!!_ VataN Sana CanıM Feda _!! (Tüm Şehit haberleri ve olaylar burda)

A S M E N

New member
Katılım
11 Şub 2007
Mesajlar
595
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
35












Bir Askerin Mektubu (üzümlü karakolu)

Bazı geceler kabuslar görüyorum. Her seferinde başka bir yerde sıkışıp kalıyorum ve onlar geliyor. Bazen bir mağaradayım bazen kayalıkların arasında. Seslerini duyuyorum, yaklaşıyorlar. Çok korkuyorum. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi geliyor. Sonra gözüküyorlar. Peşmerge kıyafetlerini, şalvarlarını ve elerindeki tüfekleri görüyorum. Elim tetiğe gidiyor ama tetiği çekemiyorum. Nişan alıyorum, tüfeğimin emniyetini açıyorum ama olmuyor tetik sıkışıyor sanki. Bir milimetre bile kımıldamıyor. Ve silahlarını bana doğrultuyorlar. Tetiği çekmeye çalışmaktan vazgeçiyorum. Onlara bakıyorum sadece ve rahatlıyorum o an. Şehit olacağım aklıma geliyor. Gülümsüyorum onlar tetiğe basarken..
Bu rüyalar aslında kabus değil sanırım. Kabuslar da korkuyla uyanırsın. Ben ise uyandığımda huzurlu oluyorum. Hem ölmek artık o kadar korkutucu gelmiyor. Anneme, babama kavuşacağımı biliyorum öldüğümde. Belki şehit olursam onları gördüğümde benimle daha çok gurur duyarlar.
Burada Hakkari Dağ Komando Tugayı'na bağlı Üzümlü karakolunda yetmiş kadar asker var. Biz iki tim olarak dün geldik. Gündüzleri uyuyor geceleri ise Irak sınırımdan içeri sızarak karakola olabilecek herhangi bir baskına karşı pusu kuruyoruz. Burası şimdiye kadar üç kere saldırıya uğramış. Bizim buraya geldiğimizi ne korucular ne de yakınımızda bulunan Üzümlü köyündekilerin haberi var. Zaten onlara kimse güvenmiyor. Diğer saldırılarda köylülerin PKK'lılara destek verdiklerini düşünüyorlar. Dağların bembeyaz bir yorganla örtülmüş olduğu bu topraklarda insan sırtının dayadığı arkadaşından başka kimseye güvenemiyor. Belki de güvenmemeli.
Bu yazdıklarımı kendime postalayacağım. Askerden sonra yalnızlığıma geri döndüğümde, posta kutumda görmek istiyorum bu kelimeleri. Belki o zaman daha iyi anlarım savaşsız, kansız yaşayabilmenin değerini. Bu gün burada düşündüğüm tek şey bu karakolu korumak. Ülkemi simgeliyor bu karakol benim için. Artık daha fazla şehit verilmesini istemiyorum. Benim ailem öldü ama buradakilerin annesinin ağlamasını istemiyorum.
Burada kış çok çetin. Kar üç metreden fazla. Bazen bu akıl almaz beyazlığın beni yutacağı hissine kapılıyorum. Dağlar, kar denizinin dev dalgaları gibi. Çok büyükler. İnsan onların eteklerinde kendini savunmasız hissediyor. Bir toz zerresi gibi.
Çok uykum var. Bu geceki devriye için biraz dinlenmeliyim.
12 Aralık 1993 / 10 : 30





Uyuyamıyorum. Yatakta dönüp durdum saatlerce. Bu savaşı düşünüyorum. Daha sekiz ay önce İstanbul sokaklarında dolaşıyordum. Askerlik umurumda bile değildi. En fazla günde iki-üç kilometre koşacak birazda eğitim yapacaktım. Komutanlarda fırça yiyecek ve en sonunda şafak defterimde karalanacak gün kalmadığında hayatıma geri dönecektim. Bu gün ise bunlar çok uzak hayaller gibi. İnanması çok zor geliyor. Girdiğim onca çatışma... ve ölüm... Kemal... Başını kaldırmasaydı şimdi yan ranzada uyuyor olacaktı ve ona saçma sapan şakalar yapmaya devam edecektim. Kemal cansız yanıma düştüğünde sanki üzerime dağlar devrildi. Ben altlarında kaldım, ezildim… Kımıldayamadım. Ona dokunamadım. Mevzide yanımda yatıyordu. O düşünce silah sesleri durdu, mermiler havada aslı kaldı sanki. Ağlayamadım. Ama o gün bıraktım o soysuzlara acımayı. O çatışmada sadece Kemal'i kaybettik. PKK'lılardan ise beşi ölmüştü. Cesetlerinin üzerine hücum yeleğimdeki tüm şarjörleri boşalmak isterdim. Belki yapabilirdim de. Kim bana bir şey diyebilirdi ki? Beni divanı harbe mi verirlerdi. Sadece bir sigara yakabildim. O gün, orada, o PKK'lıların cesetleri dibinde Kemal'e ağladım....

Aşkını, arkadaşını, ailesini her şeyini kaybetmiş bir askerim. Tek bulduğum şey savaş. Bu kadar kaybedişten sonra kendimi bulmaya çalışmak saçma geliyor. Hayatta kalın, diyor komutanlar. Ölmeyin. Sakın ölmeyin. Düşmanlar ise dışarıda bir yerdeler. Bize saldırmak için fırsat kolluyorlar. Gayri nizami savaşıyorlar. Vuruyor, bize kaybedilenler bırakıyor ve kaçıyorlar.
Bundan bir kaç ay önce Uzunsırt karakoluna saldırdılar. En büyük kayıp emniyet timinde oldu. Sekiz asker şehit düştü. Ama insanı çileden çıkartan koruculardan birinin anlattıklarıydı. 10-12 PKK'lı emniyet timindeki askerleri şehit ettikten sonra şehitlerin başında halay çekmişlerdi. İnsan böyle şeyler duyduktan sonra duyduğu öfke ve kin dayanılmaz oluyor. Ben askerliğim boyunca bizi yüreklendirmek ve savaşma şevkimizi arttırmak için sarf edilen bir çok söz duydum. Çoğu arkadaşım gibi bana da bu sözler saman alevi etkisi yaptı. Bir anlığına parladık.. Fakat Uzunsırt karakolu ve bunu gibi olaylar bize korkunç bir intikam duygusu bıraktı. İnsan intikamını aldığı zaman rahatlar. Oysa burada yaşanan her duygu insanın ruhuna bir çentik açıyor.
Uyumak istiyorum. Başaramayacağımı bilsem de uyumaya çalışmalıyım. Yarın biraz daha yazacağım ve belirli aralıklarla bu yazıları kendime postalayacağım. Yani uzun zaman sonra bunları ben okuyor olabilirim. İnsan, kendine ne der böyle bir durumda? Sıkma canını bak her şey geçti, evine dündün ve posta kutunda bu mektupları buldun, rahatla mı demeliyim? Bu yazıları okuyan ben, bilmeyecek mi orada, o dağlarda, kendine veya başkasına yazılar göndermeye hazırlanan başkaları olduğunu?
Bir şiir yazacağım. Sonra uyuyacağım.

