AKP Küresel Bir Misyon Üstlenmiştir

rcpi.nesi

New member
Erdoğan: AKP Küresel Bir Misyon Üstlenmiştir



Türkiye, AK Parti iktidarıyla birlikte hem bölgesel hem de küresel bir misyon üstlenmiş midir, üstlenmemiş midir?Önce bu soruyu kendimize bir soralım. Bu misyon, deklare edilmiş, açık bir vizyona, bir gelecek perspektifine dayanmaktadır.Unutmayalım ki, küreselleşen bir dünyada yaşıyoruz. Yeni bir çağın başındayız. Bu geçiş sürecinde eski cevapların, önümüze çıkan yeni sorunlar karşısında yetersiz kaldığını görüyoruz. Tek tek bütün milletler olarak, karşımızda iki seçenek bulunuyor; ya değişime direnmeyi seçeceğiz, ki o zaman, tarihin tekamül merdiveninde varabileceğimiz en son merhalenin mevcut durum olduğunu da kabullenmiş oluruz. En iyi ihtimalle ayakta kalabilsek bile içinde bulunduğumuz duruma razı oluruz. Ya da soğuk savaş döneminden kalma ezberimizi bozmayı tercih edeceğiz, ki ancak o zaman, kendimizi yenileyerek içine sürüklenmekte olduğumuz derin açmazlardan kurtuluruz.

