AntidepresaN
New member
Yalan mı?
Avusturya Başbakanı Wolfgang Schüssel AB belgelerinde yer aldığı halde halktan gizlenen bir hususu açıklayıverdi: Adı tam üyelik bile olsa Türkiye'ye aslında tam üyelik verilmeyecek. Bir tür özel statü verilecek. Doğru söylüyor. 17 Aralık kararları ve 3 Ekim Müzakere Belgesi Türkiye'ye bugüne kadar bilindiği şekliyle bir üyelik verileceğini ifade etmiyor. Tam tersine, Türkiye'ye içi boş ve Gümrük Birliği'nin devamı anlamına gelen bir özel statü verileceğini anlatıyordu.
Ankara caddelerinde kutlanan 17 Aralık kararları gerçekte tarihin en büyük iğfal belgelerinden biriydi. Çünkü bu kararın 23. maddesinde Türkiye'ye nasıl bir üyelik verileceği ayrıntılı bir şekilde izah ediliyordu. Konuyu birazcık bilenler ve AB parasıyla iş yapmayanlar açısından bu kararların bugüne kadar müzakereye başlayan ülkelere sunulmuş cinsten bir tam üyelik anlamına gelmediği açıktı. Bu kararlar Türkiye'ye neden gerçek bir tam üyelik verilmeyeceğini anlatan kararlardı. Ama AKP hükümeti kararları Ankara'ya getirip, bunları başarı gibi satmakta beis görmedi.
17 Aralık kararları Türkiye'nin üyeliğinin üç temel alanda daimi kısıtlamalara tabi tutulacağını kayda alıyordu. Buna göre, Türkiye tam üye olsa bile, kişilerin serbest dolaşımı daimi surette kısıtlanacak; ayrıca, tarım ve yapısal politikalarından da daimi olarak muaf tutulacaktık. Yani kişilerin ve iş gücünün dolaşımı konusunda Türk insanı bugün hangi şartlara tabi ise, bunlar daimi surette ve aynen devam edecek. Dolayısıyla seyahatten, iş bulmaya ve Avrupa ülkelerine yerleşmeye kadar her hangi bir konuda bugünküne göre olumlu bir gelişme olmayacaktı.
Türkiye tarım ve yapısal politikaların da dışında tutulacağına göre, bu kalemlerden fon alması mümkün olmayacak ve bu alanlardaki ticari faaliyetlere bugünküne ilave manada iştirak etmesi mümkün olmayacak. Bu şartlarda bir üyeliğin - ki, buna üyelik denemez - Türkiye'ye mali ve ekonomik bir katkısı olmayacağı gibi, tam tersine Türkiye kendi imkanları ve nüfusu itibariyle AB bütçesine belirli miktarlarda fon aktaracak; buna karşılık, alması gereken kaynakları kendi isteğiyle almaktan vazgeçen bir konumda olacağı için de hep kaybeden taraf olacak.
Yani AB'nin en fakir ülkelerinden birisi olarak üye olsa bile bu üyeliğin karşılığında AB'ye kaynak aktaracak; ama kaynak almayacak. 17 Aralık kararlarının ve 3 Ekim Müzakere Belgesi'nin özeti budur. Ve bunu Avusturya başbakanı gayet açık bir şekilde suratımıza bugün söylüyor. AKP, kendini liberal diye adlandıran çevreler ve geleceğini tamamen dış güçlere dayandıran bazı İslamcı çevreler olmayan AB üyeliği projesinin arkasına saklanarak Türkiye'yi kendi istedikleri doğrultuda yeniden yapılandırmak için bu projeye ön ayak olduklarından, AB belgelerinin içerisinde yer alan bu hususları kasıtlı bir biçimde toplumdan saklamışlardı. Ama Avusturya başbakanı bunu faş etti.
Açık söylemek gerekirse, ortada AB üyeliği diye bir şey yok. Türkiye konusunda özellikle 2004 yılı İlerleme Raporu'ndan bu yana çıkan AB belgeleri Türkiye'nin nasıl ve ne şekilde üye yapılacağnı değil; nasıl ve neden üye yapılamayacağını anlatır. Ama AKP ve işbirlikçi çevrelerle birlikte oynanan oyun, 'efendim üyelik değil, sürecin bizatihi kendisi önemlidir' diyerek bu konuyu örtbas etmeye çalışıyorlardı. Avusturya Başbakanının açıklamaları bu oyunu ortaya çıkarıyor. Oyunun amacı Türkiye'yi üniter yapıdan çıkarmak ve Irak'ta kurulan Kürt devletini sevimli hale getirmektir. Zaten bir süre sonra bizde kurulacak otonom Kürt devleti ile Irak'tan ayrılacak olan Kürdistan bir şekilde bir araya getirilecektir. Bu arada TSK'nın yıpratılması, PKK ve Kürdistan projeleriyle mücadele edemez hale getirilmesi lazımdır. Yapılan da aynen budur...