Aynı Tarih 12 Aralık 1993 / 15 : 45



-Son-

9 Aralık 1993 tarihinde iki Jandarma Özel Harekat Komando timi aldıkları emir üzerine çok gizli bir şekilde Üzümlü Karakoluna girdi. Amaçları dağa önce üç kere saldırıya uğrayan bu karakolda bulunan askerlerin güvenliğini daha fazla arttırmaktı. Bu iki tim gündüz karakolda istirahat edip gece karakolun altından Kuzey Irak'a girerek her gece başka bir yerde pusu kurmakla görevlendirildiler.Bu iki timin varlığından, asker dışında ne karakol yakınındaki Üzümlü köyünün nede korucuların haberi vardı.
Timler Üzümlü'deki üçüncü akşamında, 12 Aralık 2003 saat 21 : 00'de pusu kurmak için karakoldan hareket edip Kuzey Irak'a yürüyüş halindeyken, Üzümlü Karakolu'na saldırmak için yaklaşan PKK gurubu ile karşı karşıya geldiler. İlk darbeyi timler vurdu. Fakat silah seslerinin duyulmasından 15-20 dakika sonra, Üzümlü köyünden karakola saldırı başladı. Köyden gelen ateşler, her şeyin PKK'lılarca planlandığı gibi gittiğini sanıp, hem yaklaşmanın, hem sızmanın tamamlanıp da saldırının başladığını düşünen, köydeki korucu ve milisler tarafından açılmıştı. Bu karakola daha önceleri yapılmış olan saldırılar da bu şekilde olmuş, Kuzey Irak'tan 100-200 kişilik PKK gurubu gelmiş, köydekilerle de birleşince 200-220 militanlı PKK gurubu saldırıyormuş gibi kıymetlendirilmişti. 12 Aralık 1993 gecesi maskeleri düştü. Sabah köyde tek bir kişi bulunamadı. Hepsi kaçmıştı. Komanda timlerinden biri astsubay çavuş dördü komando eri beş şehit, doğrudan karakola yapılan atışlarda da bir asteğmen ve bir karakol eri şehit oldu. PKK gurubundan ise 24 terörist o gece, daha sonraki takip operasyonlarında ise 27'si öldürüldü. Bir daha Üzümlü Karakoluna saldırı olmadı.
Üzümlü'de 12 Aralık 1993 gecesi saat 21 : 30'da Kuzey Irak'a sızan iki komanda timinde bulunan ve çatışma sırasında şehit olan askerlerden birinin şahsi eşyaları arasında, kendisinin yazdığı şu şiir çıktı:



Olur ya bir çatışmada ölürsem
Arkamdan yas tutmayın
Bırakın, toprağımda rahat içinde yatayım
Bedenimden komandomu çıkarmayın
Onlar benim gururumdur
Botlarımı çıkarmayın
Onlar nice yollar aşacak
Şehit olursam sırat köprüsünden geçecek
Elimden tüfeğimi almayın
O benim namusundur
Ölünce mezarıma sembol olacak
Yara'mın kanını silmeyin
Ahirette hesabı sorulacak
Göğsümden kör kuşunu çıkarmayın
O benim madalyam olacak
Bu şiir Hakkari'deki askeri tesislerin tamamına her şekilde görülebilecek yerlere, özel levhalar üzerine yazılmış,. Hakkari Dağ Komando Tugayı'nın giriş duvarına büyük, pirinç pano üzerine kabartma harflerle yazdırılarak takılmıştır




Şırnak Uludere’de teröristlerle çıkan çatışmada şehit düşen Jandarma Er Oğuz Parparoğlu’nun cenazesi dün İstanbul’da toprağa verilirken, şehit erin son sözleri yürek dağladı. Amcasının verdiği bilgilere göre, çatışma öncesi babasıyla cep telefonundan görüşen Parparoğlu, “Baba arkadaşlarımın hepsi şehit oldu. Ben de yaralıyım, ölüyorum. Hakkınızı helal edin. Anneme haber verme üzülür.” der. Şehit er daha sonra cep telefonunu elinden düşürür. Babası ise uzun süre telefondan çatışma seslerini dinler. Acılı aile sabaha kadar oğullarından gelecek ‘yaşıyor’ haberini umutla bekler. ‘Belki yaralıdır, konuşamamıştır.’ diyerek teselli bulur. Ancak, sabah saatlerinde gelen askeri erkan, er Oğuz Parparoğlu’nun şehadet haberini verir.

Şırnak’ın Uludere ilçesinde teröristlerle çıkan çatışmada şehit olan Jandarma Er Oğuz Parparoğlu dün Levent Camii’nde kılınan öğle namazının ardından Edirnekapı Mezarlığı’nda törenle toprağa verildi. Tören sırasında şehit erin yakınları gözlaşlarını tutamazken, kardeşi Filiz Parparoğlu’nun, ağabeyinin taputuna sarılarak uzun süre ağlaması herkesi duygulandırdı. Şehit yakınlarının gözyaşlarına boğulduğu törende dede İbrahim Parparoğlu da, “Oğlumuz vatana feda olsun.” derken yetkililere seslenerek; “Biz ağlıyoruz; başka anneler, babalar ağlamasın. Bu son olsun.” ifadelerini kullandı.

