KIRGIZİSTAN DÜNÜ, BUGÜNÜ, YARINI
I. Kırgızistan'ın Dünü
Bugün 40'dan fazla devleti ve en azından bir o kadar da milleti bünyesine alan Avrupa kıtasından fiziki olarak bir kaç misli daha büyük genişlikteki Orta Asya Coğrafyasının gerek tarihi vesikalara ve gerekse etnografîk, arkeolojik, antropolojik ve filolojik araştırmalara göre tespit edilebilen en eski tarihlerinden günümüze kadar süre gelen hayatı, Türklerin tarihi ile tamamen iç içedir. Bölgenin tespit edilebilen tarihi M.Ö. 2000 yılının ötelerine kadar uzanmakta ve günümüzden yaklaşık 4 bin yıl önceki bir dönemde de Türklerin Orta Asya'da mevcudiyeti arkeoloji ve antropoloji biliminin verileri ile belirlenmektedir.
Çin tarihine ait kayıtlar Türklerin büyük göçten önceki anayurdunu Altay Dağlan civarı olarak gösteriyor. Günümüzde ise muhtelif tarihçiler kendi ihtisas sahalarında elde ettikleri verilere göre, Türklerin anayurdu konusunda birbirlerinden ve yukarıda belirtilen bölgeden çok fazla farklı olmayan sonuçlara ulaşmaktadır. Mesela; etnologlar Orta Asya'nın kuzey bölgelerini, Antropologlar Kırgız Boz-kırı ile Tanrı Dağlan arasını, kültür tarihçileri Altay Dağlan ile Kırgız Bozkırı arasındaki bölgeyi, filologlar ise (aynen Çin tarihine ait kayıtlarda olduğu gibi) Altay Dağlarının doğu ve batısını Türklerin anayurdu olarak göstermektedir.
Hepsi birbirine yakın bölgeleri, ama netice olarak tamamı merkezi Asya'yı işaret eden bu tespitlerdeki küçük farklılıklar, herhalde Türklerin o dönemde henüz yerleşik olmayan hayat düzenlerinden kaynaklanmaktadır. Ancak bunların hangisi doğru kabul edilirse edilsin, değişmeyecek iki gerçek şu ki; Türklerin anayurdu Orta Asya'dır ve Türklerin tarih sahnesine çıkışından itibaren Asya tarihi ile Türklerin tarihi adeta özdeşleşmiştir. Çünkü Türkler bu bölgede zaman zaman kendi aralarında büyük birlikler kurmak ve zaman zaman diğer Asya kavimlerini hakimiyetleri altında bulundurmak suretiyle, Asya kıtasının her noktasında tesirleri hissedilecek bir şekilde yaşamışlardır. Büyük göçlerin başlamasından sonrada bu tesir, bir yandan Ön Asya ve Orta Doğu yolu ile Kuzey Afrika'ya, diğer yandan da Hazar Denizi'nin güney ve kuzey kıyılan yoluyla Anadolu'ya ve Avrupa'ya uzamış, kuzey ve kuzeydoğu istikametine yönelen göçler vasıtası ile de uçsuz bucaksız Sibirya steplerine yayılmıştır.
İlk Kırgız Devleti
Türklerin bilinen en eski yazılı belgelerinden olan Kök Türk yazıtlarında Kırgızlar, tarihleri çok eskiye dayanan Türk kavimleri arasında zikredilmektedir. Çin tarihini ait yıllıklarda ise Kırgızlar M.Ö. 2. yüzyılda Hunlar zamanındaki olaylar anlatılırken karşımıza çıkmakta ve Kırgız Türklerinin bilinen ilk devletlerini M.Ö. 2. yüzyılda bugünkü Kırgızistan topraklarından doğuya ve kuzey doğuya uzanan bölgede, (Tanrı Dağlarının doğu ve kuzey doğusunda) kurdukları anlaşılmaktadır. Aslında bu bölgede yapılan arkeolojik ve antropolojik araştırmalar Türklerin M.Ö. 2 bin yılından da ötelere kadar uzanan tarihlerinin aynı coğrafi alanda yaşanmış olduğunu göstermektedir.
Hun imparatorluğu Dönemi
Bir müddet sonra bu ilk Kırgız Devleti yıkılmış ve Kırgızlar, Töles boyları başta olmak üzere diğer bazı Türk boylan ile birlikte Hun İmparatorluğu'nun idaresinde yaşamaya başlamıştır. Takip eden bir kaç asırlık dönemdeki kaynakların yetersizliği nedeniyle tarihler çok net bir şekilde belli olmamakla birlikte, Hun İmparatorluğu'nun giderek gücünü ve etkinliğini kaybetmesi sonucunda M.S. 2. ve 3. yüzyıllarda bu Türk boylarının Hun idaresinden çıkarak, bölgede dağınık bir şekilde yaşadığı anlaşılmaktadır-
Kök Türk imparatorluğu Dönemi
M.S. 6. yy'dan itibaren netleşen tarihî verilere göre Kırgızlar M.S. 557 yılında Kök Türk Devletinin hâkimiyetine girmiş ve yaklaşık bir asır boyunca Kök Türk idaresinde yaşamışlardır. Kök Türklerin fetret devrine rastlayan 7. asrın ikici yarısı boyunca müstakil bir görünüm sergileyen Kırgızların bu dönmede Çin ile doğrudan ilişkiler kurmalarına rağmen, 699 yılında yeniden Kök Türk yönetimine girdiği görülmektedir.
