türk ocağı
serdengeçti
10 Şubat 1918'de vefat eden Abdülhamid Han'ı vefatının 89. yıldönümünde Cennet mekan Sultan Abdülhamid Han'ı rahmetle anıyoruz.
İşte 33 yıllık devlet adamlığından örneklerle Cennet mekan Sultan Abdülhamid Han hakkındaki gerçekler:
Bunları Biliyor muydunuz?
Abdülhamid'in Ruhaniyatından İstimdat
31 Mart ihtilalinin ideologluğunu yapan Rıza Tevfik'in, Abdülhamid Han'ın tahttan indirilmesinden kısa bir müddet sonra, koca Devlet-i Aliye'nin, imamesi kopmuş tesbih taneleri gibi darmadağınık olduğunu görüp bin pişmanlık içinde..
"Nerdesin şevketli Abdülhamid Han?
Feryadım varır mı barigahına?
Ölüm uykusundan bir lahza uyan
Şu nankörün bak günahına,
Tarihler adını andığı zaman
Sana hak verecek, hey koca Sultan;
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyasi Padişahına"
diye "Abdülhamid'in Ruhaniyetinden İstimdat" şiirini yazdığını...
Abdüihamid Han'ın Kültür Hizmetleri
Ulu Hakan Abdülhamid Han'ın Cennetmekan Fatih Sultan Mehmed'den sonra eğitim ve kültüre en fazla ehemmiyet veren padişah olduğunu...
Varlığından yeni haberdar olunan Yıldız Sarayı Kütüphanesi'ndeki bir albümden öğrenebildiğimize göre, Abdülhamid Han'ın İstanbul'da büyük bir kültür projesi gerçekleştirmek istediğini...
Bu projeye göre Abdülhamid Han, Sultanahmet meydanına muhteşem bir kültür sitesi kurmayı düşünüp, bunun mimari projesini hazırlatmak üzere Fransa'dan şehircilik mütahassısları getirttiğini...
Albümde sayfa sayfa resimleri görülen bu projeye göre Sultanahmet Camii'nin karşısına Osmanlı Ulum Akademisi, Sol tarafa Milli Kütüphane ve Ayasofya'ya yakın noktaya da yepyeni bir Darülfünun binası düşünüldüğünü...
Bir Dahinin Endişeleri
l908'de ilan edilen İkinci Meşrutiyet'ten sonra açılan Meclis-i Mebusan da 127 Türk milletvekilinin bulunmasına karşılık 139 diğer etnik gruplardan (Rum, Ermeni, Yahudi, Arap, Arnavut vs.) milletvekili bulunduğunu...
O zamanın anayasasına göre Padişah'ın ancak sadrazamı (Başbakan) ve şeyhülislamı tayin etme yetkisinin bulunduğunu. . .
Otuz üç yıl devleti dahice idare eden ve Meşrutiyet'in ilan edilmesiyle birlikte yetkileri elinden alınan Sultan Abdülhamid Han'ın, Meclis-i Mebusan'ın bu tehlikeli durumunu görüp devletin sürüklendiği uçurumu farkederek henüz daha sadrazam olmayan Talat Paşa'yı çağırıp, büyük bir teessürle:
"... Görüyorsunuz mecliste Türk mebuslarının sayısı, meclisin yarısı kadar bile değildir. Bu Türk mebusları arasında da elbette muhalifler bulunacaktır. Türk olmayanlar, sayılarını artırmak için ellerinden geleni yapacaklardır, Böylelikle ekseriyet onların eline geçince, Harbiye Nazırı Artin, Bahriye Nazırı Dimitri... olabilir.
Ermeni bir başkumandan ile Rum bir amiralle bu devleti nasıl idare edebilirsiniz? Hiç olmazsa, bu iki hayati makamı, devletimizin mahvolmasını isteyen bu insanlara, benim emrim olarak bırakmayınız..." diyerek yapılan çok önemli bir yanlışı düzeltmeye çalıştığını...
