ayhanriza
New member
- Katılım
- 27 Ağu 2005
- Mesajlar
- 521
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Aşk delilik mi?
Uzmanlar, beyinde aşk kıvılcımını tutuşturan kimyasal maddeler kokteylinin uzun süreli bağlılıkları besleyen karışımdan tamamen farklı olduğunu keşfediyor. Peki aşk denilen şey gerçekte nedir? Bilimsel tanımıyla aşk...
National Geographic Türkiye, Şubat sayısında insanlık tarihiyle yaşıt “Aşk delilik mi?” sorusuna cevap arıyor... Derginin kapak konusu olan aşk dosyasında, aşık olan kişilerin beynindeki kimyasal hareketliliğin, obsesif-kompülsif davranış bozukluğuyla benzerlik gösterdiğine dikkat çekiliyor ve önemli varsayımlar sıralanıyor.
NG Türkiye Şubat sayısı alışılmışın dışında iddialı bir kapak konusuyla çıktı: “Aşk delilik mi?”... Lauren Slater imzalı dosyada, aşkın beyindeki belirli merkezleri harekete geçirerek hiperaktivite, konsantrasyon bozukluğu ve aşırı heyecan gibi birtakım patolojik sonuçlara yol açtığı anlatılıyor.
Aşıkların beyinlerindeki aktivite, obsesif-kompülsif davranış bozukluğu olan kişilerinkiyle benzeşiyor. Ayrıca beyinde aşk kıvılcımını tutuşturan kimyasal maddeler kokteyli, sadakate dayalı uzun süreli birliktelikleri besleyen karışımdan da tamamen farklı. National Geographic Türkiye, kapak konusunda aşkı bilimsel açıdan tanımlamaya çalışıyor.
BİLİMSEL TANIMIYLA AŞKI
Aşkın karmaşıklığını anlatmak için öykülerden, kıskanç tanrılara ve aşk oklarına dair masallardan yararlandık. Oysa artık bilim işin içine girerek, bizim oldum olası bir efsane, bir sihir olduğunu düşündüğümüz şeyi açıkladıkça, tüm uygarlıkların öylesine ayrılmaz bir parçası olan bu öyküler değişmeye başlayabilir. Tarihte ilk kez olarak, aşkın beynin neresinde bulunduğunu, kimyasal bileşenlerinin özelliklerini aydınlatacak yeni araştırmalar yapılmaya başlandı.
Miami'de (ABD) yaşayan Joaldo Sauza yeni yaptırdığı dövmesiyle, insanların onsuz yapamadığı, insan aklı ve bedeninin bir çeşit varolma biçimi olarak nitelendirilen "aşk"ı bedenine işlemiş.
Antropolog Helen Fisher, bugüne dek “arzunun duayeni” tanımına en uygun gibi duran kişi. 60 yaşındaki bu kadın, ipek gibi saçları ve ince bedeniyle cinsellikli bir özgüven yayıyor çevresine. Rutgers Üniversitesi’nde profesör olan Fisher, New York’ta, yazın ağaçların yemyeşil yapraklarla donandığı, patikalarında el ele çiftlerin gezindiği Central Park yakınlarında, duvarları kitaplarla dolu bir apartman dairesinde yaşıyor.
Fisher, kariyerinin büyük bölümünü aşkın şehvet, tutku, bağlılık gibi tüm görünümleri ve bunların nasıl artıp azaldığına ilişkin tüm biyokimyasal patikaları incelemeye adamış. Rahatça bacak bacak üzerine atmış, bardağındaki buzları şıngırdatarak, sevimli açık sözlülüğü ve başkalarının emlak fiyatlarından bahsettiğindeki serinkanlılığıyla, aşkın iniş çıkışlarını tartışıyor. “Kadın, bilinçdışı olarak, orgazmı bir erkeğin kendisine uygun olup olmadığına karar vermekte kullanır. Eğer erkek aceleci ve kaba ise ve kadın orgazm olmazsa, içgüdüsel olarak o erkeğin iyi bir eş ve baba olamayacağını hisseder. Bilim insanları, o hercai kadın orgazmının, kadının Bay Doğru’yu Bay Yanlış’tan ayırmasına yardım etmek için gelişmiş olabileceğini düşünüyorlar.”
