Aşkta Kim Suçlu?.. [by Peder (+16)] Part III

σѕ¢αя'ѕ™

[ℓσνє ιѕ ƒєηєявαнçє..]
Aşkta Kim Suçlu?


Senelerdir mantıklı bir cevap bulmaya çalıştığım soru bu. Bir ipucu, belki cevabına götürmeyecek olsa da bir bulgu. Ama nafile, her defasında hatalardan ders almam gerektiği yerde suçluyu aradım, ama bulamadım.

Sevgilimle moda sahilinde oturuyordum. Yunanistan’da tanışmış, film gibi bir aşk olmasa da dandik bir şekilde tanışmıştık. Hani hep isterdim aslında şöyle maceracı ama hayatının aşkını bulamamış, yine bir macerasında başka bir ülkedeyken, yolda çarpışıp tanıştığı bir kızla deliler gibi bir aşk yaşayan ama sonra dönmek zorunda kalıp dönerken arkasına bakan ve el sallayıp ağlayan, arkada da ağlak bir müzik çalan bir olaylar silsilesi yaşamayı. Ama ne ben BİM’e gidip gelirken macera yaşıyorum, ne de romantik ortamlarda beni bir anda frank Sinatra hassasiyetli birisi yapacak mp3 playerım var. Öyle dil okuluna gittiğim bir sırada, naber hav ar yu, ne var yu, hello derken tanıştık, sonra çıkmaya başladık. Zaten benim dünyada başka dil kalmamış gibi yunanca öğrenmeye Yunanistan’a gitmem acayip bir şeyken, tuttum bir de kızı Türkiye’ye getirdim lan. Hatta kolundan tutup balicilerin, serkeşlerin arasından modaya getirdim. Benim geleceğim ne olacaktı, ne yaşayabilirdim ben bu kızla.

İçimde bunun gibi bin bir endişe vardı. Buna rağmen, “aman balici salça olur mu şimdi, çingene gelir de cebimi aylığımı sikercesine çiçek satmaya çalışır mı?” gibi daha önemli sorular adam akıllı bir romantizm yaşatmıyordu bana. .mına koyim yaşanmıyor burada romantizm, kafama kuş sıçmış gelirken zaten…

Seviyordum ama onu. Kara gözleri, simsiyah saçları… Her bir uzvu, her bir noktası ayrı bir dünya gibiydi. Kolomb olup keşfe çıksan, bitiremeyeceğin bir dünya. Ama olmuyordu işte. “Ayrılalım” diyordu. Bu iş böyle yürümüyormuş, çünkü kültür farklı, ananeler farklı, babaneler farklı…

Ufka baktım, bir gemi geçiyordu. Acaba kılavuz kaptanı var mıydı? Çünkü kılavuz kaptansız boğaza girmek yasaktı. Tehlikeye sebebiyet veriyorlar sonra. Sahil güvenliği aramayı düşündüm. Ayaklanıp en yakın telefon külübesine gidecekken elimin içindeki o küçük eli hatırladım ve kıçımı kırıp oturdum. Ulan ne güzel ilişkimiz yürüyordu, bok mu var bitirecek şimdi? Seveni üzmek zalimlik değil mi? Hata vardı belki de ya bende ya da onda ama biz de herkes gibi hatayı kendimizde göremeyecek kadar budalaydık.

“Aşkta kim suçlu?” diye sordum usulca. fark ettiyseniz Türkçe konuşuyorduk. Aslında Türkçe bilmiyordu ama ilişkimizin ve benim tıkandığım yerlerde mucizevi bir şekilde Türkçe konuşuyorduk. Bana baktı, bir şey demedi. Güzel kafacığını salladı hafifçe. Senin sorduğun soruya sıçayım havası sezdim. Ama güzel soruydu lan. Ben çok düşünmüştüm çünkü o soruyu. Birkaç haftadır şöyle sağlam bir soru sorsam da apışıp kalsa diye düşünüyordum, hatta birkaç gün inzivaya bile çekildim ama beğenmedi sorumu. Beni de beğenmiyordu galiba bir süredir. Gözlerim doldu, aniden gelen dalga yüzüme çarpmıştı. Tuzlu deniz suyunu sildim yüzümden, tekrar sordum. “He cicim, Atina güzelim, kim aşkta suçlu, bulup dövelim i.nekarı?” dedim. Bu daha etkili olmuştu..Dönüp bülbül gibi şakımaya başladı.

“Ya işte sorun da bu suçlu da sensin. Bir ilişkiyi ciddiye alamayacak kadar sulu ve bayağısın. Ben erkekten ciddiyet .beklerim, koruyuculuk beklerim. Senin gibi balici gelir belki diye sahte polis kimliği çıkaran bir insanda ben bunların hiç birini göremiyorum. Ben sahiplenilmek istiyorum, ilgi istiyorum. Sen söyle bana, sence kim suçlu.”

Süper bir cevap bulmuştum bir anda. “Ya ben aşkı sende tattım, nerden bileyim kim suçlu .mına koyim, sensin bana aşkı öğreten heheh.” Dedim. Ama işte demiştim ya, herkes gibi biz de budalaydık, evet herkes gibi o da içeriğe değil, şekle önem veriyordu. Süper bir cevap bulmuştum aslında lan, ama o cümyleyi kurarken teşbih-i beliğ ya da tecahül-i arif yerine .mına koyim bağlacı kullanmam tüm etkisini yitirtti cümleye, aslında harbi sağlıklı kafayla da düşününce güzel cevap, ben kız olsam verirdim bu cevaba ama işte herkes şekle önem verir olmuş.

Ufka baktım. İç geçirdim. Yavaşça elini tuttum, soğuktu eli. Heyecanlıydı galiba. Ağzıma götürüp öptüm elini sonra da ani bir refleks olarak alnıma yapıştırdım. Çocukluktan kalma bir alışkanlık bu, bu yüzden işte romantik erkek olamadım hiçbir zaman. Olamam da, ben el öpünce alnıma korum lan o eli, bayram çocuğuyum ben. Ama zaten el sandığım şey sabunluk ellerdenmiş, şu kırmızı olanlar var ya onlardan. Oraya kim koyduysa onun da Allah belasını versin.

Bir şansım kalmıştı kalbini kazanmak için. Süper bir metafor bulmuştum, metafor mu ne boksa ama süper bir şey bulmuştum o kesin. Kafasına tık tık yaptım bana dönsün diye. Elime s.çayım, kibar olamadım bir türlü. Ama döndü yine de çok şükür.


“Aşkım aşkta kim suçlu biliyor musun? Söyliim mi?”

“Söyle.”

“O `Eros` denen p.zevenk var ya, o işte. .mına koyim, herif ikimizin de götüne soktu okları s.ktirdi gitti. Yoksa nerden bulcam lan ben seni. Erosun da götüne koyim.”


Bir anda gözleri doldu. Etkilenmişti sözlerimden galiba. Ağzını açtı ve suratıma tükürdü.


“Benim babamın adı da Eros hayvan herif, Allah belanı versin”.


Denize atladı ve yunanistan’a doğru yüzmeye başladı ağlaya ağlaya. Ve ben orada bakakaldım ardından. Güneşin batışını izledim. Halbuki kimliğine de bakmıştım, “baba adı: eros” yazıyordu ama bir anlık dalgınlığıma gelmiş işte. Ama kardeşim, kız yunan, alınır malınır, bir uyaran da olmadı ki…
 

HTML

Üst