Kara Kartal
Banned
- Katılım
- 4 Nis 2007
- Mesajlar
- 1,531
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
2. MENDERES
Osmanlı döneminde soyadı kanunu olmadığından padişahlar geliş sıralarına göre numara alırlardı. 1. Selim, 2. Murat gibi... Bugün ise kafası değişmeyen, Osmanlı zihniyetinden henüz kurtulamamış olanları numaralandıracak olursak, Tayyib ERDOĞAN kesinlikle 2. Menderes olacaktır. Kendisini padişah sanan, meclisteki milletvekili çokluğuna güvenip de halife olduğu hissine kapılan bir kişi için, yolunda ilerlediği Menderes’in 2. sürümü olmayı hak etmiyor değil.
2. Menderes olmayı hak edecek çok işler yapmıştır. Ortak yönleri çoktur. Her ikisi de mecliste kendilerini temsil edenlerin çokluğuna güvenerek, en önemli Makamı, Cumhurbaşkanlığını Makamını ele geçirmek istemişlerdir. Rahmetli(!) 1. Menderes de meclisteki çokluğuna güvenerek, “oraya Cumhurbaşkanı adayı diye odunu koysam, odunu Cumhurbaşkanı seçtiririm” demekten geri durmayacak kadar kendinden geçmişti. Meclisteki çokluğuyla ne oldum delisine dönen Menderes, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gücünü yabana atınca, hiç bulutların üzerine ulaşamayan karıncanın kanatları çıkınca kartal oldum sanması gibi önüne gelene kafa tutmuş, herkesle ters düşmüş, Türk Silahlı Kuvvetlerine dahi meydan okumuştur. Menderes o denli esrimişti ki, İnönü’nün “seni ben bile kurtaramam” demesine bile aldırmamıştı. Ne de olsa Meclis’te çoğunluğa sahiptir ve Başbakanlık koltuğunda tek başına oturmaktadır. E sağında solunda da, önünde el ayak ilikleyen bir dünya adam vardı. Ömrü boyunca böyle şişirilip pohpohlanmayan Menderes’e göre artık kendisine güç mü yeterdi? Oysa bilmiyordu ki; Türk Silahlı Kuvvetleri tehlikeli gördüğü kişileri veya fikirleri istediği anda etkisiz hâle getirebilirdi. Menderes, kendisini Neron sanadursun Türk Silahlı Kuvvetleri, O’nun milleti tehdit eden tarafını görmüştü.
1.Menderes, 1. Dünya Savaşı’nda yedeksubaylık eğitimi gördüğü hâlde, bir hastalığı bahane ederek cepheden kaçmıştı. Her ne kadar başka çıkar yolu olmadığı için Kurtuluş Savaşı’na katılmışsa da, orduya olan düşmanlığını pek fazla saklayamadı. Kızılçullu Amerikan Koleji’nde okurken beynini de orada unutmuş olacak ki eline geçen ilk fırsatta yaptığı birinci iş İncirlik Üssü’nü Amerika’ya satıp, “Türk Askerleri Amerikan askerlerine selam duracak” demek olmuştur.
Ayrıca Meclis’teki vekillerine “isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz” diyen kişi de 1. Menderes’ten başkası değildir. Bundan başka, “Türkiye’yi küçük Amerika yapacağız” sözünün mucidi de 1. Menderes’tir. Yani başına gelenleri fazlasıyla hak etmiştir.
Bugünkü tabloya baktığımızda, 1. Menderes dönemiyle tıpatıp mutabakat gösteren bir olaylar silsilesiyle karşılaşıyoruz. Mevcut Hükümetin, işbaşına geldiğinde ilk yaptığı “eve dönüş” hikâyesini ortaya atarak, bütün teröristlerin serbest kalmasını sağlamak olmuştur. O gün bugün de zaten terörün önü alınamıyor. Orduyu pasifleştirmek için de aklınca bir şeyler yapmaya çalışan hükümetin sonu, 27 Nisan’da yayınlanan muhtırayla gelmiştir. Bundan sonra, bugünkü hükümetin kurucusu olan AKP, bir daha düzelemeyecektir. Muhtıra yiyen hiçbir parti, bir daha kendisini toplamamıştır.
Şöyle bir göz atalım; AKP iktidar oldu, aradan bir yıl dahi geçmeden Amerika ta cehennemin dibinden gelip Irak’a girdi. Yani yanı başımıza konuşlandı. AKP hükümeti ise buna hiç ses çıkartmadı. Tıpkı Osmanlı topraklarına adım adım giren düşmanlara karşı padişahın ağzını açmaması gibi. 1. Menderes de İncirlik Üssünü Amerikalılara satmıştı. Anlaşılan 2. Menderes, 1. Menderes’ten geri kalmak istemiyor. Bu sefer düşman, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden korktuğu için Türkiye’ye değil de, onun sınırına konuşlandı. AKP ve 2. Menderes son derece rahattı. Nasıl olsa AKP’yi “dini kurtaracak” diyerek, ömrü boyunca köyünden başka bir yer görmeyen, okuma yazması olmayan ve toz kondurmadıkları dinlerinin şartlarından bile haberi olmayan bir kesim kayıtsız şartsız destekliyordu.