Son on yıldır Fisher’in üzerinde çalıştığı başlıca konulardan biri, aşkı sözcüğün gerçek anlamıyla MR (manyetik rezonans) aracılığıyla incelemekti. Fisher, meslektaşları Arthur Aron ve Lucy Brown’la birlikte, ortalama yedi aydır “çılgınca aşık” olan denekler topladılar. MR makinesine giren deneklere, biri tanımadıkları, diğeri sevgililerine ait iki fotoğraf gösterildi.
Fisher gördükleri karşısında adeta büyülendi. Her denek sevgilisine baktığında, MR’da beynindeki ödül ve haz ile bağlantılı bölümler -ventral tegmental ve nucleus caudatus- aydınlanmıştı. Fisher’i en çok heyecanlandıransa, aşkın yerini, adresini bulmaktan da öte, onun özgül kimyasal yollarını keşfetmekti. Aşk, nucleus caudatus’u uyarır, çünkü burası dopamin adı verilen nörotransmitter reseptörlerinin yoğun biçimde yayılma yeridir; dolayısıyla Fisher dopaminin beynimizin ürettiği aşk iksirinin bir parçası olduğunu düşündü. Doğru oranlarda dopamin, büyük bir enerji, neşe, dikkat yoğunlaşması ve ödül kazanma motivasyonu yaratır. İşte bu nedenle yeni bir aşk yaşarken bütün gece uyanık kalabilirsiniz, güneşin doğuşunu seyredebilirsiniz, koşarak yarışabilirsiniz, aslında kayak becerinizi aşan bir yokuştan aşağıya hızla kayabilirsiniz.
Makalenin tamamını National Geographic dergisinin sayfalarında bulabilirsiniz.
Hindistan'ın Racastan eyaletinde, süslü giysiler içindeki bu gelinin annesine vedasında görüldüğü gibi, düğün törenlerinde sevinç ve üzüntü birarada yaşanır. Hindu geleneği uyarınca, nikâhın ertesi günü gelin, yeni eşi ve onun ailesiyle birlikte yaşamak üzere anne babasından ayrılır. Bu gelin eşini önceden tanıyor ve seviyor. Ama Hindistan'da evliliklerin çoğu hâlâ görücü usulü yapılıyor. Yeni evliler şanslıysa, eski bir Hint atasözü olan "Evlilik önce gelir, aşk sonra" deyişi gerçekleşiyor.
BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?
Zıt Kutuplar Çeker
Vücut kokusunun insanlardaki çekicilikle ve aşkla ne ilgisi var? Belki de çok. Bilimsel bir çalışma sonunda araştırmacılar Manfred Milinski ve Claus Wedekind, bağışıklık sistemindeki bir genin, kadınları erkek vücudu kokularına çekmede etkili olduğunu saptadı. Yazar Lauren Slater’ın makalesinde açıkladığı gibi, çalışma kapsamındaki kadınların, genleri kendilerininkinden çok farklı erkeklere karşı çekim duyduğu gözlendi.
Milinski ve Wedekind, deneyin kapsamını genişletti ve aynı genotipi paylaşan insanların benzer parfüm tercihleri olduğunu gördü. Ayrıca, bu tercihlerin, eşlerinde bulunmasını istedikleri kokularla değil, aslında kendileri için seçtikleri kokularla ilgili olduğu saptandı. Milinski ve Wedekind insanın kendi kusursuz kokusunu, yani romantik bakımdan dayanılmaz hale gelmesini sağlayabilecek kokuyu bir büyük mağaza tezgâhında veya bir derginin reklam ekinde bulma çabasının büyük olasılıkla yararsız olacağını belirtiyor. Onlara göre, çözüm bir uzman parfümcünün “ideal parfümü kişiye göre hazırlaması”nda yatıyor.
Parfümler her ne kadar insanları biraraya getiremezse de, bu uzmanların “insan uygarlığının pis kokulu şamatası” dediği şeyle başa çıkmak için doğal vücut kokularını güçlendirmede kullanılabilir.