Kök Türk kitabelerinden anlaşıldığı kadarıyla, Kök Türklerin Kırgızlar üzerinde hâkimiyet tesisi pek kolay olmamış ve her iki dönemde de ancak uzun ve çetin mücadelelerden sonra Kök Türklerin hakimiyet kurması mümkün olmuştur.
Bağımsız Kırgız Devleti
Kırgızlar 743 yılında Kök Türk devletinin yıkılışından sonra yönetimi ele alan Uygur Hakanlığı'nın idaresini kabul etmeyerek, uzun yıllar boyunca Uygurlarla mücadele etmiş ve 9. asrın başlarında Uygurlarla yapılan bir savaşta büyük kayıplar vermelerine rağmen, 838 yılında Uygur Kağanını öldürerek Uygur Devletinin Kuzey Kısmını işgal etmek suretiyle asırlardan sonra ilk defa merkezi Ötüken olmak üzere bir Türk Devletinin idaresini ele almışlardır.
Kırgızların yüzyıllardan (neredeyse bin yıla yakın bir aradan) sonra yeniden bağımsız bir devlete sahip olmaları, yaklaşık bir asır süren bu ikinci bağımsız Kırgız devleti süresince onların kültürel alanda yeniden derlenip toparlanmalarına, hatta Kök Türk ve Uygur kardeşlerin yazı dilini kullanarak kendi kitabelerini yazdırıp diktirmelerine vesile olmuştur.
Fakat bu ikinci Kırgız devletinin kurulduğu bölgeler bugünkü Çin Halk Cumhuriyeti sınırlan dahilinde kaldığı ve Çin yönetimince de Türk tarihine ait pek çok önemli eserin gömülü olduğu bilinen bu bölgelerde kazı yapılmasına müsaade edilmediği için, tarih ve bu arada başka bir çok ilim dalı bu bölgeden elde edilebilecek her biri bir hazine değerindeki verilere ulaşamamaktadır. Şayet bir gün bu bölgedeki Kırgız kitabelerinin gün ışığına çıkartılması mümkün olursa muhakkak ki Kırgızların ve bu arada genel olarak Türklerin Orta Asya'daki tarihlerine ait bilgiler yeni ve daha geniş boyutlar kazanacak, bu arada Türklerin M.Ö. ve Miladı takiben bir kaç yüzyıl boyuncaki hayatlarının pek çok bilinmeyen yönü açıklık kazanmış olacaktır.
Çin Tehdidi ve Batıya Göç
920 yılından sonra, önce Kök Türk ülkesini ve sonra Moğolistan'ı işgal eden Çin ordularının dalga dalga gelen saldırılan karşısında tutunamayan Kırgızlar 924 yılında bu yurtlarını terk ederek, daha batıya (bugünkü Kırgızistan'a) doğru çekilmişlerdir. 10.-12. yy'lar arasında Karahanlıların hakimiyeti altında yaşayan Kırgızlar, bu dönemde Kırgızistan topraklan üzerinde büyük şehirler meydana getirmiş ve halkın daha çok tarım ve ticarete yönelmesi sonucunda önceleri genellikle göçebe olarak hayvancılıkla uğraşan Kırgızların sosyo-ekonomik yaşantısında büyük değişimler meydana gelmiştir.
Söz konusu sosyo-ekonomik gelişmelerle birlikte Kırgızların kültür hayatında da önemli ilerlemeler kaydedilmiş ve Türk dilinin ilk şaheseri "Kutadgu Bilig" Balasagunlu Yusuf Has Hacib tarafından bu dönmede ortaya konulmuştur.
Moğol ve Özbek Hakimiyeti
12. yüzyılın başlarından itibaren Kırgızları Moğolların hakimiyeti altında görüyoruz. 1217 yılında Moğol yönetimine karşı başlattıkları isyanın kanlı bir şekilde bastırılmasından sonra Kırgızlar 14. asrın sonuna kadar Moğol hakimiyeti altında kaldı. Ancak 1399 yılında yanlarına Oyratları da alan Kırgızlar, Moğol yönetimine karşı başlatılan ikinci isyan ile yeniden bağımsızlığına kavuştular.