Abdülhamid Han'ın İstihbarat Gücü
Batılı emperyalist güçlerin, Ermenileri piyon olarak kullanıp kışkırtarak Anadolu'da karışıklıklar çıkardığı günlerde, İngiliz Büyükelçisi'nin Sultan Abdülhamid'e gelip, küstahça: "Daha ne kadar Ermeni öldüreceksiniz?" diye sorma cüretini göstermesi üzerine, Ulu Hakan'ın keskin bakışlarını elçinin üzerine dikerek:
"Filan gün, filan saatte Karadeniz'in filan noktasına yaklaşıp, karaya Ermenileri Türklere karşı silahlandırmak için şu kadar sandık malzeme çıkaran ve komitacılara teslim eden İngiliz gemisinde, Türk başına kaç silah bulunuyorsa tam o kadar Ermeni öldüreceğiz." cevabını verdiğini...
Sultan Abdülhamid'in bu muazzam istihbarat gücü karşısında İngiliz elçisinin dehşete kapılarak aptallaştığını...
Hilafetin Gücü
31 Mart hadisesinin tertipçileri arasında bulunan şair ve filozof Rıza Tevfik'in bu meş'um hadisenin ardında İngiliz parmağı olduğunu itiraf edip, ihtilal hadisesinden sonra İngiliz konsolosluğuna gittiğinde çok soğuk bir şekilde karşılandığını ve o zaman bunun sebebini anlayamayan Rıza Tevfik'in çok sonraları Londra'ya uğrayıp bunun sebebini o dönemin İngiltere'nin Türkiye Büyükelçisi Lord Nikılsın'a sorduğunda bu İngiliz'in çok ibretli bir şekilde "Rıza Tevfik Bey, Biz bilhassa Hindistan'da İslam ülkelerini idaremiz altına alabilmek için milyarlarca altın harcadık ama başarılı olamadık. Halbuki Sultan Abdülhamid, her yıl bir 'Selam-ı Şahane', bir de 'Hafız Osman hattı Kur'an-ı Kerim' gönderiyor ve bütün İslam ümmetini, hududsuz bir hürmet duygusu içinde emrinde tutuyor.
Biz bu ihtilalle siz jön Türkler'den hilafet kuvvetinin ortadan kaldırılmasını bekledik ve aldandık. İşte bundan dolayı siz soğuk karşılandınız?" cevabını verdiğini...
Biliyor muydunuz?
Türbedar ve Ulu Hakan'ın Rüyası
Cennetmekan Sultan II. Abdülhamid Han döneminde Yavuz Sultan Selim'in türbedarlığını yapmakta olan bir zatın, şiddetli geçim darlığının kendisine verdiği sıkıntılı bir ruh haleti içinde:
'Bir de evliyadan olduğunu söylerler Yıllarca türbedarlığını yaptım yoksulluk içindeyim" diyerek türbeye hiddetle vurduğunu,
Ertesi sabah aniden Abdülhamid Han'ın türbedarı huzuruna çağırarak bir yıllık ihtiyacının hepsini karşıladığı, çünkü Abdülhamid Han'ın, gece rüyasında ceddi Yavuz Selim tarafından haberdar edildiğini...
İttihatçıların Akılsızlığı
Sultan II. Abdülhamid'in dahice bir politika güderek, her hangi bir isyan çıkartmalarını önlemek için Arabistan'ın Hicaz ileri gelenlerini, Şura-yı Devlet üyesi olarak İstanbul'da tuttuğunu...
Bunlardan Şerif Hüseyin'in, Mekke'ye emir olmak isteğini defaatla reddetmesine karşılık Ulu Hakan'ın tahttan indirilmesiyle birlikte İttihat ve Terakki yönetiminin, Şerif Hüseyin'in bu isteğini yerine getirerek onu emir olarak tayin ettiğini ve hemen ardından da Şerif'in Osmanlı'ya karsı isyan bayrağını açtığını... Çok sonraları İngiliz Başvekil Lloyd George'un Avam Kamarası'nda: "Şerif Hüseyin Mekke emiri olduktan sonra kendisi ile Arap milliyetçiliği ve isyan konusunda anlaştık.
Bu isyana karşı ayda 40 bin altın vermiştik" dediğini...