Roma'da Via del Corso'ya bakan bir kilisenin hemen dışında birbirine sarılmış çift için bu, bir amore belirtisi. "İtalyanlar sevgilerini göstermede çok pervasız, çok açık davranır," diyor fotoğrafçı Jodi Cobb. "Her yaşta ve her yerde kol kola girer, birbirlerine dokunur, öpüşürler."
NATIONAL GEOGRAPHIC TÜRKİYE, ŞUBAT SAYISINDA...
Derginin şubat sayısındaki bir diğer önemli dosya da Alpler... Küresel ısınmaya paralel olarak Avrupa’nın kış turizmi merkezi olan Alpler’de sıcaklığın arttığına dikkat çekilen dosyada, kayak merkezi sahiplerinin karların erimesini önlemek için “sentetik battaniyeler” kullanmak zorunda kaldığı aktarılıyor.
National Geographic Türkiye’nin Şubat sayısında yer alan diğer ilginç dosyalar:
Kamçatka’nın Boz Ayıları
Sovyetler Birliği’nin çöküşü, beraberinde boz ayı popülasyonlarının da çöküşünü getirdi. Günümüzde Kamçatka Yarımadası’nın devleri üzerindeki en büyük tehdit, bu yabanıl topraklarda sürdürülen yasadışı avcılık.
Kaliforniya’da Kentleşme Yaban Hayatını Tehdit Ediyor
ABD’nin en yüksek nüfuslu eyaleti -kendisini dünya ekolojik hazineleri haritasına taşıyabilecek kadar çeşitli- endemik bitki ve hayvanların yaşadığı topraklarını koruyabilecek mi?
Serengeti Doğal Park Oldu, Masailer Yurtsuz Kaldı
Masailer için yaşadıkları topraklar, sonsuza kadar uzanıyor... Ancak ulusal parka dönüştürülen bölgelerde yabanıl yaşamın korunması amacıyla getirilen kısıtlamalar, her geçen gün Masailerin topraklarından bir bölümünü daha götürüyor.
Uzmanlar, beyinde aşk kıvılcımını tutuşturan kimyasal maddeler kokteylinin uzun süreli bağlılıkları besleyen karışımdan tamamen farklı olduğunu keşfediyor. Peki aşk denilen şey gerçekte nedir? Bilimsel tanımıyla aşk...
National Geographic Türkiye, Şubat sayısında insanlık tarihiyle yaşıt “Aşk delilik mi?” sorusuna cevap arıyor... Derginin kapak konusu olan aşk dosyasında, aşık olan kişilerin beynindeki kimyasal hareketliliğin, obsesif-kompülsif davranış bozukluğuyla benzerlik gösterdiğine dikkat çekiliyor ve önemli varsayımlar sıralanıyor.
NG Türkiye Şubat sayısı alışılmışın dışında iddialı bir kapak konusuyla çıktı: “Aşk delilik mi?”... Lauren Slater imzalı dosyada, aşkın beyindeki belirli merkezleri harekete geçirerek hiperaktivite, konsantrasyon bozukluğu ve aşırı heyecan gibi birtakım patolojik sonuçlara yol açtığı anlatılıyor.
Aşıkların beyinlerindeki aktivite, obsesif-kompülsif davranış bozukluğu olan kişilerinkiyle benzeşiyor. Ayrıca beyinde aşk kıvılcımını tutuşturan kimyasal maddeler kokteyli, sadakate dayalı uzun süreli birliktelikleri besleyen karışımdan da tamamen farklı. National Geographic Türkiye, kapak konusunda aşkı bilimsel açıdan tanımlamaya çalışıyor.
BİLİMSEL TANIMIYLA AŞKI
Aşkın karmaşıklığını anlatmak için öykülerden, kıskanç tanrılara ve aşk oklarına dair masallardan yararlandık. Oysa artık bilim işin içine girerek, bizim oldum olası bir efsane, bir sihir olduğunu düşündüğümüz şeyi açıkladıkça, tüm uygarlıkların öylesine ayrılmaz bir parçası olan bu öyküler değişmeye başlayabilir. Tarihte ilk kez olarak, aşkın beynin neresinde bulunduğunu, kimyasal bileşenlerinin özelliklerini aydınlatacak yeni araştırmalar yapılmaya başlandı.
Miami'de (ABD) yaşayan Joaldo Sauza yeni yaptırdığı dövmesiyle, insanların onsuz yapamadığı, insan aklı ve bedeninin bir çeşit varolma biçimi olarak nitelendirilen "aşk"ı bedenine işlemiş.
Antropolog Helen Fisher, bugüne dek “arzunun duayeni” tanımına en uygun gibi duran kişi. 60 yaşındaki bu kadın, ipek gibi saçları ve ince bedeniyle cinsellikli bir özgüven yayıyor çevresine. Rutgers Üniversitesi’nde profesör olan Fisher, New York’ta, yazın ağaçların yemyeşil yapraklarla donandığı, patikalarında el ele çiftlerin gezindiği Central Park yakınlarında, duvarları kitaplarla dolu bir apartman dairesinde yaşıyor.
Fisher, kariyerinin büyük bölümünü aşkın şehvet, tutku, bağlılık gibi tüm görünümleri ve bunların nasıl artıp azaldığına ilişkin tüm biyokimyasal patikaları incelemeye adamış. Rahatça bacak bacak üzerine atmış, bardağındaki buzları şıngırdatarak, sevimli açık sözlülüğü ve başkalarının emlak fiyatlarından bahsettiğindeki serinkanlılığıyla, aşkın iniş çıkışlarını tartışıyor. “Kadın, bilinçdışı olarak, orgazmı bir erkeğin kendisine uygun olup olmadığına karar vermekte kullanır. Eğer erkek aceleci ve kaba ise ve kadın orgazm olmazsa, içgüdüsel olarak o erkeğin iyi bir eş ve baba olamayacağını hisseder. Bilim insanları, o hercai kadın orgazmının, kadının Bay Doğru’yu Bay Yanlış’tan ayırmasına yardım etmek için gelişmiş olabileceğini düşünüyorlar.”
Son on yıldır Fisher’in üzerinde çalıştığı başlıca konulardan biri, aşkı sözcüğün gerçek anlamıyla MR (manyetik rezonans) aracılığıyla incelemekti. Fisher, meslektaşları Arthur Aron ve Lucy Brown’la birlikte, ortalama yedi aydır “çılgınca aşık” olan denekler topladılar. MR makinesine giren deneklere, biri tanımadıkları, diğeri sevgililerine ait iki fotoğraf gösterildi.
Fisher gördükleri karşısında adeta büyülendi. Her denek sevgilisine baktığında, MR’da beynindeki ödül ve haz ile bağlantılı bölümler -ventral tegmental ve nucleus caudatus- aydınlanmıştı. Fisher’i en çok heyecanlandıransa, aşkın yerini, adresini bulmaktan da öte, onun özgül kimyasal yollarını keşfetmekti. Aşk, nucleus caudatus’u uyarır, çünkü burası dopamin adı verilen nörotransmitter reseptörlerinin yoğun biçimde yayılma yeridir; dolayısıyla Fisher dopaminin beynimizin ürettiği aşk iksirinin bir parçası olduğunu düşündü. Doğru oranlarda dopamin, büyük bir enerji, neşe, dikkat yoğunlaşması ve ödül kazanma motivasyonu yaratır. İşte bu nedenle yeni bir aşk yaşarken bütün gece uyanık kalabilirsiniz, güneşin doğuşunu seyredebilirsiniz, koşarak yarışabilirsiniz, aslında kayak becerinizi aşan bir yokuştan aşağıya hızla kayabilirsiniz.
Makalenin tamamını National Geographic dergisinin sayfalarında bulabilirsiniz.