Bu arada Jandarma Er Oğuz Parparoğlu’nun çatışma öncesi aradığı babasıyla cep telefonuyla görüştüğü öğrenildi. Amca Halil Parparoğlu, şehit er ile babası arasında geçen konuşmayı Zaman’a şöyle anlattı: ‘Gece saat 10.00 sularında babasıyla annesi işyerinde çalışırken babasını cep telefonundan aramış. Babası telefona bakınca şaşırmış bu saatte Oğuz nasıl arıyor diye. Oğuz, ‘Baba arkadaşlarımın hepsi şehit oldu ben de yaralıyım ölüyorum. Hakkınızı helal edin. Anneme haber verme’ demiş.”Amca Parparoğlu, bu kısa konuşmanın ardından şehit erin telefonunun elinden düştüğünü söyledi. Baba Parparoğlu’nun uzun süre telefondan makineli tüfek ve çatışma seslerini dinlediğini anlatan amca Parparoğlu, “Bizim haberimiz olduktan sonra sabaha kadar ümitle bekledik. Belki yaralıdır konuşamamıştır diye düşündük. Ama sabah saatlerinde askerî erkan gelerek Oğuz’un şehadet haberini verdi.” dedi. Ailenin tek erkek çocuğu olan şehit er Oğuz Parparoğlu geçen ay 15 günlük izin kullanmış. Bir hafta önce tekrar birliğine dönen Parparoğlu, izin süresince babasının yerine çalışarak onu dinlendirmiş. Amca Parparoğlu, şöyle konuştu: “Oğuz varlıklı bir ailenin çocuğu değil. Babasının bir çorap atölyesi var. İzine geldiği zaman, ‘Baba sen çok yoruldun dinlen, ben çalışırım.’ diyerek 15 gün boyunca çalıştı, babası da dinlendi. İzin süresi dolunca da birliğine döndü. Kısa süre sonra da şehadet haberi geldi.” 12 ay önce askere giden şehit er Parparoğlu’nun terhisine 3 ay kalmıştı. 21 yaşındaki Parparoğlu’nun Elif ve Filiz adında iki kız kardeşi bulunuyor.

Şehit Parparoğlu için Levent Camii’nde düzenlenen cenaze törenine ailesi ve yakınlarının yanı sıra Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Aydoğan Babaoğlu, 3. Kolordu Komutanı Korgeneral Ethem Erdağı, Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanı Koramiral Emin Murat Bilgel, Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral Eşref Uğur Yiğit ve askerî yetkililer katıldı. Cenazeye Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök çelenk gönderdi.


33 Erİ Nasil Şehİt Ettİler?

Hürriyet-Yıl 1993. Malatya’dan iki sivil midibüse biniyorlar. Hepsi sivil giysili. Üniforma ve postalları çantalarında. Hiçbirinde silah yok, kendilerine refakat eden tek bir askeri personel de. Saat 18.00. Bingöl’e 10 kilometre var. Dağlık, dar bir yol.

Birden silah sesleri yankılanıyor. İlk virajı geçtiklerinde, 50 PKK’lının karşı yönden gelen Bingöl Tur’a ait bir otobüsü durdurup, çoğunluğu terhis olmuş ya da dağıtıma giden sivil erlerden oluşan 50 yolcuyu esir aldığını görüyorlar. Şoföre bağırırlar; ‘Geri dön!’ Şoför oralı olmaz. Zaten 4 saatlik yolda 3 mola vermiş... Otobüsün kapısını, ‘Orada ben yoktum’ diyen Şemdin Sakık, o zamanki adıyla ‘Parmaksız Zeki’ açıyor.

OSMAN PARTAL ANLATIYOR

Trabzonluyum. İki midibüsteki toplam 50 askerden biriydim. Van-Özalp’taki birliğime gidiyordum. Yol boyunca gereksiz molalar veren şoför bir ara lastik patladığını söyleyip durdu. Lastiğin patlamadığını, krikoya dokunmadığını gördüm. Aksın altına girdiğinde birileriyle konuşma yaptığını duydum.

Galiba telsizle konuşuyordu. Şemdin Sakık, şimdi Hürriyet’te yayımlanan açıklamalarında ‘Eylem planlanırken buradan askerlerin geleceğini bilmiyorduk’ diyor. Yalan söylüyor. Çünkü ilk otobüsün en ön koltuğunda oturuyordum. Yolumuzu kestiklerinde şoförün kapısını bizzat Sakık açtı. Toprak rengi üniforması vardı üzerinde, aynı renk kasketi ters takmıştı. Omuzundaki tüfeğin namlusu yere bakıyordu.

Şoföre, diğer otobüsün nerede olduğunu sordu. ‘Arkada, geliyor’ cevabını aldı. İki dakika sonra diğer otobüs düştü pusuya. Yani bizi bekliyorlardı.

DOĞULU-BATILI DİYE AYIRDILAR

Geceyarısına kadar teröristlerle yürüdük. Mola verildiğinde niçin kaçırdıklarını, amaçlarını sorduk. ‘TC ateşkes ilan edince, iki gün içinde sizi serbest bırakacağız’ dediler. Saat 01.00 sularıydı. Sakık’ın talimatıyla tek sıra olduk.

Şemdin Sakık nereli olduğumuzu sorup, Doğulu-Batılı diye bizi iki gruba ayırdı. Sakık, doğulu olmayan benim de içinde olduğum 34 kişinin eğitim kampına götürülmesini söyledi. Dağda koşar adım yürümeye başladık. Bize eşlik eden teröristler sürekli değişiyordu.

Toplam 300 kişiydiler. Bir köye gittik. Kapısını çaldıkları evlerden başka teröristler çıkıp gruba katıldı. Kimi terörist evlere gidip istirahat etti. Bir ahıra soktular bizi öldürmek için. Sonra vazgeçtiler. Tekrar yürümeye başladık. Sabahı göremeyeceğimi düşünüyordum. Yıldızlara son kez bakıp annemi, babamı, köyümü düşündüm.

Bir ırmaktan geçerken su içtik. Dağ yoluna çıktık. Davranışları sertleşti. Durdurdular. Saat 03.00 sıralarıydı. Yolun kenarına dizilmemizi istediler. Kolkola girip sıklaşmamızı istediler. Yanımdaki arkadaşıma ‘Devrem bizi vuracaklar’ dedim.

DEVREMİ ÖLÜ GÖRÜNCE BAYILDIM


Tir tir titriyordum. Kalaşnikof, Bixi ve Kanvasların emniyetlerini açtılar. Sonumuzun geldiğini anladım, kelimeyi şahadet getirip kendimi yere attım. Taramaya başladılar. Dizime bir mermi isabet etti. Vurulanlar üzerime düşüyordu. Kafamı koruyordum. Hepimizin öldüğünden emin olmak için yüzlerce mermi yağdırdılar.

Gittiklerini, seslerin uzaklaşmasından anladım. Altı yedi arkadaşım sağdı henüz. Diğerleri paramparçaydı. Can çekişenler, hırıldayanlar, ağlayanlar, inleyenler... Su istiyorlardı. ‘Anne, anne’ diye bağırıyorlardı. Öldüğümü zannediyordum.

Kendimi çimdikledim, ölmemişim. Devremi beyni parçalanmış görünce bayılmışım. Bizi yan yana dizip 1570 mermi sıktılar Ayılınca şehit arkadaşlarımı sırt üstü çevirdim. Dokunduğum her uzuv elimde kalıyordu. Beyin, ayak... Yardım aramak için yukarı doğru koşmaya çalıştım.

