25 Deniz Harp Okulu öğrencisi, 69 subay ve 5 emekli subay bildirisi

öncü06

New member
“Halkımıza bildiririz! Senden yana olanları bir bir vurmaya başladılar. Yiğit halkım. Önce Vedat’ı öldürdüler. Alacakaranlıkta. ‘Bağımsız Türkiye’ demişti Vedat. Sonra Mehmet’i vurdular, sonra Taylan’ı. ‘Türk halkı ezilmekten kurtulsun.’ demişti Taylan’la Mehmet. Sonra bir gece bir başka Mehmet, sonra bir gece bir yiğit Battal. Sandılar ki, durdururuz ihanet barikatlarıyla bu coşkun seli. Sandılar ki, söndürürüz salyalarımızla, yanan ateşi. Oysa söner miydi bu kızgın ateş? Durur muydu Milli Kurtuluş Savaşımız? Bu savaş şunun bunun değil ki, dursun. Bu savaş bir avuç insanın değildi ki, dursun. Bu savaş senin; bu savaş ezilenlerin. Bu savaş Mustafa Kemal’in savaşı; ama yetsin artık bu alçakça katliam, bitsin artık bu zulüm. Sahipsiz bildikleri Devrim’i köşe başlarında yok etmeye kalkanların karşısına yeni Mehmet’ler, yeni Vedat’lar, yeni Taylan’lar dikilecektir. Bunu bilsinler. Bunu anlasınlar ezenlerin kulakları. İplerini tutan elleri kıracak güçler de vardır Türkiye’de. Meydan boş değildir. Tüfeklerimizdeki mermi, mermilerimizdeki barut, yüreklerimizdeki ateş yeter size. Milli Kurtuluş Savaşımızın en büyük dayanağı yiğit halkımızsa, onun yumruğu devrimci gençliktir. Onun yumruğu bizleriz. Gece yarılarından alacakaranlıklarda, gençliğe sıkılan kurşun gerçekte Mustafa Kemal’e sıkılıyor. Yiğit halkım, tabancayı tutan bir uşaksa eğer, tetiği çeken seni ezen, tetiği çeken seni sömüren, senin yoksulluğundan yana olandır. Bağımsız Türkiye diye vuruldular. Yüce Türk halkı, senden yana olanları vuranlara, ‘Artık yeter, dur!’ diyoruz ve devrimci şarkımızı bir kere, bin kere daha birlikte söylüyoruz.

Ne değişir, isterse kesilsin devrimcilerin başları birer birer. Oysa bir yasadır bu, mümkünü yok! Devrimciler ölür, devrimler sürer.”















1955-1960 dönemi.DP iktidarı, başta anamuhalefet partisi CHP olmak üzere toplumun her kesiminden vatandaşı baskı ve hukuk dışı yöntemlerle tamamen susturmak, yok etmek istiyordu.

Gazeteler kapatılıyor, yazarlar tutuklanıp hapse atılıyor, partiler ve örgütler kapatılıyordu.

DP yönetimi tek parti diktatörlüğünü kurmuş durumdaydı.

Toplumun her kesiminden oluşan muhalefet bu baskı ve zorbalık karşısında DP iktidarını alaşağı etmek için çalışıyordu.

‘60 dönemi ve kuşağı derken çoğunlukla akla üniversiteli gençlerin eylemleri gelir. Oysa, 1960-1971 döneminde toplumun bütün kesimleri hak arama peşinde ve ülkenin sorunlarını çözme arayışındaydı.

‘60 döneminde eylemlere katılan askeri okul öğrencileri de vardı.

21 Mayıs 1960’ta Harp Okulu öğrencileri Ankara’da DP yönetimi aleyhinde sessiz bir yürüyüş yaptı.

DP dışında toplumun tüm güçlerinin de desteğiyle 27 Mayıs 1960’ta ihtilal oldu.

Toplum büyük sevinç içindeydi.

Tek parti diktatörlüğünden kurtulunduğu için 27 Mayıs günü, “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” ilan edidi.

