3 mayıs türkçülük günü

bozkurt 66

New member
Katılım
2 May 2008
Mesajlar
9
Reaction score
0
Puanları
0
3 Mayıs, Türk milliyetçilerinin,Türk Milletinin varlık davası için çektikleri ızdırabın, elemin,
gözyaşının ifadesidir
* Alparslan TÜRKEŞ

Türk milliyetçilerinin efsane lideri Başbuğ Alparslan Türkeş, ömrünü, Türklüğe ve Türklük
mücadelesine adamıştı...

Türk’ü ve İslam’ı Ön Asya topraklarından kazımak isteyen güçler hiç eksik olmadı

Türklüğün düşmanları hep vardı
“Anadolu’yu Türksüzleştirmek” stratejisinin adı olan ’Şark Sorunu’na Mustafa Kemal’in 90 yıl önce örgütlediği direnişin kırılıp kırılamaması, sonucu tayin edecektir...

Türk milletinin tarih ve coğrafya karşısındaki hukukunu talep etmenin kavgasının adına Türkçülük denmektedir. Süreç içinde Türkçülük; Türk’ü ve İslam’ı Ön Asya topraklarından kazımak isteyen güçlerle buna direnen milli kuvvetler arasında yaşana gelen olaylar zinciridir. Bu yönü itibarıyla da Türkçülük, kimi zaman Mustafa Kemal’in Damat Ferit iktidarına; kimi zaman Kuvayı Milliyenin Sait Molla ve Rahip Frew’in işbirliğine; kimi zaman da Sabahattin Ali ihanetine Nihal Atsız’ın attığı tokada indirgenmektedir. Ancak genel anlamda Türkçülüğü, Batılı güçler ve onların örgütlediği yerli işbirlikçi iradeye karşı, Atatürk ve onun devamı olan kuvvetlerin ortaya koyduğu direniş olarak tarif etmek daha anlamlıdır.
Gerçekde bu kavga Ön Asya’daki toprak hâkimiyetiyle ilgilidir. Yani bu kavga bir mülk kavgası olup; milli güçlerle onun Ön Asya’daki hâkimiyetine karşı olan sömürgeciler arasında yüz yıllardır kesintisiz bir biçimde sürüp gitmektedir. Bu süreçte her iki taraf da -3 Mayıs 2008 tarihi itibarıyla- kesin bir zafer sağlamış değildir. Nihai zafer iki taraftan birinin kesin yenilgiyi kabul etmesiyle sağlanabilecektir.
Daha da açıkçası “Anadolu’yu Türksüzleştirmek” stratejisinin adı olan ’Şark Sorunu’na Mustafa Kemal’in doksan yıl önce örgütlediği direnişin kırılıp kırılamaması, sonucu tayinde belirleyici olacaktır.

“Yeni Türkiye
Cumhuriyeti” Söylemi!
Bu süreç geçmişte Türk milletini, tarih karşısında “soykırımcı” ilan eden bir zihniyetin Kaymakam Kemal’e verdiği cevaptı. Bugünlerde de bu sürecin devamı Türklüğe hakareti suç olmaktan çıkaran karşıt bir eylem olarak zuhur etmiştir. Bir başka formda da malum unsurların, Ergenekon adlı Türk milletinin yeniden diriliş efsanesini “Çete” ve suç örgütüyle özdeşleştirme faaliyetleri olarak sürmektedir.
Türkiye’de yaşanan gelişmeler sonucunda milli devlet yanlılarının etkisizleştirilmesi işbirlikçi zihniyeti pervasız yapmıştır. Öyle ki Graham Fuller -sipariş üzerine yazılmış olsa da- haklı olarak yaşanan bu süreci “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” olarak değerlendirmiştir.
Türkiye’de yaşananları şahıs, vakıa, olgu, hükümet ve dönem temelinde değil süreklilik temelinde ele almak daha anlamlı olacaktır.
Açıkçası 13. yüzyılda Türklük ve İslamiyet’e karşı “Kutsal İttifak” anlamına gelen Hıristiyan güçlerin gerçekleştirdiği Haçlı Seferleri; 20. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun tasfiyesini esas alan Ön Asya topraklarındaki Haçlı işgali; 21. Yüzyılda da Ön Asya topraklarındaki milli varlığın küresel güçlerin işgal ve satın almaları, aynı mücadelenin değişik formdaki uzantılarıdır.
Türkçülüğün 3 Mayıs 1944’lerdeki süreci ise Türk Milletine karşı tehdit haline gelen Sovyet Emperyalizmine karşı oluşan milli direnci simgeler. Türkçülük bu yönü itibarıyla Milletinin bağımsızlığını, milli devletin devamlılığını, ülke topraklarının bütünlüğünü esas alan Atatürkçü iradeyi temsil eder. O dönemde tutuklananlar milli bağımsızlık yanlıları, yargılananlar da gerçekte Atatürkçü irade olmuştur.
1940’larda edebiyat, tarih, sosyal ve kültürel muhtevalı derslerin içeriği millilikten uzaklaştırılarak değiştirilmiştir. Bu değişiklikle, Türk gençliğinin kendi milli, ahlaki, insani ve kültürel değerlerine yabancılaştırılması amaçlanmıştır. Bu gelişmelere karşı Atsız ve arkadaşları şiddetli bir biçimde itiraz etmişlerdir. Bu itirazlar tutuklanmalar, işkenceler ve tabutluklara tıkılmakla karşılık bulmuştur. Böylece meşrutiyet yıllarından ve Atatürk devrinden 1940’lara uzanan Türkçülük adeta devlet düşmanı ilan edilerek, gençlik ve aydınlar milliyetçilik dışı ideolojilerin her türlü operasyonuna açık hale getirilmiştir. 1944 olayları bütün bunlara karşı ortaya konulan milli refleksti.