GRUP KONUŞMASI (21 ŞUBAT 2006) R.Tayyib ERDOĞAN
Değerli ArkadaşlarHaftalık grup toplantımızın başında sizleri saygıyla selamlıyorum.Gayet iyi hatırlayacaksınız;İlk AK Parti grup toplantılarımızda bir noktaya dikkat çekmiştik. Demiştik ki: “Türkiye içeride gücünü topladıkça dışarıda itibarı artacaktır.’İşte o günkü iddiamızın ispatı bugünkü Türkiye’dir. Türkiye’nin özgül ağırlığı, stratejik önemi bütün dünyada her geçen gün daha çok hissediliyor.Bugün hâlâ içeride Türkiye’ye güven sorunu yaşayanların var olduğunu görüyoruz. Evet, belki onların özgüven krizini tam olarak çözememiş olabiliriz ama, şu da artık kimsenin inkar edemeyeceği bir gerçektir: ülkemizin gücü, itibarı, saygınlığı, sözünün ağırlığı giderek artıyor. Bugünkü Türkiye, savunmacı, içe kapanmacı, dış politikasında tedirgin, inisiyatif almaktan çekinen pasif bir ülke olmaktan çıkmıştır.İhracat rekorları, yabancı sermaye rekorları, turizm rekorları işte Türkiye’nin AK Partiyle kazandığı bu özgüvenin eseridir. İktidara geldiğimiz günden beri Türkiye’nin dünyadaki temsilini layık olduğu düzeye taşımak için gecemizi gündüzümüze kattık; Allah’a şükür bizi onurlandıracak büyük mesafeler aldık. İnsanımızın hayat standardı yükseldikçe, demokrasi yerleştikçe, istikrar oturdukça, ekonomi büyüdükçe gücümüz de, itibarımız da hissedilir şekilde artıyor. Ülkemizin bu yükseliş trendine, bu artan itibarımıza kuşkuyla bakanların halet-i ruhiyelerine fazla zaman ayırmak niyetinde değilim.
Bizim ufuk çizgimiz, milletimizin ali menfaatleridir, yüksek menfaatleridir.Bu anlamda dış politikamız, tam bir tutarlılık içindedir.Bugüne kadar Türkiye’nin başını önüne eğdirecek hiçbir adım atmadık, bundan sonra da atmayız, atmayacağız. Bazılarının AK Parti’ye zaaf isnad ederek Türkiye’nin iradesini gölgelemek durumunda olanlar veyahut gölgeleme gayreti içerisinde olanlar şunu iyi bilmelidirler ki, boşa kürek çekiyorlar. Geriye dönüp şöyle üç yıl boyunca neler yaptığımıza, nasıl bir dış politika izlediğimize millet olarak bir bakalım.Türkiye, AK Parti iktidarıyla birlikte hem bölgesel hem de küresel bir misyon üstlenmiş midir, üstlenmemiş midir?Önce bu soruyu kendimize bir soralım. Bu misyon, deklare edilmiş, açık bir vizyona, bir gelecek perspektifine dayanmaktadır.Unutmayalım ki, küreselleşen bir dünyada yaşıyoruz. Yeni bir çağın başındayız. Bu geçiş sürecinde eski cevapların, önümüze çıkan yeni sorunlar karşısında yetersiz kaldığını görüyoruz. Tek tek bütün milletler olarak, karşımızda iki seçenek bulunuyor; ya değişime direnmeyi seçeceğiz, ki o zaman, tarihin tekamül merdiveninde varabileceğimiz en son merhalenin mevcut durum olduğunu da kabullenmiş oluruz. En iyi ihtimalle ayakta kalabilsek bile içinde bulunduğumuz duruma razı oluruz. Ya da soğuk savaş döneminden kalma ezberimizi bozmayı tercih edeceğiz, ki ancak o zaman, kendimizi yenileyerek içine sürüklenmekte olduğumuz derin açmazlardan kurtuluruz.Değerli Arkadaşlar;İçinde bulunduğumuz durum şudur;Dini ya da kültürel farklılıkların kin ve nefret ürettiği, şiddet kültürünün giderek yaygınlaştığı,
medeniyetler çatışmasının sahnelenmek istendiği günlerden geçiyoruz.Küreselleşme çağının karşımıza çıkardığı yeni risk ve tehditler, bütün dünya milletlerinin en öncelikli meselesi haline gelmiş bulunuyor. Hiçbirimiz bu yeni duruma kayıtsız kalma lüksüne sahip değiliz.Zira herkesin güvende olmadığı bir dünyada, özellikle de küreselleşme çağının dünyasında, hiç kimse ama hiç kimse tek başına kendisini güvende hissedemez. Bunun en acı tecrübelerini daha yakın zamanlarda yaşadık, ne yazık ki yaşamaya da devam ediyoruz.
Burada ayrıntılarına bir kez daha girmeyeceğim ama, bu durumun sebepleri ve sonuçları üzerinde ciddiyetle düşünmek mecburiyetindeyiz. Biz diyoruz ki, hem milletimizin selameti, hem de insanlığın ortak yararı adına gerek bölgemizde, gerekse dünyamızda barış ve istikrarın tesisine katkıda bulunalım.Demokratik değerler ve adaleti yaygınlaştıralım; ‘kesret içinde vahdet’ yani çeşitlilik içinde birlikte yaşama ilkesini tüm dünyada küreselleştirelim. Geleceğimizi felaket senaryolarına teslim etmeyelim.Bizim AB perspektimizin altında bu vizyon vardır;Irak ve Suriye meselelerine bakışımız da bunu esas almaktadır;Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika İnisiyatifindeki rolümüz buna dayanmaktadır;Burada bizim bir eşbaşkanlık görevimiz var.Başlattığımız Medeniyetler İttifakı projesinin
