mzahid53
New member
- Katılım
- 25 Ara 2009
- Mesajlar
- 342
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Adına; ister çifte standart deyin, ister ikiyüzlülük.... İster çok yüzlülük deyin, ister yüzsüzlük deyin!.. Her ne derseniz deyin, fotoğraf şudur: Medya dünyasında samimiyet gitmiş, dürüstlük iflâs etmiş, kalleşlik geçer akçe olmuştur!..
Hele bakın gazete ve televizyonlara... Bir Dersim katliamıdır; tutturmuşlar, gidiyorlar!.. Hayır, Cumhuriyetin 15. yılında yaşanan bu katliam, bu soykırım araştırılmasın demiyorum... Tam aksine araştırılsın ve emri kimin verdiği ortaya çıkarılsın!..
Türkiyenin ilk kadın pilotu olarak tarihe geçen ve birileri tarafından hâlâ baş tacı edilip, bir havaalanına adı verilen Sabiha Gökçenin kim olduğu da gözler önüne serilsin!..
Sabiha Gökçenin bombalarından sağ kurtulup da mağaralara gizlenen Tunceli halkının, adeta fareler gibi zehirlendiği, böcek gibi ezildiği de gün yüzüne çıkarılsın!..
Evet, katliam ve soykırım, bir insanlık suçudur... Ve suçlular mutlaka cezalandırılmalıdır... Ama, bu kampanyada benim asıl canımı sıkan taraf; tam bir ikiyüzlülük sergilenmesidir!..
ONLAR İNSAN DEĞİL Mİ?
Çünkü; sol kültürden ve Avrupada oluşan Alevi Diasporasından beslenenler; sadece Dersimden ve Seyyid Rızadan bahsediyorlar!.. Peki, niye hiç Şeyh Saidden bahseden yok?!?..
Oysa, benzeri isyanlarda Şeyh Said de katledildi!.. O katliamdan sonra da tehcirler yaşandı!.. Ne yani, bunların hiç mi önemi yok?..
Aynı şekilde, Diyarbakır Cezaevindeki işkenceleri sorgulayanlar, meselâ Mamak Cezaevindeki işkenceleri niye hiç ağızlarına almıyor?.. Ki; o işkencelere maruz kalanlardan biri de; Beton soğuk... Üşüyorum diye şiir yazan merhum Muhsin Yazıcıoğlu idi!..
Madımak faciasına değinen, 33 kişinin diri diri yakıldığını(!) sürekli gündemde tutanlar, niye hiç Başbağlar Katliamını hatırlamıyor?.. Orada katledilen 33 kişinin canı can değil mi?..
Bu mudur soykırıma karşı çıkmak, bu mudur işkenceye savaş açmak?
Meselâ, Kürt önderlerden bahis açıldığında, bir sürü isim sayılır... Ama her ne hikmetse, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin adı, bir defa olsun bile anılmaz!..
Acaba neden?..
Yoksa, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, sürekli; Şeytandan ve siyasetten Allaha sığınırım dediği için mi?!?..
Eğer öyle ise, manzara şudur: Şeytan, kendi köşesine çekilmiş, işi, çırakları olan öğrencilerine bırakmış olmalı ki, şimdi onları keyifle seyrediyor... Öyle ya; kendi yapacağı işi öğrencilerine devretmiş, onların şeytandan da şeytan olduğunu görmekten büyük keyif alıyordur!..
Bu yapılan insanlık değildir!..
Bu tavrın, samimiyetle ve tutarlılıkla da ilgisi yoktur!..
Katliam diyorsan, katliamların hepsine karşı çıkacaksın!.. İşkence diyorsan; onu kim yaparsa yapsın, savaşacaksın!..
Dürüstlük bunu gerektirir!..
İnsanlık bunu gerektirir!..
Sen, terörist deyip Usame bin Ladeni yerden yere vuracak ama ABDnin yaptığı devlet terörünü alkışlayacaksın!..
