- Katılım
- 25 Eki 2006
- Mesajlar
- 12,862
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 122


68’de devrimciler Amerikan askerini denize dökerken sağcılar Kraliçe’yi selamlıyordu
Abdullah Gül, İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in ziyareti sırasında bir itirafta bulundu. 18-25 Ekim 1971 tarihleri arasında Türkiye’ye bir kez daha gelen Kraliçe Ayasofya’yı da gezmek ister. O günlerde 21 yaşında olan ve sağcıların örgütü MTTB’nin liderleri arasında bulunan Abdullah Gül, Çemberlitaş’ta Kraliçe’yi selamlayan halkın arasındadır. Hatırlatmak isteriz. Tarih 12 Mart darbesi dönemidir. Devrimci gençler ve aydınlar ya hapiste ya da kaçak durumdadır...
Deniz Gezmiş ve 68 kuşağı özellikle son dönemde belki de en çok tartışılan konuların başında geliyor. Bunun en önemli sebeplerinden birisi Türkiye’nin içinden geçtiği durum. Kürt-İslam faşizmi olanca ağırlığıyla Türk toplumu üzerinde kendini hissettirirken, bir taraftan da emperyalist Batıya tam teslimiyet noktasına vardı. Türkiye’nin içinden geçtiği bu zorlu süreçte belli isimler ve dönemler yeniden hatırlanmaya başlandı. Bunların başında hiç kuşkusuz tam bağımsız Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal ve Milli Mücadele dönemi gelir. İkinci olarak da Deniz Gezmiş ve 68 kuşağı.
Atatürk ve Deniz Gezmiş, yeniden alanlarda mücadelenin ön saflarında yerlerini alırken, düzen bekçileri de onları yeniden hedef tahtasına oturtmaya başladılar. 1920’lerde Atatürk’e eşkıya diyenlerin devamcıları, 1970’lerde Deniz’leri eli silahlı teröristler olarak göstermeye çalışıyorlardı. Ancak Türk Milleti hiçbir dönemde bu adi propagandaları yemedi ve kendi halkının bağımsızlığı için mücadele eden evlatlarına sırt çevirmedi. Ama o gün Türk devrimcilerine o yakıştırmaları yapanlar ya unutulup gitti ya da tarihin hainler bölümünde yerlerini aldılar.
Özellikle bu yıl, Deniz’lerin idamlarının yıldönümü olan şu günlerde tartışma farklı bir boyut kazanarak ilerliyor. Bir taraftan düzen bekçileri Deniz’ler hakkında ipe sapa gelmez yeni argümanlar ileri sürerken, diğer taraftan TÜRKSOLU’nun tartışmaya katılması ile birlikte ibre düzen bekçilerinden devrimciler yönüne doğru dönmeye başladı.
Tartışmanın tarafları kimler?
Peki, bu tartışmayı yürütenler kim? Başta Aksiyon dergisi ve Zaman gazetesi olmak üzere Fethullahçı medya, Vakit gazetesi, bu dinci medyaya meze olan sözde 68 temsilcileri, komprador solcular, tescilli sağcı Hulki Cevizoğlu ve Yeniçağ ekibi. Diğer tarafta da Deniz’lerin devamcısı olarak bizler yer alıyoruz.
Peki, neden Deniz Gezmiş ve 68 kuşağı? Çünkü Deniz Gezmiş, başta da belirttiğimiz gibi antiemperyalist bir hareket tarafından bayraklaştırıldı ve mücadele saflarında hak ettiği yeri aldı. İkinci olarak özellikle bu yıl Deniz Gezmiş ve 68 kuşağına hiç olmadığı kadar ilgi var. Deniz kitaplarının satışındaki artış sadece bir televizyon dizisinin etkisi ile açıklanamayacak derecede büyük. Özellikle genç kesimde Deniz’e doğru büyük bir yönelim var. Gençlik devrimci olmak istiyor. Düzen bekçilerini de en çok korkutan bu olsa gerek.