Fakat, o dönemde amansız bir hâkimiyet mücadelesinin hüküm sürdüğü Orta Asya'da gerekli şartlara erişemeden bağımsız kalmak kolay değildi. Nitekim Kırgızlar kısa bir bağımsızlık döneminden sonra 1425 yılında Özbek hâkimiyeti altına girdiler ve daha sonra Özbeklerin Moğol saldırıları karşısında tutunamaması sonucunda kuzeydeki Kazakistan bozkırlarına çekilerek Kazak Yönetimi altında Kazaklarla birlikte yaşamaya başladılar.
Yeniden Bağımsız Kırgız Devleti
Asya'da Moğol hakimiyeti sona erdikten sonra Kırgızlar önce Kalmukların idaresi altına girmişler ve sonra 1703 yılında Tanrı dağlarının güney batı taraflarına göç ederek, kısa bir süre önce kurulmuş olan Hokand devletinin hakimiyetini gönüllü olarak kabul etmişlerdir. Ancak bu iltihak ile kısa sürede hem nüfusun ve hem de askeri gücün çoğunluğunu ele geçiren Kırgızlar, çok geçmeden Hokand devletinin yönetimini ele aldılar. Böylelikle Kırgız Türklerinin tarihinde yeni bir bağımsız devlet dönemi başlamış oldu.
Hokand devletinin 18. yy boyunca giderek Orta Asya'da nüfuzlu bir konuma yükselmesi Buhara Emirliği'nin husumetini çekmiş ve 19. asrın başlarında Hokand Hanı Ömer Han (1809-1822) ile Buhara Emir’i Haydar Şah (1800-1826) arasında başlayan rekabet ve çekişme, Orta Asya Türklüğünün en büyük talihsizliklerinden birisi olarak tarihe geçmiştir. Öyle ki bu hanlıklar, aralarındaki rekabeti, Osmanlı imparatorluğuna biat etmek suretiyle ondan bir diğerine karşı destek sağlamak için İstanbul'a elçiler göndermek noktasına kadar tırmandırmışlar, fakat bu amansız mücadele sadece Rusların Orta Asya'daki hâkimiyet plânlarını uygulamaya koymak için müsait bir zemin hazırlamaktan başka bir şeye yaramamıştır.
Rus İşgali
Merkezi Asya'daki Türk Hanlıklarının birbirine düştüğü böyle bir dönemde önce 1846 yılında Kazalinsk Kalesini ele geçiren Rusların Türkistan illerini istilâsı bundan sonra da devam etti. Bu dönemde sadece 1864 yılında Çimkent üzerine yürüyen Rus orduları, Alim Kul kumandasındaki Hokand ordusu tarafından ağır bir yenilgiye uğratılmış, fakat bu arada Buhara Emiri’nin Hokand üzerine yürüdüğü haberini alan Alim Kul başkenti savunmak için dönünce, bu fırsatı değerlendiren mağlup Rus ordusu 22 Eylül 1864'de Çimkent'i işgal etmiştir. Böylece iki Türk Hakanı arasındaki anlaşmazlık Rus ordusuna Türkler tarafından yaşatılan bir hezimetin, büyük bir Rus zaferi olarak tarihe geçmesine vesile olmuştur.
Çimkent'in işgalinden sonra Alim Kul yönetimindeki Hokand orduları Rus işgaline karşı amansız bir direniş göstermeye devam ettiler. Bu mücadele döneminde Alim Kul ve ordusu, Buhara Ordularının işgal ettiği topraklar ile Rus ordularının işgal ettiği topraklar arasında adeta mekik dokuyor ve sürekli olarak bir cepheden diğerine koşuyordu. Nihayet 23 Mayıs 1865'de Alim Kul, Rus ordularına karşı Niyaz Bey Kalesini savunurken şehit düştü.
Alim Kul'un ölümünü müteakip Rus ordularının Taşkent'i kuşattığı ve Taşkentlilerin tam 32 gün şehirlerini Ruslara karşı kahramanca müdafaa ettiği bir dönemde bile, Buhara Emiri Muzaffereddin, Hokand devletinin başkentini işgal etmekten geri durmadı. Fakat Orta Asya'nın işgalinde Hokand veya Buhara ayırımı gözetmeden Rus orduları Hokand ülkesinin işgalinden hemen sonra 1867-1868'de Buhara Emirliğinin hâkimiyet sahalarını da işgal etti. Bunu müteakip 1873'de Hive devleti ve 1874-1875'de Türkmenistan'ın işgali ile Orta Asya'daki Türk yurtlarının tamamı Rusların kontrolüne girmiş oldu.
