AKP, AB Masalında Neler Veriyor?

Vtnsvr

New member
AKP, AB Masalında Neler Veriyor?

Nurten Akyazılılar - Sol Birlik






AKP, iktidarda kalmanın bedeli olarak, “Avrupa Birliği’ne gireceğiz” vaatleri altında, Türkiye’mizi bağlayıcı ödünleri vermeye şartlanmış.

301, Vakıflar Yasası, 1915 Ermeni soykırımının tanınması, türban, AKP anayasası, Kıbrıs, Kürdistan ve Büyük Ermenistan’ın tanınması konusundaki baskılar gittikçe gündemi sarsıyor…

En ürkütücü olanı da topraklarımızdan ve ulusal bütünlüğümüzden tavizler verdirip nihayetinde Türklük bilincimizi de silme planları…

Eğer bu konuşulanlar tek tek gerçekleşirse, AB’ye girmesinden vazgeçtim, harita üzerinde Türkiye kalacak mı, bilemiyorum.

Yaşadığımız son gelişmelere bakarsak; Hıristiyan Birliği olan AB’ye Müslüman Türkiye’yi alacaklar masalı 2008’de daha da hızlanacak gibi. Bir taraftan Hıristiyan Birliğine girme yolunda koşan AKP bir taraftan da “İslami Cumhuriyet” olma yolunda hızlı adımlarla ilerliyor!

Öyle ki ABD, adeta Atatürk’ün Türk halkına ve Türkiye’ye kazandırdıklarının intikamını AKP ile alıyor. ABD yanlısı politika izleyen ve onaylayan üst düzey bürokratlar, milletvekilleri, bilim adamı, gazeteci, yazar gibi stratejik statüdeki insanların çoğu belli ki daha çocukken seçilmişler ve eğitilmişler. Olgunlaşınca da görevlerini yerine getirmek ve ABD’ye borçlarını ödemek üzere Türkiye’ye gönderilmişler. Aslında acınacak durumdalar; belki paraları var, kırmızı halı kaplı merdivenleri çıkıp şifreli kapıları tak tak tak açacak kimlik kartları var, devletin parasıyla tahsis edilmiş özel araçları, lojmanları var, güçlü mevkilerde sözlerinden dışarı çıkmayacak güçlü adamları var. Kısaca ellerinde geçici sahip oldukları, kendilerine ait olmayan güçleri var. Ama yazık ki Türklük bilinci yok edilmiş bu insanların, vatanları yok! Arada sıkışmışlar.

Gün gelip de Türkiye’den dışlandıklarında kendileri ile işi bitmiş ABD ne kadar sahip çıkar ki bu kişilere… Bir insanın aidiyet duygusu olmaması, uğruna göz kırpmadan kendi canını feda edebilecek güçlü ve kutsal değerlerden yoksun olması onu ne kadar insan yapabilir ki… Kukla gibiler. Ki belki de bazen kendilerinin bile bilgileri dışında, dışarıdan talimatla gerçekleşen olayları göğüslenmek durumunda kalıyorlar. Türkiye’yi zayıflatacak her bir hedefe ulaştıklarında daha bir keyiflenip, kanlanıyorlar; kanser misali. Belli ki onlara sonsuzluk vaat edilmiş, hep böyle devam edecek diye düşünüyorlar ve kendilerini sorgulayıp, utanamıyorlar…

ERGENEKON OPERASYONU - VAKIFLAR YASASI İÇ İÇE

Ülkemizi bağımlı hale getiren yaşadığımız ekonomik kriz olanca ağırlığıyla üzerimize çökmüşken, türban meselesini gündeme getirip Türk halkını ikiye bölmeye başardılar.

Üzerine ulusalcı vasıflara sahip değerli kişilerin “Ergenekon Çetesi” adı altında sorgulama sürecine girdiler. Sorgulayanlar ise!…Ve yine gariptir ki 49 yıl sonra ülkemizi ziyarete gelen Yunanistan Başbakanı Karamanlis’in gelişi de bu sürece denk geldi.

Dahası, iki başbakanın konuşmasında Ekümenikliğin tanınması, Ruhban Okulunun açılması AB’ye giriş vizesi olarak sunuldu.

