Passenger
DontWannaMyDiaßLo
- Katılım
- 24 Eki 2006
- Mesajlar
- 3,253
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 44
35'lik bakireler anlattı
Psikiyatr gözüyle, 35’ine kadar seks yapmamış kadınların kendi ağzından öyküleri..
Sanılanın aksine bekaret konusu şehirli kadınlar için de bazen tabu olabiliyor. Bu ay 30 yaşını geçmiş olmasına rağmen hala bekaretlerini koruyan 3 kadın ile konuştuk. Psikiyatr Serdar Serdaroğlu bu hikayeleri ayrıntılı olarak yorumladı. Psikiyatr Kerem Doksat ise, “bekaret zarı”nın bizdeki ve farklı kültürlerdeki önemine dikkat çekti…
ŞELALE Ö. (Bankacı, 32 yaşında):
“30’umu geçtim ama hala bakireyim. Üniversite mezunuyum ve çok iyi bir işim var. Kariyer basamaklarını teker teker çıkıyorum. Çok geniş bir arkadaş çevrem var. Şimdiye kadar çok sayıda erkek arkadaşım olmadı ve seks konusu benim için, ailemin ve çevrenin de baskısıyla hep bir tabu olarak kaldı. Oldukça uzun bir süredir birlikte olduğum bir erkek arkadaşım var. Ancak onunla sekste son noktasına kadar gidemiyorum. Benim problemim ilişkiye kendimi verememem. Beraber olduğum kişiyi çok istiyorum, sevişirken de çok zevk alıyorum ama içime girme aşamasına gelince, istemiyorum. Çünkü hem çok acıyacağını düşünüyorum hem de ailem çok gelenekçi olduğu için hala onlardan çekiniyorum… Duyulur mu korkusu özellikle beni yiyip bitiriyor. Eğer duyulursa ne yaparım diye düşünüyor ve felaket senaryoları yazıyorum. Erkek arkadaşıma aşığım. Onu çok seviyorum. Ve o ana kadar çok istememe rağmen, hatta bunu sevgilime söylememe rağmen zamanı geldiğinde yapamıyorum. Ayrıca sevişene kadar çok istekli oluyorum fakat bütün bunları aklıma getirdiğim zaman hevesim zaten kaçıyor, ilişkimden de zevk almıyorum. Daha uzun bir süre bakire kalacağım gibi görünüyor. Çünkü ben buna baskılardan dolayı cesaret edemiyorum.”
Psikiyatr Serdar Serdaroğlu’nun yorumu
“Suçluluk duygusu, yoğun anksiyeteye sebep oluyor.”
“Burada kişiyi belirgin olarak tedirgin eden şey ‘suçluluk duygusu’. Bu duygu, insanların kültürle ilişkilerinde, toplumdan topluma değişerek oluşur ve zihinde bir kavram olarak belirir. Toplumun ya da aile çevresinin onaylamadığı durumlarda aktif hale gelip davranışları belirler. Bu duygu yoğun anksiyete (kaygı) doğuracağından sevgi ya da cinsel istek gibi duyguların bastırılmasına neden olur. Suçluluk duygusu temel insani bir duygudur, ancak neyin suçluluk vereceği zamanla değişen bir durumdur. Hastalarımda da gözlediğim bu duygunun derinliği maalesef ¤¤¤¤¤luk çağlarımızda, çok şeyi çevremiz tarafından suçlanarak yapmamızdan kaynaklanıyor. Cinsel yaşamda bu duygunun katılaşmış şekli, kirlenme hissiyle yaşanıyor. Özellikle genç kızlar bu korkuyu ‘Demokles’in kılıcı’ gibi taşıyorlar. Psikiyatri bu duygunun obsesyona (takıntı) varmış şeklini tedavi edebilse de sorun temelde psikososyal nitelikte.”