Bağımsızlık Direnişleri
Yurtlarının Ruslar tarafından işgal edilmesine tahammül edemeyen Kırgızlar 1876'da Abdurrahman Abtabacı önderliğinde ve 1885'de ise Oş şehrinde Derviş Han Tora önderliğinden isyan başlatmalarına rağmen her iki isyan da kanlı bir şekilde bastırıldı ve isyancılar katledildi. Buna rağmen Çarlık Rusya’sının son dönemleri boyunca Kırgız isyanlarının ardı arkası kesilmedi. 17-18 Mayıs 1898 gecesi Andican'ın Mintepe Camii imamı İşan Muhammed Sabıroğlu yönetimindeki ayaklanarak Rus garnizonunu basan Kırgız Türkleri, modern silahlara sahip Rus ordusu karşısında ağır kayıplar verdikten başka, sağ ele geçen 380 kişi de idam edildi. Bu olaydan sonra bölgeyi ziyaret eden Rus Genel Valisini diz çökerek selamlamamakta direnen 208 kişilik bir halk grubu Sibirya'ya sürüldü.
Nihayet 6 Ağustos. 19l6'da büyük ve toplu bir isyan başlatan Kırgızlar, tüm Türkistan'da yayılmakta olan bağımsızlık savaşına iştirak ettiler. Fakat Ruslar tarafından kanlı bir şekilde bastırılan bu isyanda da Kırgızlar binlerce kayıp verdi ve isyanın bastırılması sonucunda üç yüz bir civarında Kırgız Türkü Çin'e kaçmak zorunda kaldı. Bunca can kaybı ve göçe rağmen Kırgızistan'da milliyetçi Kırgız komiteleri hemen ertesi yıl 1917 Bolşevik ihtilâli sırasında yeniden bağımsızlık mücadelesini başlatmışlar ve bu mücadele 1929 yılına kadar sürmüştür.
Yerel bilimciler, bu dönemde Kırgızların nüfusunun dörtte bir kadarını yitirdiğini tahmin etmektedirler. Rusların gösterdiği vahşet, Kırgızların içlerinden hınç beslemelerine karşın, açıktan açığa Ruslara karşı-çıkmamalarının bir nedenidir. Bu hınç, zamanla azalmış değildir. Tersine, göçebelerin öykü ve şiir geleneklerinde bu korkunç günlerin anlatılan hâlâ capcanlıdır ve eskisinden de fazla büyütülerek kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır.
Kırgızistan, İ917 Devrimi'nden sonra Kızıl ve Beyaz Ordular arasındaki savaşın yakın yörüngesinin dışında kaldı. Rus kökenli nüfusunun kalabalık oluşu ve Kırgız göçerlerin dağınık ve bölük pörçük manzarası, Rusların kısa sürede kendi milletlerini korumak için güçlü bir askeri varlık oluşturmalarını ve Kırgızistan Komünist Partisi'ni (KKP) kurmalarını kolaylaştırdı. Partide de Rus yerleşmeciler baskındı. Birçok Kırgız, Müslüman Basmacı isyanına katıldı, fakat 1919'da Basmacılara af çıktıktan sonra yüzlerce Kırgız dahil. 6.000 kadar âsi Kızıl Ordu'ya teslim oldu. Yine de, Kırgız lideri Khal Hoca'ya bağlı önemli bir Basmacı çetesi üç yıl daha savaşını sürdürdü.
30 Nisan 1918'de Kırgızistan, Rus Federasyonu bünyesindeki Türkistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin parçası oldu. Küçük bir pazar kasabası plan Bişkek başkent, yapıldı. Ertesi yıl başkentin adı bölgeyi ele, geçiren Rus generali Michael Frunze'nin (1885-1925) onuruna, Frunze olarak değiştirildi. Kent, demiryoluyla Taşkent'e bağlandı. 199İ'de Frunze bir kez daha özgün adına döndü.
1924'te Kırgız .Özerk Bölgesi oluşturuldu ve sonra l Şubat 1926'da Kırgız Özerk Sovyet Sosyalist.Cumhuriyeti'ne dönüştürüldü. 5 Aralık 1936'da, Kırgızistan egemen bir cumhuriyet olarak SSCB'ye katıldı.
