€rd@ls10
Altın Üye
- Katılım
- 2 Ocak 2008
- Mesajlar
- 16,867
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Aşkın dayanılmaz cazibesine kapılıp, aşık olmak ister insan. Aşkın sarsısı, yakıcı ve yaratıcılığını yaşamak ve onu ruhunda ve bedeninde hissetmek ister.
Bu yoculuğa çıkarken, ona tecrübeleri rehberlik eder. Ve trafik karışır genellikle. Çünkü aşkın sahtesi, aşkın gerçeğine çok benzer.
Tecrübeleri onları yanıltır. "Aşık oldum" diyenler, farkında olmadan sahte aşkın içinde devinirler. Onlar onu aşk zannederler. Ve hayatlarının ondan sonraki bölümünde aşk denildiği zaman, akıllarına hep yaşadıkları sahte aşk gelir. "Aşık oldum" diyenler farkında olmadan, isteğin,şehvetin ve seksin tuzağına düşerler. Bu tuzak onlara aşkı unutturup tutkuyu dayatır. Tutku sahiplenmeyi, sahiplenme iktidari, iktidar da çatışmayı ve ayrılmayı beraberinde getirir.
Beraberliklerdeki ilk bozgun sorusu,"Beni yeterince sevmiyorsun. Benimle ilgilenmiyorsun" dur. Oysa aşk da böyle bir soruya yer yoktur. O sevdiği için seviyordur. Aşk sınırsız vericilik gerektirir. Önce yok olmalı kişi aşk kabında. Kimliğini ve benliğini bırakmalı aşk halinde. Bitmeyen istekleri ve sorgular aşkı yaralar.
Aşkın sınırsız vericiliğine dayanamayanlar, aşktan kaçıp, aşk sandıkları beraberliğin alıcılığına tav olurlar. Öfkelerini artıracak, yalanla güçlendirilmiş iç dünyalarına çekilir, kendilerini haklı gören saplantılarının içinde tepinip dururlar. Onlar insanlardan hareket ederek aşkı lanetlerler. Insanın kötülüğünü, yanlışlığını aşka yüklerler. Çünkü aşkı bilmiyorlar.
iç dünyalarına büzüşüp, yalan ve öfkelerinde oluşan savunma kaleleri oluştururlar. O özkalelerinde yalnızdırlar ve çektikleri acının haddi hesabı yoktur. Kudururlar yalan kalelerinde. Öfkeleri onları yönlendirir. Ayrılmaya sebep olanlar hep kötüdür. Kötüdür aşk. Töbe ederler. Bir daha aşık olmamak için kendilerine söz verir, sırdaşlarına yeminler ederler. Aynı durumda olanlarla görüşüp, kendilerini onaylatırlar ve öfkelerini bilerler durmadan. Sonuçta ortaya yaşayanın da anlamakta zorlanacağı garip bir ilişki çıkar.
Yeni bir ilişkiye karanlık dünyalarının kapılarını açtıklarında bir önceki ilişkinin olumsuzlukları canlıdır. Yenisini eskisiyle kıyaslarlar. Ve başlayan bir ilişkide aşk yine devre dışı kalır, aşk sanılan aşkın yerini alır.
Aşkın tahammül edemediği soru dökülür dudaklardan.
"Beni neden seviyorsun? Benim diğerlerinden farkım ne?" bu soru ile başlar aşk sanılan yeni ilişki. Soru aşkı şah damarından hançerlemiştir aslında.. Çünkü aşık bu sorunun yanıtını bilmemektedir. Yeni bir ilişkiden çıkmış yaralı, kuşkucu aşk arayıcısına, aşığın verdiği yanıt ikna edici gelmez.
Cevap: "Nedensiz" dir.
Nedensizi, gereksizle birleştirenler, aşkı sorgulaya sorgulaya tüyleri yonulmuş bir kuşa çevirirler. Artık ortada aşk kalmamıştır. Aşk sanılan ve didişmeyi kutsayan bir huzursuz edici ilişki vardır.
Aşk nedene bağlandığında, bağlantı nedenleri aynı zamanda ayrılık nedeni olabilir bir zaman sonra.
"Testten geçtin" der kadın erkeğe. Erkek uzun zamandır bir teste tabi tutulduğunun farkına yeni varmış ve şaşkındır. "Ne testi?" der üzülerek. "Senin parayla ilişkini gördüm. Muhteşemdi. Kıskanç da değilsin. Testten geçtin sevgilim olabilirsin" der kadın.
Oysa adam sevgilisi olduğunu sanarak sarılmıştı ona test öncesinde.
"Nedene bağlama" der ürkek ürkek.
"Sen farklısın" der kadın gururlanarak:
"Paraya değer vermiyorsun. Benim hesap ödememe kızmıyorsun. Kıskanç da değilsin. Yetmez mi?"
Nedenlerin yetmezliğini bilen adam susar. Kadın adamın gözlerine bakar. Hüzün vardır gözlerinde. Saçlarını okşar," Ne oldu aşkım "der.
