2001 Krizin Perde Arkası

PirAdam

Ayın Üyesi
Katılım
18 Haz 2010
Mesajlar
2,101
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
65
Konum
Istanbul
mhp-anap-koalsiyon-2001kriz-214729h.jpg


2001krizinin bugün 10'uncu yılı

Türkiye ekonomisi 21 Şubat 2001'de daha önce hiç yaşamadığı büyük bir ekonomik krize girdi. O sırada, Türkiye ekonomisi IMF'nin yönetimindeydi. Çünkü 1999 sonunda DSP, ANAP ve MHP Koalisyon Hükümeti IMF'den 4 milyar dolar borçlanarak 17. standby anlaşmasını yaptı. Ama cari açığın hızla artışı karşısında 18 Ocak 2002'deki yeni niyet mektubuyla 19.8 milyar dolar ek borçlanarak 18. stand by yapıldı.

Peki ekonomi IMF yönetimindeyken niye kriz çıktı? Çünkü IMF ile yapılan "yüksek enflasyonu düşürme programı", sabit kur sisteminin "çapa" yapılmasını esas alıyordu. Oysa Türkiye'de kambiyo rejimi, sermaye hareketlerini 1988'de serbest bırakmıştı ve Merkez Bankası bağımsız para politikası izliyordu. Anlayacağınız Türkiye o dönemde, iktisat alanında "tutarsız üçlü" olarak bilinen politikayı izledi ve bunun sonucunda da cari açık hızla büyüdü.

O dönemde neler yaşandığına gelince... IMF'ye yazılan niyet mektubunda, 2000'de telekom ve enerji özelleştirmelerinden 5.5 milyar dolar tutarında gelir elde edileceği taahhüt edilmişti. Ama Kasım 2000'de, dönemin Ulaştırma Bakanı telefon özelleştirmesine karşı olduğunu belirtti. Bu açıklamadan "tedirgin!" olduğunu söyleyen Deutsche Bank, bir anda 2 milyar dolar tutarında parayı yurtdışına çıkarıverdi.

Piyasalar karıştı ve gecelik faizler yıllık yüzde 16 bin seviyelerine kadar çıktı. Ardından 19 Şubat 2001'de dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Başbakan Bülent Ecevit'e "yolsuzluklara göz yumuyorsunuz, denetletmiyorsunuz" diyerek anayasa kitapçığını fırlatınca ekonomik krize bir de siyasi kriz eklendi ve ortalık toz duman oldu.

Siyasi kriz, olumsuz olan ekonomik beklentileri daha da olumsuzlaştırdı. Ama bu kaotik ortamda herkes dibe vurmadı. Bazıları krizin üstünde havalandı. O sırada "sabit kur rejimi"nden "dalgalı kur rejimi"ne geçileceğini önceden haber alan bazı banka patronları, Merkez Bankası'ndan sabit kurdan iki günde 7.5 milyar dolar alarak haksız kazanç sağladılar.

Ardından Türkiye'deki iktisatçılar arasında, küresel ekonomide makro ekonomi yönetimini yapabilecek bilgiye sahip bir iktisatçı olmadığından, yardıma, Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş çağırıldı. Ve Derviş, kamu maliyesini disiplin altına alacak, bankaları yeniden yapılandıracak "güçlü ekonomiye geçiş programını" hazırladı. Böylece Türkiye, 1992-2001 arasında yaşanan ahbap-çavuş kapitalizmini terk etmek zorunda kaldı.

Peki nedir ahbap-çavuş kapitalizmi? Siyasi yandaşlara ve yakınlara yönetim otoritesini kullanarak çıkar sağlamaktır. En belirgin özelliği de "kim ne veriyorsa beş lira fazlasını veriyorum" ve "kadınları 38, erkekleri 42 yaşında emekli ediyorum" yaklaşımıdır.

1992'de Süleyman Demirel ve Erdal İnönü hükümeti, kitlelere işte bu türden popülist vaatlerde bulunarak, kamu maliyesini çökerttiler. 1991'de Türkiye'nin kredi notu BBB+ seviyesindeydi, şimdi hâlâ BB+'de duruyor. Çünkü Turgut Özal Türkiye ekonomisini güçlendiren ve dış rekabete açan politikalarıyla mali istikrarı sağlamış ve notu BBB+'ya çıkarmıştı. Bugün bile Turgut Özal'ın kredi notu seviyesine, Demirel ve Erdal İnönü ikilisinin çökerttiği maliye nedeniyle bir türlü ulaşılamadı.