Bu dönem boyunca ,KKE, yerel Rusların denetimindeydi. Parti'deki bir avuç,Kırgız komünistinin tasfiyesi erken başladı. Daha 1925 yılında, kendilerine Otuzlar, adini veren bir grup Kırgız komünisti Rus dilinin aşın yaygın olarak kullanımından dolayı parti şeflerine şikâyette bulunuyorlardı. Bu grup hemen KKP'den ihraç edildiği gibi, liderleri Abdülkerim Sıdıkov sürgüne gönderildi. Diğerleri, yargılanıp hapse atıldı. Yoksul Kırgız Köylüleri Birliği gibi başka milliyetçi grupların liderleri de hapse atıldı. Ana dilinde eğitim ve Arapça alfabenin kullanımı karşı devrimci bir davranış sayılıyor. Kırgızların parti kadroları içinde yükselmesi engelleniyordu. 1940 Eylülü'nde Kiril alfabesine dayalı yeni bir Kırgız alfabesi kabul edilince, halk ile kendi dilleri arasındaki uçurum daha da açıldı. 1937 ve 1938'deki Büyük Yargılamalar sırasında Kırgız komünistlerinin tasfiyesi sürdürüldü ve Kırgızistan hızla, KP'nin tamamen Rusların "elinde bulunduğu, siyasal bakımdan marjinal bir ülke haline geldi. Parti içi temizlik kampanyaları, Kızıl Ordu'nun 1924'te yaptığı nüfus sayımına ve hayvan sürülerinin kolektifleştirilmesine katılmak-"tansa evini barkını terkedip kaçmayı yeğleyen Kırgız klanlarının katı fakat pasif direnişiyle karşılaştı. Komünistlere teslim etmektense, on binlerce baş hayvanı kesmeyi yeğleyen Kırgız göçerlerinden oluşan kervanlar dağları aşarak Çin'e geçti.
Geleneksel yaşam tarzlarım bırakmak istemeyen Kırgızlar, kendi cumhuriyetleri içinde siyasal rol oynamaktan âciz kalmışlardır. 1945'ten sonra Moskova, KKP birinci sekreterinin genellikle Kırgız kökenli olmasına özen göstermişse de, ikinci sekreterlik, iç güvenlikle ilgili diğer önemli mevkiler ve KGB görevleri hep Rus kökenlilerin elinde kalmıştır. 1961'de Turdakun Usubaliev birinci sekreterliğe seçilmiş, Rus denetimindeki parti kadrolarıyla uzun zamandır uyum halinde olması, bu konumda 1985 yılına kadar kalmasını sağlamıştır. Genellikle uysal kalmış bu cumhuriyette Rus karşıtı duyguların ilk belirtisi 1980 yılında Başbakan Sultan İbrahimov'un, hiçbir zaman yakalanamayan Müslüman ya da milliyetçi radikallerin suikastine kurban gitmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu suikast Sovyet medyasında örtbas edildiyse de KKP için büyük bir şok olmuştur.
Tüm Orta Asya ulusları arasında, en az siyasileşen Kırgızlar olmuştur. Bu durum, nüfusun çoğunluğu Kırgız olmasına karşın, 1980'lerde üyeliğinin yüzde 37'si Kırgız, yüzde 37'si Ruslara eşit olarak dağıtılan KKP'ye de yansımaktaydı. Ruslar, tüm siyasal erki ellerinde tutmaktaydı; nitekim, 1982 ile 1987 arasında bölgelerdeki Kırgız parti liderlerinin yüzde 80'i ihraç edilmiştir. 1978'de yeni bir anayasa kabul edildi ve 1985 Yüksek Sovyet seçimleri sonucunda her biri beş bin nüfusu temsil eden 350 delege yemin ederek göreve başladı. Uzun zamandır birinci sekreterlik görevinde bulunan Turdakun Usubaliev'in yerine, selefini yolsuzluk ve adam kayırmacılıkla suçlayan Absamat Masaliyev getirildi. Masaliyev, hemen partideki Usubaliev yandaşlarını tasfiyeye girişti. 10 Nisan 1990'da yeni Yüksek Sovyet'le birlikte yeniden birinci sekreterliğe seçildi. Ancak bu arada yılların ihmali sonucu biriken etnik ve ekonomik gerginlikler ve içine girilen siyasal çıkmaz patlama noktasına yaklaşmaktaydı.
KKP siyaseti üç ana siyasal kümeleşme çevresinde dönüyordu. Doğudaki Narin bölgesinden olanlar eski lider Turdakun'u destekliyordu. Narin bloğunun desteği 1990'da yön değiştirerek, demokratik seçimle işbaşına gelen ilk cumhurbaşkanı ve kendisi de Narinli olan Askar Akaev'e kaydı. Batıdaki Talaş bölgesi, yakında görevden indirilecek olan Masaliyev'i tutarken, güneyde Özbeklerin çoğunlukta olduğu Oş bölgesi, Bişkek'teki siyasal erk odağının dışında kalmaktan dolayı hoşnutsuzluk ifade eden güçlü bir ekonomik lobi oluşturuyordu.
İlk protesto belirtileri 1989 Martı'nda genç Kırgız aydınlarının "Aşar" (Dayanışma) adı altında gayri resmi bir muhalefet grubu oluşturmasıyla ortaya çıktı. Aşar, Bişkek'te had safhaya varmış olan ve KKP'nin çözüm bulamadığı konut sıkıntısına karşı eyleme girişti. Göstericiler, boş arazileri işgal ederek, kentin göbeğinde topraktan gecekondu yapmaya başladılar. Kent belediyesi buna karşı koyamadı ve konut inşası için bazı arazilerin tapusunu resmen Aşar'a devretti. 4 Şubat 1990'da Aşar, Bişkek'in ana meydanında yine daha iyi konutlar yapımı ve Kırgız diline öncelik tanınması talepleriyle bir gösteri düzenledi. Ayrıca, Ermenistan'la savaş halindeki Azerbaycan'dan akın akın gelen mültecilerin kabul edilmemesini istiyorlardı.