AKP’nin dini kurtaracağını söyleyenleri anlamak ayrı bir beceri istiyor. AKP, dini nereden kurtaracak? Din, Er Ryan mı ki AKP onu kurtaracak? Din, insanların kalbindedir. İnsanların kalbinde olan bir nesneyi de kimse esir askeri kurtarıyormuş gibi kurtaramaz. Ama zihni uyuşmuş, beyni körelmiş ve aklıyla değil dogmalarıyla hareket eden insanlar bunu anlamazlar. Bu yüzden cahil ve iptidai insanları yönetmek ve yönlendirmek çok basittir. Beyinlerindeki dogmaları, taassupları kullanarak onlara istediğinizi yapabilir, yaptırabilirsiniz. AKP’nin kullandığı da zaten budur. Yani 2. Menderes’in…
Türkiye’nin başına gelen, Menderes’ten sonra kendisini padişah olarak gören ikinci Başbakan olan, 2. Menderes’in de, 1. Menderes’e benzeyen çok tarafları vardır. Mesela Erdoğan da askerliğini garson olarak yapmış, Birinci Dünya Savaşı’ndan kaçan Menderes gibi askerlikte hep geride durmuştur. Menderes Kore’ye Türk Askerlerini göndermişti, Erdoğan Lübnan’a gönderdi. Yani her ikisi de, bizimle hiçbir ilgisi olmayan savaşlara bizim askerlerimizi, sırf birileri istiyor diye gönderdiler. Dün 1. Menderes Türkçe okunan ezanı geri arap diline çevirttirdi. Bugün 2. Menderes’in getirdiği Kültür Bakanı, Türk Alfabesine, Türkçeye destek olması için birkaç arap harfinin de eklenmesini istiyor. Yani değişen bir şey yok, sadece adlar farklı…
Bugün “eve dönüş” diyerek teröristlerin hepsi hapishanelerden çıkarıldı, DGM’ler kapatılarak teröristler, devlete karşı suç işleyenler cesaretlendirildi, kürtçe denilen uydurma dille yayın serbest bırakılarak, televizyonlar kürt dizileriyle dolduruldu… Bütün bunlar, Türk Milleti’nin bilinçaltına girme çabasıdır. Yani diyorlar ki; bu ülkeye ihanet etmek, vatan haini olmak bedavadır. Evinde terörist beslediği için hapse atılan ve AKP tarafından hapishaneden çıkartılarak DTP adında bir parti kurmaları sağlanan eski DEP’li milletvekilleri meydanlara çıkıp açık açık kürt devleti ütopyalarından bahsediyor, Apo’nun serbest bırakılmasını istiyor. Bunca olay milletin gözü önünde cereyan ederken, birileri dünyadan habersiz oldukları hâlde “dini kurtaracak, müslüman adam” diye sayıklayarak 2. Menderes’in peşinden gidiyor. Irak’a, 2. Menderes’in iktidara gelmesiyle giren Amerika askerlerinin Irak’taki camilerde yaptıklarını yarın Türkiye’deki camilerde yaptıkları zaman görürler kimin neyi kurtardığını veya teslim ettiğini…
Mantıklı düşünen ve olayları aklıyla muhakeme eden her insan, 2. Menderes’in bugünkü yaptıklarına bakarak, onun Amerika’nın isteklerini yerine getirmekten başka bir şey yapmadığını açık bir şekilde görür. Onun kadrosunun hepsi, en alttan en üste kadar ümmetçi olduğundan, hiç birisi bulunduğu makamın, mevkiinin hakkını verememekte, makamları ne kadar büyürse büyüsün, zekâları, mantıkları, yürekleri ve kendi iradeleri yoktur. “Cami ne kadar büyük olursa olsun, imam bildiğini okur” demişler. Ümmetçiler, şeriatçılar, dinciler, her zaman herkesten emir almaya programlanmış robotlardır. Hür iradeleriyle hiçbir iş yapamazlar. Hep birilerinin kendilerini yönetmesini isterler. Nitekim Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda, 2. Menderes’in dedeleri “sürü burada, çoban nerede” diyerek padişahı istemiş, padişahı bir çoban, kendilerini ve bütün insanları bir sürü olarak gördüklerini açıklamışlardır.