Gelelim Türkiye'nin 1999'da niye IMF'ye muhtaç olduğuna... Özal'ın ölümü Türkiye'yi adeta karanlık bir döneme soktu. Çünkü Özal'ın ardından Kürt sorunu askere havale edildi. Şahinlerin önerileri uygulamaya kondu. Kamu harcamaları bileşiminde savunmanın payı hızla yükseldi. Ayrıca izlenen popülist politika nedeniyle sosyal güvenlik finansman açığı 1991'de sıfır düzeyindeyken hızla artmaya başladı ve 1999'da eski para değeri üzerinden 1.1 katrilyon liraya yükseldi.

Kamu bankalarından alınan krediler geri ödenmediğinden ve kamu giderleri kamu bankalarına ödettirildiğinden dolayı kamu bankalarının görev zararı da 2001 sonunda toplam varlıklarının yüzde 50'sini aşarak 15.1 katrilyon lira olarak zirve yaptı. Dolarizasyon 1990'da yüzde 25 seviyesindeyken 1999'da yüzde 42'ye yükseldi. Herkes dolara sığındı.

Gelelim özel bankaların soyulmasına... 1992-2001 arasında şahinlerin yönetimindeki karanlık dönem, finansmanın şeffaflaşmasına izin vermiyordu. Bu dönemin devam etmesi ve bütçe soygunun sürmesi için askeri bir darbeye ihtiyaç duyuldu. "KİT'lerin kendi kaynaklarından oluşan ortak havuzdan borçlanacağını ve özel bankalardan kredi almayacağını" açıklayan 54. Hükümet'in Başbakanı Necmettin Erbakan, "irtica geliyor" söylemiyle görevden alındı. Böylece statükocu İstanbul sermayesi, kendisine rakip olarak gördüğü Anadolu sermayesini askere dövdürtüp pazardan kovaladı. KİT'lerin özelleştirilmesini de yargı vesayetiyle engelleyip, bütün özelleştirmeleri iptal ettirdi. Bunun sonucunda da hem KİT'lerin ürünlerini ucuza kullandı hem de onlara pahalıya mal satarak haksız kazanç sağladı.

Ayrıca statükocu İstanbul sermayesinin sahibi olduğu özel bankalar, KİT'lere yüksek faizle kredi vermeye devam ettiler ve görev zararı hızla yükselen KİT'lerde kendi saadet zincirlerinin sürmesini sağladılar. O dönemde bankacılık izinleri, bir bankadan kredi kartı alacak ölçüde mali yeterliliği olmayanlara bile verildi. Böylece vatandaşın mevduatını toplayan darbe destekçisi statükocu sermaye, kendisine yeni bir kazanç kapısı sağladı. Bankaları kendi kumbarası gibi kullandı.

Ta ki, 1999'da Körfez depremi oluncaya kadar. İşte devletin kâğıttan kaplan olduğu o dönemde açıkça görüldü. Soyula soyula içi boşaltılan devletin maliyesinde depremin yaralarını saracak kaynak olmadığı ortaya çıktı.

Devlet, borçlanma imkânlarının sınırına gelmişti. Bunun üzerine Ecevit Hükümeti IMF'ye gitmek zorunda kaldı. Ardından IMF'nin önerdiği programın ne olduğunu anlamayan bürokrasi, başta anlattığımız "tutarsız üçlünün" esiri oldu ve on yıl önce bugün Türkiye ekonomisi cumhuriyet tarihinin en büyük krizini yaşadı. Milyonlarca üniversite mezunu işsiz kaldı, insanlar birikimlerini yitirdi. Çünkü sadece darbe destekçiliği yaptığı için içinin boşaltılmasına göz yumulan bankaların vatandaşa maliyeti 93.3 katrilyon lirayı buldu.

Bunun üzerine seçmen, 2002 seçimlerinde küreselleşmeyi göremeyen ve ekonomiyi krize sokan siyasileri sandığa gömdü, siyasi hayattan sildi. Yerine yeni bir siyasi kadroyu getirdi. AK Parti bünyesindeki bu siyasi kadro demokratikleşmeyi hızlandırıp, özelleştirmeyi yaparak, mali disipline uyup ekonomiyi güvenilir hale getirdi. Türkiye'de fert başına gelirin son sekiz yılda 3 bin 492 dolardan 10 bin 624 dolara çıkması bu başarıyı sadece bize değil, çevremizdeki bütün herkese gösteriyor. Bugün bütün Ortadoğu ülkelerinin halkları, Türkiye'nin başarı öyküsünün aynısını kendi ülkelerinde yaşamak istiyor.