Konut sıkıntısı, ülkedeki ekonomik durgunluk sorununun yalnızca gözle görülür sonuçlarından biriydi. Yalnız Bişkek'teki işsizlik oranının yüzde 16 düzeyinde seyrettiği bildirilmekteydi.
Altyapının yıllarca ihmali, ulaşım, konut, eğitim ve temel tüketim mallan sektörlerinde büyük kıtlıklara yol açmış bulunuyordu. Ekonomik durgunluk bir yandan da özellikle en iyi topraklan ve fabrikaları ellerinde tutan, daha varlıklı Özbeklerin bulunduğu güneyde etnik sürtüşmeleri körüklemekteydi. 3 Haziran 1990'da ekonomik sıkıntılar ve güneyde Özbeklerle Kırgızlar arasındaki gizli etnik düşmanlık yanardağ gibi patladı; buradan akan lavlar Kırgızistan'ın siyasetini kesin olarak değiştirecekti.
Oş kentinin dışında, Özbeklerin kontrolündeki bir devlet çiftliğinin arazisine inşaat yapmaları için yerel Kırgızlara tapu dağıtılınca, bir Özbek topluluğunun polislere saldırmasıyla kentte çatışmalar çıktı. Etnik gruplar arasındaki çatışmalar Bişkek dahil diğer kentlere de yayıldı. Haftalarca süren sokak çarpışmalarında her iki taraftan da bir çok insan öldürüldü. Düzeni sağlamak için Özbekistan ve Türkmenistan'dan alelacele Sovyet birlikleri çağrıldı. Oş'taki çatışmaların ilk dört gününde en az 48 kişi öldürülmüş ve 300 kadarı da yaralanmıştı. 6 Haziran'da, Kırgızistan İçişleri Bakanlığı'nın bir sözcüsü "Bu, felaket derecesinde kitlesel bir kargaşa," diyordu.
İsyanın Özbekistan'a da yayılmasını önlemek için sınır kapatıldı, Bişkek'te olağanüstü hal ilan edilirken, birçok kentte gece sokağa çıkma yasağı kondu. İsyancıların saldırdığı birçok polis karakolu yakılmış, binlerce Özbek güvenlikleri için Özbekistan'a sığınmaya başlamıştı. Oş'un kuzeyindeki Uzgen'de, olaylar sırasında evlerin dörtte üçü yakılmıştı. Yerel halkın çektiği video filmlerinde, öldürüldükten sonra kasap dükkanındaki çengellere asılmış Özbek bebekleri görülebiliyordu. Özbekler tarafından da benzer vahşet örnekleri sergilenmişti. Resmî ölü sayısı 200'e, gayrı resmî tahminlere göreyse 1.000'in üstüne çıkarken, her iki tarafta da anlatılan tüyler ürpertici katliam öyküleri katlanarak çoğalıyordu.
Yeni kurulan Demokratik Kırgızistan Hareketi (DKH) KKP yönetiminin istifasını istediyse de birinci sekreter Masaliyev istifayı reddetti. Kabileler ve bölgeler arası siyaset yine sahneye çıktı. Narin bloğundaki komünistler, liderleri, eski sekreter Usubaliev'i yeniden ön plana çıkarmak için bir fırsat yakalamışlardı. Parlamento dışında, Narin bloğuna güçlü bir eğilimi olan DKH'nın desteğine sahiptiler. Ne var ki, olayları izleyen aylarda komünistlere karşı duyulan hoşnutsuzluk artarken, DKH eski bir komünisti desteklemeyi reddetti ve o yıl yapılan seçimlerde komünist olmayan bir aday gösterdi. 46 yaşında, çok saygın bir matematikçi olan Askar Akaev, aynı zamanda Bilimler Akademisi'nin başkanıydı.
Oş'taki karışıklıklar yüzünden büyük baskı altında kalan hükümet, yoğun bir iç siyasi hesaplaşmanın sonunda Ekim ayında seçim karan aldı.
Askar Akaev, 28 Ekim 1990'da Yüksek Sovyet tarafından Cumhurbaşkanı seçildi. Böylece Orta Asya'da ilk kez komünist olmayan biri devlet başkanı oluyordu. 1991 Kasımı'nda yapılan halkoyuyla başkanlık seçimlerinde tek aday olan Akaev makamını korudu. 12 Aralık 1990'da Kırgızistan ulusal egemenliğini ilan etmiş ve 1991 Ağustos darbe girişiminden hemen sonra Akaev tam bağımsızlık ilan etmişti. Akaev, darbeye şiddete karşı çıkmış ve yerel komünist şahinlerin kendi başlarına bir darbe tezgahlamalarını önlemek için de Bişkek'e ordu birliklerini yığmıştı. Darbenin ilk gününde, diğer Orta Asya liderleri sonucu görmek için ses çıkarmadan beklerken, Akaev darbecileri şiddetle eleştirerek tüm desteğini Yeltsin'den yana verdi. Moskova'daki darbe girişimi bastırılınca da KKP'yi yasakladı.
