Hikmet ÇETİNKAYA
Cumartesi günü akşam saatleri...
Mustafa Balbay’ın serbest bırakıldığı haberini Cumhuriyet Hukuk Bürosu’ndan Bülent Utku verdi:
“Balbay, yargı kararıyla bırakıldı, 40 dakika sonra gazetedeyiz...”
Sıcak bir gündü...
Odamın içinde dolaşmaya başladım...
Az sonra televizyonlar altyazı geçmeye başladılar:
“Cumhuriyet’in Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay serbest bırakıldı...”
Dört gündür hukuk büromuz Balbay gibi uykusuzdu. Akın Atalay, Bülent Utku ve Tora Pekin polis-adliye arasında gidip geliyordu.
Ben, okurlara telefonla, elektronik posta aracılığıyla bilgi aktarmaktan yorulmuştum. Bir de te- levizyon kanallarına çıkıp konuşmaktan.
Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Yıldız gece yarılarına dek gazetedeydi.
Dinci medya, tarikat şeyhlerinin müritleri, AKP yalakaları “Ergenekon” üzerinden Cumhuriyet’e karşı o bilinen saldırı kampanyasını sürdürüyorlardı.
İlhan Ağabey (Selçuk) gözetime alındığında da “aynı oyunla” karşı karşıya kalmıştık.
Ne istiyorlardı Mustafa Kemal Atatürk’ün 84 yıl önce kurduğu Cumhuriyet’ten?
Deniz Kavukçuoğlu’nun da altını çizdiği gibi, Cumhuriyet gazetesi yazarlarına “darbeci yaftası” yapıştırıp, yalakalığın ötesinde “muhbir yurttaş” durumu karşımıza çıkıyordu.
Saldırganların sayısı on beşi, yirmiyi geçemiyordu. Cumhuriyet’e atılan üç bombayla, silahlı eylemin Cumhuriyet yazarlarının bilgisinde yapıldığını alçakça yazmaktan çekinmiyorlardı.
Elbet onlara gereken yanıtları Haber Türk, SkyTürk gibi televizyonlarda veriyor, “çeteci medya”nın maskelerini bir bir indiriyorduk.
12 Mart’ın, 12 Eylül’ün işkencelerinden geçen bizlerdik; Susurluk çetesinin üzerine giden bizlerdik; Hizbullah’ı kamuoyunun önüne koyan; faili meçhul cinayetlerin aydınlanması için onlardan daha fazla çaba harcayan yine bizlerdik...
***
Saldırı planı önceden hazırlanmış, yargı ve polisten “gizli soruşturulan” Ergenekon’un tutanakları “malum medya”ya anında servis yapılmaya başlanmıştı.
Kim veriyordu gizli soruşturulan bir operasyonun tutanaklarını malum gazetelere?
Neden bu servis Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün uyarılarına karşı tüm hızıyla sürüyordu?
İlhan Selçuk yıllardır “devlet içinde örgütlü çetelere” karşı yazılar yazıyor...
Unutkan bir toplumuz...
Arşivimde bulunan, İlhan Ağabey’in “Haklı Çıkmanın Hüznü” başlıklı yazısından bir bölüm aktarıyorum:
“Bir trafik kazası...
Kaza mı?..
Mercedes mi kamyona çarpmış, kamyon mu Mercedes’i uçuruma yuvarlamış?.. Ne önemi var?.. Araba yüklü!.. Polis müdürü mü istersin?.. Aşiret reisi mi istersin?.. Milletvekili mi istersin?.. Yeraltı ilişkileri mi istersin?.. Devlet, hükümet, Meclis, bürokrasi katılımı mı istersin?.. Olağanüstü hal’li, olağan hal mi istersin?.. Dış ilişkiler, iç ilişkiler mi istersin?.. Hepsi Bir Mercedes’e sığınmışlar, sonra bir kamyonla kucaklaşıp teker meker uçuruma yuvarlanmışlar...
Gazetelerde başlıklar:
‘Milletvekili, polis, mafya aynı otoda!..’
Doğal değil mi?..
‘Esrarengiz kaza!..’
Yok canım, neresi esrarengiz?.. Her şey açık seçik, ortalıkta sergileniyor.
‘Garip ilişkiler.’
Hiç de garip değil!..
‘Esrarengiz kaza’ Türkiye’nin anatomisini yansıtan sıradan bir olay..
Ve şuraya yazıyorum:
Bu olayın soruşturmasından ve kovuşturmasından da hiçbir şey çıkmayacak!..(5 Kasım 1996)”
Siz 12 yıl sonra İlhan Selçuk’u “Ergenekon’un fikir babası” diye suçlayan dincilere, AKP yanlılarına sesleniyorum: “12 yıl önce Susurluk’un ‘pof’ ıkacağını salt İlhan Selçuk değil, tüm Cumhuriyet yazarları yazdı..”
***
Devlet içinde örgütlü çetelerin varlığını elbette biliyoruz...
Uğur Mumcu’nun öldürülmesinden sonra kurulan “TBMM Faili Maçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu Raporu”nu “Ergenekon”u soruşturan savcılarımız bir kez daha okusunlar...
Şu bizim Soros’un çocukları, ikinci cumhuriyetçiler ve din bezirgânları da rapora baksınlar...
Hizbullah’ın Batman’da nerede eğitildiğini, silahların nereden geldiğini ğrenirler...