Kan kaybediyordum. Asfalta çıktım, bir kamyonla yakındaki Elmalı Karakolu’na gittim. Olanları anlattığımda dinleyen jandarmalar ağlamaya başladı. Helikopter, tanklar geldi. Şehitleri aldık. Olay yerinde 1570 mermi kovanı bulundu. Yani silahsız erlerin herbiri için 50 mermi kullanmışlardı... Şoför biliyordu

ERKAN OMAY ANLATIYOR

Adanalı hemşerim Mehmet Tura’yla Manisa-Kırkağaç’ta acemi eğitimimi tamamladım. 24 Mayıs sabahı, jandarma komando olarak Siirt’teki birliğimize gitmek üzere Malatya’dan iki sivil midibüse bindirildik. 50 askerin hiçbirinde silah yoktu. Bizi koruyan refakatçı da.

Bingöl’e 10 kilometre kaldığını belirten tabelayı geçtik, ilk dönemeçte silah sesleri duyduk. Saat 18.00’di. Karşı yönden gelen Bingöl Tur otobüsünü tarayan 50 kadar PKK’lı, çoğunluğu bizim gibi asker olan yolcuları indirmişti. Şoföre geri dönmesi için bağırdım. Duymazdan geldi. Zaten tuhaf şekilde, 4 saatte 3 mola vermişti.

Bizi indiren PKK’lılar ‘Geleceğinizi biliyor, sizi bekliyorduk’ dedi. O sırada feryat figan, yaşlı bir adam çıktı karanlıklardan. ‘Oğluma ne yaptınız’ diyordu. Adını söyleyince oğlunun otobüslerde olmadığı anlaşıldı. Çok yaşlı olduğu için babaya dokunmadılar. Geldiği gibi gitti. O baba sayesinde kurtulduk. Hepimizin öldüğü sanılıyordu. Askere gidip sağ kalanlar olduğunu söylemeseydi teröristler hepimizi öldürecekti.


YANLIŞLIKLA 9 ŞEHİT DAHA

Sürekli yürüyorduk. Ertesi gün 12.00’de silah seslerinden askerlerin yaklaştığını anladım. Asıl harekat 16.00’da başladı. Sikorsky ve F-16’lar uçuyordu tepemizde. PKK’lılar kazma kürek çıkarıp siper kazdı, kayalıklara saklandı.

Bizi hedef olarak ortada bıraktılar. Askerimiz, yanlışlıkla içimizdeki 9 eri şehit etti bu yüzden. Müthiş bir yağmur vardı. Bizi kalkan olarak kullanan Şemdin Sakık bir ara yanımıza geldi, sağ kaldığımızı görünce şaşırdı. Teröristler geri çekiliyordu. 13 kişi kalmıştık. Kurşuna dizilenlerin arasından kurtulan Osman Partal da aramızdaydı.

Ellerimizi çözmeyi başardık. Kaçmaya başladık. Karşılaştığımız birkaç teröriste ‘Bizi serbest bıraktılar’ dedik. İnandılar. Birbirimizden ayrılmış, askerlerin bulunduğu yöne koşuyorduk. Bulduğum bir dala beyaz mendil bağladım, bir yandan bağırıyordum.

Tükendiğim anda korucular ve askerlerden oluşan timle karşılaştım. Mavi berelileri görünce ağlamaya başladım. Komutan ‘PKK’lı var mı içinizde?’ diye sordu. Sonra sarılıp hepimizi tek tek öptü. Bingöl Cezaevi’ndeki bir koğuşa götürdüler bizi.

Elbiselerimizi değiştirdik. Evlerimize telefon edebileceğimizi söylediler. Kafam durmuştu yaşadıklarımdan sonra. Evin telefon numarası bir türlü aklıma gelmediği için arayamadım.


ERKAN UMAY ANLATIYOR

10 kişilik yakın korumaları arasındaki, ‘hemşire’ diye hitap ettikleri kadın bizimle alay etti. Sakık, ‘Sorunumuz rütbelilerle, size bir şey yapmayacağız’ dedi. Her birimize nereli olduğumuzu sordu. Aramızda Denizli ve Konya’dan olanlar çoğunluktaydı.

Hemşerilerden oluşan timler daha başarılı olur, tehlikelidir diye bir kenara ayırdılar. Şehit olan 33 arkadaşımızın çoğunun bu iki ilden olmasının nedeni bu. Bu arada bir er ‘Ben Kürt’üm’ deyince PKK’lı ‘Kürt-Türk fark etmez. Asker askerdir.

Biz askere düşmanız’ dedi. Tek sıra olmamızı istediler. En başta ben vardım. Mehmet Tura 6’ncıydı. Yan yana olalım diye gittim, 7’nci oldum. ‘Baştan 6 kişi gelsin’ dediler. Diğer sıralardan aldıkları 6’şar kişiyle bir grup oluşturdular. ‘Kolkola girin’ deyip götürdüler. Arkadaşlarımız kolkola ölüme gittiler.


SİLAHLAR 10 DAKİKA HİÇ SUSMADI

Derken yer gök Kalaşnikof cayırtısına boğuldu. Kalaşnikoflar 10 dakika boyunca hiç susmadı. Mehmet’in bana son bakışını unutamıyorum. Sırada yer değiştirmesem, onun önünde dursam beni götüreceklerdi, Mehmet ölmeyecekti. Adana’da ticaret lisesinde sevdiği bir kız vardı. Terhis olur olmaz evleneceklerdi. Askerin üniformasını çıkartıp kendisi giydi


Sayıları 150’yi bulan PKK’lıların silah tehditi altında yürümeye başladık. Bir köyün alt tarafında durduk. 15 yaşındaki terörist ‘200 metreden sigarayı bile vururum’ diyerek böbürleniyordu. İçimizde komando olup olmadığını sordu. Tişörtümde ‘Kırkağaç-Komando’ yazıyordu. Beyaz gömleğimi çıkarmamı istediler.

Devrem Konyalı Adnan Gebeş’in verdiği parkayı giyip, bunu sakladım. Bu sırada teröristler el koydukları çantalarımızda bulunan üniforma ve postallarımızı giydi. Türk askeri kılığına büründüler. Ellerimizi sicimle bağladılar. Mehmet Tura’yla kaçmaya karar vermiştik.

