ABD Atatürk'e Neden Düşman? - Tarih Kimleri Haklı Çıkardı

Cree

Murat
Katılım
25 Haz 2005
Mesajlar
3,500
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
39
ABD Atatürk'e Neden Düşman?

Ahmet Taner KIŞLALI


Önceki yazımda bazı somut bilgiler vardır.
ABD’li bazı “servis”lerin, Türkiye’ye yönelik çabaları ile ilgili bilgilerdi bunlar. Atatürk’ü ve Kemalizmi yıkmak için gösterilen çabalar yan yana geldiğinde, ortaya yadsınamayacak bir tablo çıkıyordu. Ama bu tabloya eklenecek, birkaç fırça darbesi daha kalmıştı.

Varan bir:
“CIA İstasyon Şefi” Paul Henze, 1933 yılında bir rapor hazırlıyor : “21. Yüzyıla Doğru Türkiye”. Ve şu “sav”ları savunuyor :

Atatürk ilkeleri soğuk savaş döneminde görevini yapmıştır; ama “yeni dünya düzeni” ile birlikte gerekliliği de kalmamıştır. “Klasik Atatürkçülük” ölmüştür..Aydınların imam-hatip okulları konusundaki endişeleri yersizdir. İran ve Arap parası ile desteklenen köktendincilik, Türkiye için ciddi bir tehlike değildir..

Atatürk’e “deccal” diyen Said-i Nursi ve Nurcular ilericidir..Nakşibendiler geriye dönük değillerdir; Orta Asya Türk cumhuriyetleri ile bağlantıyı sağlayabilirler..

Varan iki:
Samuel Hungtington gibi “bazı” ABD’li yazarlar, Kemalizme karşı “Ilımlı İslam”a sahip çıkıyorlar.Türkiye’nin Batı ile bütünleşmesini istemiyorlar.Türkiye’nin “yeni dünya düzeni” içindeki yerinin “Ilımlı İslam” olması grektiğini düşünüyorlar. Batının çıkarının bunu gerektirdiğini savunuyorlar..

Varan üç:
CIA Türkiye ve Ortadoğu Şeflerinden Graham Fuller de, üç yıl önce bir Türkiye raporu hazırlanıyor..Ve özellikle “Kürt sorunu”na el atıyor:

Irak’ın “üniter” yapısını koruması ABD çıkarlarına uygun değildir. Türkiye Kürtlere özerklik verirse, Kuzey Irak’taki Kürtlerle bir bütünleşme gerçekleşebilir. En kötü şey, Türkiye’nin Irak’a yakınlaşmasıdır.

Şimdi gelelim sorunun yanıtına: ABD “servis”leri Atatürk’e niçin düşman?
Bunun dört temel nedeni var.

Birincisi..
Laik- demokratik Kemalist model, “ihraç” etmeye elverişli değildir. Türkiye’ni toplumsal kültürel altyapısına sahip bulunmayan İslam ülkeleri bu modeli uygulayamazlar. “Ilımlı İslam” ile bütünleşmiş, yarı çağdaş bir Türkiye, ABD çıkarlarına daha uygundur!
Üstelik, petrol zengini Ortadoğu ülkelerindeki çağdışı rejimlerin varlığını koruması açısından, Kemalist model tehlikeli bir örnektir. Bu rejimlerin varlığı, Amerikan çıkarlarının güvencesidir!

İkincisi..
Kemalizmin temelinde ulusal birlik ve tam bağımsızlık ilkeleri vardır. Bu ise, ABD’nin ve genel olarak Batının çıkarlarına terstir. Türkiye ne yıkılmalı, ama ne de bağımsız hareket edebilecek kadar güçlenmelidir. Türkiye Ortadoğuda büyük bir güç olmamalıdır!

Üçüncüsü..
Türkiye’nin Kürtlere özerklik vermesi, giderek federasyonu peşinden getirir. Bir adım sonrası ise, komşu devletlerin de parçalanması ile “bağımsız” bir Kürt devletinin oluşturulmasıdır. Her zaman ABD’ye muhtaç böyle bir devlet, Amerikan çıkarları için en iyi çözümdür. Ama bu formülün uygulanabilmesi için ilk koşul, Türkiye’de Atatürk’ün ve ilkelerinin yıkılmasıdır!

Dördüncüsü..
Yeni dünya düzeninde, uluslar arası sermayenin karşısında kalan tek engel “ulusal devlet”tir. Türkiye’de Atatürk yıkılmadan ulusal devletin yıkılamayacağı ise bir gerçektir!
1994 Aralığında, Yeni Demokrasi Hareketi kurulurken çıkan bir yazım şöyle noktalanıyordu:

“Özal –12 Eylül sayesinde- boşaltılmış bir meydanda işe başamıştı..”Dört eğilimi” birleştirip, ABD’nin çizdiği yolda kararlılıkla yürüdü. Ama bugün artık ne dünya o günün dinyası ne de Türkiye o günün Türkiyesi..Özal öldü, yaşasın Boyner!.. Doğru isim, yanlış zaman.. Ve tarihi, isimler değil “zaman”lar belirler!..”

Suç, bir buçuk yılda tükenen Boyner2de değil, “zaman”da !
Ve zamanlar hep Atatürk’ü haklı çıkarıyor!..




