SevencLoves
Altın Üye
Her aşkın bir sonu var. Her aşk koşusunun sonunda yalnız
varılan final çizgisi. İkili yalnızlığın tek yalnızlığa
dönüştüğü ince çizgi, kıldan ince kılıçtan keskin.
Zamanı başlangıç çizgisi ile final çizgisi arasında
durduramadım. Dönüp baktım, ne arkamdan gelen sevgili vardı.
Ne de önde giden. Sonsuz bir boşluk ve yalnızlıktı aşkın
sonu.
Her son bir yeninin başlangıcı. Aşk koşusuna birlikte başlarsın,
el ele çılgınlar gibi. Koşunun sonucunu, kimin daha önce
yorulacağını düşünmeden yaşarsın.
Ne anlamı var ki, yaşanan anı, sonucu düşünerek karatmanın.
Hayat başlangıç çizgisi ile final arasında kalan yol değil
sadece. Tek bir koşudan ibaret değil. Her aşkın sonu olsa da;
aşklarla sürer hayat, süslenir, renklenir. Gün gelir ipi göğüslersin.
Gün gelir yeni bir koşuya başlarsın. Yine sevinç çığlıkların
yankılanır sessiz tribünlerde. Alkışlar beklersin. Mutluluğunun
paylaşılmasını. Dönüp bakarsın, kimseler yok. Yalnızsın.
Şaşırırsın. Çılgın sevişmelerden sonra soluk soluğa kalıp
mırıldandığın tümceyi tekrarlarsın: keşke bitmeseydi...
Heyhat biter er geç. Sonu gelir her aşk yolculuğunun. Bir gün,
bir yıl, bir asır sürsede. Şarkılar susar, sen susarsın, o
susar. Zaman donar ölü noktada.
Ölü nokta, iki aşk arası bu gün yaşadığım. Adsız zaman.
Finalde kazanan kaybeder. Çıkış noktasında bu çılgın koşuya
katılan her sevdalı kazanır ve kaybeder. Başlangıç zafer
ise, final yengidir.
Bu defa gerçek aşkı bulduğumu sanmıştım. Yıldızlara
merdiven uzatmıştık. Dokunurken ellerimiz saman yoluna, birden
karanlığa doğru düşmeye başladım. Çağlar ve zamanlar
arası aşk yolculuğum hiç beklemediğim bir anda durdu.
Neredeyim ben şimdi. Sevgili nerede.
Her aşkın sonu ardında ağıt, acı ve şaşkınlık bırakır.
Öyleyse neden yeniden başlamalı. Sonuç hep aynı olacaksa.
Yalnızlığımı ikili yalnızlığa gömdüğüme sevinirken, yıldızlara
uzanan yolculuğum bitecekse her koşunun sonunda, neden her son
bir yeninin başlangıcı diye avunayım.
Her aşk doğar, yaşar ve ölür. Sonu düşünülmeden yaşanır
aşklar. Oysa ölümlüdür aşk. Bir karınca, çiçek veya bir
kaplumbağa ömrü kadar uzun ya da kısa. Ama ölümlü. Sonu yaşıyorsun
şu anda. Yeni bir başlangıca kadar, güz yaprağısın rüzgarla
savrulan, yeşili yitmiş. Sessiz.
Renksiz ve sessiz bir çığlığım. Düşüyorum dünyaya. Ardımdan
sönüyor birer birer ışıkları yıldızların. Evren de gömülüyor
aşkımla birlikte. Korkuyorum sessiz karanlıktan. Durduramıyorum
boşluğa, karanlığa ve sessizliğe düşüşü.
Daha bir süre devam eder boşlukta yolculuğun. Kapının önünde
işiteceğin ayak seslerinden heyecanlanır, telefona uzanan
ellerin solgun bir umutla titrer, posta kutusuna bakmaya giderken
dizlerinin bağları çözülür. Beklentilerin miadı dolmuş aşktan,
düşe kalka, yara bere içinde kalarak tükenir.