Tuvalet bahanesiyle elimi çözdürdüm. O sırada korkunç suratlı bir terörist gelip Kalaşnikofu ağzıma soktu. ‘Bir daha kaçmayı aklından geçirirsen beynini dağıtırım’ dedi. Sabahın 02’sine kadar yürüdük. Elebaşı Şemdin Sakık, Türk askeri üniforması giymiş, elindeki telsizle emir yağdırıyordu. Üstün başarılı işsiz Erkan Omay, Diyarbakır Askeri Hastanesi’nde bir hafta psikolojik tedavi gördü.

Hava değişiminden sonra havancı jandarma komando olarak Eruh’taki birliğine katıldı. Sevkiyatın yine korumasız otobüslerle yapıldığını görünce tepki gösterdi, birliğine uçakla gönderildi. Katıldığı operasyonlarda çok sayıda üstün başarı belgesi aldı. Şu anda işsiz olan Omay, ‘En ufak bir şey olsun, askere gönüllü giderim’ diyor.


BİZİ TARAYAN PKK’LIYI 4 YIL SONRA YAKALATTIM


Tekerlekli sandalyeye mahkum olan Erdal Özdemir, değişik dönemlerde tedavisi için Denizli’de bulunan askeri hastaneye gidiyordu. Bingöl katliamının üzerinden 4 yıl geçmişti. Ancak, Erdal Özdemir, kendisine ateş edenlerden bazılarının yüzünü hiç unutmadı.

Erdal, kendisini ateş eden PKK’lıyı nasıl yakalattığını şöyle anlattı: ‘Kuzenimle birlikte hastanenin hariciye koğuşuna gittik. Koridorda doktorun gelmesini bekliyorduk. O sırada aynı yere gelen iki asker gördüm. Yüzlerine bakınca birisini hemen tanıdım.

Bu, bana ve silah arkadaşlarıma Kalaşnikofla kurşun yağdıran PKK’lılardan birisiydi. Aradan 4 yıl geçmiş, şimdi asker olmuştu. Ben dikkatlice yüzüne bakarken, sanki o da beni tanımıştı. İkimiz de heyecanlandık. Orada ‘33 eri vuranlardan birisi burada’ diye bağırmaya başladım. Biraz sonra bu kişiyi yakaladılar.

Benim yanılıp yanılmadığımı anlamak için çok değişik teşhis yöntemleri uyguladılar. Hiçbirinde de yanılmadım. Zaten bu kişi de DGM’de yargılanmaya başlamıştı.’

Genelkurmay yetkilileri, Denizli’de bu olayın yaşandığını doğrularken Erdal Özdemir’in dikkati sonucu 33 erin şehit edilmesi olayına katılan ve eylemin olduğu dönemde 16 yaşında olan Bingöllü Necmettin A.Tekin’in yakalandığını söylediler. A.Tekin, Jandarmada ve DGM’de verdiği ifadede Bingöllü olduğunu, ancak eyleme katılmadığını öne sürdü. Mahkeme ‘kuvvetli bir şüphe mevcut olduğundan şüphenin sanık lehine yorumlanmasına’ karar verdi ve Necmettin A. Tekin hakkında beraat kararı aldı.


YÜZÜKLERİ BİLE ALDILAR

Köyden çıktıktan sonra 3-4 saat daha yürüdük. Sonra 10’arlı sıra oluşturmamızı istediler. Ceplerimizi teker teker boşalttılar. Parmaklarında yüzük olanların yüzüklerini bile aldılar. Benim de üzerimde bulanan 2 milyon lirayı, Samsun sigarasını, jetonlarımı, çantamdaki spor ayakkabılarımı aldılar.’

Arkadaşımın kanını içerek sağ kalabildim

Katliamdan yaralı olarak kurtulan Erdal Özdemir, tüm çabalara rağmen felç oldu. Bugün tekerlekli sandalyeye mahkum olan Erdal ‘Ölen arkadaşlarımın intikamını almayı çok istiyordum. Ancak olmadı’ diyor ve ekliyor: ‘Yapacak bir şeyimiz kalmamıştı. Silahlar ölüm kusuyordu. Gelişi güzel ateş ediyorlardı. O an hepimiz yerlerdeydik.

Ben yere düşerken, üzerime kol kola olduğum diğer arkadaşım düştü. Daha sonra ölmediğini gördükleri kişilerin üzerine birer kurşun daha sıktılar. Ben de yaralıydım ama altta olduğum için dikkat çekmiyordum. Az sonra büyük bir sessizlik oldu. Sürekli kan kaybediyordum.

Kısa sürede kan durdurulmazsa ben de ölecektim. Üzerime düşen arkadaşımın akan kanını içmeye başladım. Belki bu şekilde hayatta kalabilirim diye düşünüyordum. Uzun bir süre sonra oradan 5 kişi yaralı olarak hastaneye götürüldük!.’
 
elıne saglık kardes unutmayalım unutturmayalım
 
eline sağlık asmen ayrıca şehitler ölmez ;)
 










Türkiye'mizde 1984 tarihinden Mart 2001 tarihi itibariyle Vatanın bölünmezliği uğruna canlarını verip, Gökteki Hilal ile Yıldızı Bayrak, Toprağı da Vatan yaparak kara toprağın bağrında sıra dağlar gibi yatan şehitlerimiz; Sizler gençliğinizi yaşamadınız. Vatan savunmasını, Milli Misaki, Cumhuriyeti, canınızdan üstün tuttunuz. Oysa sizlerin olağanüstü yetenekleri vardı. Türk milleti için büyük değerler üretebilirdiniz. Vatan sevgisini yine ilk sıraya aldınız. Vatanı bölmek isteyenlerin üzerine nasıl saldırdığınızı, Cudi, Kabar, Namaz dağlarında, Kuzey Irak'ta nasıl aslanlar gibi savaştığınızı, sözde kürt devletinin kuruluşunu nasıl engellediğinizi, ne zaman şehit olacağınızı, silah arkadaşlarınız ve komutanlarınız anlattı. O zaman " Ne Büyüksün ki Kanın Kurtarıyor Tevhidi, Bedrin arslanları ancak sizler kadar şanlı idi." mısraları geldi aklımıza !
Yemen şehidi Mehmet, Ahmet, Osman, Mustafa, Bekir.... amcalarınızın kahramanlığını, Çanakkale Şehitleri Ömer, Yahya, Faruk, Mahmut amcalarınızın vatan sevgisini nasıl nesilden nesile anlatarak ruhlarını şad ediyorsak, siz şehitlerimizin kahramanlığını, vatan severliğini de nesilden nesile anlatarak sizleri unutmayacağımız gibi unutturmayacağız da!

