emrah1607
Banned
Birkaç kez yazdım. Bir kez daha yazmak ve tarihe not etmekte sakınca yok. AKP’nin 6 yıllık iktidarı süresince “başardığı” tek bir şey var: “Kendi derin devleti yanında, kendi medyasını da yaratmak. Aynı zamanda, (devşirme aydın)ını da tabii.”
AKP’nin belki de Osmanlı’dan aldığı tek “gelenek” bu: “Devşirme yaratmak…”
TV’lerde, gazetelerde, radyolarda, internet sitelerinde AKP’yi öven, yalakalık yapan, Erdoğan’dan söz ederken ağzından salyalar akan tiplere bakın... Bir çoğu geçmişte sol saflarda yer tutmuş kişilerden oluşuyor. Dün “faşist – gerici – yobaz” dediklerine bugün övgüler diziyor. Demokrasinin “d”sine dahi tahammül edemeyen bir partiyi, bize “ilerici” diye yutturmaya çalışıyor. AKP’den beslenen bu yalaka takımına göre, iktidardaki parti, “demokratik atılımlar yapıyor.”
Onlara, çok sevdikleri Başbakanlarının üslubuyla seslenmek geliyor içimden: “Sevsinler sizin demokrasinizi…”
“AKP demokrattır, ilericidir” diyen bu yalaka takımını izlerken, “Acaba kör mü oldular?” diye soruyorum bazen… Çünkü; insanın bu olan biten karşısında isyan etmemesi için ya kör, ya da köpekleşmiş olması gerekiyor. Çünkü sadece köpekler sahiplerine sonuna kadar sadık olurlar. Onların atacağı bir parça kemiğin etrafında “bekçilik” yaparlar. Bunların durumu da biraz ikinci örneğe benziyor. Olan biten her şeye rağmen, köpeklik yapmaktan vazgeçemiyorlar.
Alın birkaç örnek:
Birazcık vicdanı olan, ülkesine karşı içinde birazcık sevgi taşıyan hangi aydın, yazar-çizer, kalem erbabı, şu sözler karşısında isyan etmez: “Yeşil görmek isteyen manava gitsin…”
Bu sözü, daha bir hafta önce yolsuzluk iddialarıyla gündeme gelen Gaziantep’in AKP’li Belediye Başkanı Asım Güzelbey söylüyor. Kentteki yeşil alanların yok edilmesine itiraz eden çevreci grup yerel gazetelere ilan verince, “Çevrecinin daniskasıyım” diyen Başbakan’ın “has adamı” Güzelbey, “Yeşil görmek isteyen manava gitsin” buyuruyor.
AKP’den beslenen yalak takımı, bu söze bile itiraz edemiyor. Güzelbey’e sesini çıkartamıyor. Ağaçların, ormanların, yeşil alanların katledilmesine açıkça suç ortağı oluyor. Bunun adına da “demokrasi” deniyor.
Sevsinler sizin demokrasinizi…
Peki bu anlayış sadece Güzelbey’de mi var? AKP’nin “devşirme” yazar çizerleri ve kendi içlerinden yetişen kalem erbabı, sadece Antep’teki bu sözlere mi sessiz kalıyor?
Hayır, ne yazık ki; bunlar AKP’nin Türkiye’yi sokmaya çalıştığı o karanlık düzene –Başbakan’ın deyimiyle- “yataklık” yapıyor. AKP yeşil alanları katlederken sessiz kalıyor. AKP okul alanlarını tadil planı yaparak “ticari alan”a dönüştürürken “Yaşasın gökdelenler dikiliyor, ekonomimiz düzeliyor” diye sevinç çığlıkları atıyor.
AKP kafasının gerisindeki “biat toplumu”nu işte bu besleyip büyüttüğü “ideologları”nın yardımıyla oluşturuyor. Sadaka kültürünü topluma hakim kılarken, bunun adına “hayırseverlik” deniyor. Yoksulluk kurumsallaştırılarak, açlık ve sefalet “kader” diye dayatılıyor.
Halbuki; AKP planlı bir şekilde, gizli gündemini Türkiye’ye dayatıyor. O gündemin içinde, sosyal alanların yok edilmesi ve toplumun işten eve – evden işe giden bir “sürü”ye çevrilmesi yer alıyor.