Osmanlı'ya Karşı Batının Çirkin Yüzü ve Pis Oyunları
Batılıların emperyalist gayeli entrikalarına karşı 33 yıl fasılasız mücadele veren büyük siyaset dahisi Abdülhamid Han'a, gayelerine vasıl olamayan bu Batılılar tarafından akla hayale gelmedik iftiralar atıldığını...
Albert Vandal'ın "Le Sultan Rouğe" (Kızıl Sultan) sloganının, maşası haline gelen Jöntürkler tarafından benimsendiğini...
Yine Osmanlı düşmanı İngiliz Başbakanı Glodstone'un Sultan Abdülhamid için uydurduğu "The Great Crimminal" (Büyük Cani) yakıştırmasının Jöntürkler tarafından pek beğenilerek devrim tarihçiliği terminolojisine kazandırıldığını...
Beş parasız yurt dışına kaçan bu Jöntürkler'in Sultan Abdülhamid'e karşı Avrupa'nın (hatta ABD'nin) toplam 29 büyük kentinde 160 gazete yayınladıklarını.
Aynı zaman zarfında bütün Osmanlı Devleti sınırları içinde 125 gazete çıkarıldığı hesaba katılırsa batılı emperyalist güçlerin Osmanlı'yı parçalamak için böylesine büyük maddi finansman ortaya döktüklerini...
Kıyamete Kadar Çan Sesi Dinlemek
Ahmet Vefik Paşa' nın, Rumelihisarı' nın üst tarafında kurulan "Robert Kolej" adlı misyoner yuvasının arsasını Amerikalı Protestan misyonerlere sattığını...
Bu zatın, öldüğünde vasiyet ettiği gibi Eyyüb Sultan'a gömülmek istediğini, fakat zamanın padişahı Abdülhamid Han'ın buna kat'iyen müsaade etmeyerek:
"Protestanlara arsa satan adam, kıyamete dek onların çan sesini dinlesin" diyerek Eyyüb Sultan'a değil, sattığı arsanın hemen önündeki Rumeli mezarlığına gömülmesini emrettiğini...
Biliyor muydunuz?
Abdülhamid Han'ın Tarihi Savunması:
14 Mayıs 1917
Beylerbeyi Sarayı
"Ne kadar garip bir tecellidir ki, amcam Abdülaziz Han'ı düşürmek için Avrupa'ya kaçan Genç Osmanlar eninde sonunda muratlarına ermişler, hem Abdülaziz Han düşmüş, hem de hemen peşinden açılan 93 Rus Savaşı Rumeli'nin yarısını alıp götürmüştü. Tıpkı onlar gibi, beni düşürmek için Avrupa'ya kaçan Jön Türkler de muratlarına ermişler, beni düşürmüşler ve girdikleri Cihan Savaşı'ında da Osmanlı İmparatorluğunu elden çıkarmışlardır.
Her iki grup da memleketin okumuş yazmışlarını içine alıyordu. Her iki grup da Batıcılığa hayrandı. Her iki grup da memleketin tek kurtluşunu meşrutiyette görüyorlardı. Her iki grup da emellerine ordunun bir parçasını vasıta etti. Her iki grubun da dayandığı ordu da içinden parçalandı.
Evet, ne kadar daha garip bir tecellidir ki, ben bu olayların her ikisinin de içinde yaşadım. Amcamın öfkeyle yapamadığını, ben sabırla yapmayı denedim. Amcamın ceza ile başaramadığını ben bağışlayarak elde etmeye çalıştım. Ama yine de muvaffak olamadım!
Ve daha garip bir tecelliye bakınız ki, ''Genç Osmanlar''ı da ''JönTürkler''i de Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak isteyen büyük devletlerin hepsi arkalıyorlardı! Bu devletlerin gözünde ümit bu gençlerdeydi! Bunların dediği yapılırsa Osmanlı İmparatorluğu kurtulacak, dediklerine kulak asılmazsa batacaktı! İki kere istemeyerek de olsa dediklerini yaptık ve işte battık! Bari son kalan bir avuç vatan toprağında yaşayanlarının gözleri açıldı mı?... İnşaallah!
Evladım sayılan bu vatan çocukları, benim, bir sarayın dört duvarı arasında gördüğüm hakikati koskoca yeryüzünü gezip tozdukları halde nasıl görmediler. Nasıl görmediler de ecdad kanlarıyla sulanmış koskoca bir ülkeyi kendi elleriyle batırdılar!