27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel, Cumhurbaşkanı oldu.

DP yöneticileri ile Başbakan Adnan Menderes ve Cumhurbaşkanı Mahmut Celal Bayar, tutuklandı. Yargılandı. Adnan Menderes idam edildi. Mahmut Celal Bayar, bir süre tutuklu kaldıktan sonra yaşlı ve hasta diye 1964 yılında serbest bırakıldı.

Toplum yeni arayışlar içine girmişti.

22 Şubat 1962: Ankara’da Harp Okulu Komutanı Talat Aydemir, ihtilal girişiminde bulundu.

Antlaşma sağlanarak ihtilal sona erdirildi.

20 / 21 Mayıs 1963: Albay Talat Aydemir, ikinci ihtilal teşebbüsünde bulundu.

Tutuklanan 1468 Harp Okulu öğrencisi, okuldan atıldı.

Albay Talat Aydemir, 5 Temmuz 1964 günü; Binbaşı Fethi Gürcan da, 27 Haziran 1964 günü idam edildi.

Hava Harp Okulu öğrencileri, 1968 yılı Temmuz ayında “Göksenin” kitabını yayımladı.

Bazı çevreler, bu yıllıktaki bazı yazıları bahane ederek askeriyeye karşıt yayım yapmaya başladı.

25 Deniz Harp Okulu öğrencisi 3 Kasım 1968’de yayımladıkları bildiride askeriyeye yönelik karalama kampanyası yapan çevrelere karşı şu açıklamayı yaptı:

“Köşe başlarında yeni Kubilay’lar bekleyen gözü dönmüş sapıklar elbette buna karşı çıkacaklardı. Onlar Atatürk’ten yana her şeye karşı çıkmışlardı. Şüphe yok ki, bu topraklar üzerinde hiçbir zaman hayat hakkı bulamayacaklardır. Büyük Türk ulusu! Biz halk ordusuyuz, biz Atatürk ordusuyuz. Hiçbir zaman, hiçbir zümrenin fikirlerine ve çıkarlarına alet olmadık. Yalnız ve yalnız Atatürk’ün emrinde ve senin, yani büyük Türk milletinin hizmetinde olduk. Halkın ve Anadolu’nun bağrından kopup gelen, Atatürk ilkelerinin ışığıyla güçlenen ve yeryüzünde ilk kez bir kurtuluş savaşı vererek adını ölümsüzleştiren büyük Türk ordusunun genç subayları olarak, yüce Türk ulusuna sesleniyoruz:

Son günlerde, Atatürk devrimlerinin getirdiği tüm kuruluşlara karşı olmasıyla bilinen bir gazetenin, sonunda kutsal Harbiye Ocağı’na da dil uzatması biz genç subaylar arasında büyük bir tepki uyandırmıştır.

Hava Harp Okulu’nda, genç Harbiyelilerin yurt sorunlarını Atatürkçü ve gerçekçi bir açıdan ele almaları, bu konudaki düşüncelerini bir ‘Kültür Yıllığı’ olan Göksenin’de toplayarak yayımlamaları, geriye dönüş duaları yapmakta olan bu sapık fikirleri son derece ürkütmüştür. Tanzimat’ta ‘Milli Bozgun Çığırı’, Abdülhamit’e ‘Ulu Hakan’, Vahdettin’e ‘Büyük Sultan’, Namık Kemal’lere ‘Sahte Kahraman’, 27 Mayıs Devrimi’ne ‘Gece Hareketi’ diye, Mustafa Kemal’e ve devrimlerine açıkça ve alçakça saldıran bir zümreden de aslında başka türlü bir davranış beklemezdi. Nitekim onlar da ürkmüşler ve ‘Büyük’ Sultanları Vahdettin’in yıllarca önce Mustafa Kemal’e yaptığı gibi aynı taktiğe başvurarak ‘komünist’ diye, ‘bolşevik’ diye halk içinde anlamı karanlık olan sözcükleri kullanarak Hava Harp Okulu’nun kutsal ocağına çamur atmaya kalkmışlardır. Bu çamur, Harp Okulları’nın yüce varlığına atılmak istenmiştir. Bağrından bir ulusa Mustafa Kemal’ler vermiş olan Harp Okulları’nın, her şeyden daha çok şeref ve haysiyetine düşkün olan Harp Okulları’nın böylesine çirkin bir davranış karşısında susması beklenemezdi.