Büyükşehirlerdeki çay bahçelerinin çeşitli bahanelerle ortadan kaldırılması, yeşil alanların inşaata açılması, toplumun bir araya gelebileceği “ortak mekanlar”ın sessiz sedasız bir şekilde yok edilmesi bu planın adım adım yürüdüğünü gösteriyor. AKP toplumun bir araya gelmemesi için onu önce yoksullaştırıyor, ardından yaşayamaz hale getirerek, sosyal yaşamdan koparıyor. Günlük maişet derdine düşen geniş yığınlar, aralarındaki sosyal ilişkinin kopması üzerine içe kapanıyor. Bu ise AKP’nin işini kolaylaştırıyor. Birbiriyle konuşmayan, düşünemeyen, örgütlenemeyen bireyler, “sürüleşiyor.”
AKP bu planını hayata geçirirken, kentin “içiyle de oynuyor.” Şehrin içlerine kilometrelerce uzayan bariyerler koyuyor. Bir yerden bir yere gitmek imkansızlaşıyor. Böylece, trafiğe takılmak istemeyen yurttaşlar, eğlence mekanlarına gitmemeyi tercih ediyor.
Saat 21.00’den sonra Ankara ve İstanbul’un merkezlerine bir bakın… Her iki kent de adeta “ölü” vaziyette… AKP yüksek vergiler koyarak, eğlence mekanlarının belini doğrultmasına izin vermiyor. Sosyal yaşamı bitirilen bir ülke, adım adım çoraklaşıyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise, bu politikanın arkasında olduğunu, partisinin dünkü iftar yemeğinde açıkça ilan etti. Erdoğan, partililerine “Gazete okumayın, o gazeteleri evlerinize sokmayın” dedi.
“Türkiye’yi AB’ye taşıyacak lider” sonunda bu noktaya geldi. Yalakaların “demokrat” Erdoğan’ı, kafasındaki ülkeyi farkına varmadan ifşa etti: Okumayan, eğlenmeyen, öğrenmeyen merak etmeyen, gazetesi, medyası, iletişim aracı olmayan bir toplum…
Sahi sizce AKP Türkiye’yi nereye götürüyor?
http://www.gercekgundem.com/?c=56896
BENCE AKP ÜLKEYİ BATAĞA GÖTÜRÜYOR
AKP’nin belki de Osmanlı’dan aldığı tek “gelenek” bu: “Devşirme yaratmak…”
TV’lerde, gazetelerde, radyolarda, internet sitelerinde AKP’yi öven, yalakalık yapan, Erdoğan’dan söz ederken ağzından salyalar akan tiplere bakın... Bir çoğu geçmişte sol saflarda yer tutmuş kişilerden oluşuyor. Dün “faşist – gerici – yobaz” dediklerine bugün övgüler diziyor. Demokrasinin “d”sine dahi tahammül edemeyen bir partiyi, bize “ilerici” diye yutturmaya çalışıyor. AKP’den beslenen bu yalaka takımına göre, iktidardaki parti, “demokratik atılımlar yapıyor.”
Onlara, çok sevdikleri Başbakanlarının üslubuyla seslenmek geliyor içimden: “Sevsinler sizin demokrasinizi…”
“AKP demokrattır, ilericidir” diyen bu yalaka takımını izlerken, “Acaba kör mü oldular?” diye soruyorum bazen… Çünkü; insanın bu olan biten karşısında isyan etmemesi için ya kör, ya da köpekleşmiş olması gerekiyor. Çünkü sadece köpekler sahiplerine sonuna kadar sadık olurlar. Onların atacağı bir parça kemiğin etrafında “bekçilik” yaparlar. Bunların durumu da biraz ikinci örneğe benziyor. Olan biten her şeye rağmen, köpeklik yapmaktan vazgeçemiyorlar.
Alın birkaç örnek:
Birazcık vicdanı olan, ülkesine karşı içinde birazcık sevgi taşıyan hangi aydın, yazar-çizer, kalem erbabı, şu sözler karşısında isyan etmez: “Yeşil görmek isteyen manava gitsin…”
Bu sözü, daha bir hafta önce yolsuzluk iddialarıyla gündeme gelen Gaziantep’in AKP’li Belediye Başkanı Asım Güzelbey söylüyor. Kentteki yeşil alanların yok edilmesine itiraz eden çevreci grup yerel gazetelere ilan verince, “Çevrecinin daniskasıyım” diyen Başbakan’ın “has adamı” Güzelbey, “Yeşil görmek isteyen manava gitsin” buyuruyor.