Akaev'in uzun zamandır talep ettiği gibi, cumhuriyetlerin eski Sovyetler Birliği içinde daha esnek bağlarla bir araya gelmesi kısa bir süre içinde gerçekleşecekti. Ancak o hâlâ büyüyen bir ekonomik ve siyasal bunalımla karşı karşıyaydı. 1992 Ocağı'nda, Akaev iktidara geldiğinden beri ilk kez Bişkek'te öğrenci gösterileri patlak verdi. Öğrenciler üniversite harçlıklarının artırılmasını, Öğrenci yurtlarında daha iyi barınma ve beslenme koşullan sağlanmasını talep ediyordu. Ocak ayında fiyatların serbest bırakılmasıyla gıda maddesi fiyatları yüzde 400 oranında fırlamıştı. Asgari ücretin ayda 350 Ruble'ye çıkarılmasına, devlet memurlarının maaşının ikiye katlanmasına karşın, halk enflasyon ve kıtlıkların altında fena halde eziliyordu. 1991 sonu ve 1992 başında kronik yakıt sıkıntısı cumhuriyetten dışarı uçak seferlerinin durmasına, arabaların yolda kalmasına neden olunca, durum daha da kötüleşti. Kırgızistan birden, -uzun zamandır arzulanmakla beraber- SSSCB'nin dağılmasının, kendi ekonomisinin ne kadar bıçak sırtında durduğunu ve tecrit edilmiş olduğunu ortaya çıkardığını farketmişti.
Ağustos darbe girişiminden altı ay öncesinde, Başkan Akaev, güçlü bir merkez etrafında bir konfederasyon kurmaktansa, Britanya tarzı bir uluslar topluluğu oluşturmayı teklif eden ilk ve tek Orta Asyalı liderdi. Moskova'ya güçlü bir merkezi rol vermeyi kabul etmeyecek kadar kendi ekonomik reformlarına güvenmesi, o zamanlar diğer Orta Asya komünist liderlerini sarsmıştı. "Ben Britanya Milletler Topluluğu sistemini inceledim; Sovyetler Birliği için en uygun olanı bu sistemin temelindeki ilkedir," diyordu Akaev. Sonraları görüşleri Boris Yelisin ve SSCB'nin dağılmasından sonra istemeye istemeye diğer Orta Asyalı liderler tarafından da onaylandı.
Akaev, Gorbaçev'in perestroika ruhuna aykırı olarak, Çin modeline yakın bir yol izledi; önce ekonomik reformları başlatıp sonra daha geniş siyasal reformlar vadetti. "Tarım ve sulamada galiba, Hindistan'ın örneğini ve özelleştirmede Güney Kore modelini izliyoruz. Ancak herhangi bir modeli taklit etmemeye çalışıyoruz. Herkesin deneyimlerinden yararlanıp kendi koşullarımıza uyarlayarak, kendi modelimizi kurmamız gerek," diyordu. Milliyetçi ve İslâmi muhalefet gruplarını baskı altında tutmasına ve basının hükümetin sıkı denetiminde kalmasına karşın, Akaev'in politikaları geniş bir destek bulmuş gibidir. Bunalımın ağırlığı ve hızla uygulanacak ekonomik reform vaadi, serbest piyasa yanlısı ekonomik fikirlerin kabul gördüğü, fakat gerçek demokrasi ilkelerinin benimsenmediği otoriter bir rejimi aydınların da kabullenmesini sağlamıştır. Komünistlerin itibârının büyük oranda silinmesinden de yararlanan Akaev, diğer Orta Asya cumhuriyetlerindeki liderlerden farklı olarak ekonomik reformları fazla direnmeyle karşılaşmadan uygulamaya kovabilmiştir.
KRONONOJİ
1100: Oş İslâmi ilmin. merkezi oluyor.
1207: Cengiz Han Tokmak'ta Moğol rakibini yeniyor: Daha sonra Kırgızları da yeniyor.
1500: Babür Kırgızistan'a sığınıyor. Kara-Kırgızlar, Kazaklardan ayrı bir topluluk olarak ortaya çıkıyor.
1856: Ruslar Issık-Kul Gölü'nün haritasını çıkarıyor.
1859-60: Dondurucu kış, binlerce Kırgız'ı öldürüyor.
1860: Çin-Rus Antlaşması Xinjiang sınırın çiziyor. Kırgız, Kazak, Uygur gibi etnik gruplar bölünüyor.