Suçlamaya dilim varmıyor; fakat görüyorlardı ki, İngilizler, Fransızlar, Ruslar, hatta Almanlar ve Avusturyalılar, yani bütün büyük Avrupa Devletleri menfaatlerini Osmanlı mülkünün parçalanmasında bulmuşlardır; düşmandılar. Görüyorlardı ki, bu devletler birbirleriyle dalaşıyorlar ama Osmanlıları üleşmekte anlaşıyorlardı. Anlaşamadıkları, kimin daha büyük parçayı yutacağı idi. Öyle olduğu halde, bu düşüncede olan devletlerin kendilerini arkalamalarından da mı bir mana çıkaramıyorlardı.
Söyledim, yine söyleyeceğim; anlattım, yine anlatacağım, düşümüyorlar mıydı ki, Osmanlı ülkesi birçok milletlerin bir araya gelmesinden meydana gelmiştir. Böyle bir ülkede meşrutiyet ülkenin unsur-ı aslisi (temel unsuru) için ölümdür. İngiliz Parlamentosunda bir Hintli, Afrikalı, Mısırlı; Fransız Parlamentosunda bir Cezayirli mebus var mıydı ki, Osmanlı Parlamentosunda Rum, Ermeni, Bulgar, Sırp, Arap mebusu bulunmasını istemeye kalkıyorlar.
Hayır bunca okumuş, düşünmüş, kendisini davasına vermiş vatan evladının cibilliyetsiz çıkacağını kabul edemem! Sadece aldandılar, derim. Aldandılar ama, cezalarını kendilierinden çok aldanmayan milyonlarca masum vatan evladı çekti; hem öldüler, hem vatandan oldular!"
KAYNAK:
http://www.habername.com/index.php?islem=detay&id=9013
http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=50598
Osmanlı Padişahları içerisinde Fatih Sultan Mehmed Han dan sonra en önemli padişahımızın hayatını, şahsiyetini ve devlet adamlığını tam olarak öğrenmek her türk gencinin vazifesi olmalıdır. Mekanı cennet olsun...
İşte 33 yıllık devlet adamlığından örneklerle Cennet mekan Sultan Abdülhamid Han hakkındaki gerçekler:
Bunları Biliyor muydunuz?
Abdülhamid'in Ruhaniyatından İstimdat
31 Mart ihtilalinin ideologluğunu yapan Rıza Tevfik'in, Abdülhamid Han'ın tahttan indirilmesinden kısa bir müddet sonra, koca Devlet-i Aliye'nin, imamesi kopmuş tesbih taneleri gibi darmadağınık olduğunu görüp bin pişmanlık içinde..
"Nerdesin şevketli Abdülhamid Han?
Feryadım varır mı barigahına?
Ölüm uykusundan bir lahza uyan
Şu nankörün bak günahına,
Tarihler adını andığı zaman
Sana hak verecek, hey koca Sultan;
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyasi Padişahına"
diye "Abdülhamid'in Ruhaniyetinden İstimdat" şiirini yazdığını...
Abdüihamid Han'ın Kültür Hizmetleri
Ulu Hakan Abdülhamid Han'ın Cennetmekan Fatih Sultan Mehmed'den sonra eğitim ve kültüre en fazla ehemmiyet veren padişah olduğunu...
Varlığından yeni haberdar olunan Yıldız Sarayı Kütüphanesi'ndeki bir albümden öğrenebildiğimize göre, Abdülhamid Han'ın İstanbul'da büyük bir kültür projesi gerçekleştirmek istediğini...
Bu projeye göre Abdülhamid Han, Sultanahmet meydanına muhteşem bir kültür sitesi kurmayı düşünüp, bunun mimari projesini hazırlatmak üzere Fransa'dan şehircilik mütahassısları getirttiğini...
Albümde sayfa sayfa resimleri görülen bu projeye göre Sultanahmet Camii'nin karşısına Osmanlı Ulum Akademisi, Sol tarafa Milli Kütüphane ve Ayasofya'ya yakın noktaya da yepyeni bir Darülfünun binası düşünüldüğünü...