Bunun adı, ikiyüzlülüktür!..
Ve hatta yüzsüzlüktür!..
ŞIKIN ESAMESİ OKUNMAZKEN!
Bunları böylece ifade ettikten sonra, gelelim Ahmet Şık olayına... Malûm; Kemal Kılıçdaroğlundan tutun da, yoldaş ve candaş tüm gazete ve televizyonlara varıncaya kadar hâlâ Ahmet Şık üzerinden propaganda yapılıyor, Ahmet Şıkın, basılmamış bir kitap dolayısıyla tutuklu bulunduğu iddia ediliyor!..
Ama, öte yanda;
Mustafa Kaplan adlı bir gazetecinin, hem de 17 aydır cezaevinde tutulduğundan bahseden yok!..
Mustafa Kaplanı bilenler bilir...
Yeni Asya ekolünden bir yazardır... Uzun süre Vakitte de yazıları yayınlanmış ama daha sonra yollarımız ayrılmıştı.
Mustafa Kaplan, sivri bir kalemdir, sert bir muhaliftir... Ama, benim bildiğim Mustafa Kaplanın gizli-kapaklı işlerle, hele hele terörle hiç işi olmaz!..
Ne var ki;
22 Ocak 2010 sabahında, polisler tarafından evi basılmış, gözaltına alınmış, daha sonra da tutuklanarak Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevine gönderilmiştir!..
Peki, nedir suçu?.. Gizli Silahlı Terör Örgütünün üyesi ve yöneticisi olmak!..
Rüyamda görsem inanmam!..
AL SANA BASILMAMIŞ KİTAP!
Evet, Mustafa Kaplan, iflâh olmaz bir muhaliftir!.. Çok da sert konuşur!.. Ama, benim bildiğim Mustafa Kaplanın tek silâhı kalem ve kelâmdır!.. Eğer eline bir silâh almışsa, herhalde askerliği döneminde almıştır!.. Başkaca, silâha el süreceğine kesinlikle ihtimal vermiyorum!..
Zaten, bu yüzdendir ki;
Hakkındaki iddianamede, bir tek somut delil yok... Suç unsuru olarak gösterilen bir kitabı ise, daha sonra; Suç unsuru yoktur denilerek kendisine teslim edilmiş!..
O halde, niye 17 aydır Tekirdağ F Tipi Cezaevinde tutuluyor?..
Belki çok komik gelecek ama; niye 17 aydır tutuklu biliyor musunuz;
Basılmamış bir kitap yüzünden!..
Evet, evet;
Aynen Ahmet Şık olayı gibi!..
Ama, Mustafa Kaplanın başına gelen olay, Ahmet Şıktan çok çok önce!..
Sizin anlayacağınız;
Ahmet Şık, basılmamış bir kitaptan dolayı tutuklandığında; Mustafa Kaplan aynı suçtan, 1 yıldır cezaevindeydi!..
Yani, Mustafa Kaplan tutuklandığında, Ahmet Şıkın esamesi bile okunmuyordu!..
SEBEP TAHŞİYE Mİ?
Efendim, olay şu:
Mustafa Kaplanın, 3 arkadaşı ile birlikte kurduğu Tahşiye isimli bir yayınevi vardır... İşbu yayınevi, Risale-i Nurları şerh etmekte ve o eserlere haşiye yapmaktadır... Zaten, yayınevinin adı da, bu yüzden Tahşiyedir...
Tahşiye adlı bu yayınevi, yeni bir kitabı basma aşamasındadır... İcâz-ül Kuran-1 isimli bu kitap, henüz baskıya hazır değilken, yani redakte çalışmaları devam ederken; polis tarafından internetten indirilir ve suç unsuru olarak gösterilir!..