2. Menderes’in Atatürk düşmanlığı herkesçe de malumdur. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olarak “10 Kasım’da yaygara kopartıldı” demekte bir sakınca görmeyen 2. Menderes, “Atatürk’ü anma töreninde sap gibi ayakta durmaya gerek yok” diyerek de kendisine Atatürk ve cumhuriyet düşmanı diyenlerin haklı olduğunu gözler önüne sermiştir.
Diğer bir konu ise kimlik konusudur. 2. Menderes, bu ülkede bir çok etnik kimliğe sahip insanın yaşadığını, bunların ortak kimliklerinin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak olduğunu, alt kimliklerinin ise ayrı ayrı etnik kökenlere ait olduğunu, kiminin Türk, kiminin kürt, kiminin çerkez, kiminin gürcü vs. olduğunu söylemiş, açık açık Türk kimliğini inkâr etmiş, mozaikçi bir yaklaşımla Türkiye’yi kafasında böldüğünü göstermiştir. Oysa bu ülke Türk adıyla kurulmuştur ve Anayasa’da bu ülkenin Türk ülkesi olduğu, resmi dilinin Türkçe olduğu, bayrağının Türk Bayrağı olduğu, Milli Marşı, Milli ve Ulusal Günleri ve Bayramları açıkça belirtilmiştir. Bunun dışında birileri, bu ülkede bir kimlik çıkarmaya çalışırsa, sonu o kadar acıklı olur ki, o kişiyi, hakkında “Hatırla Sevgili” diye dizi çevirip millete acındırmaya çalışırlar ama fayda etmez.
Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK, açık açık “Türkiye Türklerindir” demiştir. Ulu Önder, Başbuğ Mustafa Kemal’in en yakın ve samimi arkadaşlarından olan Adalet Eski Bakanı Mahmut Esat BOZKURT, Türkiye’de Türk soyundan olmayanların tek hakkının, hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı olduğunu, Ağrı’da çıkan bir kürt isyanını bastırdıktan sonra açık olarak söylemiştir. Cumhuriyetin kuruluş temeli Türkçülüktür. Bunu, Cumhuriyet tarihini biraz araştıran herkes açıkça görecektir.
Fakat bugün, mankurtlaşmış ümmetçi yobazlar sayesinde iktidara gelenler, boylarına poslarına bakmadan, ne olduklarını, neci olduklarını hesaba katmadan o Meclis’teki vekillerinin çoğunluğuna güvenerek cumhuriyete düşmanlık edip, rejimi değiştirmeye çalışmış, Ulu Önder Atatürk’ün ilkelerine alternatif çıkarıp, Türk Milleti’ni ümmetçilik mikrobuyla silmeyi hedeflemişlerdir.
Son olarak “cumhuriyeti değiştiremiyorsak Cumhurbaşkanını değiştiririz” mantığıyla Cumhurbaşkanını seçmek isteyen 2. Menderes, bu ülkede var olan en büyük ve en güçlü faktör olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hesaba katmamıştır. Cumhuriyet tarihinde göze çarpmaktadır ki; Türk Silahlı Kuvvetleri ülkenin ve milletin varlığına ve birliğine göz diken iç ve dış düşmanlara karşı amansız bir savunucu olmuştur. Her şartta bunları sindirmiş, silmiş ve yok etmiştir. Bunun en belirgin özelliği de 1. Menderes’tir. İster 1. ister 2. olsun, bu Mendereslerin ikisi de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gücünü önemsememenin cezasını ağır bir şekilde ödemişlerdir… Biri muhtıra yiyip Cumhurbaşkanlığı hayalleri suya düşmüş, diğeri ise son derece acıklı bir sonla bütün insanlara bu ülkede Türk Silahlı Kuvvetlere kafa tutulamayacağını göstermiştir.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Ulu Önder Atatürk’ün emanetlerine sahip çıkan, bu ülkenin değiştirilemez yasalarının bekçiliğini yapan ve hiçbir zaman, hiç kimsenin pasifleştiremeyeceği yegâne kurumdur. O, sadece bir kurum değil, Türk Milleti’nin varlığının da teminatıdır. Türk Milleti’nin en fazla güvendiği kurumdur ve öyle kalacaktır. Bu ülkeyi, çok zaman yok oluşun eşiğinden çekip kurtaran Türk Silahlı Kuvvetleri olmuştur. 12 Mart ile komünistleri, 28 Şubat ile irticacıları silmiş, 27 Mayıs 1960’da “Türkiye’yi küçük Amerika yapacağız” diyen Menderes’e hak ettiği cezayı vermiştir. Eğer Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kudretini görmek isteyen varsa, cumhuriyet tarihindeki Türk Ordusuna bakmaları yeterli olacaktır.