temelinde de bu vizyonumuz yer almaktadır. Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika projesindeki rolümüz bize özellikle Ortadoğu’da önemli görevler yüklemektedir. Biz bu görevi bir kenara koyamayız. Eğer Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika projesinin hedefi demokrasi ise, insan haklarıysa, hukukun üstünlüğüyse, bu bölgede yaşayan insanların refahı, mutluluğuysa, bu bölgede yaşayan insanların yaşam standartının yükseltilmesiyse, Türkiye bu dönemde tribünde kalan bir seyirci olamaz. Muhakkak burada rolünü üstlenecektir.Daha yolun başında ilan ettiğimiz gibi bizim dış politikada temel parametremiz, düşman üretmek değil, dost kazanmaktır.Bugüne kadar başlattığımız bütün dış politika hamleleri, bu parametre üzerine kurulmuştur.Az önce bir kaçını hatırlattığım bu girişimler, aynı dış politikanın, aynı vizyonun tutarlı ve tamamlayıcı parçalarıdır. Keza, kan ve gözyaşıyla özdeşleşen Ortadoğu’da barış ve adalet için, sözün ve umudun bitmediğini göstermek için yeni yol haritaları ve yeni imkanlar üzerinde düşünce üretiyor, öneriler getiriyoruz. Biliyoruz ki, barış yürek ister, irade ister, aklı selim ister. Bu yüzden bizi doğrudan ilgilendiren bu coğrafyanın huzuru ve selameti için, attığımız bütün adımları hesap ederek, her barış ihtimalini bir imkana dönüştürmenin yollarını arıyoruz.
Fakat bunu kavrayamayanlar olabilir. İçeride de olabilir, dışarıda da olabilir. Biz onlar kavrayamamış diye bekleyecek değiliz. Ve kimseden de bu noktada icazet alma derdimiz yok. Çünkü burada bizler de bir insiyatifi kullanmanın hesabı içindeyiz. Şüphesiz ki aklı selim her zaman önde olmalıdır. Bunun için de en geniş manada istişarelerimizi yaparız ve bu istişareler çerçevesinde de adımımızı atarız. Ama şunu bilmeliyiz ki bu adımın hedefi sadece bir Ortadoğu barışını gerçekleştirmektir. Ortadoğu’yu bir kan gölü haline çevirme niyetinde olanlardan arındırıp, Ortadoğu’yu bir barış halkası haline getirmektir. Çünkü bu barış halkasıyla içiçe olan biziz, diğerleri değil. Onun için de burada hala seyirci olalım, bunu izleyelim diyemeyiz. Değerli Arkadaşlar,Geçtiğimiz hafta gerçekleşen Filistin heyetinin Ankara ziyareti de bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Bugüne kadar hiçbir çabamız karşılıksız kalmadı; bundan sonra da inşallah kalmayacak. Ben inanıyorum ki biz, doğru bir zamanlamayla doğru mesajları verdik. İnsani, tarihi ve ahlaki sorumluluğumuzun gereğini yerine getirdik.Bundan sonra da bu sorumluluklarımızın gereğini yapmaya devam edeceğiz. Aynı mesajları, bundan sonra da açık kanallar başta olmak üzere her fırsatı değerlendirerek vermeyi sürdüreceğiz. Hepimiz gayet iyi biliyoruz ki, şiddet ve gerilimin bedeli, barış adımları için ödenen bedelden daha az değildir.Bizim çabalarımız, sadece bölgeye uzun bir aradan sonra barışın geri dönmesi için değil, aynı zaman da da Türkiye’nin kendi güvenliği için gereklidir.Filistin-İsrail ihtilafının kalıcı, kapsamlı ve adil bir barışla çözüme kavuşması, sadece iki tarafın değil, aynı zamanda bütün insanlığın hayrına olacaktır.Bu vesileyle, gerek doğrudan tarafları, gerekse bütün uluslararası camiayı Filistin’de demokratik seçimlerin ortaya çıkardığı tabloyu doğru okumaya, sorumluluk bilinciyle hareket ederek bu tabloyu barış için bir fırsata dönüştürmeye davet ediyorum.Şu veya bu şekilde henüz seçimlerden çıkılan Filistin’de bazı mesajlar beğenilmemiş olabilir, kabullenilmemiş olabilir. Şunu bilmemiz gerekiyor ki artık bir demokratik süreç orada devam ediyor ve yeni bir değişim Filistin halkı tarafından gerekli görülmüştür. Ve bu sandık neticesi ortaya yeni bir yapı getirmektedir. Ama bu yeni yapıyı eğer bizler adete, parantez içinde ekonomik bir yöntemle terbiye etme yolunu seçecek olursak bunun adı demokrasi olmaz. Bu güdümlü demokrasi olur, bu Filistin halkına saygısızlık olur. Bundan sonraki süreci iyi değerlendirmemiz, iyi okumamız gerekiyor. Dolayısıyla zaman zaman biliyorsunuz siyasetin içerisinde maalesef tribünlere verilen mesajlar olur, halka farklı mesajlar verilmiş olur. Ama zaman birçok şeyi demokrasi içinde halleder. Burada da sabırlı olmak gerekir. Nitekim Türkiye’ye yapılan ziyarette gerek Genel Başkan Vekilim, gerek Başbakan Vekilim yaptıkları görüşmelerde tüm insanlığın beklentisi olan mesajları, gelen Filistin heyetine vermişlerdir. Verilmesi gereken neyse vermişlerdir. Belki de Türkiye’nin dışında başka ülkelerin veremeyeceği mesajları vermişlerdir.Ve bu mesajlar samimiyetle verilmiştir. Bu mesajların içerisinde şiddetin terk edilmesi vardır, bu mesajların içerisinde yol haritasının kabulü vardır, bu mesajların içerisinde şüphesiz ki İsrail ile birlikte masaya oturulması vardır, bu mesajların içerisinde şüphesiz ki bir dayanışma ruhunun Ortadoğu’ya egemen kılınması, barışın hedef alınması vardır. Ve bütün bunlar konuşulurken aynı zamanda demokratik sürecin barışa endeksli olması vardır…
http://www.akpgercegi.com/erdogan-akp-kuresel-bir-misyon-ustlenmistir/
 

HTML

Üst