1860-70: Kırgız boylan Rus egemenliğini kabul ediyor. Rus göçmenlere toprak veriliyor.
1916: Kırgız ve Kazaklar Rusya'ya baş kaldırıyor.
1918: (30 Nisan) Kırgızistan, Rus Federasyonu içindeki Özerk Türkistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin bir parçası oluyor.
1924: Özerk Kırgız Bölgesi oluşturuluyor.
1925: Bişkek, Frunze adını alarak başkent oluyor.
1926: (l Şubat) KKP'den Kırgız .komünistlerin ilk tasfiyeleri başlıyor. - Özerk Kırgız Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti yaratılıyor.
1936: (5 Aralık) Kırgızistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruluyor.
!96l-85: Turdakun Usubaliyev KKP'nin birinci sekreteri.
1978: Yeni anayasa kabul ediliyor.
1985: KKP l. Sekreteri Usubaliyev emekliye ayrılıyor. Yüksek Sovyet seçimleri. Absamat Masaliyev birinci sekreterliğe seçiliyor.
1989: (Mart) Aşar ilk siyasal muhalefet grubu oluyor.
1990: (10 Nisan) Masaliyev birinci sekreterliğe yeniden seçiliyor.
(3 Haziran) Özbeklerle Kırgızlar arasında Oş'ta karışıklık.
(28 Ekim) Askar Akayev Yüksek Sovyet başkanlığına seçiliyor.
(12 Aralık) Kırgızistan tam egemenliğini ilan ediyor.
1991: (20 Ağustos) Moskova'daki darbe girişimine karşı Akayev Yeltsin'i destekliyor. (31 Ağustos) Kırgızistan bağımsızlığını ilan ediyor.
1993: (22 Ocak) BDT zirvesinde Kırgızistan daha sıkı entegrasyon için antlaşma imzalıyor.
(3 Mart) Bir Kırgız barış gücü taburu Tacik - Afgan sınırına gönderiliyor.
(17 Nisan) Yeni anayasa üzerine çıkan tartışma sırasında, Parlamento 105 sandalyeli yeni bir meclisin eski Sovyet sisteminin yerini almasına karar veriyor.
(24 Nisan) Başkan Akayev Tokyo ziyaretinde ülkesinin yeni ulusal para birimi Som'u yakında tedavüle çıkaracağını söylüyor.
(5 Mayıs) Yeni anayasa Yüksek Sovyet'te kabul ediliyor.
(10 mayıs) Hükümet Ruble bölgesinden çıkarak, yeni ulusal para birimi olarak Som'u kabul ediyor.
(14 Mayıs) Dünya Bankası 60 milyon dolarlık bir krediyi onaylıyor.
(22 Mayıs) Başkan Akayev Washington'da ABD'den $100 milyonluk kredi sağlıyor. Japonya $60 milyon, İsviçre $60 milyon taahhüt ediyor.
(29 Mayıs) Akayev, ulusal para birimi değişikliğini önceden bildirmediği için Kerimov'dan özür diliyor.
(13 Haziran) Som yüzünden, 1500 fabrika işçi çıkararak üretimi kısıyor. Ticaret ortaklan Som karşılığında ham madde satmak istemiyor.
(21 Haziran) Akayev İran'da yedi anlaşma imzalıyor. Ancak Kudüs'te Kırgız büyükelçiliği açmaya söz yerince, ilişkiler darbe alıyor.
(5 Temmuz) Rus Savunma Bakanı Pavel Graçev Kırgız Savunma Komitesi Başkanı Canibek Umetaliyev'le askeri işbirliği anlaşmaları imzalıyor.
(20 Temmuz) Aylık enflasyon.oranı Som'un tedavüle çıkmasından sonra düşüyor. Ancak birçok fabrika, ithalat yapılan yabana firmaların yeni para birimini kabul etmemesi dolayısıyla kapalı kalıyor.
(7 Ağustos) Akayev Moskova'da Tacikistan bunalımını konu alan zirveye katılıyor, İslâmi köktenciliğin düşüşte olduğunu ve anlaşmazlığın klanlar arası düşmanlıklardan doğduğunu söylüyor. Uzlaşma ve görüşme çağrısı yapıyor.
(24 Ağustos) Bütçe harcamalarının iyice kısılacağı açıklanıyor. Devlet işletmelerine ve birçok bakanlıktaki fazla personele fon ayrılmayacağı, birçok sanayiinin satış hasılatının yüzde 5'ini bir sosyal koruma fonuna ödeyecekleri bildiriliyor.
(10 Aralık) Başkan yardımcısı Felix Kulov, yasa dışı altın ticaretine karıştığı suçlaması yüzünden istifa ediyor. Başbakan Tursunbek Çengişev skandala karıştığını inkar ediyor.
http://www.badongo.com/file/2242437