Süleyman Yaşar/Sabah

 
Yahu bu 3 Lü koaLisyon üLkeyi topu topu 3 sene yönetti,göreve geLdikLerinden hemen sonra marmara depremi oLdu,birçok oLumsuz tabLo içerisinde iktidar oLduLar..Kimse demiyor ki üLkeyi muhteşem yönettiLer,Birçok oLumsuzLukLar yaşandı bu dönemde fakat 9 seneLik akp iktidarının sabah akşam yaygara kopardığı kadar kötüLük yaptıkLarını düşünmüyorum.
Cumhuriyet tarihinin en büyük işsizLiği akp döneminde oLdu,cumhuriyet tarihinin en büyük özeLLeştirmeLeri akp döneminde oLdu.

Kim ne derse desin eski hükümetLer şimdiki dikta hükümetinden daha demokratik,daha miLLiyetçiydi,daha devLetçiydi.En azından üLke maLLarını haraç mezat satmadıLar.

Kimse unutmasın 2000 Li yıLLardan sonra küreseL ekonomi geLişmeye başLadı,Tayyip erdoğan cebinden para çıkarıp bu üLkenin cebine koymadı.Aksine eLine geçeni satıp yandaşLarına dağıttı.Gidin avrupa üLkeLerine bakın,amerikaya bakın;ekonomiLeri hep 2000 Li yıLLardan sonra büyük geLişme göstermiştir..

Kısacası;KompLo teoriLeri üretmeye gerek yok.

Akp dikta rejimini benimsediği için,açıkLarını kimseye beLLi etmediği için herkes toz pembe tabLoLar çiziyor.Geçen sefer de payLaşmıştım bu biLgiLeri,şimdi de payLaşıyorum;

Akp döneminde 35 milyar dolarlık devLet maLı satıLmıştır; yandaşLara,yabancıLara peşkeş çekiLmiştir.

80 yılda Türkiye Cumhuriyeti'nin borçlandığı miktar 242 milyar lira - 8 yılda borçlanılan miktar 217 milyar lira.

80 yılda bütçeden yapılan faiz ödemeleri 135 milyar, son 8 yılda 405 milyar lira

2002 yılında vatandaşların bankaya olan borçları 6,5 milyar lira 2010 Aralık'ta 170 milyar lira

Neden benim aziz miLLetim bunLarı sorguLamaz?
 
Yahu bu 3 Lü koaLisyon üLkeyi topu topu 3 sene yönetti,göreve geLdikLerinden hemen sonra marmara depremi oLdu,birçok oLumsuz tabLo içerisinde iktidar oLduLar..Kimse demiyor ki üLkeyi muhteşem yönettiLer,Birçok oLumsuzLukLar yaşandı bu dönemde fakat 9 seneLik akp iktidarının sabah akşam yaygara kopardığı kadar kötüLük yaptıkLarını düşünmüyorum.

İnan düşündüğünden daha fazla kötülük ettiler..işssizlik tavan yaptı..tavan..işten çıkartılanların ardı arkası kesilmiyordu...yaşını bilmiyorum ama biz o günlere canlı şahid olduk...


Cumhuriyet tarihinin en büyük işsizLiği akp döneminde oLdu,cumhuriyet tarihinin en büyük özeLLeştirmeLeri akp döneminde oLdu.

Bu konuda da yanılıyorsun...maalesef işsizlik üçlü koalisyonda olmuştur en fazla..
21 ŞUBAT KRİZİ...
Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizi...
21 Şubat 2001
Milli Güvenlik Kurulu'nda (MGK) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasında yaşanan gerginlik, Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizinin patlamasına yol açtı.

21 Şubat 2001 krizi, kamuoyunda "Kara Çarşamba" olarak adlandırıldı. Kriz, 14 aydan bu yana izlenen sıkı para politikasında önemli revizyona neden oldu. Hükümet, "dalgalı kur" politikasına geçme kararı aldı.

Krizin etkileri uzun süre devam etti. Binlerce kişi işsiz kaldı, çok sayıda işyeri kapandı.

21 Şubat'ta gecelik faizler yüzde 7500 ile "tarihi yükseliş", İMKB de yüzde 18.1 ile "tarihi düşüş" yaşayınca, öğleden sonra "kriz zirvesi" toplandı. Yaklaşık 13 saat süren zirvede, 9 Aralık 1999'da ilan edilen "kur çıpası" yerine, "dalgalı kur" sistemine geçilmesi benimsendi.

bu arada ben işsizliğe inanmam..kalifiye eleman yetişmemesine..ve insnaların verilen maaşı ve işi beğenmemesine bağlarım hep...yoksa eskilerin bir lafı vardır çalışana her yerde iş vardır...!!


Kim ne derse desin eski hükümetLer şimdiki dikta hükümetinden daha demokratik,daha miLLiyetçiydi,daha devLetçiydi.En azından üLke maLLarını haraç mezat satmadıLar.

