ABD Ortadoğu'yu ne zaman keşfetti?
Amerikalı tarihçi Michael B. Oren'ın Ortadoğu'daki Amerikan varlığını 1776'dan günümüze taşıdığı "Güç, İnanç ve Fantezi: 1776'dan Günümüze Ortadoğu'da ABD" kitabı, yayımlanmasından kısa bir süre sonra Amerika'da best-seller oldu. Bağımsızlığın ardından ABD'nin Kuzey Afrika korsanlarıyla giriştiği mücadeleden Irak Savaşı'na kadar birçok ayrıntıyla dolu 780 sayfalık kitap, Amerikan halkının kendi ülkesinin Ortadoğu'daki varlığı konusunda eksik bilgileri tamamlama iddiasında...
Irak Savaşı, terörist tehdidi ve petrol çerçevesinde Amerikan halkının gündemini oluşturan Ortadoğu, bir yandan da milyonlarca Amerikalı'nın korkulu rüyası. Bugün kendileri için bu kadar önemli durumda olan bölgeyle kendi ülkelerinin tarihi ilişkileriniyse çoğu Amerikalı'nın bilmediğinden yola çıkıyor Michael B. Oren. "Birçoğu ABD'nin İkinci Dünya Savaşı'nın ertesinde, Arap-İsrail Savaşı ve petrol nedeniyle bölgede aktif olmaya başladığını düşünüyor" diyen Oren kitabında ABD'nin Ortadoğu'yla ilişkilerinin üç kavram etrafında şekillendiğini belirtiyor: Güç, inanç ve fantezi...
Güç
Oren'a göre her şey 4 Temmuz 1776'da başladı. Büyük Britanya İmparatorluğu karşısında bağımsızlığını kazanan ABD'nin yaşamsal Akdeniz ticaretine en büyük tehdit, "Ortadoğu" deyimi henüz icat olmadığından "Doğu" ya da "Orient" olarak adlandırılan bölgeden geldi. Ortadoğu deyimi ilk kez 1902'de Amerikalı bir amiral olan Alfred Mahan tarafından kullanılacaktı. Mahan daha sonra ABD'nin güçlü olması için bölgeye hakim olması gerektiği tezini de ortaya attı. 18. yüzyıla dönelimTicaret yollarını güvence altına almak için Kuzey Afrika korsanlarıyla karşı karşıya kalmaları, Amerikalılar için önemli bir soruyu da beraberinde getirdi: Amerikalılar Avrupalılar'ın yaptığı gibi bu korsanlara rüşvet mi verecek yoksa onlarla savaşacak mıydı? Rüşvet yerine savaşmayı seçerek ulusal karakterinin köklerini ortaya koyan ABD'nin üstünlüğüyle sonuçlanan 1783-1815 yılları arasında yaşanan Berberi Savaşları'nın ardından ABD, Akdeniz'deki ticaretini koruyacak duruma geldi.
Oren'ın "Güç" kavramı da burada somutlaşıyor. 4. Amerikan Başkanı James Medison'un 1815'te Cezayir'e savaş gemilerini göndermesi, 1863'te 16. Başkan Abraham Lincoln'ün Mısır'ı, Fransa'nın Meksika'yı işgaline destek vermemesi için ikna etmesine yetmedi. Ama "Güç" oradaydı işte...
Oren'a göre Amerika ayrıca Ortadoğu'da yaşayan vatandaşlarını koruma amacıyla da güç kullandı1844'te Independent isimli Amerikan savaş gemisinin Lübnan'da tehlike altında olan Amerikan misyonerlerini kurtarması ya da Birinci Dünya Savaşı sırasında Tennessee savaş gemisinin Filistin'den Yahudi mültecileri kurtarmasını da bu türden güç kullanımına örnek olarak veriyor kitabında.
Kuzey Afrika'da verilen savaşın ardından Amerikalılar'ın önüne ikinci büyük soruyu 1821'deki Yunan bağımsızlık savaşı getirdi: ABD Ortadoğu'daki ekonomik çıkarlarını mı, yoksa ekonomik endişeleri bir yana bırakıp demokratik idealleri mi izleyecekti? Amerikan halkı kültürlerinden çok etkilendiği Yunanlılar'ı desteklerken, 6. Başkan Quincy Adams kararsızdı. Avrupa kıtasına müdahale, selefi James Monroe'nin Avrupa'nın sömürgecilik faaliyetlerini engellemeye yönelik doktriniyle de çelişiyordu. Ayrıca Osmanlı İmparatorluğu'yla bir ticaret anlaşması da yapmak istiyordu. Sorunun yanıtı 7. Başkan Andrew Jackson'ın Osmanlı İmparatorluğu ile yaptığı 1830 anlaşmasıyla geldi. Anlaşmayla ABD, Osmanlı topraklarında Avrupa'yla eşdeğer ticari haklara sahip oldu ve ilk Amerikan silahları da Ortadoğu bölgesinde satılmaya başladı. Ticaretin yaygınlaşması deniz kuvvetlerinin de büyümesini gerektiriyordu. Kısa bir zaman içinde bir zamanlar İngiltere'ye ait olan bölgenin deniz gücü üstünlüğü ABD'ye geçti. Gelişmeler diplomatik ilişkileri de beraberinde getirdi... ABD'nin o dönemde Avrupa ülkeleri gibi toprak talepleri yoktu. 1939'da Arap petrolünü keşfettiklerinde de diplomasiyi savaşa üstün tutuyorlardı. Birinci Dünya Savaşı'nın ertesinde içe dönük bir politika izleyen ABD, ikincisinden sonra Ortadoğu'da önemli bir güç olarak ortaya çıktı.
