35. madde teklifinin ardında ne var?

_TozKoparaN_

Altın Üye
Anayasa fırsatını kaçıran CHP yönetimi askerî darbelere gerekçe olan TSK İç Hizmet Kanununun 35. maddesini kaldırma teklifini sunuyor. AMA NEDEN ....

CHP bir yandan Anayasa’nın geçici 15’inci maddesinin de içinde bulunduğu değişiklik paketine karşı çıkarken diğer yandan darbelere dayanak olan TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesinin değiştirilmesi için teklif veriyor. Neden?

CHP, bu maddeyi gündeme getirerek ‘askerî müdahalelere onay veren parti’ görüntüsünden kurtulmak istiyor.

CHP’li bir milletvekili “Deniz Baykal’ın Kutlu Doğum Haftası’nda yaptığı konuşma değişim yönünde ilk işaretti; ancak kasetin ardından gelen istifa ile bu yarım kaldı.” diyor. Şimdi Kılıçdaroğlu, Baykal’ın açtığı yolda açılım ve değişimin bayraktarlığını yapmaya çalışıyor. Fakat CHP’li milletvekili, Kılıçdaroğlu’nun dar alandaki siyasi hamlelerinin ‘çelişkilerle dolu’ olduğunu söyleyip “Kemal Bey bitiyor!” diyor.

Partide bir yönetim değişikliği için Baykal kanadı referandumun sonucunu bekliyor. Ancak Kılıçdaroğlu referandumdan başarılı bir sonuç alırsa, hem Baykal’ın muhtemel hamlelerinden hem de Önder Sav’dan kurtulmayı deneyecek. Aynı milletvekili, muhtemel gelişmeleri şöyle yorumluyor: “12 Eylül’deki referandumun sonucu en çok CHP’yi etkileyecek. Genel başkan, parti yönetimi ve politikalarda değişim gündeme gelecek. Hayır oyları beklentilerin altında çıkarsa Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderliği tartışılacak. Deniz Baykal’a geri dönüş yolu açılacak. Ancak her ne olursa olsun CHP’de artık geleneksel politikalar sorgulanacak. Toplumsal talepler dikkate alınacak. Demokratikleşmede ön almaya çalışacak. Kürt ve muhafazakâr kesimlere açılım kaçınılmaz hâle gelecek.”

Türkiye, 2002’den bu yana AK Parti yönetiminde iç ve dış sorunlarla boğuşuyor. Ekonomik kriz, artan işsizlik rakamları, çeteler ve demokratikleşme ile birlikte terör en önemli gündem maddeleri. Kamuoyu yoklamaları sorunların yakıcılığına rağmen iktidardaki AK Parti’ye toplumsal desteğin sürdüğünü gösteriyor.

Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte birkaç puan yükselse de ana muhalefet partisi iktidar alternatifi görünmüyor. CHP’nin yüzde 30’ları aşıp birinci parti olabilmesi Erdoğan liderliğindeki AK Parti’nin kötü bir performansla gerilemesine ve en önemlisi CHP’nin toplumsal sorunları çözeceğine kitleleri ikna etmesine bağlı. Amerika’da Barack Obama, İngiltere’de David Cameron bunu başardı.

“Başörtüsünü biz çözeceğiz” diyerek toplumsal sorunlara yöneleceğini işaret etmesine rağmen Dersim tartışmalarındaki gibi geri adım atan, 35. maddenin önce kaldırılmasını sonra değiştirilmesini teklif ederek darbelere karşı olduğunu göstermeye çalışan Kılıçdaroğlu, parti politikalarını halkın beklentilerine cevap verecek şekilde değiştirip sandıktan çıkabilir mi?

İlk izlenimler bunun zor olduğunu gösteriyor: 22 Mayıs’ta Ankara’da yapılan CHP kurultayında Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının içeriği merakla bekleniyordu. Genel başkan olarak kürsüye çıkan Kılıçdaroğlu, taraftarları ve yelkenini şişirenler dâhil herkesi hayal kırıklığına uğrattı.

Manifesto bekleyenler yanıldı. Kılıçdaroğlu, geçen süre içinde CHP politikalarında köklü değişim yapacağı sinyali veremedi. Anayasa paketinin iptali için Anayasa Mahkemesi’nden istediği sonucu alamayınca ‘hayır’ kampanyası başlattı. Dersimli Kılıçdaroğlu, ‘Kürt’ kelimesini ağzına hiç almadı.

Başörtüsü ve Güneydoğu sorununun ekonomik temellere dayandığı şeklindeki resmî görüşü seslendirdi. Kılıçdaroğlu, hayır kampanyasında neden anayasa paketine karşı olduğunun içini doldurmadı. Sadece “Hayırda hayır vardır” diyerek AK Parti’nin politikalarına ilişkin uzun süredir dillendirilen sözleri tekrarladı. Yargıdaki düzenlemelere ilişkin içi dolu eleştiriler, karşı tezler geliştiremedi.