Uzun lafın kısası, bugünkü 2. Menderes ile 27 Mayıs 1960’da milleti köle, kendisini padişah sanıp, orduyu bile emrine almak isteyen, bu cahilliği ve zekâ eksikliği de asılmasına sebep olan 1. Menderes arasında büyük benzerlikler vardır. Bu benzerliklerin en belirgin olanı, her ikisinin de milleti duymayarak, kafalarının diklerine gitmeleridir. İkisi de Cumhurbaşkanını seçmek istemiş, fakat cumhuriyetin bekçileri, savunucuları, evlatları tarafından kendilerine müsaade edilmemiştir. Bu ülke sahipsiz değildir ve asla sahipsiz kalmamıştır. Bazı cahil kimseler, güneşi görmediklerinden ay’ı en büyük nur sanıp, ellerine az bir yetki geçince dünyayı devireceklerini sanabilir. Bu normaldir. Ancak değişmeyecek olan yegâne şey, Ulu Önder Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onun rejimidir. Bir de o rejimin savunuculuğunu yapanların kararlılığı…
1. ve 2. Menderes’e gelince; ne diyelim? Tanrı sonlarını benzetmesin…
Buğra Şad
Osmanlı döneminde soyadı kanunu olmadığından padişahlar geliş sıralarına göre numara alırlardı. 1. Selim, 2. Murat gibi... Bugün ise kafası değişmeyen, Osmanlı zihniyetinden henüz kurtulamamış olanları numaralandıracak olursak, Tayyib ERDOĞAN kesinlikle 2. Menderes olacaktır. Kendisini padişah sanan, meclisteki milletvekili çokluğuna güvenip de halife olduğu hissine kapılan bir kişi için, yolunda ilerlediği Menderes’in 2. sürümü olmayı hak etmiyor değil.
2. Menderes olmayı hak edecek çok işler yapmıştır. Ortak yönleri çoktur. Her ikisi de mecliste kendilerini temsil edenlerin çokluğuna güvenerek, en önemli Makamı, Cumhurbaşkanlığını Makamını ele geçirmek istemişlerdir. Rahmetli(!) 1. Menderes de meclisteki çokluğuna güvenerek, “oraya Cumhurbaşkanı adayı diye odunu koysam, odunu Cumhurbaşkanı seçtiririm” demekten geri durmayacak kadar kendinden geçmişti. Meclisteki çokluğuyla ne oldum delisine dönen Menderes, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gücünü yabana atınca, hiç bulutların üzerine ulaşamayan karıncanın kanatları çıkınca kartal oldum sanması gibi önüne gelene kafa tutmuş, herkesle ters düşmüş, Türk Silahlı Kuvvetlerine dahi meydan okumuştur. Menderes o denli esrimişti ki, İnönü’nün “seni ben bile kurtaramam” demesine bile aldırmamıştı. Ne de olsa Meclis’te çoğunluğa sahiptir ve Başbakanlık koltuğunda tek başına oturmaktadır. E sağında solunda da, önünde el ayak ilikleyen bir dünya adam vardı. Ömrü boyunca böyle şişirilip pohpohlanmayan Menderes’e göre artık kendisine güç mü yeterdi? Oysa bilmiyordu ki; Türk Silahlı Kuvvetleri tehlikeli gördüğü kişileri veya fikirleri istediği anda etkisiz hâle getirebilirdi. Menderes, kendisini Neron sanadursun Türk Silahlı Kuvvetleri, O’nun milleti tehdit eden tarafını görmüştü.
1.Menderes, 1. Dünya Savaşı’nda yedeksubaylık eğitimi gördüğü hâlde, bir hastalığı bahane ederek cepheden kaçmıştı. Her ne kadar başka çıkar yolu olmadığı için Kurtuluş Savaşı’na katılmışsa da, orduya olan düşmanlığını pek fazla saklayamadı. Kızılçullu Amerikan Koleji’nde okurken beynini de orada unutmuş olacak ki eline geçen ilk fırsatta yaptığı birinci iş İncirlik Üssü’nü Amerika’ya satıp, “Türk Askerleri Amerikan askerlerine selam duracak” demek olmuştur.
Ayrıca Meclis’teki vekillerine “isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz” diyen kişi de 1. Menderes’ten başkası değildir. Bundan başka, “Türkiye’yi küçük Amerika yapacağız” sözünün mucidi de 1. Menderes’tir. Yani başına gelenleri fazlasıyla hak etmiştir.
Bugünkü tabloya baktığımızda, 1. Menderes dönemiyle tıpatıp mutabakat gösteren bir olaylar silsilesiyle karşılaşıyoruz. Mevcut Hükümetin, işbaşına geldiğinde ilk yaptığı “eve dönüş” hikâyesini ortaya atarak, bütün teröristlerin serbest kalmasını sağlamak olmuştur. O gün bugün de zaten terörün önü alınamıyor. Orduyu pasifleştirmek için de aklınca bir şeyler yapmaya çalışan hükümetin sonu, 27 Nisan’da yayınlanan muhtırayla gelmiştir. