizim ayıplarımızı araştıracaktır. Eğer Allah bir insanın ayıplarını araştırırsa, o kişinin işi çok zordur. Bu kişi perişan olacaktır. Bunun için hiç kimsenin ayıbını araştırmayalım. Daima kendi hatalarımızla, eksikliklerimizle meşgul olalım.
Müminlere Bazı Önemli Tavsiyeler
En başta da belirttiğimiz gibi İslam dininde, mümin kardeşliğinin ve müminlerin birbirlerini Allah rızası için sevmesinin çok büyük bir yeri vardır. Çünkü Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: Şüphesiz müminler kardeştirler. (Hucurat; 10)
Onun için müminler evlerinin içinde öz kardeşleri ile nasılsa, mümin kardeşleri ile ondan daha üstün olmak, birbirlerini daha çok sevmek için gayret göstermelidir.
Tabii bunun mümkün olması için her şeyden önce, kişinin kendisini düzeltmesi lazımdır. Onun için bazı evliyalar şöyle demiştir: Kim Allah-u Zülcelâl ile arasını düzeltirse, Allah-u Zülcelâl de onunla diğer kullarının arasını düzeltir.
Nitekim Peygamber Efendimiz (sallAllahu aleyhi ve selem) de bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: Allah, bir kulunu sevdiği zaman, Cebraile: Ben onu seviyorum, sen de sev. Buyurur. Cebrail de o kulu sever ve gök halkı arasında: Allah, filan kulu seviyor, siz de sevin. Diye haber verir. Onlar da onu severler. Sonra da yeryüzünde yaşayanların kalbine onun sevgisi yerleştirilir. (Buhari, Müslim)
Bu sebeple, bir mümin, Allah-u Zülcelâlin rızasına giden yolda bir mesafe kat etmek istiyorsa, bu ayet-i kerime ve hadis-i şeriflere bakarak, mümin kardeşlerini sevmesi gerektiğini anlaması lazımdır.
Buradan anlaşıldığına göre, Allah-u Zülcelâl bir kimseyi severse, müminler de ona karşı iyi davranır. Onun için bir müminin ilk önce Allah-u Zülcelâl ile kendi arasındaki hali düzeltmesi lazımdır.
Müminlerin birbirlerine karşı bir takım görevleri vardır. Bu görevleri yerine getirmek için gayret etmek lazımdır. Çünkü iki mümin kardeş, aynen iki el gibidir. Eller nasıl birbirini yıkıyorsa, müminler de birbirlerinin eksiklerini tamamlarlar.
Müminler birbirlerine karşı, şefkat, merhamet ve sevgiyle muamele ederler. Ve birbirlerini sevdiklerini açıkça belli ederler. Nitekim Allah-u Zülcelâl bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: Kendi aralarında merhametlidirler. (Fetih; 29)
Ebu İdris Havlani den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Dimeşk mescidine girmiştim. Güler yüzlü bir gençle karşılaştım. İnsanlar onun etrafını sarmış, ihtilafa düştükleri meseleleri ona soruyorlar ve söylediklerini de kabul ediyorlardı.
Kim olduğunu sordum. Muaz bin Cebel olduğunu söylediler. Ertesi gün yine o mescide gittim. O zat namaz kılıyordu. Namazını bitirince, yanına giderek selam verdim ve: VAllahi seni Allah için seviyorum. Dedim.
Allah için mi? Diye sordu. Allah için! Dedim. Elbisemin kenarından tutarak beni kendine çekti, şöyle dedi: Müjdeler olsun sana! Hz. Peygamber (sav)in şöyle dediğini duydum:
Allah-u Zülcelâl buyuruyor ki: Benim rızam için birbirini sevenlere, Benim rızam için oturup sohbet edenlere, Benim rızam için birbirlerini ziyaret edenlere ve birbirlerine harcamada bulunanlara muhabbetim haktır. (İmam Malik, İbn Hıbban)
Müminlere İyi Davranarak Onların Sıkıntısını Gidermenin Mükâfatları Şöyledir:
1- Allah-u Teâlâ, mümin kardeşinin bir üzüntüsünün kalkmasına sebep olan kimsenin, kıyamet gününde ahiret üzüntüsünü kaldırır.
2- Allah-u Teâlâ, dünya hayatında onun rızkını bollaştırır.
3- O dehşetli kıyamet gününde Allah-u Teâlânın azabından emin olur.
4- Mümin kardeşine yardım edene bütün hayır kapıları açılır ve iyilik yaptığı kişileri rencide etmediği sürece, Allahın nimetleri o kimsenin yanında sabit kalır.
5- Mümin kerdeşine yardım eden kişi, yardım ettiği zamanı, Allaha ibadet ve taatte geçirmiş sayılır. Ve bu davranışı, Hz. Peygamber (sallAllahu aleyhi ve sellem)in mescidinde bir ay itikâf etmekten daha sevimlidir.
6- Binlerce melek ona dua ve rahmet talep ederler.
7- Mümin kardeşine yardım edenin yardımı, onun ateşten muhafaza olmasına sebep olur.
8- Her bir adımda yetmiş şehit sevabı yazılır, yetmiş günahı affolunur.
Bu büyük hayrı kazanmak ve buna nail olmak için bir mümin kardeşinin sıkıntısını karşılıksız olarak gidermek gereklidir. Elimizden geldiği kadar mümin kardeşlerimizin ihtiyaçlarını giderelim. Bu fırsatı ve bu büyük hayrı kaçırmayalım.
Çünkü biz mümin kardeşimize yardımcı olduğumuz zaman, Allah-u Teâlâ da kıyamet gününde bizlere yardımcı olacaktır.
İnşAllah.