Günümüzde Mücadelenin
Aldığı Yeni Şekli!
Günümüzde gelinen noktada da Türkçülük, Türk milletinin meşru çıkarlarını savunmaktan ibaret bir içeriğe bürünmüştür. Bu gelişmelerdir ki, Türkiye’nin eski Dışişleri Bakanlarından Turan Güneş’e “Milliyetçilik, Türk’ün hakkını gâvura yedirmemektir” sözünü söyletmiştir.

Nihal Atsız 1944 ve sonrasında verdiği mücadele ile Türkçülük davasının sembol isimlerinden biri oldu


BAĞIMSIZLIĞA VE ULUS DEVLETE SALDIRI
TÜRKİYE’de Türkçülüğe karşı egemen kılınmaya çalışılan şu görüşün hiç de masum bir niyetle ortaya konulmadığı anlaşılmalıdır. “Artık çağımızda ulusal bağımsızlık demode olmuş bir olgudur; karşılıklı bağımlılık dönemini yaşıyoruz” gibi, bu yaklaşım ABD ile Türkiye’yi aynı kefeye koyan bir safsatadır. Bu görüşte bir anlamda küreselleşme ile emperyalizmin nasıl da özdeşleştiğine vurgu yapılmaktadır. Ulusal güç ve sınırların ötesine taşan kurumların gelişmesinin uzun vadeli etkisi ulus-devletin geçerliliğini kaybetmesini değil, sağlamlaştırmasını sağlamıştır, şeklindeki yaklaşımlar da söz konusudur.
BU faaliyetlerin açık bir psikolojik operasyon olduğunu çağrıştıran çok sayıda kanıt göstermek mümkündür. Öteden beri her fırsatta şehit, gazi, Türk, Türklük, Vatan, Vatansever, Milli, Milliyet, Milliyetçilik kavramlara yapılan saldırıların da aynı amaca hizmet etmektedir.
NOAM Chomsky de şu tespiti yapıyor: “Ortadoğu’da ulusallık ve ulusal kimlik yok edilmeli, bunun için de Ortadoğu Osmanlılaştırılmalıdır. Böylece bölgede Batı çıkarlarına karşı çıkacak ulusal güç ve direnç kalmayacak, sistemin çarkları rahatlıkla işleyecektir. ABD için en tehlikeli düşman ve tehdit bağımsızlık tehdidi. Asla hoş görülemez”. Bill Clinton 2000 yılında “Küreselleşme gevşek sınırlar ister. Üniter devlet yapıları küreselleşmeye uygun değildir” demiştir. Barnet ve Müler ise “Evrensel kâr maksimizasyonu, ulussuz bir bilincin oluşmasını gerektirmekte ve evrensel şirketler, bu tür bir bilinç geliştirmenin çeşitli yollarını keşfetmiş bulunmaktadır”.
SON zamanlarda ulusal bir gazete, insanlığın geleceğini millet, milliyet, milliyetçilik, milli devlet ve milli egemenlik gibi “fantazmalar ağı” ndan kurtarılmasını savunmaktadır. Onlar uluslararası şirketlerin ve onun arkasındaki küresel gücün amaçlarına uygun görüşler ileri sürmektedir. İşte onlardan birkaç alıntı; “milliyetçilik ulusu bütünleştirici olması için başkalarını dışlaması gerekiyor” onun için “milletin herhangi bir insan kümesinden değerli olmaması gerekir!” diyerek, “milliyetçiliğin iyisi yoktur” yargısına ulaşmaktadırlar. Bu bağlamda milliyetçiliğin yerine, çözümlerin en eskilerinden birisini öneriyorlar: “Dünya Vatandaşlığı”. Bu gazetenin bir başka yazarı da “Bağımsızlığımızdan vazgeçmemizi istiyorum. Hiçbir ulusun bağımsız olmamasından yanayım” diye yazmıştır. Tüklüğe ve Türkçülüğe saldıranların gerçek amacı yeterince açıktır.
EVRENSEL şirketlerden, küresel operasyon yapanlara ve onlarla aynı biçimde düşünen iç mihrakların tamamı “Milli Devlet” ve milliyetçilik düşmanlığında birleşmektedir. Son zamanlarda Türkiye’de bazı gazeteler “milliyetçiliğin yükselmesi” ne dikkat çekerek tedbir üstüne tedbir alınmasını öneren yazılarla dikkat çekmiştir. Daha sonra ABD’ci Genomculara atfen “Türkiye’de Türk genlilerinin az olduğu” nu iddia eden yazılar bu gazetelerde yayınladı. Ardından ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Fried’in, “Milliyetçilik gurursuzluktur” biçimindeki sözlerine yer verdi. Salman Rushdie’nin “milliyetçilik ötekine bakmayı bilmeyenleri cezp ediyor” gibi oportünist sözlerini manşete çekti. Son haberlerinden birisinde de bu gazete milliyetçilikle ilgili ABD’li yetkililerden birisinin “Türkiye’deki kavgacı milliyetçilikten endişeliyiz” sözlerine yer vermiştir. Gerçekler işbirlikçi güçlerin, ülkede meydana gelen hemen her olumsuzluktan milliyetçiliği ve milliyetçileri sorumlu tutması rastlantı olmadığını gösterir niteliktedir. Bu küresel bir projenin uzantısıdır. Son zamanlarda Türk’e, Türkçeye ve Ulusalcılığa yöneltilen suçlamaların hiçbirisi tesadüf değildir. Bazı gazete, televizyon kanalları ve dergiler Türk Milliyetçiliği aleyhtarlığını neredeyse bir meslek haline getirmiştir. Türk Milliyetçiliğine yönelik olarak yapılan suçlamalarda görülen önyargı ve kasıtlar bunun kanıtı niteliğindedir.