Hindistan'ın Racastan eyaletinde, süslü giysiler içindeki bu gelinin annesine vedasında görüldüğü gibi, düğün törenlerinde sevinç ve üzüntü birarada yaşanır. Hindu geleneği uyarınca, nikâhın ertesi günü gelin, yeni eşi ve onun ailesiyle birlikte yaşamak üzere anne babasından ayrılır. Bu gelin eşini önceden tanıyor ve seviyor. Ama Hindistan'da evliliklerin çoğu hâlâ görücü usulü yapılıyor. Yeni evliler şanslıysa, eski bir Hint atasözü olan "Evlilik önce gelir, aşk sonra" deyişi gerçekleşiyor.
BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?
Zıt Kutuplar Çeker
Vücut kokusunun insanlardaki çekicilikle ve aşkla ne ilgisi var? Belki de çok. Bilimsel bir çalışma sonunda araştırmacılar Manfred Milinski ve Claus Wedekind, bağışıklık sistemindeki bir genin, kadınları erkek vücudu kokularına çekmede etkili olduğunu saptadı. Yazar Lauren Slater’ın makalesinde açıkladığı gibi, çalışma kapsamındaki kadınların, genleri kendilerininkinden çok farklı erkeklere karşı çekim duyduğu gözlendi.
Milinski ve Wedekind, deneyin kapsamını genişletti ve aynı genotipi paylaşan insanların benzer parfüm tercihleri olduğunu gördü. Ayrıca, bu tercihlerin, eşlerinde bulunmasını istedikleri kokularla değil, aslında kendileri için seçtikleri kokularla ilgili olduğu saptandı. Milinski ve Wedekind insanın kendi kusursuz kokusunu, yani romantik bakımdan dayanılmaz hale gelmesini sağlayabilecek kokuyu bir büyük mağaza tezgâhında veya bir derginin reklam ekinde bulma çabasının büyük olasılıkla yararsız olacağını belirtiyor. Onlara göre, çözüm bir uzman parfümcünün “ideal parfümü kişiye göre hazırlaması”nda yatıyor.
Parfümler her ne kadar insanları biraraya getiremezse de, bu uzmanların “insan uygarlığının pis kokulu şamatası” dediği şeyle başa çıkmak için doğal vücut kokularını güçlendirmede kullanılabilir.
Roma'da Via del Corso'ya bakan bir kilisenin hemen dışında birbirine sarılmış çift için bu, bir amore belirtisi. "İtalyanlar sevgilerini göstermede çok pervasız, çok açık davranır," diyor fotoğrafçı Jodi Cobb. "Her yaşta ve her yerde kol kola girer, birbirlerine dokunur, öpüşürler."
NATIONAL GEOGRAPHIC TÜRKİYE, ŞUBAT SAYISINDA...
Derginin şubat sayısındaki bir diğer önemli dosya da Alpler... Küresel ısınmaya paralel olarak Avrupa’nın kış turizmi merkezi olan Alpler’de sıcaklığın arttığına dikkat çekilen dosyada, kayak merkezi sahiplerinin karların erimesini önlemek için “sentetik battaniyeler” kullanmak zorunda kaldığı aktarılıyor.
National Geographic Türkiye’nin Şubat sayısında yer alan diğer ilginç dosyalar:
Kamçatka’nın Boz Ayıları
Sovyetler Birliği’nin çöküşü, beraberinde boz ayı popülasyonlarının da çöküşünü getirdi. Günümüzde Kamçatka Yarımadası’nın devleri üzerindeki en büyük tehdit, bu yabanıl topraklarda sürdürülen yasadışı avcılık.
Kaliforniya’da Kentleşme Yaban Hayatını Tehdit Ediyor
ABD’nin en yüksek nüfuslu eyaleti -kendisini dünya ekolojik hazineleri haritasına taşıyabilecek kadar çeşitli- endemik bitki ve hayvanların yaşadığı topraklarını koruyabilecek mi?
Serengeti Doğal Park Oldu, Masailer Yurtsuz Kaldı
Masailer için yaşadıkları topraklar, sonsuza kadar uzanıyor... Ancak ulusal parka dönüştürülen bölgelerde yabanıl yaşamın korunması amacıyla getirilen kısıtlamalar, her geçen gün Masailerin topraklarından bir bölümünü daha götürüyor.