VolkaN
Altın Üye
- Katılım
- 28 Haz 2007
- Mesajlar
- 8,232
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 38
Dünyanın en prestijli dış politika dergilerinden biri olan Foreign Policy, "alanlarında müstesna konuma sahip yüz önemli ismi" belirledi. İngiltere'deki Prospect Dergisi ile ortaklaşa hazırlanan listede değişik alanlarda ve değişik kimliğe sahip aydınlar var.
Fethullah Gülen'in de bulunduğu listeden ilk yirmi seçilecek. Önceki gün New York Times'ın manşetinde Pakistan'daki "Türk okulları" vardı. New York Times, sıradan bir gazete değil; dünyanın en prestijli gazetelerinden biri. Sabrina Tavernise imzasını taşıyan haber, Pakistan'daki radikal hareketler karşısında "Türk okulları"nın durumunu mercek altına alıyor. Okul yöneticileriyle, öğrenci velileriyle, vs. görüşülmüş.
Yurtdışındaki medyada ve akademik çevrelerde Fethullah Gülen ismine karşı duyulan ilgi her geçen gün artıyor. Onlarca makale, kitap, araştırma yayınlanıyor, konferanslar düzenleniyor, kürsüler kuruluyor. Birkaç ay önce yayınlanan Jill Carroll'un Medeniyetler Diyaloğu adlı eseri başlı başına ciddi bir araştırma konusu. Geçenlerde The Economist'te çıkan Gülen analizi de çok önemliydi; ancak konu, kelimelerle oynayıp meseleyi çarpıtmayı gazetecilik sanan bazı meslektaşlarımızın hinliğine kurban gitti. Her neyse. Dış dünyadaki entelektüel merak, Fethullah Gülen üzerinde daha ciddi duruyor; duracak.
Dünyadaki anlama gayretine rağmen bizdeki entelektüellerin önyargılı yaklaşımı olanca şiddetiyle devam ediyor. Yazılıp çizilenlerin bir kısmında inanılmaz bir çekemezlik, anlaşılmaz bir öfke, kabul edilemez bir düşmanlık gözleniyor. New York Times, Türk okullarını manşet yapmış; bundan her Türk'ün mutlu olması gerekir. Heyhat! Mesela koskoca bir gazete bu ülkenin okullarıyla gurur duyacağına New York Times muhabirine taciz atışları yapıyor. Benzer zihniyetin "falan ülkede Türk okulları kapanacak" derken gizleyemediği şehveti de anlamak mümkün değil. "Ayıptır sorması; Türk liselerinin kapatılması sizi niçin bu kadar mesut ediyor?" deseniz, alacağınız cevap soğuk savaş döneminden arta kalan önyargılar; başka bir şey yok. Kendi aşiretinden bir adam hakkında iki satır övücü bir şey yakalayınca ağzı kulaklarına varanlar, kendilerinden görmedikleri insanların gayretleri takdir toplayınca gizlenemeyen bir öfkeye yenik düşüyor.
Bir de şu "Ilımlı İslam" üzerinden çoğaltılan korkular var. Görünen o ki Türkiye'de bir zümreye, İslam bir türlü beğendirilemiyor. "Radikal İslam" der söylemedik söz bırakmazlar. "Siyasal İslam" der verip veriştirirler. "Ilımlı İslam" der olmadık senaryolar uydururlar. "Peki siz hangi İslam'ı tercih edersiniz?" diye sorsanız, derin bir sessizlik bulursunuz karşınızda. Çünkü kafalarında İslam'ın bizzat kendisi ile ilgili bazı sorunlar var. "İslam'ın ılımlısı, ılımsızı olmaz; İslam, İslam'dır" dediği için Başbakan yargılanıyor bugün. Mantıklı bir izahı var mı bunun? İslam dünyası devasa problemlerle boğuşuyor ve sürekli yenik düşmenin ezikliği içinde umudunu kaybediyor. Bu yenilmişlik ve tükenmişlik duygusu, radikal eğilimleri artırıyor. 11 Eylül sonrası iyice zıvanadan çıkan İslam fobisi, sadece İslam'a karşı öteden beri art niyet besleyenlerin elini güçlendirmedi; aynı zamanda "Aşırı İslamcı" diye nitelenen gruplara daha etkili malzemeler sundu. Irak'ın kural tanımaz yollarla işgali ve orada yapılan korkunç hatalar, İslam dünyasında genel bir öfkeye dönüştü.
Fethullah Gülen'in yazı ve konuşmalarından esinlenen sivil toplumun demokratik gayreti birçok insan için yeni özgüven kapısı açtı. "Demek biz de kendi bağımsızlığımıza gölge düşürmeden bir şeyler yapabiliriz." düşüncesi, dünyanın dört bir yanında sevgi dolu bir özgüvene sebep oldu. Dünya bu gerçeği görüyor; ne var ki bazı kindar çevreler meseleye hâlâ ideolojik saplantılarla yaklaşıyor. "Belki de biz hata yapıyoruz; önemli bir düşünce insanıyla aynı çağda yaşamanın verdiği ülfet ve alışkanlıklara yenik düşüyoruz." demenin, özeleştiri yapmanın zamanı geçiyor. Manzaranın dışarıdan daha net görülmesinin sebebi içerdeki kadar önyargı körlüğünün oluşmamasıdır. Önyargılardan arınmak kolay değil; ama imkânsız olmadığı da aşikâr...
kaynak
Fethullah Gülen'in de bulunduğu listeden ilk yirmi seçilecek. Önceki gün New York Times'ın manşetinde Pakistan'daki "Türk okulları" vardı. New York Times, sıradan bir gazete değil; dünyanın en prestijli gazetelerinden biri. Sabrina Tavernise imzasını taşıyan haber, Pakistan'daki radikal hareketler karşısında "Türk okulları"nın durumunu mercek altına alıyor. Okul yöneticileriyle, öğrenci velileriyle, vs. görüşülmüş.