DEFNE K. (Grafik tasarımcısı, 33 yaşında):
“Yalnız yaşıyorum. Çok ünlü bir televizyon kanalında grafik tasarımı yapıyorum. Üniversite yıllarından beri uzun vadeli arkadaşlıklarım oldu. Ama hiçbiriyle gerçek anlamda seks yapmadım. Hatta geçen yıl biten ve bir yıl kadar ayaklarımı yerden kesen bir ilişkim oldu. Yatakta birlikte yatıyorduk ama ben hiçbir zaman tam anlamıyla kendimi bu işe veremiyordum. Ama iş gerçek anlamda seks yapmaya gelince bütün büyü bozuluyordu. Diğer ilişkilerimde bu düzeyde bir şey yaşamasam da hissettiklerim aynıydı. Evet, 33 yaşındayım ve hala bakireyim. Gerçek seksin ne olduğunu bilmiyorum. Bu yaptığımın çok sağlıklı olmadığını biliyorum. Birkaç kez doktora gitmeyi bile düşündüm ama vazgeçtim. Sebeplerine gelince.... Aslında tek bir sebep gösteremem. Ama en önemlisinin kendi kendime yarattığım bir tabu olduğunu biliyorum. Hiç klasik bir insan değilim. Ailem de çok tutucu değil. Ama kafamda yarattığım şöyle bir şey var: Ben karşımdakinden hoşlanıyorum. Ama onunla cinsellikte son noktasına kadar gidersem ona aşık olma olasılığım artacak. Ve eğer ilişki iyi gitmezse karşımdaki adam beni terk edebilir. Ben de ona aşık olduğumla kalacağım ve çok üzüleceğim. Kendimi toparlayamayacağım, çok zarar göreceğim diye düşünüyorum. Bu kafamda yarattığım en büyük korku. Bu korkunun kaynağı da yine bana öğretilenler. Çünkü hep şöyle bir şey duydum: “Cinsellik kadın için erkeğe göre daha fazla bir bağlanma unsuru”. Yani ben cinsellik yaşarsam karşımdakine bağlanmaktan ve onun beni bırakmasından korkuyorum. Tabi karşımdakine yüzde yüz güven duyamamam da buna dahil. Evlenmeden birlikte olmamalıyım tabusu da var. Erkek arkadaşlarımla tam anlamıyla cinsel bir şey yaşamadığım için çok ayrılık yaşadım. O insanlarla seksi sonuna kadar yaşasaydım ayrılmazdım da demiyorum ama bu yanımın ilişkiyi bitirici etkisinin olduğuna inanıyorum.”
Psikiyatr Serdar Serdaroğlu’nun yorumu
“Bağlanma kaygısı yaşayan kişi saplantılıdır.”
“Bu kişide, psikiyatride “bağlanma kaygısı” olarak tanımlanan durum görülüyor. Bağlanma, bebekken bize bakan ilk kişiyle yaşadığımız ve beyinde biyolojik temeli de olan bir olgu. Aslında bağlanma, insan için gerekli ve sağlıklıdır. Ancak yaşamın ilk dönemlerinde bu duygu yeterince yaşanmamışsa kaygı verici ve korkutucu olabilir. Bağlanmaktan kaçan kişi, takıntılıdır ve duygularını genelde rahat ifade edemez. Tam evleneceği sırada, evlenme törenlerinden sürekli kaçan bir kadını anlatan filmi anımsayın. Bağlanma endişesi olan kişi terk edilmenin vereceği psikolojik acıyı kaldırmakta zorlanır. İntihar ya da intihar girişimlerinde bu olgu sıklıkla rol oynayabilmektedir. Psikiyatrik tedavide, psikoterapi, bağlanmanın sağlıklı hale gelmesi için kullanılır ve kaygının çözümünde etkili bir yöntemdir. Bu nedenle bağlanma endişesinin çözülmesi sağlıklı cinsellik için gereklidir.”