Amerikalı tarihçi Michael B. Oren'ın Ortadoğu'daki Amerikan varlığını 1776'dan günümüze taşıdığı "Güç, İnanç ve Fantezi: 1776'dan Günümüze Ortadoğu'da ABD" kitabı, yayımlanmasından kısa bir süre sonra Amerika'da best-seller oldu. Bağımsızlığın ardından ABD'nin Kuzey Afrika korsanlarıyla giriştiği mücadeleden Irak Savaşı'na kadar birçok ayrıntıyla dolu 780 sayfalık kitap, Amerikan halkının kendi ülkesinin Ortadoğu'daki varlığı konusunda eksik bilgileri tamamlama iddiasında...
Irak Savaşı, terörist tehdidi ve petrol çerçevesinde Amerikan halkının gündemini oluşturan Ortadoğu, bir yandan da milyonlarca Amerikalı'nın korkulu rüyası. Bugün kendileri için bu kadar önemli durumda olan bölgeyle kendi ülkelerinin tarihi ilişkileriniyse çoğu Amerikalı'nın bilmediğinden yola çıkıyor Michael B. Oren. "Birçoğu ABD'nin İkinci Dünya Savaşı'nın ertesinde, Arap-İsrail Savaşı ve petrol nedeniyle bölgede aktif olmaya başladığını düşünüyor" diyen Oren kitabında ABD'nin Ortadoğu'yla ilişkilerinin üç kavram etrafında şekillendiğini belirtiyor: Güç, inanç ve fantezi...
Güç
Oren'a göre her şey 4 Temmuz 1776'da başladı. Büyük Britanya İmparatorluğu karşısında bağımsızlığını kazanan ABD'nin yaşamsal Akdeniz ticaretine en büyük tehdit, "Ortadoğu" deyimi henüz icat olmadığından "Doğu" ya da "Orient" olarak adlandırılan bölgeden geldi. Ortadoğu deyimi ilk kez 1902'de Amerikalı bir amiral olan Alfred Mahan tarafından kullanılacaktı. Mahan daha sonra ABD'nin güçlü olması için bölgeye hakim olması gerektiği tezini de ortaya attı. 18. yüzyıla dönelimTicaret yollarını güvence altına almak için Kuzey Afrika korsanlarıyla karşı karşıya kalmaları, Amerikalılar için önemli bir soruyu da beraberinde getirdi: Amerikalılar Avrupalılar'ın yaptığı gibi bu korsanlara rüşvet mi verecek yoksa onlarla savaşacak mıydı? Rüşvet yerine savaşmayı seçerek ulusal karakterinin köklerini ortaya koyan ABD'nin üstünlüğüyle sonuçlanan 1783-1815 yılları arasında yaşanan Berberi Savaşları'nın ardından ABD, Akdeniz'deki ticaretini koruyacak duruma geldi.
Oren'ın "Güç" kavramı da burada somutlaşıyor. 4. Amerikan Başkanı James Medison'un 1815'te Cezayir'e savaş gemilerini göndermesi, 1863'te 16. Başkan Abraham Lincoln'ün Mısır'ı, Fransa'nın Meksika'yı işgaline destek vermemesi için ikna etmesine yetmedi. Ama "Güç" oradaydı işte...
Oren'a göre Amerika ayrıca Ortadoğu'da yaşayan vatandaşlarını koruma amacıyla da güç kullandı1844'te Independent isimli Amerikan savaş gemisinin Lübnan'da tehlike altında olan Amerikan misyonerlerini kurtarması ya da Birinci Dünya Savaşı sırasında Tennessee savaş gemisinin Filistin'den Yahudi mültecileri kurtarmasını da bu türden güç kullanımına örnek olarak veriyor kitabında.
Kuzey Afrika'da verilen savaşın ardından Amerikalılar'ın önüne ikinci büyük soruyu 1821'deki Yunan bağımsızlık savaşı getirdi: ABD Ortadoğu'daki ekonomik çıkarlarını mı, yoksa ekonomik endişeleri bir yana bırakıp demokratik idealleri mi izleyecekti? Amerikan halkı kültürlerinden çok etkilendiği Yunanlılar'ı desteklerken, 6. Başkan Quincy Adams kararsızdı. Avrupa kıtasına müdahale, selefi James Monroe'nin Avrupa'nın sömürgecilik faaliyetlerini engellemeye yönelik doktriniyle de çelişiyordu. Ayrıca Osmanlı İmparatorluğu'yla bir ticaret anlaşması da yapmak istiyordu. Sorunun yanıtı 7. Başkan Andrew Jackson'ın Osmanlı İmparatorluğu ile yaptığı 1830 anlaşmasıyla geldi. Anlaşmayla ABD, Osmanlı topraklarında Avrupa'yla eşdeğer ticari haklara sahip oldu ve ilk Amerikan silahları da Ortadoğu bölgesinde satılmaya başladı. Ticaretin yaygınlaşması deniz kuvvetlerinin de büyümesini gerektiriyordu. Kısa bir zaman içinde bir zamanlar İngiltere'ye ait olan bölgenin deniz gücü üstünlüğü ABD'ye geçti. Gelişmeler diplomatik ilişkileri de beraberinde getirdi... ABD'nin o dönemde Avrupa ülkeleri gibi toprak talepleri yoktu. 1939'da Arap petrolünü keşfettiklerinde de diplomasiyi savaşa üstün tutuyorlardı. Birinci Dünya Savaşı'nın ertesinde içe dönük bir politika izleyen ABD, ikincisinden sonra Ortadoğu'da önemli bir güç olarak ortaya çıktı.