Acıma yetime...

hadesci

New member
Katılım
30 Eyl 2007
Mesajlar
11
Türk Dış Politikası üzerine yorumlar...

Öncelikli olarak maksadımı özellemeye inmeden bir yorumlama yapmak olarak açıklamak isterim

Ben Türk Dış Politikasını Osmanlının güçlü zamanlarından sonraki dönemlerden itibaren irdelemeye çalışacağım, çünkü öncesi güçlü olmanın verdiği avantajla tek taraflı yürütülmüştür. Gelelim sonrasına....

Osmanlı ne zaman gücünü yitirmeye başladı, o zaman denge siyaseti güderek varlığını yürütmeye çalıştı. Kendi iradesi ile kararlar almaktan yoksun olduğunu zaten siyasi tarihimizden anlayabiliriz. Bunu Cumhuriyetin kuruluş dönemine kadar gelen bir süreç olarak değerlendirelim.

Cumhuriyetten sonra öylesi bir değişim gözlemleyebiliriz ki, Kurtuluş savaşı ve cumhuriyet kazanımlarını bir yana bıraksak bile o tarihe kadar yapılan ilgili ilgisiz bütün andlaşmalara dahi girebilen kapitülasyon haklarının kaldırılmasının dahi büyük güçler kabul ettiğimiz devletlere kabul ettirilmesi inanılmaz büyük bir başarı sayılabilir. (Lozan'ı beğenmeyenler ne düşünür bilemeyeceğim ama.)

Bundan sonrasında ise İsmet İnönü iktidarının sona ermesi ile birlikte Türkiye'nin yeniden bir denge (güdümlülük) politikasına sürüklenişinin öyküsü başlıyor. Amerika, NATO ve daha sonrasında Avrupa Birliği güdümlü politikalar bütün bunların delili gibidir sanki.

Dış politikamızın (aslında dışişleri memurlarını tenziye etmek gerek) siyasetçilerimizin anlamadığı veya anlamak istemediği en önemli uluslararası ilişkiler kuralı olan "devletler arasında dostluk ilişkisi yoktur, menfaat ilişkisi vardır"'ın neden uygulanamadığını anlamakta güçlük çekiyorum. Biz bir sömürge ülkesi miyiz ki bu kadar bağımlılık duyuyoruz dış güçlerin tasvibine. Neden her alanda ülkelere samimiyet gösterip onları zor durumlarından kurtarıyoruz? Bizim yaptığımız iyiliklerin karşılığını gösteren başka bir devlet oldu mu acaba? Gelin birkaç sorunsal atalım ortaya ve bakalım siyasetimiz hangi dış politika maharetini göstermiş inceleyelim...

NATO'da karar alma mekanizması oy birliği ile karar verir. 1968 yılında NATO askeri kanadından ayrılan Fransa (bizi Avrupa'da istemeyen, ilk kapitülasyon verdiğimiz, zor gününde yardım ettiğimiz, önce Mısır'ı sonra Cezayir'i sonra TUnus'u işgal eden, Sırplara, Romenlere bağımsızlık vermemiz için uğraşan Rusya'nın yanında her daim bulunan ülke hani) 2009 yılında Türkiye'nin de oluru ile askeri kanada döndü. Acıma yetime...1

1981 yılında Yunanistan (hani Osmanlı'nın sadık tebası, ama ilk bağımsız olan, birinci dünya savaşını fırsat bilen sonra da Anadolu'yu işgale yeltenen sonra da yakıp yıkan, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin yaşama hakkını elinden alan rumu kışkırtan, PKK'ya destek veren, sapık pilotları savaş durumu yokken savaş uçağımızı düşüren, ülkesinde Türk Düşmanlığını genç beyinlere okullarda aşılayan ülke varya hani) ayrıldığı NATO askeri kanadına Türkiye'nin oluru ile döndü.Acıma yetime...2

Ermenistan (hani üfürükten bir soykırım masalı uyduran, savaşta rusun yanında yer alıp orduyu arkadan vuran, "Millet-i Sadıka" ünvanlı, bir ara dış politikamızı emanet ettiğimiz, milletin memleketi) gösterdiğimiz onca iyi niyete kendi ekonomilerine katkıda bulunacak bir sürü fırsata rağmen ne yaptı. Anayasa mahkemeleri soykırım kabul edilmeden hiç bir protokolün mahkeme onayından geçmeyeceğini söyleyerek şu günlerde çok meşhur bir tabir olan ihsası rey yaptı.acıma yetime ...3

Anders Fogh Rasmussen (hani Danimarka başbakanı iken NATO genel sekreteri olma hevesi kalkan, ama Peygamber'imize hakaret içeren karikatürleri fikir özgürlüğü olarak değerlendiren, PKK yayın organı Roj Tv nin yayın yaptığı danimarkanın başbakanı olan.) genel sekreterliğine destek için Türkiye'ye karikatür krizi ile ilgili özür dileyeceğini söyledi NATO'da yüksek mevki vaat etti. Sonra ne olmuştu ben hatırlayamadım...Acıma yetime...4

Barzani...

Talabani...

İsrail...

ABD...

Kürt Açılımı...

ve daha nice niceleri...
Devlet olarak yaptığımız acımalar milletimizin bir yerlerini acıtıyor ne yazık ki...
Bütün bunlara rağmen gösterebildiğimiz tepkiler hamasi nutuklardan, bağırıp çağırmalardan öte geçmiyor. Bizi bir şeylerle gazlayıp sonra yine ne yapacaklarsa onu yapıyorlar siyasetçilerimiz...veya siyasetçileri desek daha mı doğru olur acaba?

Ben devlet adamı değilim, bu konuda eğitim almadım ama okuma biliyorum.benim okuduğum anladığım kadarıyla da devlet böyle yönetilmez.(belki eleştirenler çıkarsa diye yazayım ben o kadarcık anladım) Bir fert geri ödemeyeceğini bildiği birine borç verir mi ki, siyasetçiler bu devletin bu milletin menfaatlerini bozuk para gibi dağıtabiliyorlar etrafa.Bunları sorgulamak istedim sadece...

Önce kendimizi sağlama alalım. Başkalarının verdiği veya verdirdiği kararlarla dış politika yaptığımız sürece elimize geçen sadece yine bizi temsil etmeleri için seçtiğimiz siyasetçilerimizin ağzımıza çalacakları bir parmak hamaset nutkudur. Onu da ağzımıza mı çalıyorlar o konuda da şüpheliyim.

Masaya yumruğunu vurabilen bir ülke olmadıkça herkes bize posta koyabilir. Ama biz genelde kafamızdaki tek düşünce üzerinden, bizim iyiliğimize olsun yada olmasın herkesi kucaklamaya çalışıyoruz. Eğer aynı soylu insanlar birbirinin çıkarını gözetecek olsalar Kavalalı Mehmet Ali Paşa osmanlıya baş kaldırmaz, aynı dinden insanlar birbirini tutsalar, Peygamber torununu Kerbela'da şehit etmezlerdi. Ama bizler bu denli kör olabiliyoruz işte.

Tarih tekerrürden ibaret gerçekten de ama sadece aptallara tekerrür edermiş.Kendinden ders almayı bilmeyen aptallara.

Bazen de diyorum ki mecazi olarak. Keşke biraz da bize acısalar....
 
Geri
Üst