ZEHRA E. (Bilgisayar Mühendisi, 35 yaşında):
“Halen ailemle yaşıyorum. Çok tutucu bir ailem var. Bugüne kadar hiç erkek arkadaşım olmadı. Yani lisede yaşadığım platonik sayılabilecek şeyler ve geçen yıl yaz tatilinde yaşadığım minik bir ilişki dışında, çok bir şey yaşamadığım söylenebilir. Hala bakireyim ve bir erkekle cinsel ilişkiye girme fikri beni çok korkutuyor. Zaman zaman lezbiyen miyim diye düşünmüyor da değilim. Ama olmadığımı biliyorum çünkü kadınlara karşı ilgi duymuyorum. Erkeklere karşı ilgim var ama iş bir erkekle flörtleşmeye geldiğinde, bir heykelden farksız oluyorum. Bir erkeğin benden hoşlandığını hissettiğim an kanım donuyor. Geçen yıl yaz tatilinde arkadaşlarımın da zorlamasıyla bir erkekle flört dönemi yaşadım. Yani el ele tutuştum, öpüştüm. Bunları bile yaşamak bana çok zor geldi: komik duruma düştüğümü söyleyebilirim. Hala düşündükçe yaptığım beceriksizce hareketler karşısında çok utanıyor ve kızarıyorum. Bir hafta boyunca öpüşmek ve el ele tutuşmak dışında bir şey yaşamadık zaten. Ama erkek arkadaşımın ellerini kalçalarımda ve göğsümde hissedince çok paniklediğimi söylemeliyim. Hiç zevk almadığımı ve bir şey hissetmediğimi de tabi… Yani o aşamaya gelene kadar çok heyecanlanıyor ve zevk alıyorum ama erkek arkadaşımın ellerini üzerimde hissedince her şey tersine dönüyor. Belki de ben bir frijitim...”
Psikiyatr Serdar Serdaroğlu’nun yorumu
“Temastan rahatsızlık duyuyor. Seks terapisi önerilebilir.”
Burada, “kültürel ritüeller” ve “bağlanma” da rol oynuyor. Ancak baskın olgu, temastan rahatsız olunmasıdır. Belki bu kişi kendi vücudunu hiç tanımamış ya da hiç masturbasyon yapmamış. Bunu, bu tip hastalarımızda sıklıkla görüyoruz. Seks, kişi için sanki fobi niteliğinde... Bu sorunu yaşayanlara da önerilen şey “seks terapisi”.
Psikiyatr gözüyle, 35’ine kadar seks yapmamış kadınların kendi ağzından öyküleri..
Sanılanın aksine bekaret konusu şehirli kadınlar için de bazen tabu olabiliyor. Bu ay 30 yaşını geçmiş olmasına rağmen hala bekaretlerini koruyan 3 kadın ile konuştuk. Psikiyatr Serdar Serdaroğlu bu hikayeleri ayrıntılı olarak yorumladı. Psikiyatr Kerem Doksat ise, “bekaret zarı”nın bizdeki ve farklı kültürlerdeki önemine dikkat çekti…
ŞELALE Ö. (Bankacı, 32 yaşında):
“30’umu geçtim ama hala bakireyim. Üniversite mezunuyum ve çok iyi bir işim var. Kariyer basamaklarını teker teker çıkıyorum. Çok geniş bir arkadaş çevrem var. Şimdiye kadar çok sayıda erkek arkadaşım olmadı ve seks konusu benim için, ailemin ve çevrenin de baskısıyla hep bir tabu olarak kaldı. Oldukça uzun bir süredir birlikte olduğum bir erkek arkadaşım var. Ancak onunla sekste son noktasına kadar gidemiyorum. Benim problemim ilişkiye kendimi verememem. Beraber olduğum kişiyi çok istiyorum, sevişirken de çok zevk alıyorum ama içime girme aşamasına gelince, istemiyorum. Çünkü hem çok acıyacağını düşünüyorum hem de ailem çok gelenekçi olduğu için hala onlardan çekiniyorum… Duyulur mu korkusu özellikle beni yiyip bitiriyor. Eğer duyulursa ne yaparım diye düşünüyor ve felaket senaryoları yazıyorum. Erkek arkadaşıma aşığım. Onu çok seviyorum. Ve o ana kadar çok istememe rağmen, hatta bunu sevgilime söylememe rağmen zamanı geldiğinde yapamıyorum. Ayrıca sevişene kadar çok istekli oluyorum fakat bütün bunları aklıma getirdiğim zaman hevesim zaten kaçıyor, ilişkimden de zevk almıyorum. Daha uzun bir süre bakire kalacağım gibi görünüyor. Çünkü ben buna baskılardan dolayı cesaret edemiyorum.”