Ancak, henüz yayınlanmamış bir kitaptan dolayı bir yazarı suçlamanın abes kaçacağı düşünülmüş olmalı ki; Mustafa Kaplanın ifadesine göre; kendisinin yayınevi ortağı Burhan Bozgeyikin kayınvalidesine ait olan ama boş tutulan bir dershane-misafirhaneye 3 adet el bombası ve mermiler konulur!..
Ancak, bu senaryo tutmaz!..
Çünkü, 9 Mart 2011de yapılan duruşmada, bomba aramasında bulunan üç polisin tanık olarak dinlenmesi sonucunda; memurların çelişkili ifadeler verdiği, kamera ve gözlemci olmadan, hukuksuz arama yaptıkları, bulunan bomba ve mermilerin üzerinde sadece polislerin parmak izinin bulunduğu tutanaklara geçer!..
Ama, buna rağmen;
Mustafa Kaplan, hâlâ içeridedir!..
Bunun, henüz yayınlanmamış bir kitaptan, evet İcâz-ül Kuran-1den dolayı mı, yoksa yayınevinin adını taşıyan Tahşiye isminden dolayı mı olduğu, hâlâ meçhul!..
Birileri, yayınevinin adını taşıyan Tahşiyeden hareketle Tahşiyeciler diye bir örgüt mü icat etti, yoksa Rahleden mi rahatsız oldu, orasını bilemiyorum!..
Bildiğim şu ki;
Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Nedim Şener ve Ahmet Şık için ortalığı velveleye verenlerin ağzından, bir gün olsun Mustafa Kaplan ismi çıkmadı.
Balbay, Özkan, Şener ve Şıkın tutukluluğunun hukuksuz olduğunu söyleyip, bunun bir infaza dönüştüğünü savunanlar, bir defacık olsun Mustafa Kaplandan söz etmiyor ise; bunun adı, çifte standarttır, ikiyüzlülüktür ve hattâ yüzsüzlüktür!..
Bu tavır, tutarlı insan tavrı değildir... Bu tavır, özgürlükçü bir tavır değildir!.. Bu tavır; Benim teröristim iyidir mantığının dışavurumundan başka bir şey değildir!..
Hadi, buyrun size fırsat...
Bir defacık olsun Mustafa Kaplandan da söz edin de, sizlerin gazetecilere özgürlük istediğinize inanayım!..
Ama, istemezsiniz!..
Çünkü siz; sadece kendinize demokrat ve kendinize özgürlükçüsünüz!..
Hadi, yanıltın beni!..
=============
SEÇİMİN ŞİFRELERİ!
Elinde başka bir malzeme olmayan Bay Kemal Kılıçdaroğlu; sürekli şifreden ve kopyadan söz ediyor ya; bana öyle geliyor ki, CHPli İzmir Belediyesindeki mafya şifrelerini örtbas etmek istiyor...
Yani, bir nevi cambaza bak numaraları!..
Kendileri, madem ki bu kadar şifre meraklısıdır, madem ki; Şifre varsa, kopya da vardır demekte ısrarlıdır o halde, ben de ortalıkta dolaşan şifreyi aktarayım...
İşte açık çek; bu şifreleri istedikleri kadar kullanabilirler, istedikleri kadar kopya çekebilirler!..
Şifre şu: 6-12-24-48.
Bu rakamlar, sandık şifreleridir!..
Hani, 12 Haziranda seçim yapılacak, aynı gün sandıklar açılacak ya; seçimin şifrelerini elegeçirdim ve işte şimdiden ilân ediyorum:
BDP: Yüzde 6, MHP: Yüzde 12, CHP: 24, AK Parti: Yüzde 48
Madem, her taşın altında şifre arıyorlar, al sana sandık şifresi!
Gördüğünüz gibi; rakamları küçükten büyüğe doğru orantılı olarak şifrelemişler... Yine gördüğünüz gibi, 90 çıkıyor... Diğer partilere insafsızlık etmemek için, 10 puan da onlara vermişler!..