Zaten Deniz’i Deniz yapan da bu değil mi? Bir devrimci, ister yaşarken ister ölümünden sonra olsun devrime hizmet ettiği ölçüde yaşar. Bugün Che, dünyanın neresinde olursa olsun bir antiemperyalist gösteride resimleriyle bile devrimcilere güç veriyorsa ölmemiştir. Aynı şey Deniz Gezmiş için de geçerlidir. Yoksa Deniz’in devamcısı olduklarını iddia eden EMEP’liler gibi Deniz’i sahiplenmekten aciz kalırsanız işte o zaman bir devrimciyi öldürmüş olursunuz.
İşte bu tartışmada TÜRKSOLU’nun hedef alınmasının sebebi de yukarıda bahsettiğimiz sol gibi yapmamamız. Bugün Deniz’leri açıktan ABD işbirlikçiliği yapan PKK’ya yamamaya çalışan sözde “sol”dan alıp, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı Atatürk devrimcisi, sosyalist kimliğiyle ortaya koyan ve mücadele bayrağı olarak yükselten tek hareket TÜRKSOLU’dur. Bu nedenle de tartışmanın, her ne kadar isim verilmese de, asıl muhatabı olarak, Deniz’i ve 68 kuşağını savunmak ve doğruları göstermek de doğal olarak bize düşüyor.
Türkiye’de bir ilk: 68 cuntacıydı tezi :
Bu yılki tartışmalara damgasını vuran tez ise 68 kuşağının ve Deniz’lerin cuntacı olduğu tezi oldu. Malum, günümüzde bütün Atatürkçü, milliyetçi çevreleri Ergenekon örgütü ile irtibatlandırıp, darbe tezgâhlamakla suçluyorlar ya, aslında bugünkü Ergenekoncuların öncüsü 68 kuşağı ve Deniz’ler demeye getiriyorlar.
Zaten Aksiyon dergisi bunu açık açık dile getiriyor. “AK Parti’nin 3 Kasım’da iktidara gelmesi ile başlayan süreçte eski günlerini hatırlayarak sokaklara döküldüler. Cumhuriyet mitingleri başta olmak üzere ulusalcıların her eylemine koştu bu kuşak. Başörtüsü karşıtı eylemlerde onlar vardı” diyor.
Gelelim cuntacılık tartışmalarına. Bugüne kadar Deniz’ler veya 68 kuşağı hakkında ortaya atılan suçlamalardan en aptalcası ile karşı karşıyayız. Bunun yanı sıra suçlamalarını kuvvetlendirecek demeçler aldıkları isimleri de görünce ne kadar uçuk bir işle uğraştıkları da ortaya çıkıyor. Görüşlerine başvurdukları o anlı şanlı 68’liler kim derseniz: Oral Çalışlar, Şahin Alpay, Sarp Kuray, Mustafa Yalçıner gibi 68’li olan ama aynı zamanda günümüzde 68 kuşağının yüzkarası olan işbirlikçiler. Tam da; “Bozacının şahidi de şıracı olurmuş” atasözümüzü doğrulayan bir durum. Fethullahçı Aksiyon’un şahidi, Zaman gazetesi yazarı Şahin Alpay oluyor.
Fethullahçıların bu yılki bomba tezlerinin cuntacılık olduğunu söyledik. Bu çevreye göre 68 olayları 9 Martçıların darbeye ortam hazırlanması için gençliği kışkırtmasından başka bir şey değil. Deniz’ler de Ordu içindeki iki grubun mücadelesine kurban gitmişler.
Hal böyle olunca da Aksiyon’un topladığı bütün demeçler 68-cunta bağlantısı kurmak üzerine oluyor. Dergiye konuşanlardan Oral Çalışlar’ın dediğine göre solun en büyük hastalığı cuntacılıkla akraba olmasıymış. Çalışlar’a göre “cunta hem 12 Mart hem de 12 Eylül’de solu dövdü, sosyalistleri idam etti. Ama buna rağmen bu ideolojik akrabalık bitmedi. Dolayısıyla esas sorgulanması gereken bu ideolojik ve siyasi akrabalık”mış.