ATSIZ’ın kaleminden
3 Mayıs 1944
3 MayIs Türkçülüğün tarihinde bir dönüm noktası oldu. O, zamana kadar yalnız duygu ve düşünce olan, ebedî ve ilmî sınırları pek de aşmayan Türkçülük, 1944 yılının 3 Mayısında birdenbire hareket oluverdi.
ALİ Suaviler, Süleyman Paşalar, Mehmet Eminler, Ziya Gökalplar, Rıza Nurlar yalnız duygu, düşünce, iş Türkçüsü idiler. Hareket Türkçüsü olmamışlardı. Çırağan baskını Türkçü Ali Suavi’nin siyasî bir hareketiydi. Bunun Türkçülükle ilgisi yoktu. Sıhhiye Vekili olduğu zaman gayrî Türkleri atarak yerine Türkleri yerleştiren Rıza Nur fiilî Türkçülük yapıyordu. Fakat bu da hareket değildi. Türkçülükte ilk hareketi, 3 mayıs 1944 Çarşamba günü, Ankara’daki birkaç bin meçhul Türk genci yaptı. Bu bakımdan Türkçülük tarihinde onların hususî bir şerefi vardır.
Bundan sonra 3 Mayıs Türkçülerin günüdür. O’na bir bayram diyemiyeceğiz. Çünkü yıllarla süren büyük ızdırabımız o gün başlamıştır. O’na bir matem demek de kabil değildir. Çünkü bunca sıkıntıların arasında bize büyük bir imtihan vermek, yürekliyle yüreksizi er meydanında denemek, yahşı ile yamanı ayırmak fırsatını vermiştir. O güne kadar tehlikelerden gafil bir çocuk toyluğu ile yürüyen Türkçülük 3 Mayıs’ta gafletten ayılmış, maskelerin arkasındaki iğrenç yüzleri görmüş, can düşmanlarını tanımış, dost sandığı hainleri ayırt etmiş, hayalin yumuşak bulutlarından gerçeğin sert topraklarına düşmüştür.
BÖYLE sağlam bir sonuca varmak için çekilen bunca sıkıntılar boşa gitmiş sayılmaz. Bundan dolayı biz 3 Mayıs’a Türkçülerin günü deyip çıkıyoruz.
HOŞLANMAYANLAR onu benimsemesin. Yalnız kendilerine benzeyenler, yani Türke benzemeyenler onu yadırgasın. Biz 3 Mayıs’ı sevmekte devam edeceğiz. Türkçülük, tek sandığı düşmanına karşı 3 Mayıs hareketini yaparken onun çift olduğunu acı bir deneme ile öğrendi. Bu millî hareketin zaferinden korkan Türkçülük düşmanları, Türkçüler ortaçağı andıran vahşetlerle hapse atılır ve aleyhlerinde türlü yayınlar yapılırken, onları tartışmaya çağırmak garabetini de gösterdiler. Tarih bunu bağışlamayacak ve Türkçülerin günü olan 3 Mayıs, bir gün Türkler’in günü olunca onlar tarihin büyük mahkemesinde lâyık oldukları akıbete uğrayacaklardır.
TÜRKÇÜLER! Toplu veya yalnız, her yerde 3 Mayıs’ı analım. Analım ve Kür Şad’ın hâtırasını yüceltelim...
NE mümkün zulm ile bîdâd ile
imhayı hürriyet,
ÇALIŞ, idrâki kaldır muktedirsen
âdemiyyetten!
Hüseyin Nihal Atsız
yeniçağ gazetesi
 
3 Mayıs Türkçünün düğün günüdür.
Necip Türk Milletinin 3 Mayısı kutlu olsun!
 
“Küreselleşme” ye sığınan yeni emperyalizm karşısında bütün dünyada tek alternatif milliyetçiliktir. Bu yüzdende“Hayatta yegane fahri servetim Türk olarak dünyaya gelmiş olmamdır” diyen tarihin en büyük Türkçüsü Atatürk’e ve eseri olan Türkiye Cumhuriyeti’ne saldırıyorlar!
Biliyorlar ki, milletin direncini hâlâ Atatürk’ün manevi şahsiyeti ve özellikle Türkçülüğü ayakta tutuyor.
O, ne yapacağını bilen bir adam olduğu için başardı.
Ne yapacağımızı bilirsek biz de başarırız, emin olun!
O halde, Atsız Atan’ın dediği gibi; “Selâm yarına!”
Tüm Türk kardeşlerimin 3 mayıs'ı kutlu olsun...
 