Bir Dahinin Endişeleri
l908'de ilan edilen İkinci Meşrutiyet'ten sonra açılan Meclis-i Mebusan da 127 Türk milletvekilinin bulunmasına karşılık 139 diğer etnik gruplardan (Rum, Ermeni, Yahudi, Arap, Arnavut vs.) milletvekili bulunduğunu...
O zamanın anayasasına göre Padişah'ın ancak sadrazamı (Başbakan) ve şeyhülislamı tayin etme yetkisinin bulunduğunu. . .
Otuz üç yıl devleti dahice idare eden ve Meşrutiyet'in ilan edilmesiyle birlikte yetkileri elinden alınan Sultan Abdülhamid Han'ın, Meclis-i Mebusan'ın bu tehlikeli durumunu görüp devletin sürüklendiği uçurumu farkederek henüz daha sadrazam olmayan Talat Paşa'yı çağırıp, büyük bir teessürle:
"... Görüyorsunuz mecliste Türk mebuslarının sayısı, meclisin yarısı kadar bile değildir. Bu Türk mebusları arasında da elbette muhalifler bulunacaktır. Türk olmayanlar, sayılarını artırmak için ellerinden geleni yapacaklardır, Böylelikle ekseriyet onların eline geçince, Harbiye Nazırı Artin, Bahriye Nazırı Dimitri... olabilir.
Ermeni bir başkumandan ile Rum bir amiralle bu devleti nasıl idare edebilirsiniz? Hiç olmazsa, bu iki hayati makamı, devletimizin mahvolmasını isteyen bu insanlara, benim emrim olarak bırakmayınız..." diyerek yapılan çok önemli bir yanlışı düzeltmeye çalıştığını...
Abdülhamid Han'ın İstihbarat Gücü
Batılı emperyalist güçlerin, Ermenileri piyon olarak kullanıp kışkırtarak Anadolu'da karışıklıklar çıkardığı günlerde, İngiliz Büyükelçisi'nin Sultan Abdülhamid'e gelip, küstahça: "Daha ne kadar Ermeni öldüreceksiniz?" diye sorma cüretini göstermesi üzerine, Ulu Hakan'ın keskin bakışlarını elçinin üzerine dikerek:
"Filan gün, filan saatte Karadeniz'in filan noktasına yaklaşıp, karaya Ermenileri Türklere karşı silahlandırmak için şu kadar sandık malzeme çıkaran ve komitacılara teslim eden İngiliz gemisinde, Türk başına kaç silah bulunuyorsa tam o kadar Ermeni öldüreceğiz." cevabını verdiğini...
Sultan Abdülhamid'in bu muazzam istihbarat gücü karşısında İngiliz elçisinin dehşete kapılarak aptallaştığını...
Hilafetin Gücü
31 Mart hadisesinin tertipçileri arasında bulunan şair ve filozof Rıza Tevfik'in bu meş'um hadisenin ardında İngiliz parmağı olduğunu itiraf edip, ihtilal hadisesinden sonra İngiliz konsolosluğuna gittiğinde çok soğuk bir şekilde karşılandığını ve o zaman bunun sebebini anlayamayan Rıza Tevfik'in çok sonraları Londra'ya uğrayıp bunun sebebini o dönemin İngiltere'nin Türkiye Büyükelçisi Lord Nikılsın'a sorduğunda bu İngiliz'in çok ibretli bir şekilde "Rıza Tevfik Bey, Biz bilhassa Hindistan'da İslam ülkelerini idaremiz altına alabilmek için milyarlarca altın harcadık ama başarılı olamadık. Halbuki Sultan Abdülhamid, her yıl bir 'Selam-ı Şahane', bir de 'Hafız Osman hattı Kur'an-ı Kerim' gönderiyor ve bütün İslam ümmetini, hududsuz bir hürmet duygusu içinde emrinde tutuyor.
Biz bu ihtilalle siz jön Türkler'den hilafet kuvvetinin ortadan kaldırılmasını bekledik ve aldandık. İşte bundan dolayı siz soğuk karşılandınız?" cevabını verdiğini...
Biliyor muydunuz?