Tabii Kıbrıs ta var işin içinde. Karamanlis ülkesine döner dönmez, gecikilmeden TBMM’de Vakıflar Yasası konuşuldu. Anlayacağınız, stratejik takvim tıkır tıkır işliyor…

Bu meselenin oldukça içinde yaşayan yazar Muammer Karabulut’un milliguc.net sitesinde yayınladığı yazısına dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Karabulut, TBMM'de görüşülen vakıf yasasının asıl hedefinin Fener Rum Kilisesinin ekümenikliğine "mülk tedarik" etmek olduğunu belirtiyor.

MHP milletvekilinin TBMM'de Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı'ya,

“Fener Rum Patrikhanesi yeni çıkacak olan vakıf yasası ile ne kadar nasiplenecek?”

sorusuna, Yazıcı’nın hükümet adına verdiği ve TBMM zabıtlarına geçen,

"Fener Rum Patrikhanesi'nin vakıflarla ilgisi yok. Patrik vakıf yöneticisi değil"

sözlerine dikkat çekiyor.

Bu sözlerin, yasa tasarısının kabulü ile geçerek tarih olduğunu kaydeden Karabulut,

“Muhalefetin meclisteki tutumu sonucunda kabul edilen bu vakıf yasası yasalaşmadan Anayasa Mahkemesi'ne uğrayacak. ABD'nin ağır isteğinin Anayasa Mahkemesinde nasıl karşılaşacağını hep birlikte göreceğiz”

diyerek endişelerini dile getiriyor.

Fener Rum Kilisesinden başrahibin 12 Mart 1936'da Ruhban Okuluna ilişkin imzalayarak verdiği, "vakıf değildir ve vakfiyesi yoktur" yazılı beyanına dikkat çeken Karabulut, Ruhban Okulunun bulunduğu Heybeliada ada ile birlikte adaların tamamının ise Şahzade Mehmet Vakfı'na ait olduğunu ifade ederek, yazısına şöyle devam ediyor:

“Demek oluyor ki Türk yasalarına göre içi doldurulamayan Ruhban Okulunun toprağı bizim, binası onların; binayı alıp Yunanistan’a gidebilirler. AKP, ABD'li Rumların isteği ile Fener Rum Kilisesi'nin kontrolünde olan vakıfların senetleri olmamasına rağmen, vakıf yasası adı altında iyileştirme ve mülk sahibi yapacak”...

YUNANİSTAN’DAN, ERDOĞAN’A AÇIK TEHDİT

AKP, AB sürecinde bir takım sözleşmeleri ABD nezdinde Yunanistan’a çok önceden vermiş ki bu konuda yurtdışı kaynaklı haberler Karamanlis’in 49 yıl aradan sonra Türkiye ziyaretinin haklı gerekçeleri bulunduğunu doğruluyor.

Örneğin USAK’ta yayınlanan Atina Haber Ajansının (ANA) haberine göre, Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis Türkiye dönüşünde Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas'a Ankara temasları konusunda bilgi aktarırken

“Türkiye'nin AB sürecinde, kendisinin de yerine getirmeyi kabul ettiği ilkeler ve reformlar yönünde hareket etmesi gerektiğini”

vurguluyor.

Söz konusu AB çerçevesinin,

'İstanbul Fener Rum Patrikhanesi ile Heybeliada Ruhban Okulu konularını da kapsadığını'

belirterek,

“Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Türk-Yunan ilişkilerinin tam olarak düzene girmesi yönündeki arzumuzu teyit ettik ve çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Yunanistan için tek ölçüt uluslararası hukuk ve anlaşmalara saygıdır”

diyor. Yani açıkça tehdit ediyor, “Verdiğin bu sözleşmeleri yerine getirmezsen, AB yok” diyor; dolayısıyla bu durum karşısında TBMM, Anayasa, halk Sayın Erdoğan’ı ne kadar bağlayacak, hep beraber göreceğiz.

Tarih ve söylemlerine dikkatinizi çekeceğim diğer haber ise 19 Ocak 2008 tarihli dunyabulteni.net’te yer aldı.