3 Mayıs Türki cumhuriyetlerde nasıl kutlanıyor birde bizde?
Ne kadar yozlaştığımızın farkında mısınız?
 
Aynı başlık dünde açılmıştı oraya eklediğim yazıyı burayada ekleyim.

Bu dönemde Nihal ATSIZ’la aynı davada yargılanan Orhan Şâik Gökyay’ın savunmasında geçen şu sözler de haklılıklarından miskâl zerresi kadar şüphe duymayan insanların sağlam duruşunu göstermesi açısından önemlidir: “Ben; vatanın dört bir bucağında, on yedi yıldır alnının akıyla Türk milletinin hizmetinde şerefli bir öğretmen olarak çalışan ben; on yedi yıldır ne kendi şerefine, ne vatanın ve milletin şerefine kendi aczi dâhilinde leke sürdürmeyen ben; şerefi, haysiyeti, adı aylardır darağacında sallandırılan ben; yâni bugün artık her iki mânâda adı çıkmış ve çıkarılmış olan Orhan Şâik Gökyay karşınızda, yeryüzünde işlenebilecek olan suçların en zelîli, en iğrenci, en şerefsizi ile vasıflandırılmış olarak, vatan hâini ithâmı altında bulunuyorum. Bir madalya takar gibi, bir sadaka verir gibi vicdanınız ürpermeden bana yakıştırılan bu kirli ve çirkin emâneti daha lâyıkına verilmek üzere, verenlere iâde ediyorum.”

Buradan yaşadığımız döneme gelecek olursak.Yaşadığımız dönemde ülkemize yöneltilen tehditleri ve muhtemel tehlikeleri görmezden gelemeyiz. Türkiyemizin birliğine ve bütünlüğüne kast eden elleri artık iyice tanıyoruz. Cumhuriyetimizin temel ilkeleri ayaklar altına alınmak istenmektedir. On binlerce şehidin kanı pahasına, büyük fedakârlıklarla kurulmuş olan cumhuriyet, gizli ve sinsi emellere kurban edilemez. Siyasî rejimimiz mollalar rejimi, ülkemiz mollalar ülkesi olmayacaktır. Yüreklerimiz, bu uğurda meydanlara dökülen yüz binlerle birlikte çarpmaktadır. Ülkeyi karanlıklara doğru sürüklemek isteyenlerin karşısında sıkılmış bir yumruk gibiyiz.

Avrupa Birliği’nin Türkiye üzerindeki emelleri şimdi açıkça anlaşılmaktadır. Büyük Orta Doğu projesi içinde Türkiye’ye biçilen taşeronluk rolünün bizleri nerelere sürükleyeceğini kestirebiliyoruz. Ülkemize yönelen tehditler, ne yazık ki, içimizde de bazı güç merkezlerini ele geçirmiştir. Yabancı ağzıyla konuşanlar, yabancı talimatıyla yazanlar milletimizin dostu sayılamaz. Gözümüzün önünde olup bitenleri hakkıyla değerlendirmek boynumuzun borcu olmalıdır.

Türkçüler Günü, bütün Türkçülere ve Türklüğe kutlu olsun!

’Efendiler, yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin sınırı ne olursa olsun, en evvel ve her şeyden evvel Türkiye’nin bağımsızlığına, kendi benliğine ve millî ananelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir. Milletlerarası cihan vaziyetine göre, böyle bir mücadelenin gerektirdiği ruhî unsurlarla mücehhez olmayan fertlere ve bu mahiyette fertlerden meydana gelen cemiyetlere hayat ve bağımsızlık yoktur.’’ Mustafa Kemal ATATÜRK
 
''Kendinizi küçük görmeyiniz. Sizler büyük kuvvetsiniz. Vazifenizi hiçbir zaman unutmayınız. Kuvvet birliktir. Dâvamızın geleceği birliktedir. Birlik, beraberlik içinde olmaktır.'' Alparslan Türkeş


Tanrı dağlarına düşerken gölge
Deli tay gönlüme vurulur mu gem?
Seni görmek için yaşamışım ben
Ben seni görmeden ölmem ölmem KIZILELMA!!​
 
Haydi artık dinsin ızdırapların,
Ufuklardan şanlı bir gün doğacak yarın,
Güzellikle, sıcaklıkla ve ihtişamla...
Kumandasız hazır olup onu selamla!
Gönlündeki yaraların kanını dindir!
Yüzde yüz Türk olduğun gün cihan senindir...

H.Nihal Atsız


HERŞEYDEN ÖNCE TÜRKÜM. BEN BÖYLE DOĞDUM BÖYLE ÖLECEĞİM !!!!

Yüce TÜRK Milletinin 3 Mayıs Türkçülük günü Kutlu olsun.


Bize faşist diyen kişilerin yaptığı gibi bu meydana çıkıp polisle çatışmayız. Bayramı Bayram Gibi Kutlarız... Türk'ün Örfü Adeti Geleneği Herkese Örnek olsun...
 
Yaşasın Tam Bağımsız TÜRKİYE ! KAHROLSUN faşizm
 
Türkeş Türkeş diye tapmayın,artık bir çok MHP linin kabul ettiği gerçeği sizde görün yoksa gerçekten ülkenize ihanet etmiş olursunuz bunun başka izahı yok.

Ömer Gürcan :
"MHP'yi CIA Kurdu"
1960lı yıllardan günümüze Türkiyenin derin dehlizlerinde tasarlanıp, sahnelenen oyunların arkasındaki güçler deşifre oluyor.