Adam, "Dilerim bir gün aynı nedenlerle beni terk etmezsin." der.
Kadın, öfkelenerek, "Saçmalama" der.
Saçmalamamıştı aslında. Kadın yalnızca aşkı aklına uydurup, adamı diğer sevgililerinden farklı bir yere oturtmaya, ona özel bir anlam yüklemeye çalışıyordu ve bunu da kendine göre başarmıştı.
Aradan yıllar geçer.
Bir gün aynı kadın, aynı adama, "Bana hesap ödetiyorsun ve kıskanmıyorsun. Ben senin için neyim? Korumana ve kollamana ihtiyacım var. Artık seni taşıyamıyorum" Der. Gerilim, tartışma ve kavga başlar.
Adam susar.
Diğer sevgililerini, onu fazlası ile kolladığı ve bonkörlük yaptıkları için terk etmişti. Bunu da aynı şeyleri yapmadığı için terk ediyordu.
Adam giderken, "Aşk nedensizdir" der yalnızca.
Aşkı nedenlere bağlayanlar aşkın kendisinden kaçıp sahtesine sarılanlardır. Aşkın sahtesinde her şey vardır. İhanet, gözyaşı, acı, ayrılık korkusu, yalnızlık paniği. Bilinen ve bilinmeyen tüm proplemler en canlı biçiminde yaşar o atmosferde.
Oysa aşk, sahiplenmeden,iktidardan azade, kendi varlığından vazgeçmiş, iki insanın eriyerek "bir" oldukları tek haldir.
Orada ne alçaklığa yer vardır, ne ihanete. Ne "beni sev" feryatları vardır, ne de beklentiler. Ne yenilmiş bir taraf, ne kazanmışı vardır.
Derin bir okyanusun dip noktalarındaki sessiz ve huzur verici sakinlik vardır.
Ne iktidar kavgası, ne de kaybetme korkusu. Ne benlik davası, ne de sahiplenme isteği.
Tutkunun tırmalayıcı dayatmasını aşk zannedenler, sevginin nedenlerini kutsayarak, partnerlerinin soluklarını keserken, aşklarını kurtaracaklarını sanırlar. Aslında aşklarına değil, benliklerine sarılırlar.
Bilmezler ki, "ben" yok olmadığı sürece aşk olmaz.
Bir aşkı nedenlere bağlayanlar, aynı nedenlerle aşkı yok ederler. Yaratan da, yok eden de aynı şeydir: Sahiplenme.
Aşk güzeldir, sahiplenmek ise çirkin, bütün karşı cinslerinizi ayaklarınızın dibine bıraksalar bile, siz benliğinizi öldürmelisiniz ilkin.
Bu yoculuğa çıkarken, ona tecrübeleri rehberlik eder. Ve trafik karışır genellikle. Çünkü aşkın sahtesi, aşkın gerçeğine çok benzer.
Tecrübeleri onları yanıltır. "Aşık oldum" diyenler, farkında olmadan sahte aşkın içinde devinirler. Onlar onu aşk zannederler. Ve hayatlarının ondan sonraki bölümünde aşk denildiği zaman, akıllarına hep yaşadıkları sahte aşk gelir. "Aşık oldum" diyenler farkında olmadan, isteğin,şehvetin ve seksin tuzağına düşerler. Bu tuzak onlara aşkı unutturup tutkuyu dayatır. Tutku sahiplenmeyi, sahiplenme iktidari, iktidar da çatışmayı ve ayrılmayı beraberinde getirir.
Beraberliklerdeki ilk bozgun sorusu,"Beni yeterince sevmiyorsun. Benimle ilgilenmiyorsun" dur. Oysa aşk da böyle bir soruya yer yoktur. O sevdiği için seviyordur. Aşk sınırsız vericilik gerektirir. Önce yok olmalı kişi aşk kabında. Kimliğini ve benliğini bırakmalı aşk halinde. Bitmeyen istekleri ve sorgular aşkı yaralar.
Aşkın sınırsız vericiliğine dayanamayanlar, aşktan kaçıp, aşk sandıkları beraberliğin alıcılığına tav olurlar. Öfkelerini artıracak, yalanla güçlendirilmiş iç dünyalarına çekilir, kendilerini haklı gören saplantılarının içinde tepinip dururlar. Onlar insanlardan hareket ederek aşkı lanetlerler. Insanın kötülüğünü, yanlışlığını aşka yüklerler. Çünkü aşkı bilmiyorlar.
iç dünyalarına büzüşüp, yalan ve öfkelerinde oluşan savunma kaleleri oluştururlar. O özkalelerinde yalnızdırlar ve çektikleri acının haddi hesabı yoktur. Kudururlar yalan kalelerinde. Öfkeleri onları yönlendirir. Ayrılmaya sebep olanlar hep kötüdür. Kötüdür aşk. Töbe ederler. Bir daha aşık olmamak için kendilerine söz verir, sırdaşlarına yeminler ederler. Aynı durumda olanlarla görüşüp, kendilerini onaylatırlar ve öfkelerini bilerler durmadan. Sonuçta ortaya yaşayanın da anlamakta zorlanacağı garip bir ilişki çıkar.