Ne aradığımı bilmiyorum. Geride bıraktıklarımı mı, önde
gidenleri mi. Neyi kimi arıyorum. Tek yalnızlığımı mı,
ikili yalnızlığımı mı?
Yalnız kalmak istersin. Yalnızlığını tek yaşamak. Yalnız
kaldığında da konuşacak insan ararsın. Üşürsün.
Sonbahardan mı, yalnızlıktan mı üşüdüğünü anlayamazsın.
Onu, kendini ve yaşamı lanetlersin. Dilin çatallaşır.
Beddualar edersin.
Sesler çığlık olup yankılanıyor kulaklarımda.
Her aşkın sonu uzun bir çığlık, uzun ve yanık. Asıl dayanılması
zor olan, çığlıkların sustuğu, doğanın sustuğu, hiç
bitmeyeceği sanılan sessizliktir. Yeni bir aşkın doğumuna değin
süren.
Sessiz bir yağmur yağıyor. Ne sesimi duyan var. Ne de bana ses
veren. Kahreden ve çıldırtan bir sessizlik şimdi hayatım.
İki çığlık, iki aşk arası deli sessizlik intiharları çağırır.
Rüzgar aşk nameleri fısıldamaz. Çiçekler açmaz. Ağaçlar
döllenmez. Siyah beyaza dönüşür dünya. Gökyüzü her daim
gri, şarkılar üç hecelik ölüm ilanı olur kulaklarında: aşk
öldü, aşk öldü, aşk öldü.
II
Zaman ilaç mı, zaman zehir ağzımda.
Doğa doğurgan. Doğum sancılı bir mutluluk. İntihar sessizliğini,
yeni bir aşkın doğum çığlığı bozar. Umut ve utku çığlığı.
Gün gelir döllenmez dediğin doğa döllenir, doğurmaz dediğin
kadınlar doğurur. Öpülmez dediğin dudaklar öpülür. Yazmaz
dediğin kalemler yazmaya, kurudu sandığın çiçekler açmaya
başlar. Gün gelir gözlerini kırpmadan bakarsın güneşe, ateşe,
gözlerine sevgilinin. Çözülür buzlar, kıpır kıpır olur,
çölken vahaya dönüşür bedenin. Yeniden doğduğunu
hissedersin.
Sessizlik beni öldürecek. Çıldırmanın ve intiharın eşiğindeyim.
Gün dondu sessizlikte.
Gün uyanır er veya geç. Koşu yeniden başlar. Yeni aşkın doğum
çığlığı, intiharın eşiğinden çıkarıp alır seni. Çıldırmanın
arifesinde, zafer çığlıkları işitirsin. Dallara gürül gürül
su yürür. Kan ısınır ve hızlanır damarlarında. Toprağa kök
saldığını artık koşamayacağını sandığın bir anda
kanatlanırsın. Unutursun her aşkın bir sonu, her koşunun bir
finali, her finalin bir yengi olduğunu unutursun.
Unutur ve unutulursun. Unutmayı başarabildiğin için buruk bir
mutluluk kaplar içini. Bir zamanlar uğruna ölüme gidebileceğin
sevgiliyi unutmayı başarabildiğin için kızarsın kendine. İnsan
ömrü unutmayı başardıkça uzar. Unutmayı başaramayan kara
sevdaya, yani vakitsiz ölüme mahkum olur.
Mutluluğa, unutma unutulma bedeli ödenerek varılır ancak.
Nasıl da isterdim, unutmadan ve unutulmadan yeni aşklara koşmayı.
Belki bir başka zaman. Bir başka boyutta.
III
Dört mevsim ilk bahar. Eli elimde sevgilimin. Bindim bir uçan
halıya, uçuyorum. Zehrin kekreleştirdiği dudaklarım öpüldükçe
canlanıyor. Beddualarım duaya dönüşüyor.