Türbedar ve Ulu Hakan'ın Rüyası
Cennetmekan Sultan II. Abdülhamid Han döneminde Yavuz Sultan Selim'in türbedarlığını yapmakta olan bir zatın, şiddetli geçim darlığının kendisine verdiği sıkıntılı bir ruh haleti içinde:
'Bir de evliyadan olduğunu söylerler Yıllarca türbedarlığını yaptım yoksulluk içindeyim" diyerek türbeye hiddetle vurduğunu,
Ertesi sabah aniden Abdülhamid Han'ın türbedarı huzuruna çağırarak bir yıllık ihtiyacının hepsini karşıladığı, çünkü Abdülhamid Han'ın, gece rüyasında ceddi Yavuz Selim tarafından haberdar edildiğini...
İttihatçıların Akılsızlığı
Sultan II. Abdülhamid'in dahice bir politika güderek, her hangi bir isyan çıkartmalarını önlemek için Arabistan'ın Hicaz ileri gelenlerini, Şura-yı Devlet üyesi olarak İstanbul'da tuttuğunu...
Bunlardan Şerif Hüseyin'in, Mekke'ye emir olmak isteğini defaatla reddetmesine karşılık Ulu Hakan'ın tahttan indirilmesiyle birlikte İttihat ve Terakki yönetiminin, Şerif Hüseyin'in bu isteğini yerine getirerek onu emir olarak tayin ettiğini ve hemen ardından da Şerif'in Osmanlı'ya karsı isyan bayrağını açtığını... Çok sonraları İngiliz Başvekil Lloyd George'un Avam Kamarası'nda: "Şerif Hüseyin Mekke emiri olduktan sonra kendisi ile Arap milliyetçiliği ve isyan konusunda anlaştık.
Bu isyana karşı ayda 40 bin altın vermiştik" dediğini...
Osmanlı'ya Karşı Batının Çirkin Yüzü ve Pis Oyunları
Batılıların emperyalist gayeli entrikalarına karşı 33 yıl fasılasız mücadele veren büyük siyaset dahisi Abdülhamid Han'a, gayelerine vasıl olamayan bu Batılılar tarafından akla hayale gelmedik iftiralar atıldığını...
Albert Vandal'ın "Le Sultan Rouğe" (Kızıl Sultan) sloganının, maşası haline gelen Jöntürkler tarafından benimsendiğini...
Yine Osmanlı düşmanı İngiliz Başbakanı Glodstone'un Sultan Abdülhamid için uydurduğu "The Great Crimminal" (Büyük Cani) yakıştırmasının Jöntürkler tarafından pek beğenilerek devrim tarihçiliği terminolojisine kazandırıldığını...
Beş parasız yurt dışına kaçan bu Jöntürkler'in Sultan Abdülhamid'e karşı Avrupa'nın (hatta ABD'nin) toplam 29 büyük kentinde 160 gazete yayınladıklarını.
Aynı zaman zarfında bütün Osmanlı Devleti sınırları içinde 125 gazete çıkarıldığı hesaba katılırsa batılı emperyalist güçlerin Osmanlı'yı parçalamak için böylesine büyük maddi finansman ortaya döktüklerini...
Kıyamete Kadar Çan Sesi Dinlemek
Ahmet Vefik Paşa' nın, Rumelihisarı' nın üst tarafında kurulan "Robert Kolej" adlı misyoner yuvasının arsasını Amerikalı Protestan misyonerlere sattığını...
Bu zatın, öldüğünde vasiyet ettiği gibi Eyyüb Sultan'a gömülmek istediğini, fakat zamanın padişahı Abdülhamid Han'ın buna kat'iyen müsaade etmeyerek:
"Protestanlara arsa satan adam, kıyamete dek onların çan sesini dinlesin" diyerek Eyyüb Sultan'a değil, sattığı arsanın hemen önündeki Rumeli mezarlığına gömülmesini emrettiğini...
Biliyor muydunuz?