AKP’den beslenen yalak takımı, bu söze bile itiraz edemiyor. Güzelbey’e sesini çıkartamıyor. Ağaçların, ormanların, yeşil alanların katledilmesine açıkça suç ortağı oluyor. Bunun adına da “demokrasi” deniyor.
Sevsinler sizin demokrasinizi…
Peki bu anlayış sadece Güzelbey’de mi var? AKP’nin “devşirme” yazar çizerleri ve kendi içlerinden yetişen kalem erbabı, sadece Antep’teki bu sözlere mi sessiz kalıyor?
Hayır, ne yazık ki; bunlar AKP’nin Türkiye’yi sokmaya çalıştığı o karanlık düzene –Başbakan’ın deyimiyle- “yataklık” yapıyor. AKP yeşil alanları katlederken sessiz kalıyor. AKP okul alanlarını tadil planı yaparak “ticari alan”a dönüştürürken “Yaşasın gökdelenler dikiliyor, ekonomimiz düzeliyor” diye sevinç çığlıkları atıyor.
AKP kafasının gerisindeki “biat toplumu”nu işte bu besleyip büyüttüğü “ideologları”nın yardımıyla oluşturuyor. Sadaka kültürünü topluma hakim kılarken, bunun adına “hayırseverlik” deniyor. Yoksulluk kurumsallaştırılarak, açlık ve sefalet “kader” diye dayatılıyor.
Halbuki; AKP planlı bir şekilde, gizli gündemini Türkiye’ye dayatıyor. O gündemin içinde, sosyal alanların yok edilmesi ve toplumun işten eve – evden işe giden bir “sürü”ye çevrilmesi yer alıyor.
Büyükşehirlerdeki çay bahçelerinin çeşitli bahanelerle ortadan kaldırılması, yeşil alanların inşaata açılması, toplumun bir araya gelebileceği “ortak mekanlar”ın sessiz sedasız bir şekilde yok edilmesi bu planın adım adım yürüdüğünü gösteriyor. AKP toplumun bir araya gelmemesi için onu önce yoksullaştırıyor, ardından yaşayamaz hale getirerek, sosyal yaşamdan koparıyor. Günlük maişet derdine düşen geniş yığınlar, aralarındaki sosyal ilişkinin kopması üzerine içe kapanıyor. Bu ise AKP’nin işini kolaylaştırıyor. Birbiriyle konuşmayan, düşünemeyen, örgütlenemeyen bireyler, “sürüleşiyor.”
AKP bu planını hayata geçirirken, kentin “içiyle de oynuyor.” Şehrin içlerine kilometrelerce uzayan bariyerler koyuyor. Bir yerden bir yere gitmek imkansızlaşıyor. Böylece, trafiğe takılmak istemeyen yurttaşlar, eğlence mekanlarına gitmemeyi tercih ediyor.
Saat 21.00’den sonra Ankara ve İstanbul’un merkezlerine bir bakın… Her iki kent de adeta “ölü” vaziyette… AKP yüksek vergiler koyarak, eğlence mekanlarının belini doğrultmasına izin vermiyor. Sosyal yaşamı bitirilen bir ülke, adım adım çoraklaşıyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise, bu politikanın arkasında olduğunu, partisinin dünkü iftar yemeğinde açıkça ilan etti. Erdoğan, partililerine “Gazete okumayın, o gazeteleri evlerinize sokmayın” dedi.
“Türkiye’yi AB’ye taşıyacak lider” sonunda bu noktaya geldi. Yalakaların “demokrat” Erdoğan’ı, kafasındaki ülkeyi farkına varmadan ifşa etti: Okumayan, eğlenmeyen, öğrenmeyen merak etmeyen, gazetesi, medyası, iletişim aracı olmayan bir toplum…
Sahi sizce AKP Türkiye’yi nereye götürüyor?
http://www.gercekgundem.com/?c=56896
BENCE AKP ÜLKEYİ BATAĞA GÖTÜRÜYOR