Cumartesi günü akşam saatleri...
Mustafa Balbay’ın serbest bırakıldığı haberini Cumhuriyet Hukuk Bürosu’ndan Bülent Utku verdi:
“Balbay, yargı kararıyla bırakıldı, 40 dakika sonra gazetedeyiz...”
Sıcak bir gündü...
Odamın içinde dolaşmaya başladım...
Az sonra televizyonlar altyazı geçmeye başladılar:
“Cumhuriyet’in Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay serbest bırakıldı...”
Dört gündür hukuk büromuz Balbay gibi uykusuzdu. Akın Atalay, Bülent Utku ve Tora Pekin polis-adliye arasında gidip geliyordu.
Ben, okurlara telefonla, elektronik posta aracılığıyla bilgi aktarmaktan yorulmuştum. Bir de te- levizyon kanallarına çıkıp konuşmaktan.
Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Yıldız gece yarılarına dek gazetedeydi.
Dinci medya, tarikat şeyhlerinin müritleri, AKP yalakaları “Ergenekon” üzerinden Cumhuriyet’e karşı o bilinen saldırı kampanyasını sürdürüyorlardı.
İlhan Ağabey (Selçuk) gözetime alındığında da “aynı oyunla” karşı karşıya kalmıştık.
Ne istiyorlardı Mustafa Kemal Atatürk’ün 84 yıl önce kurduğu Cumhuriyet’ten?
Deniz Kavukçuoğlu’nun da altını çizdiği gibi, Cumhuriyet gazetesi yazarlarına “darbeci yaftası” yapıştırıp, yalakalığın ötesinde “muhbir yurttaş” durumu karşımıza çıkıyordu.
Saldırganların sayısı on beşi, yirmiyi geçemiyordu. Cumhuriyet’e atılan üç bombayla, silahlı eylemin Cumhuriyet yazarlarının bilgisinde yapıldığını alçakça yazmaktan çekinmiyorlardı.
Elbet onlara gereken yanıtları Haber Türk, SkyTürk gibi televizyonlarda veriyor, “çeteci medya”nın maskelerini bir bir indiriyorduk.
12 Mart’ın, 12 Eylül’ün işkencelerinden geçen bizlerdik; Susurluk çetesinin üzerine giden bizlerdik; Hizbullah’ı kamuoyunun önüne koyan; faili meçhul cinayetlerin aydınlanması için onlardan daha fazla çaba harcayan yine bizlerdik...
***
Saldırı planı önceden hazırlanmış, yargı ve polisten “gizli soruşturulan” Ergenekon’un tutanakları “malum medya”ya anında servis yapılmaya başlanmıştı.
Kim veriyordu gizli soruşturulan bir operasyonun tutanaklarını malum gazetelere?
Neden bu servis Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün uyarılarına karşı tüm hızıyla sürüyordu?
İlhan Selçuk yıllardır “devlet içinde örgütlü çetelere” karşı yazılar yazıyor...
Unutkan bir toplumuz...
Arşivimde bulunan, İlhan Ağabey’in “Haklı Çıkmanın Hüznü” başlıklı yazısından bir bölüm aktarıyorum:
“Bir trafik kazası...
Kaza mı?..
Mercedes mi kamyona çarpmış, kamyon mu Mercedes’i uçuruma yuvarlamış?.. Ne önemi var?.. Araba yüklü!.. Polis müdürü mü istersin?.. Aşiret reisi mi istersin?.. Milletvekili mi istersin?.. Yeraltı ilişkileri mi istersin?.. Devlet, hükümet, Meclis, bürokrasi katılımı mı istersin?.. Olağanüstü hal’li, olağan hal mi istersin?.. Dış ilişkiler, iç ilişkiler mi istersin?.. Hepsi Bir Mercedes’e sığınmışlar, sonra bir kamyonla kucaklaşıp teker meker uçuruma yuvarlanmışlar...
Gazetelerde başlıklar:
‘Milletvekili, polis, mafya aynı otoda!..’
Doğal değil mi?..
‘Esrarengiz kaza!..’
Yok canım, neresi esrarengiz?.. Her şey açık seçik, ortalıkta sergileniyor.
‘Garip ilişkiler.’
Hiç de garip değil!..
‘Esrarengiz kaza’ Türkiye’nin anatomisini yansıtan sıradan bir olay..
Ve şuraya yazıyorum:
Bu olayın soruşturmasından ve kovuşturmasından da hiçbir şey çıkmayacak!..(5 Kasım 1996)”
Siz 12 yıl sonra İlhan Selçuk’u “Ergenekon’un fikir babası” diye suçlayan dincilere, AKP yanlılarına sesleniyorum: “12 yıl önce Susurluk’un ‘pof’ ıkacağını salt İlhan Selçuk değil, tüm Cumhuriyet yazarları yazdı..”
***
Devlet içinde örgütlü çetelerin varlığını elbette biliyoruz...
Uğur Mumcu’nun öldürülmesinden sonra kurulan “TBMM Faili Maçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu Raporu”nu “Ergenekon”u soruşturan savcılarımız bir kez daha okusunlar...
Şu bizim Soros’un çocukları, ikinci cumhuriyetçiler ve din bezirgânları da rapora baksınlar...
Hizbullah’ın Batman’da nerede eğitildiğini, silahların nereden geldiğini ğrenirler...