Yeni bir ilişkiye karanlık dünyalarının kapılarını açtıklarında bir önceki ilişkinin olumsuzlukları canlıdır. Yenisini eskisiyle kıyaslarlar. Ve başlayan bir ilişkide aşk yine devre dışı kalır, aşk sanılan aşkın yerini alır.
Aşkın tahammül edemediği soru dökülür dudaklardan.
"Beni neden seviyorsun? Benim diğerlerinden farkım ne?" bu soru ile başlar aşk sanılan yeni ilişki. Soru aşkı şah damarından hançerlemiştir aslında.. Çünkü aşık bu sorunun yanıtını bilmemektedir. Yeni bir ilişkiden çıkmış yaralı, kuşkucu aşk arayıcısına, aşığın verdiği yanıt ikna edici gelmez.
Cevap: "Nedensiz" dir.
Nedensizi, gereksizle birleştirenler, aşkı sorgulaya sorgulaya tüyleri yonulmuş bir kuşa çevirirler. Artık ortada aşk kalmamıştır. Aşk sanılan ve didişmeyi kutsayan bir huzursuz edici ilişki vardır.
Aşk nedene bağlandığında, bağlantı nedenleri aynı zamanda ayrılık nedeni olabilir bir zaman sonra.
"Testten geçtin" der kadın erkeğe. Erkek uzun zamandır bir teste tabi tutulduğunun farkına yeni varmış ve şaşkındır. "Ne testi?" der üzülerek. "Senin parayla ilişkini gördüm. Muhteşemdi. Kıskanç da değilsin. Testten geçtin sevgilim olabilirsin" der kadın.
Oysa adam sevgilisi olduğunu sanarak sarılmıştı ona test öncesinde.
"Nedene bağlama" der ürkek ürkek.
"Sen farklısın" der kadın gururlanarak:
"Paraya değer vermiyorsun. Benim hesap ödememe kızmıyorsun. Kıskanç da değilsin. Yetmez mi?"
Nedenlerin yetmezliğini bilen adam susar. Kadın adamın gözlerine bakar. Hüzün vardır gözlerinde. Saçlarını okşar," Ne oldu aşkım "der.
Adam, "Dilerim bir gün aynı nedenlerle beni terk etmezsin." der.
Kadın, öfkelenerek, "Saçmalama" der.
Saçmalamamıştı aslında. Kadın yalnızca aşkı aklına uydurup, adamı diğer sevgililerinden farklı bir yere oturtmaya, ona özel bir anlam yüklemeye çalışıyordu ve bunu da kendine göre başarmıştı.
Aradan yıllar geçer.
Bir gün aynı kadın, aynı adama, "Bana hesap ödetiyorsun ve kıskanmıyorsun. Ben senin için neyim? Korumana ve kollamana ihtiyacım var. Artık seni taşıyamıyorum" Der. Gerilim, tartışma ve kavga başlar.
Adam susar.
Diğer sevgililerini, onu fazlası ile kolladığı ve bonkörlük yaptıkları için terk etmişti. Bunu da aynı şeyleri yapmadığı için terk ediyordu.
Adam giderken, "Aşk nedensizdir" der yalnızca.
Aşkı nedenlere bağlayanlar aşkın kendisinden kaçıp sahtesine sarılanlardır. Aşkın sahtesinde her şey vardır. İhanet, gözyaşı, acı, ayrılık korkusu, yalnızlık paniği. Bilinen ve bilinmeyen tüm proplemler en canlı biçiminde yaşar o atmosferde.
Oysa aşk, sahiplenmeden,iktidardan azade, kendi varlığından vazgeçmiş, iki insanın eriyerek "bir" oldukları tek haldir.
Orada ne alçaklığa yer vardır, ne ihanete. Ne "beni sev" feryatları vardır, ne de beklentiler. Ne yenilmiş bir taraf, ne kazanmışı vardır.
Derin bir okyanusun dip noktalarındaki sessiz ve huzur verici sakinlik vardır.
Ne iktidar kavgası, ne de kaybetme korkusu. Ne benlik davası, ne de sahiplenme isteği.
Tutkunun tırmalayıcı dayatmasını aşk zannedenler, sevginin nedenlerini kutsayarak, partnerlerinin soluklarını keserken, aşklarını kurtaracaklarını sanırlar. Aslında aşklarına değil, benliklerine sarılırlar.
Bilmezler ki, "ben" yok olmadığı sürece aşk olmaz.
Bir aşkı nedenlere bağlayanlar, aynı nedenlerle aşkı yok ederler. Yaratan da, yok eden de aynı şeydir: Sahiplenme.
Aşk güzeldir, sahiplenmek ise çirkin, bütün karşı cinslerinizi ayaklarınızın dibine bıraksalar bile, siz benliğinizi öldürmelisiniz ilkin.