TraFoo
Banned
- Katılım
- 3 Ağu 2009
- Mesajlar
- 2,032
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
söylediklerim hakkında yorum yaparmısın.. sağa sola kıvırmadan
Söylediklerin hakkında yorum yapmışım zaten ....
Ne oldu beyenemedinizmi? Çokmu zorunuza gitti?
söylediklerim hakkında yorum yaparmısın.. sağa sola kıvırmadan
Ben mahsus olarak aglayipta gözyasi dökebilen görmedim, dökebilse bile onu kinamazdim.
Aglayanin gözyasina karsilik merhametsizligide hangi kutuya sigdiracagimi bilmiyorum ancak öylelerinin vicdanlari körelmis, Allah´tan bile korkmadiklarini düsünüyorum. Hakketen korkulacak kisiler onlardir.
Allah´im bizi ve insanligi öylelerinden korusun.
Bir masum cocugu bile diri diri kesip organlarini satarlar.
İzle o zaman sonra görmedim felan deme emiii:
YouTube - kamerayı gören hacı aglıyor komik hagi rezalet
Gözyasini göster inanayim.
Göz yasi kolay akmaz, istersen bir dene usta.
Ben mahsus olarak aglayipta gözyasi dökebilen görmedim, dökebilse bile onu kinamazdim.
Aglayanin gözyasina karsilik merhametsizligide hangi kutuya sigdiracagimi bilmiyorum ancak öylelerinin vicdanlari körelmis, Allah´tan bile korkmadiklarini düsünüyorum. Hakketen korkulacak kisiler onlardir.
Allah´im bizi ve insanligi öylelerinden korusun.
Bir masum cocugu bile diri diri kesip organlarini satarlar.
Peki çok doğru söylüyorsun katılıyorum. İlhan Cihaner'in 8 yaşındaki kızı babası gidiyor diye ağlayınca Bülent Arınç çıkıp "Bunları merhamet duygusu uyandırmak için yapıyorlar ama halk bunlara inanmaz" demesini nasıl yorumluyorsun.
ATATÜRK AĞLIYOR
Ak saçlı bir ninenin ağzından:
Yavrularım , siz bilmezsiniz, bir zamanlar “ köyümüze düşman geliyor! “ dediler. Biz pılıyı pırtıyı toplayıp göçebeler gibi yola düştük. Sinan paşa ovasında bir köye yerleştik.
Günler geçti. Bir gün düşman ansızın köye geldi. Artık gidecek başka bir yer olmadığından, düşman içinde kalmıştık. Bir sabah uyandığımız zaman uzaklardan top sesi geliyordu. “kurtulduk, kurtulduk!” diye sevince düştük. Tam bu sırada köyün öte başında dumanlarla beraber göklere alevler yükseldi. Köy yanıyordu. Her taraftan bağrışmalar geliyordu. Kimimiz yarı çıplak, kimimiz yarı yanmış, bir halde köyün koruluğunda yerleştik. Artık düşman da köyü terk etmişti.
Biraz sonra atlılarımız, ellerinde al bayraklar olduğu halde, yel gibi yoldan geçtiler. Bağırdık, durmadılar. Hepimiz yollara dökülmüş ağlıyor, sızlıyorduk. Derken karşı yoldan bir toz bulutu yükseldi. Hepimiz gözlerimizi oraya diktik.
Biraz sonra bir otomobil göründü. Ve yavaşlayarak yanımızda durdu. İçinden altın gibi saçlı, kalpaklı bir adam fırladı. Durdu. Gözlerini perişan durumumuza döndürdü. Uzun uzun, derin derin baktı. Bu sırada biz yanındaki subaylara sokulduk. Onlarda onun gibi bakıyordu. Bir tanesini çekerek:
- Bu adan kimdir? diye sorduk. Hafifçe:
- Mustafa Kemal, dedi.
O zaman hepimiz coştuk. Bu adı her zaman duyuyorduk.
- Paşam, bizi kurtar, kurtar!.. diye bağırdık. Ayaklarına kapandık. O, hala dalgın dalgın, başı yerde düşünüyordu. Birden doğruldu. Sağ eli havadaydı:
- Sizi bu şekle sokanlar cezalarını gördüler ve daha da görecekler!.. Diyerek elini şimşek gibi aşağıya indirdi ve o anda gözlerinden iki damla yaş yuvarlandı.