Bay Kılıçdaroğlu, miting meydanlarında; Atılacak oyları da şifrelediler! diye şimdiden bağırmaya başlayabilir!.
kaynak: Tüm köşe yazıları
Hele bakın gazete ve televizyonlara... Bir Dersim katliamıdır; tutturmuşlar, gidiyorlar!.. Hayır, Cumhuriyetin 15. yılında yaşanan bu katliam, bu soykırım araştırılmasın demiyorum... Tam aksine araştırılsın ve emri kimin verdiği ortaya çıkarılsın!..
Türkiyenin ilk kadın pilotu olarak tarihe geçen ve birileri tarafından hâlâ baş tacı edilip, bir havaalanına adı verilen Sabiha Gökçenin kim olduğu da gözler önüne serilsin!..
Sabiha Gökçenin bombalarından sağ kurtulup da mağaralara gizlenen Tunceli halkının, adeta fareler gibi zehirlendiği, böcek gibi ezildiği de gün yüzüne çıkarılsın!..
Evet, katliam ve soykırım, bir insanlık suçudur... Ve suçlular mutlaka cezalandırılmalıdır... Ama, bu kampanyada benim asıl canımı sıkan taraf; tam bir ikiyüzlülük sergilenmesidir!..
ONLAR İNSAN DEĞİL Mİ?
Çünkü; sol kültürden ve Avrupada oluşan Alevi Diasporasından beslenenler; sadece Dersimden ve Seyyid Rızadan bahsediyorlar!.. Peki, niye hiç Şeyh Saidden bahseden yok?!?..
Oysa, benzeri isyanlarda Şeyh Said de katledildi!.. O katliamdan sonra da tehcirler yaşandı!.. Ne yani, bunların hiç mi önemi yok?..
Aynı şekilde, Diyarbakır Cezaevindeki işkenceleri sorgulayanlar, meselâ Mamak Cezaevindeki işkenceleri niye hiç ağızlarına almıyor?.. Ki; o işkencelere maruz kalanlardan biri de; Beton soğuk... Üşüyorum diye şiir yazan merhum Muhsin Yazıcıoğlu idi!..
Madımak faciasına değinen, 33 kişinin diri diri yakıldığını(!) sürekli gündemde tutanlar, niye hiç Başbağlar Katliamını hatırlamıyor?.. Orada katledilen 33 kişinin canı can değil mi?..
Bu mudur soykırıma karşı çıkmak, bu mudur işkenceye savaş açmak?
Meselâ, Kürt önderlerden bahis açıldığında, bir sürü isim sayılır... Ama her ne hikmetse, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin adı, bir defa olsun bile anılmaz!..
Acaba neden?..
Yoksa, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, sürekli; Şeytandan ve siyasetten Allaha sığınırım dediği için mi?!?..
Eğer öyle ise, manzara şudur: Şeytan, kendi köşesine çekilmiş, işi, çırakları olan öğrencilerine bırakmış olmalı ki, şimdi onları keyifle seyrediyor... Öyle ya; kendi yapacağı işi öğrencilerine devretmiş, onların şeytandan da şeytan olduğunu görmekten büyük keyif alıyordur!..
Bu yapılan insanlık değildir!..
Bu tavrın, samimiyetle ve tutarlılıkla da ilgisi yoktur!..
Katliam diyorsan, katliamların hepsine karşı çıkacaksın!.. İşkence diyorsan; onu kim yaparsa yapsın, savaşacaksın!..
Dürüstlük bunu gerektirir!..
İnsanlık bunu gerektirir!..
Sen, terörist deyip Usame bin Ladeni yerden yere vuracak ama ABDnin yaptığı devlet terörünü alkışlayacaksın!..
Bunun adı, ikiyüzlülüktür!..
Ve hatta yüzsüzlüktür!..
ŞIKIN ESAMESİ OKUNMAZKEN!
