Açılım abd planı değilmiş .....

beltur

New member
Katılım
10 Ara 2006
Mesajlar
143
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Sakarya
Paul Bernard Henze, Türkiye’nin kaderini değiştirenlerin başında gelir. Kendi anlatımıyla Menderes dönemimin sonlarında (O zamanlar CIA Ankara görevlisi Ruzi Nazar’dı) ve 70’li yıllarda Türkiye’de CIA İstasyonu şefiydi. Yine kendi anlatımıyla Türkiye’nin “gitmediği köşesi kalmadı.”

Türkiye’nin her köşesine gittiği dönemde, CIA eğitimli devlet görevlilerinin ve “sivil” yerel destek birimlerin (paramiliter çetelerin) de yardımıyla ülke kan gölüne döndü. Amerika'nın FM-31 talimatlarına uygun olarak toplu katliamlar yaşandı.

Türkiye’yi parçalayarak Türk egemenliğinden uzaklaştırmak, federasyonlara bölmek gerekiyordu. Henze, 1977’de Türkiye’den ayrıldı; iç çatışmayı Amerikan Başkanının güvenlik komitesinden yönetti ve Türkiye’deki “derin devlet” ile birlikte 12 Eylül’de darbeyi başardılar.

Aradan on yıl geçmişti. Henze, Yeni Turancıların örgütüne (Ayrıntı için Bkz. S. Örümceğin Ağında) danışman oldu ve “Türkiye’nin Atatürk ve Özal kalitesinde yeni bir lidere ihtiyacı var. Böyle birinin ortaya çıkmasının çok uzun sürmeyeceğini umuyorum” diye yazmaya başladı.

Henze, CIA’dan emekli olduktan sonra görevi bitmedi. “Wilson Fellow’u ve RAND” elemanı olarak, “Türkiye’yi yılda üç dört kez ziyaret” etti. “Tanıdığı binlerce sade Türk vatandaşı şöyle dursun, son yirmi yılda Türkiye’nin politik, askeri, entelektüel ve iş çevreleri ile de tanışma şansını elde” etti.

Binlerce insan tanıyınca aranılan önderleri de bulmuş olmalı ki Henze, tasarımın 2. aşamasını açıklıyor ve Türkiyeli “aydınlara” görev veriyordu:


“Türklerin, çağdaş dünyada siyasal yönden en başarılı ve gelişmiş ülkelerin federasyon düzeniyle yönetilenler olduğunu düşünmeye başlamaları gerekir… Türkiye Cumhuriyeti’nde bu türlü değişimleri oluşturabilecek düzenlemeler, Türk aydınlarının ve siyasetçilerinin gündemlerinin başında yer almalıdır.”


12 Eylül öncesinde “demokrasi”yi güçlendirmek için nasıl kan döküldüyse, federasyonlaşmayı hızlandırmak için de bir şeyler yapmak gerekirdi. Henze, bu yöntemi açıklıyordu:


“Belki bu tür temel bir düzenlemenin (federasyonlaştırmanın) yapılabilmesi için 20. yüzyılın sonunda Türkiye’nin içine sürüklendiği bunalımın biraz daha (da) kötüleşmesi gerekecektir.”


Henze’nin dediği gibi oldu: Bunalım dönem dönem yoğunlaştı ve son 7 yıldır da güncelleşti. Artık Türklere rahat yok; her gün yeni bir bunalım.


“AÇILIM” ELBETTE AMERİKAN-ALMAN-İNGİLİZ TASARIMI DEĞİLDİR!

Yalnız CIA-Örümcek Ağı ve Amerikan Federal Devleti miydi federasyonlaştırma tasarımını geliştiren? Elbette hayır! Anımsayın şimdi; Almanya'nın sivil örgütçüsü Konrad Vakfı’nın görevlisi Udo Steinbach’ın sözlerini:

“Türkiye yapaydır. Gerçekte var olan Türkiye, bir adamın, önemli bir adamın, tarihsel öneme (sahip) bir adamın dikte ettirmesiyle yaratılmış bir yapay oluşumdur.”


Almanların bir başka görevlisi Christian Rumpf’un Ankara’da AB’ye girilmesini öğütlerken -hem de devletin en üst makam sahiplerinin gözlerinin içine baka baka- söylediklerini de unutmamalı:

“Buna karşın Kemalist prensiplerin ideolojiden koparılması talep edilmelidir… Kemalist milliyetçiliğin çağın gereksinimlerine aykırı olan yorumu, AB’ye entegrasyonun beraberinde getirdiği, milliyetçi strüktürlerin (yapıların) bir kısmının tasfiyesiyle çelişki arzetmektedir.”