Bu habere göre ise Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni, Başbakan Kostas Karamanlis'in 23-25 Ocak tarihleri arasında Türkiye'ye yapacağı ziyaretin çok önemli olduğunu belirtip, Atina'nın Ankara'nın sorumluluk ve kriterleri yerine getirmesi durumunda AB'ye tam üyelik sürecini desteklemeye devam edeceğini, bu bağlamda İstanbul Fener Rum Patrikhanesi'nin ekümenik sıfatının tanınması, Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması, dinî ve azınlık haklarına saygı gösterilmesi gibi konuların aşılması gerektiğini söyleyerek, Türkiye'de kiliselerin restore edilip açılması, Vakıflar Yasası'nın onaylanması gibi gelişmelerin umut verici olduğuna dikkat çekiyor ki yasa bugün hala resmen onaylanmadı!

MHP, ERKEN SEÇİM STRAJESİYLE İKİLİ OYNUYOR GİBİ…

‘Türban’ konusunda desteğini AKP’den esirgemeyen MHP, ‘Vakıflar Yasası’ konusunda AKP’ye şiddetle karşı çıktı. Belli ki şimdiden erken seçim planlarına giren MHP, AKP’nin elinden dinci grubun oylarını türban yasasına destek vererek almayı, devletin bütünlüğünü savunarak ta ulusalcı düşüncenin oylarını almayı hedefliyor. Yani bölünen Türkiye’nin iki kesimine de hitap etmeyi planlamış ama bu strateji ne kadar ikna edici olur, tartışılır.

Devlet Bahçeli, Müslüman Batı Trakya Türk’lerine karşı ibadetleri konusunda Yunanistan’ın engelleyici tavrı karşısında AKP’nin duyarsız kalmasına sertçe eleştiri getirerek, İslami kesimden artı puan alıp AKP karşısında öne geçmiş görünüyor.

Diğer taraftan Karamanlis-Erdoğan görüşmesinde basına yansıyan konuşma metinlerinde yer alan Erdoğan’ın “Batı Trakya Türkleri” yerine “Batı Trakya’da yaşayanlar” ifadesi kullanmasını da eleştirerek ulusalcı kesimden artı puan hedefliyor.

MHP lideri Bahçeli, yaptığı vakıflar yasası açıklamasında bu yasanın yürürlüğe girmesiyle; Türkiye'nin vakıf malları konusunda çok büyük miktarda tazminat ödemek durumunda kalacağını söyledi.

Kıbrıs sorununun çözümü, Fener Rum Patrikhanesi'nin ekümenik statüsünün tanınması ve Papaz ihtiyacının karşılanması için Heybeli Ruhban Okulu'nun Patrikhane'ye bağlı olarak açılması, Türkiye ile AB’nin sorunu haline dönüştüğünü kaydeden Bahçeli, oysa AB üyesi olan Yunanistan'da Batı Trakya Türk Azınlığının içinde bulunduğu durum karşısında, Başbakan'ın bu konularda adım atmadığını öne sürerek, bu durumun utanç verici olduğunu pressturk.net’ten yaptığım alıntılarla şöyle açıklamış:

“Batı Trakya Türk azınlığının seçtiği Müftüleri Yunan Hükümeti tanımamakta ve gayri meşru ilan ederek Türk azınlığı için Müftü atamaktadır.

Buna karşılık Fener Rum Patrikhanesi, Patriği Türkiye'nin hiçbir müdahalesi ve söz hakkı olmadan kendisi seçmektedir. Ramazan aylarında Türkiye'den geçici din adamı gönderilmesine bile bir dizi engel ve kısıtlama çıkarılmaktadır.

Buna karşılık Sayın Başbakan Heybeliada Ruhban okulunun açılması için Türk hukuk sistemini zorlamakta ve bu düşüncesini hayata geçirmek için uygun zaman kolladığı anlaşılmaktadır. Yunan Başbakanının ziyareti sırasında yaptığı konuşmalarda, 'Batı Trakya Türkleri' kelimesini dahi ağzına almayan Sayın Başbakan, 'Batı Trakya'da yaşayanlar' ifadelerini kullanarak aile dostu Karamanlis'i sevindirmiş ve Avrupa kimliğini bu vesileyle de ispat ederek Patrikhane pasaportuyla ve teslimiyet treniyle AB hayal yolculuğunu sürdürme iradesini ortaya koymuştur”

Bu vakıfların ilgili yasayla siyasi amaç gütmemesinin ve siyasi nitelikli faaliyette bulunmamasının önündeki tüm engellerin de kaldırılacağına dikkat çeken Bahçeli,

“Bütün bunlar Türkiye'nin Lozan'da üstlendiği yükümlülüklerin çok ötesine giden ve başta Yunanistan olmak üzere hiçbir AB ülkesinde bulunmayan düzenlemelerdir.