Psikiyatr Serdar Serdaroğlu’nun yorumu
“Suçluluk duygusu, yoğun anksiyeteye sebep oluyor.”
“Burada kişiyi belirgin olarak tedirgin eden şey ‘suçluluk duygusu’. Bu duygu, insanların kültürle ilişkilerinde, toplumdan topluma değişerek oluşur ve zihinde bir kavram olarak belirir. Toplumun ya da aile çevresinin onaylamadığı durumlarda aktif hale gelip davranışları belirler. Bu duygu yoğun anksiyete (kaygı) doğuracağından sevgi ya da cinsel istek gibi duyguların bastırılmasına neden olur. Suçluluk duygusu temel insani bir duygudur, ancak neyin suçluluk vereceği zamanla değişen bir durumdur. Hastalarımda da gözlediğim bu duygunun derinliği maalesef ¤¤¤¤¤luk çağlarımızda, çok şeyi çevremiz tarafından suçlanarak yapmamızdan kaynaklanıyor. Cinsel yaşamda bu duygunun katılaşmış şekli, kirlenme hissiyle yaşanıyor. Özellikle genç kızlar bu korkuyu ‘Demokles’in kılıcı’ gibi taşıyorlar. Psikiyatri bu duygunun obsesyona (takıntı) varmış şeklini tedavi edebilse de sorun temelde psikososyal nitelikte.”
DEFNE K. (Grafik tasarımcısı, 33 yaşında):
“Yalnız yaşıyorum. Çok ünlü bir televizyon kanalında grafik tasarımı yapıyorum. Üniversite yıllarından beri uzun vadeli arkadaşlıklarım oldu. Ama hiçbiriyle gerçek anlamda seks yapmadım. Hatta geçen yıl biten ve bir yıl kadar ayaklarımı yerden kesen bir ilişkim oldu. Yatakta birlikte yatıyorduk ama ben hiçbir zaman tam anlamıyla kendimi bu işe veremiyordum. Ama iş gerçek anlamda seks yapmaya gelince bütün büyü bozuluyordu. Diğer ilişkilerimde bu düzeyde bir şey yaşamasam da hissettiklerim aynıydı. Evet, 33 yaşındayım ve hala bakireyim. Gerçek seksin ne olduğunu bilmiyorum. Bu yaptığımın çok sağlıklı olmadığını biliyorum. Birkaç kez doktora gitmeyi bile düşündüm ama vazgeçtim. Sebeplerine gelince.... Aslında tek bir sebep gösteremem. Ama en önemlisinin kendi kendime yarattığım bir tabu olduğunu biliyorum. Hiç klasik bir insan değilim. Ailem de çok tutucu değil. Ama kafamda yarattığım şöyle bir şey var: Ben karşımdakinden hoşlanıyorum. Ama onunla cinsellikte son noktasına kadar gidersem ona aşık olma olasılığım artacak. Ve eğer ilişki iyi gitmezse karşımdaki adam beni terk edebilir. Ben de ona aşık olduğumla kalacağım ve çok üzüleceğim. Kendimi toparlayamayacağım, çok zarar göreceğim diye düşünüyorum. Bu kafamda yarattığım en büyük korku. Bu korkunun kaynağı da yine bana öğretilenler. Çünkü hep şöyle bir şey duydum: “Cinsellik kadın için erkeğe göre daha fazla bir bağlanma unsuru”. Yani ben cinsellik yaşarsam karşımdakine bağlanmaktan ve onun beni bırakmasından korkuyorum. Tabi karşımdakine yüzde yüz güven duyamamam da buna dahil. Evlenmeden birlikte olmamalıyım tabusu da var. Erkek arkadaşlarımla tam anlamıyla cinsel bir şey yaşamadığım için çok ayrılık yaşadım. O insanlarla seksi sonuna kadar yaşasaydım ayrılmazdım da demiyorum ama bu yanımın ilişkiyi bitirici etkisinin olduğuna inanıyorum.”