MHP ve Alparslan Türkeşin CIA ile ilişkisi, askeri müdahalelerde Amerikanın rolü, solcuların İslamiyet hakkındaki yanılgıları, İnönünün niçin paraya fotoğrafını bastırdığı, Ömer Gürcan'ın bütün generalleri öldürmeyi dahi nasıl düşünebildiğini ve Türkiyenin içinde bulunduğu kuşatılmışlığı nasıl aşacağı Gündem Ankarada konuşuldu.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin iki eski subayı, 68 kuşağı öğrenci hareketlerinin iki aktif ismi Sarp Kuray ve Ömer Gürcan, Kanal A Genel Yayın Yönetmeni Alper Tanın hazırlayıp sunduğu Gündem Ankarada, derin devletin Türkiye tarihindeki izlerine yönelik ilginç tespitlerde bulundular.
19601980 yılları arasında yaşanan gençlik olaylarının arkasında kimler vardı?
Sarp Kuray:
Burjuva sınıfı kendi sorunlarını aşamadığı zaman, asker ve üniversite vurucu güç olarak öne çıkar. Bu gücün önemini gören Amerika ve Sovyetler Birliği, bu müdahaleleri kendi lehlerine yönlendirmeye çalışmışlardır. Sovyetler, Irak ve Suriye gibi ülkelerde bu gücü yönlendirerek Bass tipi rejimler oluşturmuşlardır. Türkiyede ise 12 Mart, 12 Eylül müdahaleleriyle Amerika kendi çıkarlarını gözeten düzenlemeler yapmıştır.

CIA, TÜRKEŞİ MBKYA YERLEŞTİRDİ
Dış güçler ordu ve öğrencileri nasıl yönlendiriyor?

Ömer Gürcan: Dış güçler yetiştirdikleri isimler aracılığıyla müdahaleler yapmışlardır. Bunlardan biri de Alparslan Türkeş..

Dönemin Ankara Amerikan Büyükelçisi Warren hazırladığı raporda şunları belirtiyor:

27 Mayıstan sonra kurulan Milli Birlik Komitesi (MBK) çok genç ve tecrübesiz, üstlendiği misyondan dolayı başı dönmüş bir gurup. Şu anki işlerimizden biri de MBKnın içinde kimlerin etkin olduğunu tespit etmektir. MBKnın içine en önemli üye olarak Türkeşi yerleştirdik (Foreign Relations 1958-60 s. 369-370)

ALPARSLAN TÜRKEŞ, CIA TARAFINDAN EĞİTİLİDİ

Ayrıca Yeniçağ Gazetesinin yazarlarından Serdar Kurunun yazdığı Top Secret Yazılar adlı kitapta Alparslan Türkeşin CIA ile ilişkisi hakkında şunları söylüyor:

1960ta ordu yönetime el koydu daha sonra Menderes tasfiye edilerek imha edildi.

Amerika mesajını vermişti: İtaat et ya da öl!. Darbenin ardından CIA ve Amerikayı şaşırtan gelişmeler meydana gelmişti.

Türk ordusunun, Venezüella ordusundan farklı olduğunu anlamışlardı. Darbeye zorlanan subay gurubu içerisinde kontrol altında tutamadıkları bir fraksiyon ortaya çıkmıştı. Ve bu beklenmeyen bir gelişme idi. İşler kontrolden çıkabilir ve işler ABDnin aleyhine dönebilirdi.

Sovyetler ise muhtemel gelişmeler için KGByi alarma geçirmişti. Kısaca herkes tetikte idi. Olay kısaca şuydu:

Darbe içinde provoke edilen subaylardan CHP yanlısı olanlar sola eğilimliydi. Bu belli şartlar altında kabul edilebilirdi. Muhtemel bir sola kayışı önlemek için Amerika, Albay Alparslan Türkeş ve arkadaşlarına güveniyordu.

Albay Türkeş, NATO bünyesinde eğitim görmüş, Amerikada psikolojik harekât kurslarına katılmış ve X Operasyonunu iyi bilen bir askerdi.

CIA tarafından çıkarılan psikolojik profilinde onun Turancı ve milliyetçi olduğu, Sovyetlere karşı operasyonlarda güvenilebileceği sıkı antikomünist kimliği, karizması ve teşkilatlanma yeteneği övülüyor ve güvenilir bir subay olduğu belirtiliyordu.

Albay Türkeş, Amerikada gördüğü eğitim sırasında Stay Behind operasyonu konusunda bilgilendirilmiş ve X örgütünden haberi olan bir askerdi. CIAnın çalışma yöntemlerini de iyi biliyordu. Çünkü tam da onları uygulama konusunda eğitim görmüştü.

MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİNİ CIA KURDU

Serdar Kuru, MHPnin CIA tarafından kuruluşunu ise şu şekilde anlatıyor:

Yeni bir yapılanma olan MHPnin başına geçecek Türkeş için aslında yapılacak çok bir şey de yoktu. Ondan istenen sadece vitrinde durmasıydı.

Kurulacak yeni oluşumun bütün ayrıntıları CIA tarafından hazırlanmıştı.

Hareketin çekirdek kadrosu ise özel olarak seçilmişti. İlk önce siyasi bir parti lazımdı. Bu sorun hali hazırda boşta duran bir partinin ele geçirilip, ismi değiştirilerek halledildi.