Aynalara bak. Sal gözlerindeki ışıkları, aydınlansın
aynalar. Barış aynalarla. Kendinle barış. Yıllardır küstüğün
aynaları renklendir. Hayat ver aynalara. Sana yeniden canlanan
suretini göstersinler. Öpülmekten kızıllaşan dudaklarını,
okşanmaktan kanlanan yanaklarını sana yansıtsın aynalar.
Zaman adsız değil artık. Gün her sabah yeniden uyanıyor. Doğa
deviniyor.En güzel ezgilerini rüzgarla yolluyor bana. Kötülük
çiçeklerine inat, iyilik çiçekleri uç veriyor dudaklarımda.
Ben koşuyorum elinden tutup hayatın, parıldayan yıldızlara.
Koşarken rüzgar eşlik ediyor, kanat takıyor kollarıma. Miski
amber kokuları sürünüyor, dile geliyor, dört mevsim ilk
bahar diye fısıldıyor rüzgar.
Bal damlar aşıkların dilinden. Şiir damlar. Bütün mısralar
dört hecelik doğum ilanı ile başlar: yaşasın aşk yaşasın
aşk yaşasın aşk.
Doğrusu aşk öldü, yaşasın aşk değil mi?
Görüyorsan bu gerçeği büyüdün demek. Gayrı yeni bir final
yıkmaz seni. Yaralar ama öldürmez. İki çığlık, iki aşk
arası deliliği yendin. Kara sessizliği çıldırmadan ve
intiharları çağırmadan geçtin. Kan revan içinde kalarak ta
olsa. Elbette doğrusu aşk öldü, yaşasın aşk olmalı. Yine
de unutma, her aşkın bir sonu var.
Her son bir yeninin başlangıcı.
Bir hayat bir çok hayattan, bir aşk bir çok aşktan yapılır.
Başlarken bitişe koşar aşk.
Her bitiş çizgisinde gebe kalır bir yeniye
varılan final çizgisi. İkili yalnızlığın tek yalnızlığa
dönüştüğü ince çizgi, kıldan ince kılıçtan keskin.
Zamanı başlangıç çizgisi ile final çizgisi arasında
durduramadım. Dönüp baktım, ne arkamdan gelen sevgili vardı.
Ne de önde giden. Sonsuz bir boşluk ve yalnızlıktı aşkın
sonu.
Her son bir yeninin başlangıcı. Aşk koşusuna birlikte başlarsın,
el ele çılgınlar gibi. Koşunun sonucunu, kimin daha önce
yorulacağını düşünmeden yaşarsın.
Ne anlamı var ki, yaşanan anı, sonucu düşünerek karatmanın.
Hayat başlangıç çizgisi ile final arasında kalan yol değil
sadece. Tek bir koşudan ibaret değil. Her aşkın sonu olsa da;
aşklarla sürer hayat, süslenir, renklenir. Gün gelir ipi göğüslersin.
Gün gelir yeni bir koşuya başlarsın. Yine sevinç çığlıkların
yankılanır sessiz tribünlerde. Alkışlar beklersin. Mutluluğunun
paylaşılmasını. Dönüp bakarsın, kimseler yok. Yalnızsın.
Şaşırırsın. Çılgın sevişmelerden sonra soluk soluğa kalıp
mırıldandığın tümceyi tekrarlarsın: keşke bitmeseydi...
Heyhat biter er geç. Sonu gelir her aşk yolculuğunun. Bir gün,
bir yıl, bir asır sürsede. Şarkılar susar, sen susarsın, o
susar. Zaman donar ölü noktada.
Ölü nokta, iki aşk arası bu gün yaşadığım. Adsız zaman.
Finalde kazanan kaybeder. Çıkış noktasında bu çılgın koşuya
katılan her sevdalı kazanır ve kaybeder. Başlangıç zafer
ise, final yengidir.