Büyük Türk Ulusu! Biz halk ordusuyuz, biz Atatürk ordusuyuz. Hiçbir zaman, hiçbir zümrenin fikirlerine ve çıkarlarına alet olmadık, yalnız ve yalnız Atatürk’ün emrnde ve senin, yani Türk Milleti’nin hizmetinde olduk. Bunun içindir ki, Hava Harp Okulu’nun ‘Kültür Yıllığı’ olan ‘Göksenin’ şu sözlerle başlar:

‘Konu yurt ise, topraksa ya da özgürlükse bizim de söyleyeceklerimiz var topluma. Harbiyeli olarak görevimiz bu. Hakkımızı ulustan alıyoruz, gücümüzü Ata’dan. Artık tüfeklerimize barut yerine devrimci düşünceyi sürmek zorundayız. Tetik o zaman güvenilir olur.’

Ama onlar, köşe başlarında yeni Kubilay’lar bekleyen gözü dönmüş sapıklar, elbette buna karşı çıkacaklar; çünkü onlar şimdiye kadar halktan yana, devrimlerden yana, Atatürk’ten yana her şeye karşı çıkmışlardır. Şüphe yok ki, bu topraklar üzerinde hiçbir zaman hayat hakkı bulamayacaklardır. Buna Türk halkı, Türk gençliği, Türk ordusu izin vermeyecektir. Bunu çok iyi bilmemize rağmen, yine de yüce Türk ulusuna sesleniyoruz:

Kurtuluş Savaşı yıllarında halkın anlamını bilmediği ‘komünist’ ve ‘bolşevik’ sözcüklerini kullanarak Mustafa Kemal hakkında güvensizlik yaratmak isteyenler, bugün onun izinden yürüyen Harp Okulları’na karşı da aynı silahı kullanarak ne olduğunu pek iyi bilmediğimiz emellerine ulaşmak istemektedirler; çünkü tarih boyunca en büyük şamarı ordudan yemişlerdir. Bunun için de halkın duygularını sömürerek, onun geleneklere ve dine olan bağlılığından yararlanarak onu kandırmaya, Atatürkçü ve devrimci güçlerle karşı karşıya getirmeye çalışmaktadırlar; ama şimdi burada kalacaklar ve bunu asla başaramayacaklardır. Çünkü bu millet, ordu milletidir.

Büyük Türk Ulusu! Şuna inanmanı ve bilmeni isteriz ki, Harp Okulları her türlü dış etkiden uzak; özgür, mutlu ve herkesin insanca yaşadığı bir Türkiye’nin bağımsızlığı için ölümüne dek savaşmaya and içmiş genç subaylar yetiştirmektedir orduya. Bize inan, bize güven.”

Bildiriyi imzalayanlar:

Lütfü Yılmaz, Volkan Rişvanoğlu, Cahit Uzunhasan, Şahin Aldoğan, Ruhi Demirören, Coşkun Erkal, Sarp Kuray, Özmetin Azman, Yücel Ersoy, Ercüment Toker, Ali Kırca, Mehmet Akmaner, Seçkin Padır, Şeref Taş, Ahmet Çoker, Emin Babakuş, Okan Esmen, Bülent Dinçer, Erol Kartal, Mustafa Süzer, Mehmet Sağcan.

Bildiriyi yayımlayan öğrenciler hakkında soruşturma başlatıldı. Bildiriyi imzalayanlara disiplinsizlik yaptıkları gerekçesiyle dört gün oda hapsi verildi.