CIA, bu hareket için National Movement Party (Milliyetçi Hareket Partisi) adını uygun buldu. Türkeşin Führer gibi unvana sahip olması gerekiyordu. O da bulundu: Başbuğ.

Hareketin propagandası varoşlar ve kırsal kesime yapılacağından dolayı bu kesimdeki insanların kendilerini özdeşleştirecekleri bir sembol gerekiyordu. Bu sembol için Alman ve İtalyanlar putperest dönemlerden kalan sembollerini kullanmışlardı.

Yeni Milliyetçi Hareketin sembolü ise Türk mitolojisinde yer alan Bozkurttan seçildi ve buna uygun olan bir selamlama biçimi de sonradan uyduruldu.

(Tuncay Çelen-Ömer Gürcan, HESAPLAŞMA 68 Kuşağı ve Katledilişi adlı kitaptan Serdar Kurudan yapılan alıntı)

MÜDAHALELERİN ARKASINDA AMERİKA VAR
Amerika, Türkiyedeki dinamikleri nasıl yönlendirebiliyor?

Kuray: Amerika, kendi eliyle yetiştirdiği kadrolar ve kurduğu kontrgerilla benzeri oluşumlarla Türkiyede gerçekleşen askeri müdahaleleri yönlendirmiştir. 12 Mart, 12 Eylül ve bugün de tartıştığımız müdahalelerin arkasında Amerika olmuştur. Amerika kabuğu sadece orduya değil sistemin bütün kurumlarına yerleşmiştir. Bundan kurtulmak istiyorsak buralar nasıl yerleştiğini çok iyi bilmemiz gerekiyor.

CIA, MİT ELEMANLARINA PARA VERDİ

Gürcan: 27 Mayıs sonrası Yassıada duruşmalarında açılan dosyalarda MİT elemanlarına paraların CIA tarafından ödendiği ortaya çıkıyor.

Bu duruma Menderes bile şaşırıyor. 1964 yılında İsmet İnönü, Kıbrısa harekât kararı aldıktan 5 dakika sonra Amerikadan gelen telefonda, böyle bir şey yapamazsın deniliyor.

Arkasından İnönü yanında bulunanlara,

Biz bunları 27 Mayısta kolay temizledik. Ama bundan sonra bunları atmamız çok zor. Biz soktuk artık çıkartamıyoruz

diyor. Daha sonra Ecevit ve Turgut Özala suikastlar düzenleniyor, ama bunların üzerine gidilemiyor. Herkesin bilip de söyleyemediği ne? Bunların hepsinde dışarıdan müdahaleler olduğu net bir şekilde görülmekte.

AMERİKA, SİSTEMİN HER ALANINA YERLEŞTİ
Amerikan kabuğu ne zaman sistemin içine yerleştirildi?

Kuray: Türkiye, Amerika ile birlikte harekât etmeye karar verdiği 1946dan bu yana Amerika kendi çıkarlarını gözetecek kadroları Türkiyedeki sistemin her alanında yerleştirdi.

İNÖNÜ: DEVLETİ HERKESE GÖSTERMEK İÇİN RESMİMİ PARAYA BASTIM
İsmet Paşa, neden paranın üstüne resmini koydu?

Kuray: Babam Ankara Valisi Enver Kuray, İsmet İnönüye yakın bir bürokrattı. Babama bu para meselesini sorduğumda İsmet İnönünün paralara fotoğrafını basmasının gerekçesini Ben orman bekçisine kadar bir devleti gösterme zoru içindeydim. Çünkü cumhuriyet gençti ve elden gidebilirdi şeklinde açıkladığını söylemişti.

İNÖNÜ KUKLAYA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ
Siz bu gerekçeyi inandırıcı buldunuz mu?

Kuray: Türkiyede 1930dan sonra hiçbir şeyi inandırıcı bulmuyorum. O tarihten sonra gerçekleşenler bir burjuva masalı ve kör dövüşüdür. İsmet İnönü vb. tarihsel kahramanlar, zaman zaman göreve çağrılarak birer kuklaya dönüştürülmüştür. Kuklaların değil, kuklacıların peşindeyiz.

TÜRKİYE TARİHİNDE İLK DEFA ASILARAK İDAM EDİLEN DARBECİLER KİM?
Türkiyede darbe ve müdahaleleri gerçekleştiren kuklacılar kimlerdir?

Kuray: Bunlar geri planda Amerikan emperyalizmi, önde onların ülkedeki ortakları olan egemen sınıftır. Bu oluşumlara karşı ordunun içinde tepkiler de olmuştur. Antiemperyalist Talat Aydemir ve Fethi Gürcan bunların öncülerindendir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde asılarak idam edilen tek darbeci subaylar da bu isimlerdir.
Demokrat Partiyi Amerika mı getirmişti?

Kuray: Demokrat Partiyi Amerika getirdi ve yine ABD götürdü.

SARP KURAY, ÇATLI İLE GÖRÜŞTÜ MÜ?
1984 yılında Avrupada bulunduğu zaman Abdullah Çatlı ilk sizi mi aradı?