Özeleştirme bugünün tabiriyle satma..her hükümet denedi fakat başaramadı...şimdi bunlar başardı..ve bu başarının ardından pek çok başarılar geldi...bu arada Türkiye dimdik yerinde..ve Krizden en az etkilenen ülkelerin başında...Daha yeni Rusyaya gittim ve gözümle gördüm..oradaki krizi ve etkilerini...


Kimse unutmasın 2000 Li yıLLardan sonra küreseL ekonomi geLişmeye başLadı,Tayyip erdoğan cebinden para çıkarıp bu üLkenin cebine koymadı.Aksine eLine geçeni satıp yandaşLarına dağıttı.Gidin avrupa üLkeLerine bakın,amerikaya bakın;ekonomiLeri hep 2000 Li yıLLardan sonra büyük geLişme göstermiştir..

Kısacası;KompLo teoriLeri üretmeye gerek yok.

Haklısın o komplo teorileri hep yapılıyor...bu arada benim açtığım konu komplo teorisi değil yaşanmış bir hakikattı ve bu hakikata kimsenin komplo demeye hakkı yoktur...


Akp dikta rejimini benimsediği için,açıkLarını kimseye beLLi etmediği için herkes toz pembe tabLoLar çiziyor.Geçen sefer de payLaşmıştım bu biLgiLeri,şimdi de payLaşıyorum;

Akp döneminde 35 milyar dolarlık devLet maLı satıLmıştır; yandaşLara,yabancıLara peşkeş çekiLmiştir.

Peki Bu mallar ülke dışına mı çıkmıştır...farklı bir ülkedemidir..!!!

80 yılda Türkiye Cumhuriyeti'nin borçlandığı miktar 242 milyar lira - 8 yılda borçlanılan miktar 217 milyar lira.

Bakın dikkat edin..ilk defa IMF Başkanı: Türkiye'nin IMF'ye ihtiyacı yok dedi..ve ekledi.."Türkiye'yle neden anlaşma yapmadıklarına yönelik sorusuna verdiği cevapta, görüşmeler sonucunda Türkiye'nin hiçbir uluslararası kurumdan yardım almaya gerek olmadığının belirlendiğini söyledi. Konuya 'bu başka bir hikaye!' diyerek giriş yapan Kahn şu ifadeleri kullandı: "Türk hükümetiyle yaptığımız görüşmeler sonucu, ekonomik durumun iyi olduğu anlaşıldı ve hiçbir uluslararası kurumun yardımına ihtiyacı olmadığı belirlendi. Biliyorsunuz biz sürekli müşteri arayan ticari bir banka gibi değiliz, sadece ihtiyacı olanlara yardım ederiz. Ve Türkiye gibi bir ülke kendi başına başa çıkabileceğini kararlaştırırsa biz bundan mutluluk duyarız." "bunları nasıl görmezden gelirsiniz anlamıyorum..!!!

80 yılda bütçeden yapılan faiz ödemeleri 135 milyar, son 8 yılda 405 milyar lira

2002 yılında vatandaşların bankaya olan borçları 6,5 milyar lira 2010 Aralık'ta 170 milyar lira

Onada bir atasözü vardır.."Ayağını yorganına göre uzat diye"...Millet bankaya borçlanırken sanıyorlarki..bedava..bir kredi kartı kullanmakta bile aynı...herkes...borcun tamamı değilde minimum tutarı ödüyor...halbuki..kişi kendi limitini bilmelidri..bankanınkini değil...!!

Neden benim aziz miLLetim bunLarı sorguLamaz?

Hep sorgularlar merak etme sen..millet herşeyin farkında...kimler geldi kimler geçti...millet kimleri sandığa gömdü..kimleri çıkardı...önemli olan gelecek zihniyetin millete güzel şeyler yapmasıdır...yoksa siz kendi milletinizi küçümsemeyiniz..!!!!
Atamız boşuna dememişti.."Türk Milleti Zekidir, Türk Milleti Çalışkandır" diye..
 
deprem zamanı, eyvallah anladık.
Lakin, depremden sonra 20 milyar dolar yardım geldi.
6 milyar doların nerelere harcandığı belliyken 14 milyar doların ne olduğu belirsiz.

2009 da dünya küresel kriz yaşadı, türkiye de çok az hissedildi. Ülkeye karayolu Özal'dan kalmaydı.
Miting'de K.K'nın Akp buraya ne yaptı sorusu üzerine
vatandaşın birisi geldiğin karayolunu diye bağırarak, arkasındaki yolu gösterdi.

Hastane'deki sağlık hizmetleri çok önemli gelişmeler kaydetti.
Dünya Türkiye'yi tanıdı. Eğitimde ücretsiz kitap dönemi başladı. Yazsam çokta anlayana sivrik sinek saz, anlamayana davul zurna az.
 
Geri
Üst