Askeri savcı bildiri için verdiği kararda, “Olay için soruşturmaya gerek yok.” dedi.

16 Aralık 1969’da yeni bir bildiri daha yayımladılar. Bildiri şu:

“Halkımıza bildiririz! Senden yana olanları bir bir vurmaya başladılar. Yiğit halkım. Önce Vedat’ı öldürdüler. Alacakaranlıkta. ‘Bağımsız Türkiye’ demişti Vedat. Sonra Mehmet’i vurdular, sonra Taylan’ı. ‘Türk halkı ezilmekten kurtulsun.’ demişti Taylan’la Mehmet. Sonra bir gece bir başka Mehmet, sonra bir gece bir yiğit Battal. Sandılar ki, durdururuz ihanet barikatlarıyla bu coşkun seli. Sandılar ki, söndürürüz salyalarımızla, yanan ateşi. Oysa söner miydi bu kızgın ateş? Durur muydu Milli Kurtuluş Savaşımız? Bu savaş şunun bunun değil ki, dursun. Bu savaş bir avuç insanın değildi ki, dursun. Bu savaş senin; bu savaş ezilenlerin. Bu savaş Mustafa Kemal’in savaşı; ama yetsin artık bu alçakça katliam, bitsin artık bu zulüm. Sahipsiz bildikleri Devrim’i köşe başlarında yok etmeye kalkanların karşısına yeni Mehmet’ler, yeni Vedat’lar, yeni Taylan’lar dikilecektir. Bunu bilsinler. Bunu anlasınlar ezenlerin kulakları. İplerini tutan elleri kıracak güçler de vardır Türkiye’de. Meydan boş değildir. Tüfeklerimizdeki mermi, mermilerimizdeki barut, yüreklerimizdeki ateş yeter size. Milli Kurtuluş Savaşımızın en büyük dayanağı yiğit halkımızsa, onun yumruğu devrimci gençliktir. Onun yumruğu bizleriz. Gece yarılarından alacakaranlıklarda, gençliğe sıkılan kurşun gerçekte Mustafa Kemal’e sıkılıyor. Yiğit halkım, tabancayı tutan bir uşaksa eğer, tetiği çeken seni ezen, tetiği çeken seni sömüren, senin yoksulluğundan yana olandır. Bağımsız Türkiye diye vuruldular. Yüce Türk halkı, senden yana olanları vuranlara, ‘Artık yeter, dur!’ diyoruz ve devrimci şarkımızı bir kere, bin kere daha birlikte söylüyoruz.

Ne değişir, isterse kesilsin devrimcilerin başları birer birer. Oysa bir yasadır bu, mümkünü yok! Devrimciler ölür, devrimler sürer.”

Bildiriyi imzalayanlar:

Giray Açıkalın, Hasan Akar, Murat Can Akkiriş, Mehmet Akmaner, Şahin Adoğan, Deniz Asuğman, Hüseyin Atalay, Mesut Ay, Emin Babakuş, Ercan Bayraktaroğlu, Şükrü Bozoğlu, Mahmut Boztepe, Hüsnü Büyükağaoğlu, İsmail Cankardeş, Mehmet Celayir, Ünal Cirit, Tarık Çağlar, Cengiz Çakır, Bilgin Çaşkurlu, Ahmet Çoker , Nurettin Demiray, Selim De Dinçer, Ramiz Erdeniz, Muhlis Ergin, Bülent Ersoy, Yücel Ersoy, Okan Esmen, Ercan Ertuğrul, Süleyman Gerede, Haluk Göçmen, Özbek Görgün, Atilay Gürcan, Yener Güreş, Sedat Hoştürk, Hasan Irmak, Yusuf İnceli, Muammer Kara, Ahmet Karadağ, Erol Kartal, Ersin Kaya, Akyar Kentmen, Ali Kırca, Hasan Koca, Metin Kömürcü, Sarp Kuray, Erhan Kutlu, Faruk Özbay, Bilsin Özek, Raşit Özkan, Seçkin Padır, Mehmet Sağcan, Ziya Sarıca, Mehmet Satır, Fahir Serez, Mustafa Süzer, Mehmet Nuri Tan, Şeref Taş, Bülent Tekkan, Ercüment Toker, Mustafa Hadi Tuncal, Haluk Ülgen, Tamer Ünsal, Doğan Üünsalan, Ali Yavuz, Seyfi Yazıcıoğlu, Hüseyin Yöle.