Kuray: Hüseyin Karahan adlı arkadaşımız Abdullah Çatlı ile birlikte Fransada Senta Cezaevinde yattı. Orda bir takım evraklar ele geçirmiş. Amerikalıların Papa suikastını Bulgarlar üzerine atılmasını Abdullah Çatlıya empoze ettiklerini eşi aracılığıyla bana iletiyor. Çatlı ile görüştü diyenler ya ağızlarını kaparlar ya da belge koyarlar ortaya! Abdullah Çatlıyı tanımam bilmem!

AMERİKAN KABUĞU KIRILMADIKÇA, PROVOKASYONLAR DA BİTMEYECEK!
Kürt-Türk kutuplaşmasından Amerikan Kabuğunun etkisi var mı?

Kuray: Bugün sağduyulu Kürt arkadaşlar,

Tekrar birlikte çözüm arayalım ve Mustafa Kemal Paşanın 1919da, 1923te Eskişehir ve İzmit konuşmalarını referans alalım

diyorlar. Bu makul öneriler, dış dinamiklere dayalı güçler tarafından manipüle edilerek akim bırakılmaya çalışılıyor. Biz ise iç dinamiklere dayanmış güçlerden yanayız. Eşit ve özgür yurttaşlık temelinde birlikte çözebiliriz diyoruz. Bu ülkede Amerikan kabuğu kırılmadıkça, provokasyonlar da, gerginlikler de bitmeyecek.

9 Mart için ittifak yaptığınız paşalar sizleri sattı mı?

Kuray: 1960 yılına kadar Türk ordusu devrimci idi. Fakat bu tarihten sonra NATO damarı üzerine oturdu. Kendi evlatlarını kurban vermeye başladı. 9 Martta bize sokaklara bomba atın diyenler 12 Martta taltif edilirken bizler askerlerden falaka yedik, işkence gördük. Bizans ordusunda böyle bir kalleşlik yok. 78 kuşağı, biz 68lilerden daha büyük işkenceler görmüşlerdir. Hapishanelerde kendi dışkıları yedirilerek çirkin işkencelere maruz kalmışlardır. İnsan haklarını kaçırdık diyenler, önce öz eleştirilerini yapmalı, 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbelerinin hesabını vermelidirler.

BÜTÜN GENERALLERİ TOPTAN YOK ETMEYİ DAHİ DÜŞÜNDÜK
Hiç kullanıldığınız hissine kapıldınız mı?

Gürcan: İttifak içinde olduğumuz paşalara tamamıyla teslim olmamıştık. Onların geçmişte olduğu gibi yine Amerika ile anlaşacaklarından endişe ediyorduk. Teğmen tankçı arkadaşların Amerikan Büyükelçisini kuşatmasını, gerekirse generalleri toptan yok etmeyi dahi düşünmüştük. Bizler emir erleri olmayı reddettik. Onlara itaat etseydik ben bugün TRT Genel Müdürü, Sarp Ağabey ise Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olurdu.

İSLAMİYET BİZİM SAVUNDUĞUMUZ İLKELERİ SAVUNUYORMUŞ
Kendilerini solcu ve devrimci olarak nitelendiren çevrelerin dine yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?

Kuray: Biz dinin bir sosyolojik bir olgu olduğunu, Müslümanlığın çıkışındaki bütün devrimci dinamikleri göremedik.

Müslümanlık, devrimci bir dindir. İlkel komünal toplumun bütün güzelliklerini taşıyan bir dindir. Bir ganimetin paylaşımında bile inanılmaz ilkeler vardır. Bizim din konusunda fazla bilgili olmamamız, direk bir inkârcılığı getirmiş, sonuçta halkla aramıza büyük bir uçurum oluşmasına sebep olmuştur.

Devrimcilerin dine karşı görünmesi bize zarar verdi. İslamiyet bizim savunduğumuz ilkeleri savunuyormuş. Şabloncu yaklaşımların kurbanı olduk. Türkiye devrim hareketi tarih bilincine tam kavuşamadan, kendi ülkesinin şartlarını bilemeden Maoculuktur vb. düşünceleri soktular.

O günden bu yana Türkiye 40 senedir şablonlarla uğraşıyor. Başka ülkelerin kendi şartlarında oluşturdukları şablonları, olduğu gibi Türkiyeye oturtmaya çalıştılar. Bu şabloncu zihniyetlerden sıyrılıp insanlar kendi tarihiyle kucaklaştıkları anda yaptıkları yanlışları anlayabiliyorlar..

NE MAOCU, NE DE LENİNCİ, BEN DEVRİMCİYİM!
Kendinizi nasıl tarif ediyorsunuz?

Kuray: Ne Maocu, ne de Leninci, ben devrimciyim! Türkiye bugün büyük bir kuşatma altında. Ortak noktalarımızı arttırarak tekrardan 1. Meclis havasına girmemiz lazım. Bilinmelidir ki Mustafa Kemal, Erzuruma gittiği zaman Kürtlerle kongre yapmıştır. Sivasa indiği zaman mandacılığı reddetmiştir. Atatürk, bütün zenginlikleri kucaklamıştır.

TÜRKİYE KÜRTLERİ ERBİLE DEĞİL, ANKARAYA BAKARLAR
PKK, bahsettiğiniz Amerikan Kabuğunun neresinde?

Kuray: İçeride taban bulamazsanız, dış güçler tarafından kullanılmaya müsait hale gelirsiniz. Kuzey Iraktaki gelişmeler.. Amerikanın yaptığı devletler, devlet değildir. Türkiye Kürtlerinin birlikte çözümden yana olduklarını görüyoruz. Türkiye Kürtleri, Erbile değil, Ankaraya bakarlar.