Sizler Vatanın bölünmezliği uğruna şehit oldunuz. Vatan Haini Bölücü başı yakalandı. Yargılandı. Bu yargılama işi dünyanın gözü önünde yapıldı. Yargılanması sırasında bölücü başı vatan haini suçunu kabul ederek tüm şehit çocuklarından, ana ve babalarından özür diledi. İdam cezasına mahkum oldu.

Cezası kesinleşen vatan haini bölücü başının bu cezası sizler şehit olmadan sizlerin yanında olduğunu "Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez" diyerek iktidarda olanlar engelledi engellemeye de devam ediyorlar! Sizlerin ana, baba, eşleriniz ve çocuklarınız olararak bölücü başının idam edildiğini müjdeliyemiyoruz, sizlerden özür diliyoruz.

Sizlerin yeri çok güzel, Şehitliğin her kişiye nasip olmayacağını biliyoruz. Ama yokluğunuza dayanmak çok zor. Sizleri çocuklarınız, ana, baba ve eşleriniz rüyasında görüyor. Sizlere sarılıyor, ama uyandığında göz yaşından başka bir şey kalmıyor. İnsan engellerinin hepsini aştık da kader engelini aşamadık. Kader bu!

Biz şehit ailelerine ağlarken gülmek yakışmaz, bizler ne zaman güleriz, biliyormusunuz? Üç liderin engellediği idam dosyası meclise gelir, adalet ne zaman yerini bulur da, vatan haini çocuk katili, tetörist başı idam edilirse o zaman !!!

Şehit aileleri derneği açıklaması
 


"Tunceli İli Nazimiye İlçesi'nde teröristlerle girmiş olduğu çatışmada şehit olan oğlum jandarma komando ........ nın geriye kalan askerliğini babası olarak tamamlamak istiyorum. Gereğini arz ederim."




Dilekçe Kars'tan gönderilmiş. Tunceli İl Jandarma Komutanı da buna cevap yazmış:

Komutanın cevabı


"GÖNDERMİŞ olduğunuz 25.06.1999 tarihli dilekçeniz tarafımızdan alınmış olup, bu asil davranışınız bize güç vermiş, son derece duygulandırmış ve gücümüze güç katmıştır.
Bizler, değerli şehidimizin komutanları ve silah arkadaşları olarak, aziz vatanın bölünmez bütünlüğüne kasteden hainlerin dersini vermek, hadlerini bildirmek ve şehitlerimizin ruhlarını şad etmek için, bu aziz vatan topraklarından olan Tunceli'deyiz.
Hiç şüpheniz ve kuşkunuz olmasın ki; komutanları ve silah arkadaşları, şehitlerinin kanını yerde koymayacak, hainlere gereken dersi verecek ve kanlarının son damlasına kadar, bu vatanın birlik, beraberlik ve esenliği için hayatlarını ortaya koyacaktır.
Siz ve kıymetli aileniz, memleketimizde rahat ve huzurlu olun. Şehitlerimizin bıraktığı yerden, kendi komutanları ve silah arkadaşları olarak, kutsal vatan görevine devam ediyoruz. Bu takdire şayan düşüncelerinizden dolayı şükranlarımızı sunar, size görev verildiğinde, yanımızda olacağınızı içtenlikle bilerek saygılar sunarız.
Osman Eker... Jandarma Kurmay Albay... Tunceli İl J. Komutanı..."

Ne var bunda? Bu bir örnek olaydır. Denizden bir damladır. Ama bir damla suyun içinde bütün bir vatan vardır.
Türk'ün ayranı kabarmasın
"Gül bahçemden bir gül, gör de baharımı anla!" denilmiştir.
Ve denilmiştir ki; TÜRK ile oynamaya gelmez...
Ve denilmiştir ki; TÜRK'ün ayranı kabarmak üzeredir.
Hayır, hayır!
Kimse beni mahkemeye vermeye kalkmasın...
Vereceklerse de versinler!
Kimseyi korkutmaya çalışmıyorum. Sadece gerçekleri söylüyorum...
Basın-yayın, siyaset ve ticaret dünyamızdaki yumuşaklara, ılımlılara, alımlılara, alınanlara, satılanlara, satın alınanlara bakarak kimse yanlış hesap yapmasın!
Derinlerden "ooof" sesleri geliyor, duymuyor musunuz?
Gıcırdayan dişleri duymuyor musunuz?
Cumhuriyetin her sabah TÜRK'ÜM... TÜRK'ÜM... TÜRK'ÜM... diye yetiştirdiği nesillerin halen hayatta olduğunu bilmiyor musunuz?
Bilmiyor musunuz ki; Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının en az yüzde doksanı Türk olmanın erdeminin ayrımındadır. Ve Türk olmanın üstünlüğünden vazgeçmek niyetinde değildir.



ELVEDA ASKER
Elveda, Asker sana elvada
Biliyorum yaşanmamış daha
Çok hayallerin vardı.
Nereden geldiğini bilemeden
Kahpece bir kurşun
Sevgiyle çarpan kalbini deldi geçti.
Şimdi seni sevgilin değil,
Kara toprak saracak
O babayiğit Mehmetçiği,
Mehmetçik diyorum Çünkü,
Adını bilmiyorum.
Ama ne çıkar
Ben yinede senin için ağlıyorum
Ağlıyorum, geride bıraktıkların için
Ağlıyorum yaşanmamışların için
Çok merak ediyorum
Nereye gidiyordun.





PKK leşine 'Şehit' diyenlere ithaf olunur. "Bu vatan için ölmek şereftir" diyerek 3 ay önce kendi mezarını kazdıran Mükremin, 4 arkadaşıyla şehadete erdi.



Şehit babası, "Vatan sağolsun. Bugün bizim düğünümüzdür" deyip evine Türk bayrağı astı!

MAYIN DÖŞEYİP, PUSU KURDULAR

PKK'nın mayınları ve kurduğu pusu, 5 vatan evladını daha şehit etti. Ancak bir tanesi vardı ki, PKK'lı leşlere "Şehit" diyenlere şehitliğin ne olduğunu gösterdi. Komando Mükremin Başaran, 3 ay önce izne gittiğinde "Şehit olabilirim" diyerek mezar yeri ayırttı.

KARAKOLA ROKETATARLI SALDIRI
ŞEHİDİN babası Vedat Başaran, "Oğlumun sözleri üzerine mezarını kazdık. Her telefon çalışında 'Şehit oldu' haberini bekliyorduk. Onu vatana kurban verdik, bugün bizim düğün günümüzdür. Vatan sağolsun" dedi.
 
Eline Saglik Kardes Ama Degil Bu Sayfa Bu Siteler Yetmez O Destani Anlatmaya..
 