Deniz Harp Okulu 1968 subay çıkışlı 3000’ler sınıfı tarafından örgütlenilerek, kararlaştırılarak bu bildiri hazırlandı. Bildiri Ali Kırca tarafından kaleme alındı. Emin Babakuş, Ahmet Çoker, Okan Esmen ve Doğan Ünsalan tarafından gazetelere götürüldü.

Bildiri gazeteye verildikten sonra destekleyenlerin sayısı 110 kişiye çıktı; ama gazetelerde adı “69 Subay Bildirisi” olarak anıldı.

Bildiriyi imzalayan ve destekleyen bu 110 kişiye 14 gün oda hapsi verildi.

Bildiriye imza atan veya destekleyenlerin içinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç’ın o dönem Deniz Harp Okulu’nda öğrenci olan Ahmet Tağmaç ile Mehmet Tağmaç adlı iki oğlunun da yer aldığı iddia edildi.

Yapılan bir açıklamada olmadıkları belirtildi.

Bildiriyi gazeteye götürenlerden Emin Babakuş, Ahmet Çoker, Okan Esmen ve Doğan Ünsalan ile birlikte Sarp Kuray, bir ay sonra ordudan çıkartıldı.

Ordudan çıkartılan bu beş teğmen daha sonra yayımladıkları bildiride şunları açıkladı:

“Türk Halkına! Biz beş genç subaydık. Bir gün halktan yana çıktık. Ordudan çıkartıldık. Biz beş devrimci subaydık. Mustafa Kemal dedik, bağımsızlık dedik, emekli edildik bir sabah vakti. Biz genç devrimcileriz şimdi. Kendini halkın kurtuluşuna adamış savaşçılarız ve devan ediyoruz kavgamıza kaldığımız yerden. Devrimcinin her yerde ve her zaman devrimci olduğunu bilerek ve söyleyerek devrimci andımızı ve uygun adım yürüyerek halkımızla birlik, devam ediyoruz kavgamıza kaldığımız yerden. Biz beş devrimci olarak üniformalı ya da üniformasız, bütün devrimcilere bu çağrıda bulunuyoruz: Bizi daha fazla bölmeden düşman, gelin kavgada birlik olalım; birbirimizi ‘hain’ diye damgalamadan, fabrikaya, tarlaya dostça dolalım. Artık boşa söylenecek sözümüz yok. Kederli de değiliz askerlikten ayrılışımıza. Biliyoruz ki, bu bir üniforma değişimidir. Bundan sonra üniformamız köylünün tarlada, işçinin fabrikada giydiği, kışlamız tüm Anadolu’dur. Yüreğimiz daima inançla doludur. Selam olsun halkımıza.”

İktidar mücadelesi veriliyordu.

12 Mart 1971’de askeri muhtıra verildi.

27 Mayıs 1960 ihtilaline karşı olanlar bu bildiriye imza atanların büyük çoğunluğunu tutuklayıp, İstanbul 1 No’lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nde yargıladı.

Politik süreç yeni bir aşamaya yöneltildi.

Dış müdahaleler dönemi sonuna kadar açıldı.

Bu dış müdahalelerin sonunda Türkiye ve Türk vatandaşı ABD ve AB emperyalizminin tam güdümüne sokuldu.

Şimdi bunun sıkıntıları, sancıları yaşanıyor.

Bu sıkıntılar ve sancıların sona ermesi, aşılması ülkesini seven herkesin emperyalizme karşı ortak mücadelesiyle mümkündür.


link:

http://www.turksolu.org/131/feyizoglu131.htm
 

HTML

Üst