Ergenekon operasyonundan sonuç alınabilecek mi?

Gürcan: Madanoğlu davasında ne olmuştur? Darbe işlerine karışmadıkları belli olduktan sonra beraat etmişlerdir. Ergenekon davasında adı geçen üst yetkililer de benzer şekilde beraat edeceklerdir. Türkiyede her zaman sadece işin tetikçiliğini yapandan hesap sorulmuştur.

TÜRKİYEYİ KİMSE KISIR KAVGALARA MAHKÛM EDEMEZ!
Türkiyede yaşanan gerginlikleri nasıl yorumluyorsunuz?

Kuray: Türkiyede yukarıdan aşağıya dayatılan iki ideolojik kalıp var. Bir tarafta içi kof antiemperyalist bir söylem, diğer tarafta ise Avrupaya bağımlı kalarak bu sorunu çözmek isteyen II. Cumhuriyetçiler dediğimiz gurup& Bu iki zihniyet te iç dinamikleri reddeden, dışa bağımlı eğilimlerdir. Bunların arasında sıkışmış, kalmış bir hesaplaşma Türkiyenin önünü açamaz. Türkiyeyi çürümüş devlet sınıfı ile Avrupacı kesim arasındaki kısır kavgaya kimse mahkûm edemez!

SARP KURAY, DOĞU PERİNÇEKİ UYARIYOR

Doğu Perinçek ve İlhan Selçuk vatansever mi?

Kuray: İlhan Ağabey ve Doğunun vatanseverlikleri tartışmaya açmam. Ama Doğu Perinçekin yüzüne, Türkiyede denenmiş metotlarla tekrar çözüm aramamak gerekir dedim. Bu işin emekli paşalarla olacak bir yolu yok.

Daha önce askerlerle 9 Martta yaptığımız ittifaka ihanet etmedik. Bizi İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığındaki falakacılara teslim etmelerine rağmen yine de aleyhlerine beyanat vermedik. Peki, bu beyefendiler ne yaptı? 9 Martı 12 Marta çevirerek bize en büyük ihaneti yaptılar.

Öğrenci olaylarının arkasında kimler var?

Gürcan: Gençlik bir olduğunda, ortak sorunlarını görüp, çözümden yana bir inisiyatif kullanmasından ürken egemenler, bunları başörtüsü, sağ-sol ve Kürt-Türk olarak kamplara ayırıp çatıştırıyor. Böylece gençliğe suni bir gündem yaratarak gerçek sorunları görmesini engelliyor.

POLİS MÜDÜRÜ SOYACAĞIMIZ YERLERİN ADRESİNİ VERDİ

Geçmişte para sıkıntısı çektiğiniz dönemde ilginç bir olay yaşamıştınız?

Kuray: Paramız yok dedik. Bana bir tane kesik kart verdiler. Kartta ismi yazılı polis müdürünün evine gittiğimizde, müdür bize soyulacak yerlerin adresini verdi. Biz de soyduk.

DENİZ GEZMİŞİ TARIM BAKANININ ARABASIYLA KAÇIRDIK

Kendi tecrübelerinizden hareketle gençlere ne söylemek istersiniz?

Kuray: Zamanımızdaki gençliği hedefe yönelmiş yıldırımları paratoner gibi toprak yaptılar. Sistemli cinayetler ile gençlik silahlanmaya yönlendirildi. Hiç kimse oturup stratejik bir karar sonucunda silahlanmaya karar vermedi. Gençler, meşru müdafaa için silahlandı.

Türkiye giderek zayıflıyor. Halk bitme noktasına geliyor. Her gün dükkânlar kapanıyor. İnanılmaz bir ekonomik kriz kapıya dayanmış vaziyette.

Burada Cambaza bak oyununa gelmemek lazım.

Bizi geçmişte nasıl kullandıklarını anlatayım. Yükseliş Kolejine bizim guruptan birileri bomba attı.

Bu bomba Muhsin Baturun Genel Kurmayda yapacağı bir konuşmaya zemin hazırlaması için patlatılmıştı. Türkiyedeki devrimci gençlik bu tarz oltalara geçmişte çokça takılmıştı.

Başka bir örnek ise Deniz Gezmişin firarda olduğu günlerde kendisinin farklı yerlere naklini istediğimiz zaman bize Tarım Bakanı Turan Şahinin arabasını veriyorlar.

Peki, bu imkânları neden bize sağlıyorlar?

Çünkü ortalığı karıştırmamızı istiyorlar. Böylece onlara yapacakları darbenin altyapısını oluşturacaktık. Darbelerin olgunlaşmasına ve ülkenin ana problemlerinin örtülmesine araç olmamaları için gençlere legal oluşumlar içinde yer alarak oyuna gelmeyin diyorum.


Alıntıdır

İster inanın ister inanmayın,Yurdumuz,yıllardır müthiş bir baskı altında.Eski bakanlardan Kamuran İnan (yıllar önce bir söyleşide ) söylemişti,Ülkemizde 200 bin ihanetçi var.Ama isimlerini açıklayamam.İşte bir taneside herkesin çok büyük lider olarak gördüğü isim Alparslan Türkeş,ama bunu kime anlatabiliriz.Yaşasın Türkiye Cumnuriyeti ve ona tüm kalbi ile inanıp destek verenler.
 
Geri
Üst