Şehit anası olmak Zor olabilir...Ama şehid olmak daha zor..Allah herkese o nişanı nasip etsin...
 
Şad Olsun Ruhları Tüm Şehitlerin

Unutma ey millet ölmez erlerin,
Bu vatan uğrunda can verenlerin,
Dul, yetim bırakıp dönmeyenlerin,
Şad olsun ruhları tüm şehitlerin.

Çanakkale, Sakarya, Dumlupınar,
Zaferle yaktığın meşalen yanar,
Sen ölü değilsin, kim ölü sanar,
Şad olsun ruhları tüm şehitlerin.

Göklerde süzülen al bayrak sensin,
Bu milletin namusu, şerefi sensin,
Bir mezar arama yüreğimdesin,
Şad olsun ruhları tüm şehitlerin.

Bu toprak altında ne canlar yatar,
Karışmış kanları sel olur akar,
Can bedenden gitmiş, gözleri bakar,
Şad olsun ruhları tüm şehitlerin.

Tayyip der inmesin göklerden bayrak,
Ölümdür Türk'e bayraksız yaşamak,
Esaret demektir ezansız kalmak,
Şad olsun ruhları tüm şehitlerin.


Eline sağlık güzel çalışMa;)
 
Hepimizin Basi Sagolsun

Resimlerdeki Aile Büyükleri Yada Cocuklarinin Fotografi icime Bisey Düsürdü Yaa
 
arkadaşlar nedesem anlatamam türk askeri vatanı için gözünü kırpmadan canını vereriyor ve vermeli

bana en çok dokunanda 1. mektup oldu çok saol kardeşim:( :( :(
(buarada şehitolmak onurdur)
allah şehit ana babalarına sabır versin:( :( :( :(
 


Ben şehit miyim, hain miyim ?
1972 doğumluyum...
Şehidim, 1992'den beri...
Komanda er olarak Diyarbakır'ın Kulp İlçesi'nde görev yapıyordum.
Devriyeden dönüyorduk. Ansızın üzerimize el bombaları fırlattılar; kurşun yağdırdılar.

Karşılık verdik...
Teröristler kaçtılar...
Baktım ki teğmenim yaralanmış...
Gittim onu kucağıma aldım ve askeri cipe doğru götürmeye başladım.
Ansızın dünyam karardı...
Bir kurşun, kafamın sağından girip solundan çıktı...
Kucağımda teğmenim, yola devrildim...

Kanım toprağa yayıldı...
Ben ne suç işledim?
Ben Şükrü Eraslan...
Tokat'ın Reşadiye İlçesi'ne bağlı Büşürüm Beldesi'ndenim...
Ailem ve akrabalarım düğün dernek ederek yolladılar beni askere...
Milletim ve vatanım için...
Diyarbakır'ın kırsalında bir suikast silahı ile beynimi parçaladılar...
Soruyorum şimdi size: Suçum neydi benim?
Soruyorum başbakanıma, dışişleri bakanıma:
Ben şehit miyim, hain miyim?
Ben şehit isem beni vuranlar neci?
Millet de sorsun bunu
Güneydoğu'da yolu kesilen, pusuya düşürülen, saldırıya uğrayan ve bu nedenle can veren askerler suçlu mudur? Onlar, oralara gidip bu ülke uğruna canlarını vermekle hainlik mi etmişlerdir?
Sakın, bu nasıl soru demeyin...
Bakın iki günde beş arkadaşımı daha vurdular...
Vuranlar mı doğru vurulanlar mı?
Cevabını başbakanımız versin...
Çünkü, bizi hatırlayan yok...
Bütün övgüler, bütün televizyonlar, bütün gazeteler çetecilere...
Öyle değil mi ey halkım, öyle değil mi?
Bize vuranlara devlet töreni
Ben Şükrü Eraslan...
Büşürüm Beldesi'nden...
Taşı sıksam suyunu çıkartırdım.
Bu vatan uğruna bin canım olsa binini de verirdim...
Çünkü, biliyordum ki ölürsem şehit olacağım...
Gel gör ki şimdi şaşkınım...
Çünkü, beni Kanas tüfeğiyle vurduranlar; devletimizi yönetenler tarafından neredeyse törenle kabul ediliyorlar...
Bütün övgüler onlara...
Suikastçinin akıl hocalarının siyasi hakkı, kültürel hakkı...
Soruyorum başbakanıma:
Ya benim yaşama hakkım...
Bundan büyük hak olur mu?
Neden kimse onu savunmaz?
Neredesin komutanım?
Ben Şükrü Eraslan!
Komando er...
Tokatlı...
Isparta'da eğitimde iken bana ne demiştin komutanım?
Siz bu milletin göz bebeğisiniz. Ölürseniz şehit, yaşarsanız gazi olacaksınız...
Öyle mi komutanım?
Beni vuranlara, şimdi en üst yöneticiler gülücükler yolluyor...
Kanas silahını kullanan, neredeyse kahraman ilan edilecek...
Herkes onların kültürel haklarının peşinde...
Benim yaşama hakkımı düşünen bile yok.
Neden bizi kandırdınız kumandanım?
Ve neredesiniz?
Resmim size yadigar
Ben Tokatlı komando er Şükrü Eraslan!
Bir nisan günü Kulp'ta, pusuda kaldım...
Şu an o kurşun yarasından daha derin bir yaram var.
Kendimi fena halde aldatılmış hissediyorum.
Binlerce arkadaşım adına...
Kanı ile yeri sulayan; arkasından ağıtlar yakılan; Türk bayrağına sarılı tabutları ile giden arkadaşlarım adına...
Diyorum ki resmime bakın, bir karar verin:
Ben şehit miyim, hain miyim?



Şehit askerin annesine gönderdiği bir fotograf aileyi yasa boğdu. İşte şehidin son sözü...


'Bugün de ölmedim anne'
Şırnak’ın kuzeyindeki Bestler Bölgesi Dereler Mevkii'nde PKK'lı teröristlerle dün girdikleri çatışmada şehit düşen Jandarma Komando Uzman Çavuş 26 yaşındaki İsa Çiçek’in Adana’da oturan babası 56 yaşındaki Mehmet Çiçek, “3 gün önce telefonla konuştuğumda teröristler için ‘7 tanesini yedim’ dedi. Şehit olduğu çatışmada da 11’ini yemiş, helal olsun O’na'' diyerek oğluyla gurur duyduğunu söyledi.