Hasan ÜNAL
Avusturya Başbakanı Wolfgang Schüssel AB belgelerinde yer aldığı halde halktan gizlenen bir hususu açıklayıverdi: Adı tam üyelik bile olsa Türkiye'ye aslında tam üyelik verilmeyecek. Bir tür özel statü verilecek. Doğru söylüyor. 17 Aralık kararları ve 3 Ekim Müzakere Belgesi Türkiye'ye bugüne kadar bilindiği şekliyle bir üyelik verileceğini ifade etmiyor. Tam tersine, Türkiye'ye içi boş ve Gümrük Birliği'nin devamı anlamına gelen bir özel statü verileceğini anlatıyordu.
Ankara caddelerinde kutlanan 17 Aralık kararları gerçekte tarihin en büyük iğfal belgelerinden biriydi. Çünkü bu kararın 23. maddesinde Türkiye'ye nasıl bir üyelik verileceği ayrıntılı bir şekilde izah ediliyordu. Konuyu birazcık bilenler ve AB parasıyla iş yapmayanlar açısından bu kararların bugüne kadar müzakereye başlayan ülkelere sunulmuş cinsten bir tam üyelik anlamına gelmediği açıktı. Bu kararlar Türkiye'ye neden gerçek bir tam üyelik verilmeyeceğini anlatan kararlardı. Ama AKP hükümeti kararları Ankara'ya getirip, bunları başarı gibi satmakta beis görmedi.
17 Aralık kararları Türkiye'nin üyeliğinin üç temel alanda daimi kısıtlamalara tabi tutulacağını kayda alıyordu. Buna göre, Türkiye tam üye olsa bile, kişilerin serbest dolaşımı daimi surette kısıtlanacak; ayrıca, tarım ve yapısal politikalarından da daimi olarak muaf tutulacaktık. Yani kişilerin ve iş gücünün dolaşımı konusunda Türk insanı bugün hangi şartlara tabi ise, bunlar daimi surette ve aynen devam edecek. Dolayısıyla seyahatten, iş bulmaya ve Avrupa ülkelerine yerleşmeye kadar her hangi bir konuda bugünküne göre olumlu bir gelişme olmayacaktı.
Türkiye tarım ve yapısal politikaların da dışında tutulacağına göre, bu kalemlerden fon alması mümkün olmayacak ve bu alanlardaki ticari faaliyetlere bugünküne ilave manada iştirak etmesi mümkün olmayacak. Bu şartlarda bir üyeliğin - ki, buna üyelik denemez - Türkiye'ye mali ve ekonomik bir katkısı olmayacağı gibi, tam tersine Türkiye kendi imkanları ve nüfusu itibariyle AB bütçesine belirli miktarlarda fon aktaracak; buna karşılık, alması gereken kaynakları kendi isteğiyle almaktan vazgeçen bir konumda olacağı için de hep kaybeden taraf olacak.
Yani AB'nin en fakir ülkelerinden birisi olarak üye olsa bile bu üyeliğin karşılığında AB'ye kaynak aktaracak; ama kaynak almayacak. 17 Aralık kararlarının ve 3 Ekim Müzakere Belgesi'nin özeti budur. Ve bunu Avusturya başbakanı gayet açık bir şekilde suratımıza bugün söylüyor. AKP, kendini liberal diye adlandıran çevreler ve geleceğini tamamen dış güçlere dayandıran bazı İslamcı çevreler olmayan AB üyeliği projesinin arkasına saklanarak Türkiye'yi kendi istedikleri doğrultuda yeniden yapılandırmak için bu projeye ön ayak olduklarından, AB belgelerinin içerisinde yer alan bu hususları kasıtlı bir biçimde toplumdan saklamışlardı. Ama Avusturya başbakanı bunu faş etti.
Açık söylemek gerekirse, ortada AB üyeliği diye bir şey yok. Türkiye konusunda özellikle 2004 yılı İlerleme Raporu'ndan bu yana çıkan AB belgeleri Türkiye'nin nasıl ve ne şekilde üye yapılacağnı değil; nasıl ve neden üye yapılamayacağını anlatır. Ama AKP ve işbirlikçi çevrelerle birlikte oynanan oyun, 'efendim üyelik değil, sürecin bizatihi kendisi önemlidir' diyerek bu konuyu örtbas etmeye çalışıyorlardı. Avusturya Başbakanının açıklamaları bu oyunu ortaya çıkarıyor. Oyunun amacı Türkiye'yi üniter yapıdan çıkarmak ve Irak'ta kurulan Kürt devletini sevimli hale getirmektir. Zaten bir süre sonra bizde kurulacak otonom Kürt devleti ile Irak'tan ayrılacak olan Kürdistan bir şekilde bir araya getirilecektir. Bu arada TSK'nın yıpratılması, PKK ve Kürdistan projeleriyle mücadele edemez hale getirilmesi lazımdır. Yapılan da aynen budur...
Hasan ÜNAL