Oral Çalışlar herhalde başka bir 68 kuşağından bahsediyor. Bilenler bilir, Çalışlar eski bir Aydınlıkçıdır. Aydınlıkçılar ise 68 olayları adı verilen olaylarda hemen hemen hiç yoktur. Aslında vardır ama yoktur. Nasıl mı? Şöyle ki, meşhur 6. Filo eyleminde Taksim’den Deniz önderliğinde ilerleyen devrimci gençler, Gümüşsuyu’nda bir barikata rastlar. Barikatı kuran Aydınlıkçılardır ve ölümüne kadar Perinçek’in yanından ayrılmayan Hasan Yalçın, devrimci gençleri itidalli olmaya çağırır. Deniz müdahale eder ve grup Dolmabahçe’ye doğru yürüyüşe devam eder.
Yine meşhur “Tam Bağımsız Türkiye için Mustafa Kemal Yürüyüşü” düzenleneceği zaman bu Aydınlıkçılar önce provokasyon çıkacağını ileri sürerek eylemden vazgeçilmesini ister. Ancak devrimci gençler kararlıdır. Bunun üzerine eylemin adının değiştirilmesini, yani Mustafa Kemal adının çıkarılmasını ve sadece tam bağımsızlık yürüyüşü yapılmasını ve yürüyüşte Türk bayrağı yerine kızıl bayrak taşınmasını önerirler. Ancak devrimci gençler buna da yanaşmaz ve eylem kararlaştırılan isimle ve Türk bayrağı eşliğinde yapılır. Yani anlayacağınız Oral Çalışlar ve grubu 68’in içinde vardır. Ama bu varlık hep provokasyon amaçlıdır. Tıpkı bugün 68’i ve Deniz’leri anarken nasıl işbirlikçilik yapıyorlarsa o dönem de devrimci gençliği provoke etmek ve bölmek için içlerine girmeye çalışıyorlardı. Ayrıca bir dönem Deniz’le aynı cezaevinde yatmak da adama Deniz’ler adına özeleştiri yapma hakkını vermez. O nedenle herkes haddini bilmelidir.
Bir başka haddini bilmez ise Sarp Kuray’dır. Zaten konu ne zaman TÜRKSOLU olsa Zaman gazetesi ilk olarak onu bulup konuşturur. TÜRKSOLU düşmanlığından başka meziyeti olmayan bu adam; “Biz ciddi bir şekilde Ordu ittifakının içinden geliyoruz. Bu ittifakta yapılmış yanlışlıklar olmak üzere 12 Mart ve 12 Eylül’ün hesabının verilmesi gerektiği fikrindeyim. Ben kendi adıma bu hesabı verdim. Ben illegal hiçbir işin içinde yer almam” diyerek Fethullahçılara çanak tutuyor. Medyayı takip edenler hatırlayacaktır, Mart ayı sonunda verilen bir mahkeme kararıyla “16 Haziran” adlı yasadışı örgütü kurup, 1986-1990 yılları arasında 30’u aşkın adam öldürme ve bombalama gibi eylemlerin talimatını verdiği için müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Nasıl ama, kendisiyle güzel hesaplaşmış değil mi?
Fethullah’ın çanak yalayıcılarından biri de Mustafa Yalçıner. Deniz’in yakın arkadaşı olmakla övünen ama geçtiğimiz sayıdaki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi Deniz’lerle ideolojik olarak da, duruş olarak da uzaktan yakından alakası olmayan bu Kürt kuyrukçusu da Aksiyon’a yaptığı değerlendirmede “bugün ulusalcı eylemlerin arkasında bulunanları ‘darbeci geleneğin devamı’ olarak” görüyormuş. PKK kuyrukçusu Yalçıner, aynı zamanda Hatırla Sevgili dizisinin konsept danışmanıdır. Yani adam Deniz’leri reddettikten kırk yıl sonra Deniz’ler üzerinden para kazanan bir ikiyüzlüdür.
Şu da bilinmelidir ki, ne Deniz’lerin iddianamelerinde ne de savunmalarda darbe ya da cuntacılık gibi bir şey yazmamaktadır..