Bekar olan 4 yıllık Jandarma Komando Uzman Çavuş İsa Çiçek’in şehit olduğu haberi Adana’nın Ceyhan İlçesi’ne Başören Köyü’nde yaşayan ailesini derin üzüntüye boğdu. 6 çocuk babası Mehmet Çiçek, ortanca oğlu olan Jandarma Komanda Uzman Çavuş İsa Çiçek ile sık sık telefonla görüştüğünü, en son Kurban Bayramı’nda izne geldiğini, 4 ay sonra şark hizmetini tamamlayıp, Hatay’a tayininin çıkması için temennide bulunduğunu anlattı.

‘BELKİ BİR GÜN BAYRAĞA SARILI GELİRİM’
Metin olduğu gözlenen baba Çiçek, “Fırsat buldukça bizi telefonla arardı, konuşurduk. 4 aydır çok sık operasyona gittiğini söylüyordu. En son 3 gün önce aradığında ‘7'sini yedim’ dedi. Şehit olduğu çatışmada da 11’ini yemiş, helal olsun O’na. Kurban Bayramı’nda bir daha ne zaman izne geleceğini sorduğumda ‘Belli olmaz, bakarsın bir gün bayrağa sarılı gelirim’ demişti. O gün, bugünmüş'' diye konuştu. Şehit babası, kendisini arayıp, başsağlığı dileyen oğlunun silah arkadaşlarının, şehit olmdan önce 11 teröristi öldürdüğünü bildirdiğini, bunun kendisini gururlandırdığını söyledi.

‘BUGÜN DE ÖLMEDİM ANNEM’
Şehit Jandarma Komanda Uzman Çavuş İsa Çiçek, en son tüfekle poz verip, beyaz bez üzerine mermilerle ‘Bugün de ölmedim annem’ yazılı fotoğrafı ailesine gönderdi. Evlat acısıyla yıkılan anne 56 yaşındaki Emine Çiçek, “Yandım yandım, bugünleri de mi görecektim?'' diye ağıt yaktı. 1995’te şehit düşen Jandarma Er Ali Birmen’i toprağa veren Başören Köyü, ikinci şehidini toprağa vermeye hazırlanırken, Jandarma Komando Uzman Çavuş İsa Çiçek’in baba ocağı taziye dileyip, acılarını paylaşmak isteyenlerle dolup taştı.​



Bayraksızlar bayraksızlar , Yere düşse bayraksızlar
Nerden bilsin kıymetini soysuz sopsuz bayraksızlar
Ne olurdu yazmasaydım ben bu kara yazıyı
Bilmeseydi namert soysuz içimdeki sızıyı
Yıldızların isyanı var hilal taşıyan felek
Damla damla kan akıyor delik deşik bu yürek
Al rengine kara bağlar yastadır deli gönül
Aşıkın olmuşum senin hastadır deli gönül
Renginde şehitlik gizli hilalinde mana var
Yüreğimde saklamışım kurbanında kına var
Toprağa düşse yiğit ölüm güç verir bize
İnancıma teslim oldum zulüm güç verir bize
Uğrunda ölen yiğit kim ne bilsin ne kadar
Geriye ne can kaldı hepsini kurban adar

Yamacında gezindiğim şimdi dağlar ağlasın
Bayrağım hançerlendi şimdi çağlar ağlasın
Bayrak yere düşerken alkışlayan piçleri
Kahredecek TÜRK milleti
Destek veren güçleri
Susmasın eyy milletim ;bayraksızda ar olmaz!!
Susar ise yiğitler vatan bize yar olmaz

Başı bozuk yaylada pusuları kurdular
İki yaşında yiğit Kürşadımı vurdular
Bundan gayrı düşmanım bayrağa ters bakanlar
Artık hesap vermeli dağı taşı yakanlar

Meleküt aleminde destan olan can bizim
Dalgalansın bayrağım üstündeki kan bizim

Dört aylık bebeklere kurşun sıkan nerdesin
Nereye gidersen git öleceğin yerdesin
Hükmü ilahi varsa belki korur yaradan
Kan düşmanı olmuşuz çekilsinler aradan
Bu vatanın ekmeği gözünüze durmalı
Yiğit bir can gelmeli sizden hesap sormalı

Ben Türküm yaşamak ki bundan gayri ar gelir
Ay yıldızlı bayrağa bu yeryüzü dar gelir!!!!!!​
 
Watan Sağolsun Allah ruhlarını Şadetsin....

Allah razı Olsun Onlardan Ailelerinden....

Dİycek Fazla bişi yok çok büyük insanlar çok büyük anlatılmaz.....

yaşanır.......
 
3-4 ay sonra askerim anlımıza ne yazılmışsa o olur!!!
 
allah tüm şehitlere rahmet ailelerine sabır versin benim de abim şehit oldu acısını iyi bilirim...
 
WANTEDXP' Alıntı:
3-4 ay sonra askerim anlımıza ne yazılmışsa o olur!!!

hayırlısıyla git hayırlısıyla gel kardeşim
Allah utandırmasın
 
BEN VE ARKADASLARIM BÖYLEMI YAN GELIP YATIYORUZ....



Şahikalar üstünde meydan okur bu erler
Yaklaşacak düşmana mezar olur bu yerler
Bağlayamaz bir kuvvet bu kasırga milleti
Tarihlere sorun ki bize "Ölmez Türk" derler.
 
TürKReiS' Alıntı:
Şad Olsun Ruhları Tüm Şehitlerin

Unutma ey millet ölmez erlerin,
Bu vatan uğrunda can verenlerin,
Dul, yetim bırakıp dönmeyenlerin,
Şad olsun ruhları tüm şehitlerin.

Çanakkale, Sakarya, Dumlupınar,
Zaferle yaktığın meşalen yanar,
Sen ölü değilsin, kim ölü sanar,
Şad olsun ruhları tüm şehitlerin.

Göklerde süzülen al bayrak sensin,
Bu milletin namusu, şerefi sensin,
Bir mezar arama yüreğimdesin,
Şad olsun ruhları tüm şehitlerin.

Bu toprak altında ne canlar yatar,
Karışmış kanları sel olur akar,
Can bedenden gitmiş, gözleri bakar,
Şad olsun ruhları tüm şehitlerin.

Tayyip der inmesin göklerden bayrak,
Ölümdür Türk'e bayraksız yaşamak,
Esaret demektir ezansız kalmak,
Şad olsun ruhları tüm şehitlerin.


Eline sağlık güzel çalışMa;)
bu şiir size mi ait??
milli güvenlik hocam şehitler ile ilgili şiir yazmamızı istedi ne yapsam ŞEHİTLERİMİZE layık olmadıgını dusundum şiir guzelmiş ornek olarak kullanabilir miyim????
 
Geri
Üst