Her bir azınlık vakfı ve kilise tüzel kişiliğe kavuşacak.

Vakıfların şirket kurarak denetimsiz faaliyette bulunmasının önü açılacak.

Batı Trakya Türk azınlığı için Lozan'da öngörülen mütekabiliyet ilkesi çiğnenecek, Türkiye'de misyoner örgütlerin ve ideolojik derneklerin, yabancı fonların yönlendirilmesinde vakıf adı altında örgütlenerek denetimsiz faaliyette bulunması mümkün hale gelecektir.

Bütün bunlar karşısında Türkiye Cumhuriyeti hiçbir denetim yetkisine sahip olmayacak ve bu vakıfların zararlı faaliyetleri karşısında hukuk düzeni içinde cevap verilmesi imkanı bu yasayla hukuk sisteminin elinden alınacaktır.”

DERİN DEVLET, NEDİR? SORGULAMANIN HEDEFİNDEKİ KİMLERDİR?


Ayla Jean Yackle’nin "Ergenekon operasyonu" konusundaki sorularını yanıtlayan yazar Muammer Karabulut’un röportajında yer alan “Derin Devlet” tanımı dikkatimi çekti.

Sayın Karabulut’un milliguc.net sitesinde de yayınladığı bu röportajından yaptığım alıntı şöyle:

“Devletin derini, devletin varlığını bilen koruyan herkes için geçerlidir. Devlet, ihtiyaçlarını kurum ve kuruluşlarında görevlendirdiği kişiler aracılığı ile yürütür.

Gelişmiş demokrasilerde ise vatandaşlık görevi en üst düzeydedir.

Düzene karşı yapılan kabahatlerde, vatandaşın söz söyleme ve davacı olma hakkı vardır.

Avrupa'nın birçok ülkesinde suçluyu gören bir vatandaş hemen bu durumu polise bildirmekte tereddüt etmez ama bu durum az gelişmiş demokrasilerde "ihbarcı" olarak algılanır.

İhbarcı vatandaşa kabaca "derin devletçi" diyebiliriz. Bu bağlamda derin devlet yakıştırmasını açmak gerekirse; devlet düzeni tasfiye ediliyorsa, hedef devlet düzenini koruyanlardır.

O zaman devlet yöntemini değiştirmek isteyenler, devletten yana olan kişi ve kurumları rahatlıkla "derin devlet" yanlısı olarak suçlayabilirler.

Türkiye'de yaşanan ve tartışılan "derin devlet" bundan ibarettir.

Şimdi gözaltına alınan kişilerin (tanıdığım kişiler için geçerli) Cumhuriyetten yana olan tutumları çok açık, bunu her ortamda ve izin alarak gerçekleştirdikleri eylemler ile de ortaya koydular.

Karşı duruşlarının hepsi, AKP hükümetinin uygulamaları veya müdahale etmediği politikalara karşı yapılmıştır. Türkiye'de son 15 günde, Fener Rum Kilisesi'nin ekümenikliğine bağlı olarak, Ruhban Okulu, Vakıf yasası ve Türban gibi sistemin omurgasını ilgilendiren konular gündeme geldi.

Yapılan operasyonun direkt muhatabı Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi'dir. Çünkü adı geçen patrikhane Fener Rum Kilisesi'nin Türkiye'deki varlığı konusunda en büyük engeldir.

Türkiye üzerinde öngörülen bir değişimde Fener Rum Kilisesi'nin ekümenikliği varsa, o zaman yasal varlığı devam eden Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi ortadan kaldırılmalı, onun üyeleri suçlanmalıdır.

Biliniyor ki, hali hazırdaki Türk kanunlarına göre Anadolu'da bulunan tarihi kiliselerin hepsi 4 Haziran 1921 yılında çıkan bir yasa ile Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi'ne bağlanmıştır. O zaman neden tutuklandıkları çok açık ve doğal değil mi?”
 

HTML

Üst