Psikiyatr Serdar Serdaroğlu’nun yorumu
“Bağlanma kaygısı yaşayan kişi saplantılıdır.”
“Bu kişide, psikiyatride “bağlanma kaygısı” olarak tanımlanan durum görülüyor. Bağlanma, bebekken bize bakan ilk kişiyle yaşadığımız ve beyinde biyolojik temeli de olan bir olgu. Aslında bağlanma, insan için gerekli ve sağlıklıdır. Ancak yaşamın ilk dönemlerinde bu duygu yeterince yaşanmamışsa kaygı verici ve korkutucu olabilir. Bağlanmaktan kaçan kişi, takıntılıdır ve duygularını genelde rahat ifade edemez. Tam evleneceği sırada, evlenme törenlerinden sürekli kaçan bir kadını anlatan filmi anımsayın. Bağlanma endişesi olan kişi terk edilmenin vereceği psikolojik acıyı kaldırmakta zorlanır. İntihar ya da intihar girişimlerinde bu olgu sıklıkla rol oynayabilmektedir. Psikiyatrik tedavide, psikoterapi, bağlanmanın sağlıklı hale gelmesi için kullanılır ve kaygının çözümünde etkili bir yöntemdir. Bu nedenle bağlanma endişesinin çözülmesi sağlıklı cinsellik için gereklidir.”
ZEHRA E. (Bilgisayar Mühendisi, 35 yaşında):
“Halen ailemle yaşıyorum. Çok tutucu bir ailem var. Bugüne kadar hiç erkek arkadaşım olmadı. Yani lisede yaşadığım platonik sayılabilecek şeyler ve geçen yıl yaz tatilinde yaşadığım minik bir ilişki dışında, çok bir şey yaşamadığım söylenebilir. Hala bakireyim ve bir erkekle cinsel ilişkiye girme fikri beni çok korkutuyor. Zaman zaman lezbiyen miyim diye düşünmüyor da değilim. Ama olmadığımı biliyorum çünkü kadınlara karşı ilgi duymuyorum. Erkeklere karşı ilgim var ama iş bir erkekle flörtleşmeye geldiğinde, bir heykelden farksız oluyorum. Bir erkeğin benden hoşlandığını hissettiğim an kanım donuyor. Geçen yıl yaz tatilinde arkadaşlarımın da zorlamasıyla bir erkekle flört dönemi yaşadım. Yani el ele tutuştum, öpüştüm. Bunları bile yaşamak bana çok zor geldi: komik duruma düştüğümü söyleyebilirim. Hala düşündükçe yaptığım beceriksizce hareketler karşısında çok utanıyor ve kızarıyorum. Bir hafta boyunca öpüşmek ve el ele tutuşmak dışında bir şey yaşamadık zaten. Ama erkek arkadaşımın ellerini kalçalarımda ve göğsümde hissedince çok paniklediğimi söylemeliyim. Hiç zevk almadığımı ve bir şey hissetmediğimi de tabi… Yani o aşamaya gelene kadar çok heyecanlanıyor ve zevk alıyorum ama erkek arkadaşımın ellerini üzerimde hissedince her şey tersine dönüyor. Belki de ben bir frijitim...”
Psikiyatr Serdar Serdaroğlu’nun yorumu
“Temastan rahatsızlık duyuyor. Seks terapisi önerilebilir.”
Burada, “kültürel ritüeller” ve “bağlanma” da rol oynuyor. Ancak baskın olgu, temastan rahatsız olunmasıdır. Belki bu kişi kendi vücudunu hiç tanımamış ya da hiç masturbasyon yapmamış. Bunu, bu tip hastalarımızda sıklıkla görüyoruz. Seks, kişi için sanki fobi niteliğinde... Bu sorunu yaşayanlara da önerilen şey “seks terapisi”.