Bunları böylece ifade ettikten sonra, gelelim Ahmet Şık olayına... Malûm; Kemal Kılıçdaroğlundan tutun da, yoldaş ve candaş tüm gazete ve televizyonlara varıncaya kadar hâlâ Ahmet Şık üzerinden propaganda yapılıyor, Ahmet Şıkın, basılmamış bir kitap dolayısıyla tutuklu bulunduğu iddia ediliyor!..
Ama, öte yanda;
Mustafa Kaplan adlı bir gazetecinin, hem de 17 aydır cezaevinde tutulduğundan bahseden yok!..
Mustafa Kaplanı bilenler bilir...
Yeni Asya ekolünden bir yazardır... Uzun süre Vakitte de yazıları yayınlanmış ama daha sonra yollarımız ayrılmıştı.
Mustafa Kaplan, sivri bir kalemdir, sert bir muhaliftir... Ama, benim bildiğim Mustafa Kaplanın gizli-kapaklı işlerle, hele hele terörle hiç işi olmaz!..
Ne var ki;
22 Ocak 2010 sabahında, polisler tarafından evi basılmış, gözaltına alınmış, daha sonra da tutuklanarak Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Cezaevine gönderilmiştir!..
Peki, nedir suçu?.. Gizli Silahlı Terör Örgütünün üyesi ve yöneticisi olmak!..
Rüyamda görsem inanmam!..
AL SANA BASILMAMIŞ KİTAP!
Evet, Mustafa Kaplan, iflâh olmaz bir muhaliftir!.. Çok da sert konuşur!.. Ama, benim bildiğim Mustafa Kaplanın tek silâhı kalem ve kelâmdır!.. Eğer eline bir silâh almışsa, herhalde askerliği döneminde almıştır!.. Başkaca, silâha el süreceğine kesinlikle ihtimal vermiyorum!..
Zaten, bu yüzdendir ki;
Hakkındaki iddianamede, bir tek somut delil yok... Suç unsuru olarak gösterilen bir kitabı ise, daha sonra; Suç unsuru yoktur denilerek kendisine teslim edilmiş!..
O halde, niye 17 aydır Tekirdağ F Tipi Cezaevinde tutuluyor?..
Belki çok komik gelecek ama; niye 17 aydır tutuklu biliyor musunuz;
Basılmamış bir kitap yüzünden!..
Evet, evet;
Aynen Ahmet Şık olayı gibi!..
Ama, Mustafa Kaplanın başına gelen olay, Ahmet Şıktan çok çok önce!..
Sizin anlayacağınız;
Ahmet Şık, basılmamış bir kitaptan dolayı tutuklandığında; Mustafa Kaplan aynı suçtan, 1 yıldır cezaevindeydi!..
Yani, Mustafa Kaplan tutuklandığında, Ahmet Şıkın esamesi bile okunmuyordu!..
SEBEP TAHŞİYE Mİ?
Efendim, olay şu:
Mustafa Kaplanın, 3 arkadaşı ile birlikte kurduğu Tahşiye isimli bir yayınevi vardır... İşbu yayınevi, Risale-i Nurları şerh etmekte ve o eserlere haşiye yapmaktadır... Zaten, yayınevinin adı da, bu yüzden Tahşiyedir...
Tahşiye adlı bu yayınevi, yeni bir kitabı basma aşamasındadır... İcâz-ül Kuran-1 isimli bu kitap, henüz baskıya hazır değilken, yani redakte çalışmaları devam ederken; polis tarafından internetten indirilir ve suç unsuru olarak gösterilir!..
Ancak, henüz yayınlanmamış bir kitaptan dolayı bir yazarı suçlamanın abes kaçacağı düşünülmüş olmalı ki; Mustafa Kaplanın ifadesine göre; kendisinin yayınevi ortağı Burhan Bozgeyikin kayınvalidesine ait olan ama boş tutulan bir dershane-misafirhaneye 3 adet el bombası ve mermiler konulur!..