Atatürk ve Deniz Gezmiş, yeniden alanlarda mücadelenin ön saflarında yerlerini alırken, düzen bekçileri de onları yeniden hedef tahtasına oturtmaya başladılar. 1920’lerde Atatürk’e eşkıya diyenlerin devamcıları, 1970’lerde Deniz’leri eli silahlı teröristler olarak göstermeye çalışıyorlardı. Ancak Türk Milleti hiçbir dönemde bu adi propagandaları yemedi ve kendi halkının bağımsızlığı için mücadele eden evlatlarına sırt çevirmedi. Ama o gün Türk devrimcilerine o yakıştırmaları yapanlar ya unutulup gitti ya da tarihin hainler bölümünde yerlerini aldılar.
Özellikle bu yıl, Deniz’lerin idamlarının yıldönümü olan şu günlerde tartışma farklı bir boyut kazanarak ilerliyor. Bir taraftan düzen bekçileri Deniz’ler hakkında ipe sapa gelmez yeni argümanlar ileri sürerken, diğer taraftan TÜRKSOLU’nun tartışmaya katılması ile birlikte ibre düzen bekçilerinden devrimciler yönüne doğru dönmeye başladı.
Tartışmanın tarafları kimler?
Peki, bu tartışmayı yürütenler kim? Başta Aksiyon dergisi ve Zaman gazetesi olmak üzere Fethullahçı medya, Vakit gazetesi, bu dinci medyaya meze olan sözde 68 temsilcileri, komprador solcular, tescilli sağcı Hulki Cevizoğlu ve Yeniçağ ekibi. Diğer tarafta da Deniz’lerin devamcısı olarak bizler yer alıyoruz.
Peki, neden Deniz Gezmiş ve 68 kuşağı? Çünkü Deniz Gezmiş, başta da belirttiğimiz gibi antiemperyalist bir hareket tarafından bayraklaştırıldı ve mücadele saflarında hak ettiği yeri aldı. İkinci olarak özellikle bu yıl Deniz Gezmiş ve 68 kuşağına hiç olmadığı kadar ilgi var. Deniz kitaplarının satışındaki artış sadece bir televizyon dizisinin etkisi ile açıklanamayacak derecede büyük. Özellikle genç kesimde Deniz’e doğru büyük bir yönelim var. Gençlik devrimci olmak istiyor. Düzen bekçilerini de en çok korkutan bu olsa gerek.
Zaten Deniz’i Deniz yapan da bu değil mi? Bir devrimci, ister yaşarken ister ölümünden sonra olsun devrime hizmet ettiği ölçüde yaşar. Bugün Che, dünyanın neresinde olursa olsun bir antiemperyalist gösteride resimleriyle bile devrimcilere güç veriyorsa ölmemiştir. Aynı şey Deniz Gezmiş için de geçerlidir. Yoksa Deniz’in devamcısı olduklarını iddia eden EMEP’liler gibi Deniz’i sahiplenmekten aciz kalırsanız işte o zaman bir devrimciyi öldürmüş olursunuz.
İşte bu tartışmada TÜRKSOLU’nun hedef alınmasının sebebi de yukarıda bahsettiğimiz sol gibi yapmamamız. Bugün Deniz’leri açıktan ABD işbirlikçiliği yapan PKK’ya yamamaya çalışan sözde “sol”dan alıp, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı Atatürk devrimcisi, sosyalist kimliğiyle ortaya koyan ve mücadele bayrağı olarak yükselten tek hareket TÜRKSOLU’dur. Bu nedenle de tartışmanın, her ne kadar isim verilmese de, asıl muhatabı olarak, Deniz’i ve 68 kuşağını savunmak ve doğruları göstermek de doğal olarak bize düşüyor.
Türkiye’de bir ilk: 68 cuntacıydı tezi :
Bu yılki tartışmalara damgasını vuran tez ise 68 kuşağının ve Deniz’lerin cuntacı olduğu tezi oldu. Malum, günümüzde bütün Atatürkçü, milliyetçi çevreleri Ergenekon örgütü ile irtibatlandırıp, darbe tezgâhlamakla suçluyorlar ya, aslında bugünkü Ergenekoncuların öncüsü 68 kuşağı ve Deniz’ler demeye getiriyorlar.