Bu defa gerçek aşkı bulduğumu sanmıştım. Yıldızlara
merdiven uzatmıştık. Dokunurken ellerimiz saman yoluna, birden
karanlığa doğru düşmeye başladım. Çağlar ve zamanlar
arası aşk yolculuğum hiç beklemediğim bir anda durdu.
Neredeyim ben şimdi. Sevgili nerede.
Her aşkın sonu ardında ağıt, acı ve şaşkınlık bırakır.
Öyleyse neden yeniden başlamalı. Sonuç hep aynı olacaksa.
Yalnızlığımı ikili yalnızlığa gömdüğüme sevinirken, yıldızlara
uzanan yolculuğum bitecekse her koşunun sonunda, neden her son
bir yeninin başlangıcı diye avunayım.
Her aşk doğar, yaşar ve ölür. Sonu düşünülmeden yaşanır
aşklar. Oysa ölümlüdür aşk. Bir karınca, çiçek veya bir
kaplumbağa ömrü kadar uzun ya da kısa. Ama ölümlü. Sonu yaşıyorsun
şu anda. Yeni bir başlangıca kadar, güz yaprağısın rüzgarla
savrulan, yeşili yitmiş. Sessiz.
Renksiz ve sessiz bir çığlığım. Düşüyorum dünyaya. Ardımdan
sönüyor birer birer ışıkları yıldızların. Evren de gömülüyor
aşkımla birlikte. Korkuyorum sessiz karanlıktan. Durduramıyorum
boşluğa, karanlığa ve sessizliğe düşüşü.
Daha bir süre devam eder boşlukta yolculuğun. Kapının önünde
işiteceğin ayak seslerinden heyecanlanır, telefona uzanan
ellerin solgun bir umutla titrer, posta kutusuna bakmaya giderken
dizlerinin bağları çözülür. Beklentilerin miadı dolmuş aşktan,
düşe kalka, yara bere içinde kalarak tükenir.
Ne aradığımı bilmiyorum. Geride bıraktıklarımı mı, önde
gidenleri mi. Neyi kimi arıyorum. Tek yalnızlığımı mı,
ikili yalnızlığımı mı?
Yalnız kalmak istersin. Yalnızlığını tek yaşamak. Yalnız
kaldığında da konuşacak insan ararsın. Üşürsün.
Sonbahardan mı, yalnızlıktan mı üşüdüğünü anlayamazsın.
Onu, kendini ve yaşamı lanetlersin. Dilin çatallaşır.
Beddualar edersin.
Sesler çığlık olup yankılanıyor kulaklarımda.
Her aşkın sonu uzun bir çığlık, uzun ve yanık. Asıl dayanılması
zor olan, çığlıkların sustuğu, doğanın sustuğu, hiç
bitmeyeceği sanılan sessizliktir. Yeni bir aşkın doğumuna değin
süren.
Sessiz bir yağmur yağıyor. Ne sesimi duyan var. Ne de bana ses
veren. Kahreden ve çıldırtan bir sessizlik şimdi hayatım.
İki çığlık, iki aşk arası deli sessizlik intiharları çağırır.
Rüzgar aşk nameleri fısıldamaz. Çiçekler açmaz. Ağaçlar
döllenmez. Siyah beyaza dönüşür dünya. Gökyüzü her daim
gri, şarkılar üç hecelik ölüm ilanı olur kulaklarında: aşk
öldü, aşk öldü, aşk öldü.
II
Zaman ilaç mı, zaman zehir ağzımda.
Doğa doğurgan. Doğum sancılı bir mutluluk. İntihar sessizliğini,
yeni bir aşkın doğum çığlığı bozar. Umut ve utku çığlığı.