Ancak, bu senaryo tutmaz!..
Çünkü, 9 Mart 2011de yapılan duruşmada, bomba aramasında bulunan üç polisin tanık olarak dinlenmesi sonucunda; memurların çelişkili ifadeler verdiği, kamera ve gözlemci olmadan, hukuksuz arama yaptıkları, bulunan bomba ve mermilerin üzerinde sadece polislerin parmak izinin bulunduğu tutanaklara geçer!..
Ama, buna rağmen;
Mustafa Kaplan, hâlâ içeridedir!..
Bunun, henüz yayınlanmamış bir kitaptan, evet İcâz-ül Kuran-1den dolayı mı, yoksa yayınevinin adını taşıyan Tahşiye isminden dolayı mı olduğu, hâlâ meçhul!..
Birileri, yayınevinin adını taşıyan Tahşiyeden hareketle Tahşiyeciler diye bir örgüt mü icat etti, yoksa Rahleden mi rahatsız oldu, orasını bilemiyorum!..
Bildiğim şu ki;
Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Nedim Şener ve Ahmet Şık için ortalığı velveleye verenlerin ağzından, bir gün olsun Mustafa Kaplan ismi çıkmadı.
Balbay, Özkan, Şener ve Şıkın tutukluluğunun hukuksuz olduğunu söyleyip, bunun bir infaza dönüştüğünü savunanlar, bir defacık olsun Mustafa Kaplandan söz etmiyor ise; bunun adı, çifte standarttır, ikiyüzlülüktür ve hattâ yüzsüzlüktür!..
Bu tavır, tutarlı insan tavrı değildir... Bu tavır, özgürlükçü bir tavır değildir!.. Bu tavır; Benim teröristim iyidir mantığının dışavurumundan başka bir şey değildir!..
Hadi, buyrun size fırsat...
Bir defacık olsun Mustafa Kaplandan da söz edin de, sizlerin gazetecilere özgürlük istediğinize inanayım!..
Ama, istemezsiniz!..
Çünkü siz; sadece kendinize demokrat ve kendinize özgürlükçüsünüz!..
Hadi, yanıltın beni!..
=============
SEÇİMİN ŞİFRELERİ!
Elinde başka bir malzeme olmayan Bay Kemal Kılıçdaroğlu; sürekli şifreden ve kopyadan söz ediyor ya; bana öyle geliyor ki, CHPli İzmir Belediyesindeki mafya şifrelerini örtbas etmek istiyor...
Yani, bir nevi cambaza bak numaraları!..
Kendileri, madem ki bu kadar şifre meraklısıdır, madem ki; Şifre varsa, kopya da vardır demekte ısrarlıdır o halde, ben de ortalıkta dolaşan şifreyi aktarayım...
İşte açık çek; bu şifreleri istedikleri kadar kullanabilirler, istedikleri kadar kopya çekebilirler!..
Şifre şu: 6-12-24-48.
Bu rakamlar, sandık şifreleridir!..
Hani, 12 Haziranda seçim yapılacak, aynı gün sandıklar açılacak ya; seçimin şifrelerini elegeçirdim ve işte şimdiden ilân ediyorum:
BDP: Yüzde 6, MHP: Yüzde 12, CHP: 24, AK Parti: Yüzde 48
Madem, her taşın altında şifre arıyorlar, al sana sandık şifresi!
Gördüğünüz gibi; rakamları küçükten büyüğe doğru orantılı olarak şifrelemişler... Yine gördüğünüz gibi, 90 çıkıyor... Diğer partilere insafsızlık etmemek için, 10 puan da onlara vermişler!..
Bay Kılıçdaroğlu, miting meydanlarında; Atılacak oyları da şifrelediler! diye şimdiden bağırmaya başlayabilir!.
kaynak: Tüm köşe yazıları