Zaten Aksiyon dergisi bunu açık açık dile getiriyor. “AK Parti’nin 3 Kasım’da iktidara gelmesi ile başlayan süreçte eski günlerini hatırlayarak sokaklara döküldüler. Cumhuriyet mitingleri başta olmak üzere ulusalcıların her eylemine koştu bu kuşak. Başörtüsü karşıtı eylemlerde onlar vardı” diyor.
Gelelim cuntacılık tartışmalarına. Bugüne kadar Deniz’ler veya 68 kuşağı hakkında ortaya atılan suçlamalardan en aptalcası ile karşı karşıyayız. Bunun yanı sıra suçlamalarını kuvvetlendirecek demeçler aldıkları isimleri de görünce ne kadar uçuk bir işle uğraştıkları da ortaya çıkıyor. Görüşlerine başvurdukları o anlı şanlı 68’liler kim derseniz: Oral Çalışlar, Şahin Alpay, Sarp Kuray, Mustafa Yalçıner gibi 68’li olan ama aynı zamanda günümüzde 68 kuşağının yüzkarası olan işbirlikçiler. Tam da; “Bozacının şahidi de şıracı olurmuş” atasözümüzü doğrulayan bir durum. Fethullahçı Aksiyon’un şahidi, Zaman gazetesi yazarı Şahin Alpay oluyor.
Fethullahçıların bu yılki bomba tezlerinin cuntacılık olduğunu söyledik. Bu çevreye göre 68 olayları 9 Martçıların darbeye ortam hazırlanması için gençliği kışkırtmasından başka bir şey değil. Deniz’ler de Ordu içindeki iki grubun mücadelesine kurban gitmişler.
Hal böyle olunca da Aksiyon’un topladığı bütün demeçler 68-cunta bağlantısı kurmak üzerine oluyor. Dergiye konuşanlardan Oral Çalışlar’ın dediğine göre solun en büyük hastalığı cuntacılıkla akraba olmasıymış. Çalışlar’a göre “cunta hem 12 Mart hem de 12 Eylül’de solu dövdü, sosyalistleri idam etti. Ama buna rağmen bu ideolojik akrabalık bitmedi. Dolayısıyla esas sorgulanması gereken bu ideolojik ve siyasi akrabalık”mış.
Oral Çalışlar herhalde başka bir 68 kuşağından bahsediyor. Bilenler bilir, Çalışlar eski bir Aydınlıkçıdır. Aydınlıkçılar ise 68 olayları adı verilen olaylarda hemen hemen hiç yoktur. Aslında vardır ama yoktur. Nasıl mı? Şöyle ki, meşhur 6. Filo eyleminde Taksim’den Deniz önderliğinde ilerleyen devrimci gençler, Gümüşsuyu’nda bir barikata rastlar. Barikatı kuran Aydınlıkçılardır ve ölümüne kadar Perinçek’in yanından ayrılmayan Hasan Yalçın, devrimci gençleri itidalli olmaya çağırır. Deniz müdahale eder ve grup Dolmabahçe’ye doğru yürüyüşe devam eder.
Yine meşhur “Tam Bağımsız Türkiye için Mustafa Kemal Yürüyüşü” düzenleneceği zaman bu Aydınlıkçılar önce provokasyon çıkacağını ileri sürerek eylemden vazgeçilmesini ister. Ancak devrimci gençler kararlıdır. Bunun üzerine eylemin adının değiştirilmesini, yani Mustafa Kemal adının çıkarılmasını ve sadece tam bağımsızlık yürüyüşü yapılmasını ve yürüyüşte Türk bayrağı yerine kızıl bayrak taşınmasını önerirler. Ancak devrimci gençler buna da yanaşmaz ve eylem kararlaştırılan isimle ve Türk bayrağı eşliğinde yapılır. Yani anlayacağınız Oral Çalışlar ve grubu 68’in içinde vardır. Ama bu varlık hep provokasyon amaçlıdır. Tıpkı bugün 68’i ve Deniz’leri anarken nasıl işbirlikçilik yapıyorlarsa o dönem de devrimci gençliği provoke etmek ve bölmek için içlerine girmeye çalışıyorlardı. Ayrıca bir dönem Deniz’le aynı cezaevinde yatmak da adama Deniz’ler adına özeleştiri yapma hakkını vermez. O nedenle herkes haddini bilmelidir.