DEĞİŞİM VE AÇILIMIN ZAFERİ

CHP cumhuriyetin kurucu partisi, statükonun devamını istiyor. Ancak Kılıçdaroğlu partiye değişim umuduyla geldi. CHP’yi Bülent Ecevit’ten bu yana mahkum olduğu muhalefet sıralarından alıp iktidara taşımayı hedefliyordu. Bunu yaparken başörtüsü gibi toplumsal sorunların yanı sıra asker-sivil ilişkilerini demokratik standartlara oturtacak yapısal reformların işaretini veriyordu.

Benzer bir değişim umuduyla ABD’de Barak Obama, Beyaz Saray’a çıkmıştı. Obama cumhuriyetçilerin sekiz yıllık iktidar dönemine nokta koyarken, toplumun çeşitli kesimlerine açılmayı başardı. Başkanlığı kazanmasında renkli kişiliğinin, karizmasının, ülkeye vadettiği değişim programının ve başarılı kampanyasının etkisi vardı. Zenci lider bütün bunların yanı sıra Cumhuriyetçi Parti’nin dindar oy depolarına da göz dikti ve onlardan oy almayı başardı.

Baykal döneminde başlayan dindar kesim ile irtibatın Kılıçdaroğlu döneminde de sürmesi bekleniyor. Obama kampanyasında din ilişkileri uzmanı istihdam etti; böylece dindar Amerikalıların sevgisini kazandı. Gençlere yöneldi. Kadınları ihmal etmedi. Toplumun bütün kesimlerini kucakladı. Seçim sonuçları açıklandığında 30 yaş altındaki gençlerin yüzde 67’sinin oylarını aldığı ortaya çıktı.

Zencilerin yüzde 95’i Obama’yı destekledi. Yüzyılın krizi olarak adlandırılan ekonomik kriz ve kötü Bush (George W.) yönetimi de Obama’nın yelkenlerini şişirdi. Terör korkusunu kullanarak ikinci dönem seçim kazanan Cumhuriyetçiler, Kasım 2008’de aynı kozu kullanamadı. Dış politikada uzlaşmacı ve yapıcı tavır sergileyen Obama büyük puan topladı.

CHP, Demokrat Parti’nin yaptığını yapabilir mi? Kemal Kılıçdaroğlu, 62 yaşında ve bürokrasiden geliyor. Kitleleri heyecanlandıran bir hatip değil. Kürt ve Alevi, halkla sıcak temas kuruyor; ancak köklerini ve ötekileştirilen kesimleri ağzına almıyor. CHP’nin katı laik söyleminden ürken muhafazakâr kesimlerin endişelerini giderecek bir adım da atmıyor.

Değişimden, demokrasiden yana görünüyor; ama anayasa paketine ‘hayır’ diyor. Partisi, darbe ile yargılananların avukatlığından vazgeçmiyor. Anayasa Mahkemesi’ne iptal davaları açıyor. Bugün e-muhtıra vermekle suçladığı Yaşar Büyükanıt’ı 27 Nisan gecesi destekliyordu. CHP, bu hâli ile soldaki Demokratlara değil, sağdaki Cumhuriyetçi Parti’ye daha yakın duruyor.

Kılıçdaroğlu ise muhafazakâr liderler George W. Bush ve John McCain’i çağrıştırıyor. CHP’de parti içi mücadele de alttan alta devam ediyor. Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal’ı tasfiye etti. Baykal karşıtlarını yönetime aldı. İllerde eski genel başkan yanlılarını istifaya zorladı. Önder Sav koltuğunu ve etkisini artırarak korudu. Aksiyon’a konuşan CHP’li milletvekili, daha ileri bir tahminde bulunuyor, tasfiyelerin sürmesi hâlinde partinin bölüneceğini ileri sürüyor.
Her ne olursa olsun Türkiye’de demokratik bilinç gelişiyor. 12 Eyül’de halkoyu ile kabul edilmesi beklenen Anayasa değişikliği ile siyasete dışarıdan müdahaleler dönemi bitiyor. Yargı vesayeti büyük darbe alıyor. Bundan böyle CHP veya herhangi bir parti, muhafazakâr kitlelerin de desteğini almadan, ülkenin demokratikleşmesi, daha özgür hâle gelmesi için somut önerileri ortaya koymadan sandıktan çıkamaz

Zaferi isteyen partiler, iktidardaki AK Parti’den daha ileri ve demokrat bir program açıklamalı ve bunu uygulayacağına kamuoyunu ikna etmeli. 12 Eylül’deki referandum demokratikleşme yolunda bir milat olacak. Batıdaki modern demokrasilerde olduğu gibi her hâlükârda halkın beklentilerine cevap verebilen partilerin kazanacağı yeni bir dönem başlayacak. Anayasa fırsatını kaçıran CHP, askerî darbelere gerekçe olan TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesini değiştirme teklifiyle yeni dönemin şartlarına uygun politikalar geliştirebileceğinin işaretlerini veriyor. Sandıktan çıkabilmek için ise tutarlı olmak ve daha çok çaba gerekiyor.

 

HTML

Üst