Abdülhamid Han'ın Tarihi Savunması:
14 Mayıs 1917
Beylerbeyi Sarayı
"Ne kadar garip bir tecellidir ki, amcam Abdülaziz Han'ı düşürmek için Avrupa'ya kaçan Genç Osmanlar eninde sonunda muratlarına ermişler, hem Abdülaziz Han düşmüş, hem de hemen peşinden açılan 93 Rus Savaşı Rumeli'nin yarısını alıp götürmüştü. Tıpkı onlar gibi, beni düşürmek için Avrupa'ya kaçan Jön Türkler de muratlarına ermişler, beni düşürmüşler ve girdikleri Cihan Savaşı'ında da Osmanlı İmparatorluğunu elden çıkarmışlardır.
Her iki grup da memleketin okumuş yazmışlarını içine alıyordu. Her iki grup da Batıcılığa hayrandı. Her iki grup da memleketin tek kurtluşunu meşrutiyette görüyorlardı. Her iki grup da emellerine ordunun bir parçasını vasıta etti. Her iki grubun da dayandığı ordu da içinden parçalandı.
Evet, ne kadar daha garip bir tecellidir ki, ben bu olayların her ikisinin de içinde yaşadım. Amcamın öfkeyle yapamadığını, ben sabırla yapmayı denedim. Amcamın ceza ile başaramadığını ben bağışlayarak elde etmeye çalıştım. Ama yine de muvaffak olamadım!
Ve daha garip bir tecelliye bakınız ki, ''Genç Osmanlar''ı da ''JönTürkler''i de Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak isteyen büyük devletlerin hepsi arkalıyorlardı! Bu devletlerin gözünde ümit bu gençlerdeydi! Bunların dediği yapılırsa Osmanlı İmparatorluğu kurtulacak, dediklerine kulak asılmazsa batacaktı! İki kere istemeyerek de olsa dediklerini yaptık ve işte battık! Bari son kalan bir avuç vatan toprağında yaşayanlarının gözleri açıldı mı?... İnşaallah!
Evladım sayılan bu vatan çocukları, benim, bir sarayın dört duvarı arasında gördüğüm hakikati koskoca yeryüzünü gezip tozdukları halde nasıl görmediler. Nasıl görmediler de ecdad kanlarıyla sulanmış koskoca bir ülkeyi kendi elleriyle batırdılar!
Suçlamaya dilim varmıyor; fakat görüyorlardı ki, İngilizler, Fransızlar, Ruslar, hatta Almanlar ve Avusturyalılar, yani bütün büyük Avrupa Devletleri menfaatlerini Osmanlı mülkünün parçalanmasında bulmuşlardır; düşmandılar. Görüyorlardı ki, bu devletler birbirleriyle dalaşıyorlar ama Osmanlıları üleşmekte anlaşıyorlardı. Anlaşamadıkları, kimin daha büyük parçayı yutacağı idi. Öyle olduğu halde, bu düşüncede olan devletlerin kendilerini arkalamalarından da mı bir mana çıkaramıyorlardı.
Söyledim, yine söyleyeceğim; anlattım, yine anlatacağım, düşümüyorlar mıydı ki, Osmanlı ülkesi birçok milletlerin bir araya gelmesinden meydana gelmiştir. Böyle bir ülkede meşrutiyet ülkenin unsur-ı aslisi (temel unsuru) için ölümdür. İngiliz Parlamentosunda bir Hintli, Afrikalı, Mısırlı; Fransız Parlamentosunda bir Cezayirli mebus var mıydı ki, Osmanlı Parlamentosunda Rum, Ermeni, Bulgar, Sırp, Arap mebusu bulunmasını istemeye kalkıyorlar.
Hayır bunca okumuş, düşünmüş, kendisini davasına vermiş vatan evladının cibilliyetsiz çıkacağını kabul edemem! Sadece aldandılar, derim. Aldandılar ama, cezalarını kendilierinden çok aldanmayan milyonlarca masum vatan evladı çekti; hem öldüler, hem vatandan oldular!"
KAYNAK:
http://www.habername.com/index.php?islem=detay&id=9013
http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=50598
Osmanlı Padişahları içerisinde Fatih Sultan Mehmed Han dan sonra en önemli padişahımızın hayatını, şahsiyetini ve devlet adamlığını tam olarak öğrenmek her türk gencinin vazifesi olmalıdır. Mekanı cennet olsun...