Gün gelir döllenmez dediğin doğa döllenir, doğurmaz dediğin
kadınlar doğurur. Öpülmez dediğin dudaklar öpülür. Yazmaz
dediğin kalemler yazmaya, kurudu sandığın çiçekler açmaya
başlar. Gün gelir gözlerini kırpmadan bakarsın güneşe, ateşe,
gözlerine sevgilinin. Çözülür buzlar, kıpır kıpır olur,
çölken vahaya dönüşür bedenin. Yeniden doğduğunu
hissedersin.
Sessizlik beni öldürecek. Çıldırmanın ve intiharın eşiğindeyim.
Gün dondu sessizlikte.
Gün uyanır er veya geç. Koşu yeniden başlar. Yeni aşkın doğum
çığlığı, intiharın eşiğinden çıkarıp alır seni. Çıldırmanın
arifesinde, zafer çığlıkları işitirsin. Dallara gürül gürül
su yürür. Kan ısınır ve hızlanır damarlarında. Toprağa kök
saldığını artık koşamayacağını sandığın bir anda
kanatlanırsın. Unutursun her aşkın bir sonu, her koşunun bir
finali, her finalin bir yengi olduğunu unutursun.
Unutur ve unutulursun. Unutmayı başarabildiğin için buruk bir
mutluluk kaplar içini. Bir zamanlar uğruna ölüme gidebileceğin
sevgiliyi unutmayı başarabildiğin için kızarsın kendine. İnsan
ömrü unutmayı başardıkça uzar. Unutmayı başaramayan kara
sevdaya, yani vakitsiz ölüme mahkum olur.
Mutluluğa, unutma unutulma bedeli ödenerek varılır ancak.
Nasıl da isterdim, unutmadan ve unutulmadan yeni aşklara koşmayı.
Belki bir başka zaman. Bir başka boyutta.
III
Dört mevsim ilk bahar. Eli elimde sevgilimin. Bindim bir uçan
halıya, uçuyorum. Zehrin kekreleştirdiği dudaklarım öpüldükçe
canlanıyor. Beddualarım duaya dönüşüyor.
Aynalara bak. Sal gözlerindeki ışıkları, aydınlansın
aynalar. Barış aynalarla. Kendinle barış. Yıllardır küstüğün
aynaları renklendir. Hayat ver aynalara. Sana yeniden canlanan
suretini göstersinler. Öpülmekten kızıllaşan dudaklarını,
okşanmaktan kanlanan yanaklarını sana yansıtsın aynalar.
Zaman adsız değil artık. Gün her sabah yeniden uyanıyor. Doğa
deviniyor.En güzel ezgilerini rüzgarla yolluyor bana. Kötülük
çiçeklerine inat, iyilik çiçekleri uç veriyor dudaklarımda.
Ben koşuyorum elinden tutup hayatın, parıldayan yıldızlara.
Koşarken rüzgar eşlik ediyor, kanat takıyor kollarıma. Miski
amber kokuları sürünüyor, dile geliyor, dört mevsim ilk
bahar diye fısıldıyor rüzgar.
Bal damlar aşıkların dilinden. Şiir damlar. Bütün mısralar
dört hecelik doğum ilanı ile başlar: yaşasın aşk yaşasın
aşk yaşasın aşk.
Doğrusu aşk öldü, yaşasın aşk değil mi?
Görüyorsan bu gerçeği büyüdün demek. Gayrı yeni bir final
yıkmaz seni. Yaralar ama öldürmez. İki çığlık, iki aşk
arası deliliği yendin. Kara sessizliği çıldırmadan ve
intiharları çağırmadan geçtin. Kan revan içinde kalarak ta
olsa. Elbette doğrusu aşk öldü, yaşasın aşk olmalı. Yine
de unutma, her aşkın bir sonu var.
Her son bir yeninin başlangıcı.
Bir hayat bir çok hayattan, bir aşk bir çok aşktan yapılır.
Başlarken bitişe koşar aşk.
Her bitiş çizgisinde gebe kalır bir yeniye