Yurtdışındaki medyada ve akademik çevrelerde Fethullah Gülen ismine karşı duyulan ilgi her geçen gün artıyor. Onlarca makale, kitap, araştırma yayınlanıyor, konferanslar düzenleniyor, kürsüler kuruluyor. Birkaç ay önce yayınlanan Jill Carroll'un Medeniyetler Diyaloğu adlı eseri başlı başına ciddi bir araştırma konusu. Geçenlerde The Economist'te çıkan Gülen analizi de çok önemliydi; ancak konu, kelimelerle oynayıp meseleyi çarpıtmayı gazetecilik sanan bazı meslektaşlarımızın hinliğine kurban gitti. Her neyse. Dış dünyadaki entelektüel merak, Fethullah Gülen üzerinde daha ciddi duruyor; duracak.
Dünyadaki anlama gayretine rağmen bizdeki entelektüellerin önyargılı yaklaşımı olanca şiddetiyle devam ediyor. Yazılıp çizilenlerin bir kısmında inanılmaz bir çekemezlik, anlaşılmaz bir öfke, kabul edilemez bir düşmanlık gözleniyor. New York Times, Türk okullarını manşet yapmış; bundan her Türk'ün mutlu olması gerekir. Heyhat! Mesela koskoca bir gazete bu ülkenin okullarıyla gurur duyacağına New York Times muhabirine taciz atışları yapıyor. Benzer zihniyetin "falan ülkede Türk okulları kapanacak" derken gizleyemediği şehveti de anlamak mümkün değil. "Ayıptır sorması; Türk liselerinin kapatılması sizi niçin bu kadar mesut ediyor?" deseniz, alacağınız cevap soğuk savaş döneminden arta kalan önyargılar; başka bir şey yok. Kendi aşiretinden bir adam hakkında iki satır övücü bir şey yakalayınca ağzı kulaklarına varanlar, kendilerinden görmedikleri insanların gayretleri takdir toplayınca gizlenemeyen bir öfkeye yenik düşüyor.
Bir de şu "Ilımlı İslam" üzerinden çoğaltılan korkular var. Görünen o ki Türkiye'de bir zümreye, İslam bir türlü beğendirilemiyor. "Radikal İslam" der söylemedik söz bırakmazlar. "Siyasal İslam" der verip veriştirirler. "Ilımlı İslam" der olmadık senaryolar uydururlar. "Peki siz hangi İslam'ı tercih edersiniz?" diye sorsanız, derin bir sessizlik bulursunuz karşınızda. Çünkü kafalarında İslam'ın bizzat kendisi ile ilgili bazı sorunlar var. "İslam'ın ılımlısı, ılımsızı olmaz; İslam, İslam'dır" dediği için Başbakan yargılanıyor bugün. Mantıklı bir izahı var mı bunun? İslam dünyası devasa problemlerle boğuşuyor ve sürekli yenik düşmenin ezikliği içinde umudunu kaybediyor. Bu yenilmişlik ve tükenmişlik duygusu, radikal eğilimleri artırıyor. 11 Eylül sonrası iyice zıvanadan çıkan İslam fobisi, sadece İslam'a karşı öteden beri art niyet besleyenlerin elini güçlendirmedi; aynı zamanda "Aşırı İslamcı" diye nitelenen gruplara daha etkili malzemeler sundu. Irak'ın kural tanımaz yollarla işgali ve orada yapılan korkunç hatalar, İslam dünyasında genel bir öfkeye dönüştü.
Fethullah Gülen'in yazı ve konuşmalarından esinlenen sivil toplumun demokratik gayreti birçok insan için yeni özgüven kapısı açtı. "Demek biz de kendi bağımsızlığımıza gölge düşürmeden bir şeyler yapabiliriz." düşüncesi, dünyanın dört bir yanında sevgi dolu bir özgüvene sebep oldu. Dünya bu gerçeği görüyor; ne var ki bazı kindar çevreler meseleye hâlâ ideolojik saplantılarla yaklaşıyor. "Belki de biz hata yapıyoruz; önemli bir düşünce insanıyla aynı çağda yaşamanın verdiği ülfet ve alışkanlıklara yenik düşüyoruz." demenin, özeleştiri yapmanın zamanı geçiyor. Manzaranın dışarıdan daha net görülmesinin sebebi içerdeki kadar önyargı körlüğünün oluşmamasıdır. Önyargılardan arınmak kolay değil; ama imkânsız olmadığı da aşikâr...
kaynak