Örümcek Ağında milyonlarca dolarla çalışan “sivil” örgütlerin, Türkiye’yi bunalıma sokmak için ellerinden geleni yapan İran uydusu İslam devrimcilerinin ve PKK’nin de silahlı saldırılarıyla, suikastlarıyla çelişki kolayca çözüldü.

Henze’nin dediği olmuştu. Ülkeye yeni bir hükümet geldi ve başbakan “başkanlık” sisteminden ve “eyalet” projesinden söz etti. İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu da, konunun yalnızca günlük siyaset sözüyle sınırlı olmadığını 2002’de ilan etti:

“Olursa her ilde bir yönetici olacak, o da seçimle gelecek. Şu andaki gibi atanmış vali ve seçilmiş belediye başkanı birlikte olmayacak. Bu konuda partide (Adalet ve Kalkınma Partisi) Araştırma Geliştirme Bölümü çalışıyor. (...) En iddialı projelerimizden biri de her il ve ilçede bir nevi ‘yerel parlamento’ olarak adlandırılabilecek çalışma sistemi kurmak.”


Henze gibi Wilson Fellow olan Osman Cengiz Çandar’ın ve özellikle Doğu Ergil’in hakkını da teslim etmek gerekiyor. Washington’daki NED merkezinde aylarca kalan TOSAV ve TOSAM kurucusu Doğu Ergil, Amerikalı deneyimli devlet memurlarının ve yabancı danışmanların da katkılarıyla ilk Kürt-Türk “uzlaşma Anayasası”nı 2000’den önce hazırlamıştı. AKP 2002’de yönetimi ele alınca Ergil de, Türkiye’nin Irak’ta Kürdistan Güney Devleti’nin kurulmasını desteklemesini istedikten sonra Bakan Aksu’yu destekledi:

“Ve işte üniter devlet yapısı altında, Ankara'nın kendi ülkesine yabancı ve verimsiz bir yönetimi var şu ana kadar. Yerel yönetim yasasını bile çıkarmak sorun oldu. Eğer siz bu ülkeyi yönetemiyorsanız, bırakın insanlar kendi kendilerini yönetsinler. Bu kadar yoksul ve cahilsek, bırakın başka bir sistemi deneyelim. Üniter devletçiliğin ve merkeziyetçiliğin neticesinde, Türkiye çok geri bırakıldı.”


Doğu Ergil, gerçekten ileri görüşlüydü; çünkü kısa sürede Kuzey Irak’ta, Anayasasının girişinde Sevr’den gelen Kürt haklarından söz eden Kürdistan Güney Devleti (Daha sonra “Bölge Yönetimi” dediler) kuruldu.
(TSK ilişkisi için bkz. “Kürdistan Giney’de İki Bayrak – Kerkük’te İki Çak Çak”, Savaşmadan Yenilmek, 2. Basım, s. 229)


TSK yöneticileri bile “kırmızı çizgiler”den söz ederken “Irak’ın üniter yapısı” demekle yetinir olmuşlardı. Çok geçmeden Amerikan Genelkurmayı’nın güven-lik dairesi başkanı korgeneral Türkiye’ye Irak’ta çözüm yöntemlerini sıkça an-lattıklarını açıkladılar.

Böylece Sayın Abdullah Cumhur Gül’ün de ısrarla belirttiği gibi “tarihi fırsat” yakalanmış oldu ve Sayın Başbakan’ın dedikleri gibi, “açılım” kesinlikle bir Amerikan tasarımı değildir.

PKK’nın, Hizbullah’ın, Selam-Kudüs örgütünün silahlı saldırılarının, suikastların, CIA ustası Henze’nin apaçık belirttiği “federasyon” tasarımına hiç ama hiç katkısı yoktur!

“Kemalizm” yerine “Atatürk ilke ve inkılâpları” demeyi hüner sayan ve “Avrupa Birliği yolu, Atatürk’ün gösterdiği yoldur” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışan, iki de bir de Amerika’ya giderek derneklere konuk olan TSK yöneticilerinin ve “Federasyon illa ki bölünmek değildir” diyen T.C.’nin Washington büyükelçilerinin katkısı zaten olamaz!

Bu işlerin, yediğimiz her türlü kazığa karşın bir türlü (Yunanistan ve Fransa kadar bile) uzak duramadığımız NATO’nun “genişleme projesi” ile ilişkisinden söz etmekse ayıptır; çünkü MGK, “açılıma devam” demiştir!

Sonunda analarımızı gerçekten ağlatacaklar; ama olan aldatılan Kürtlere ve Türklere olacak! Sebep olanların binecekleri gemiler zaten hazır.

Not: Amerikan projesi olmayan “açılım”a Amerikan katkılarının kişiden kişiye ayrıntıları için Yılmaz Polat’ın CIA’nın Muteber Adamı (UDY 2008) kitabı yararlı olabilir.

Alıntıdır (guncelmeydan-Ram)
 
Geri
Üst