Bir başka haddini bilmez ise Sarp Kuray’dır. Zaten konu ne zaman TÜRKSOLU olsa Zaman gazetesi ilk olarak onu bulup konuşturur. TÜRKSOLU düşmanlığından başka meziyeti olmayan bu adam; “Biz ciddi bir şekilde Ordu ittifakının içinden geliyoruz. Bu ittifakta yapılmış yanlışlıklar olmak üzere 12 Mart ve 12 Eylül’ün hesabının verilmesi gerektiği fikrindeyim. Ben kendi adıma bu hesabı verdim. Ben illegal hiçbir işin içinde yer almam” diyerek Fethullahçılara çanak tutuyor. Medyayı takip edenler hatırlayacaktır, Mart ayı sonunda verilen bir mahkeme kararıyla “16 Haziran” adlı yasadışı örgütü kurup, 1986-1990 yılları arasında 30’u aşkın adam öldürme ve bombalama gibi eylemlerin talimatını verdiği için müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Nasıl ama, kendisiyle güzel hesaplaşmış değil mi?
Fethullah’ın çanak yalayıcılarından biri de Mustafa Yalçıner. Deniz’in yakın arkadaşı olmakla övünen ama geçtiğimiz sayıdaki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi Deniz’lerle ideolojik olarak da, duruş olarak da uzaktan yakından alakası olmayan bu Kürt kuyrukçusu da Aksiyon’a yaptığı değerlendirmede “bugün ulusalcı eylemlerin arkasında bulunanları ‘darbeci geleneğin devamı’ olarak” görüyormuş. PKK kuyrukçusu Yalçıner, aynı zamanda Hatırla Sevgili dizisinin konsept danışmanıdır. Yani adam Deniz’leri reddettikten kırk yıl sonra Deniz’ler üzerinden para kazanan bir ikiyüzlüdür.
Şu da bilinmelidir ki, ne Deniz’lerin iddianamelerinde ne de savunmalarda darbe ya da cuntacılık gibi bir şey yazmamaktadır..
68 onurlu bir kuşaktır :
Yazı boyunca yaptığımız alıntılar sadece bir hafta içerisinde medyadaki Amerikancıların Deniz’ler ve 68 kuşağı hakkında yaptıkları dezenformasyonun boyutunu ortaya koyuyor. Bütün bu tartışmaların ve karalamaların merkezinde ise TÜRKSOLU bulunuyor. Çünkü Deniz’lerden kırk yıl sonra Atatürkçülükle devrimciliği, milliyetçilikle sosyalizmi birleştiren bir toplumsal harekettir TÜRKSOLU. Düzenin ve bekçilerinin esas korkusu bundandır. Bu öyle bir korkudur ki, bizi karalamak için onurlu bir kuşağı ve onun önde gelen temsilcilerini en olmadık biçimde suçlamaktan çekinmezler.
Aslında ellerinde tutunacakları tek bir dal yoktur. Ha babam; “Bunlar cunta uzantılarıydı, bunlar teröristti” mavalını okur dururlar. Ama yeri gelince PKK’yı savunmaktan çekinmezler.
Evet, gerçekten de 68 kuşağı, doğruları ve yanlışları ile birlikte değerlendirildiğinde onurlu bir kuşaktır. Devrimci fedakârlığın ve devrimci dayanışmanın en yüksek olduğu dönemdir. Atatürkçü, devrimci gençlerin emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı canları pahasına, karşılıksız mücadele verdikleri dönemin adıdır 68.
Deniz’ler ise bu onurlu kuşağın simgeleridir. Devrimciliğin ve Ulusal Kurtuluşçuluğun simgeleridir. Ve Deniz, Atatürk’ten sonra antiemperyalizm bayrağını en çok yükselttiği için bizler de doğal olarak Atatürk’ün resminin yanına Deniz’in resmini koyuyoruz.
Okan İşceber