-----------------------------------------------




’TARİH KİMLERİ HAKLI ÇIKARDI’’



Selim Renkliyıldırım




Türkiye yıllardır antika-modern karması melez bir ekonomik yapının çok boyutlu sorunlarıyla bunalıyor. Doğu da halen sürmekte olan tefeci-bezirgan sistem, batı da yerini finans-kapital egemenliğindeki oligarşik yapınalanmaya bırakıyor. AB kapılarından medet uman takunyalı hükümet, orada da doğal olarak aradığını bulamayıp, demokrasi, işsizlik, istihdam açıkları, ya sıcak para piyasalardan çekilirsenin korkusunu yaşıyor.

Esasında tüm çarpıklığı, mevcut iktidar sürecinde aramak yanlış olur çünkü AKP iktidarı zurnanın son deliğidir ve bu çarpık yapılanma, insan kalitesindeki dejenerasyon, Türkiye’nin ana damarlarının (TÜPRAŞ-PETKİM) yabancılara peşkeş çekilmesi onların ağa babaları olan Menderes-Demirel-Özal süreçlerinden beri süre gelmektedir; ‘’NATO dışı harcanışımız ise, NATO içi parçalanıp yutuluş planının kaçınılmaz sonucudur. Kurtuluş savaşı yıllrında, büyük bir dayanışma sonucu oluşturulmuş, Sovyet dostluğuna dayanan istikrarlı dış politika kundaklanmıştır. İzlenen Sovyet düşmanı olmamak politikalarının Türkiye’nin Uzak Doğu ve Yakın Doğu kargaşalığına çanak tutmama anlamına geldiğini çok iyi bilen ABD emperyalizmi, gönderilen dış yardımlar, benzin istasyonları, traktörler ile donattığı egemen sınıfları ve onların temsilcisi siyasi iktidarı Türk Ordusunun, Kore savaşına gönderilmesine ikna edivermiş ve NATO kazığını bağrımıza yerleştirmiştir. Böylelikle yıllardır sürdürülen ‘Sovyet düşmanı olmama’ politikası terk edilmiştir. Sonuçta ABD emperyalizmi İngiliz casusların çiftlikleri olan Acem Şahının İran’ı ile İngiliz ordusundan diplomalı işbirlikçilerin Pakistan’ını, Türkiye ile aynı torbaya koyup ağzını iyice kapatışlardır.’’ (Sarp Kuray, ‘’Devrimci Maskeli Halk Düşmanları Kimlerdir’’.)

Türkiyedeki kapitalizmin çarpık gelişimi tepeden inmeci ordu darbeleriyle sağlandığı için ona bağlı olan üretici güçlerin gelişimide aynı çarpık yapılanma sonucu ortaya çıkmıştır. Yani bizdeki Burjuva devrimi, Batı’daki örneklerinin aksine burjuvazinin ideolojik ve toplumsal liderliğinde gerçekleştirilmiş bir ‘Sosyal Devrim’ olmamıştır. Bu tip oluşumlarda da devlet-egemen sınıf ilişkileri farklı olmuştur. Durum böyle olunca da, hergün, her hafta, Avrupa kapılarında hakarete uğrayan Türkiye, kime dönse şamar yediğinden, kimden medet umacağını şaşırmıştır.

1980’li yıllarda Özal ile birlikte iyice pekiştirilen ‘’kapitalizm ile daha hızlı bütünleşme’’, ‘’ihracata dayalı kalkınma’’ poitikaları hapı yutturularak, daha fazla ABD, AB, ile bütünleşme bahaneleriyle ülke adım adım Dünya Bankası ve IMF’nin kucağına doğru yuvarlandırılmıştır. Çok uluslu şirketlerle, işbirlikçi tekelci finans-kapitalin el ele vermesi sonucu yoksul yığınlar daha çok fakirleşmiş, baskı, zulüm ve sindirme politikaları azgınlaşarak devam etmiştir (Bakınız Coca-Cola’da çalışan sendikalı işçilerin kovulması olayı).

Özeleştirme adı altında yabancı sermaye’ye bedavaya giden işletmeler, ‘’küreselleşme’’ adı altında ülke halklarının tüm hak ve özgürlüklerinin gasp edilerek, asgari ücretlerle kendi ülkelerinde başkaları adına çalıştırılma politikaları, üçüncü dünya ülkelerine biçilen rol dür. Türkiye de tam anlamıyla bu tezgahın içindedir.

Kimse, ama hiç kimse unutmasın ki, Mustafa Kemal Paşa en keskin virajlarda
‘taraf’ olduğu ve emperyalizme açıkça kafa tuttuğu için bugüne dek, inanılmaz ihanet ve dejenerasyona uğramasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti ayakta durabilmiştir.
 
dostum çok güzel bi paylaşım ama buda değeri bilinmeyen paylaşımlardan.yalnız bi konuda sana katılmıyorum.Said-i Nursi ve Nurcuların hepsi Atatürk'e o gözle bakmazlar.kısmen bazıları bakar.nese konuyu değiştirmek istemiyorum.gerçekten çok güzel bi paylaşım ama buda değeri bilinmeyen paylaşımlardan maalesef
 
Burda yazaılan herşey doğru . İşte değerlerimizin nasıl çürtüldüğünün kanıtı .
Yanlış politik kararlar sonucunda Tr'nin hali . Bizi adam gibi adam yönetmedikten sonra biz sömürülmeye devam ederiz .
 
Geri
Üst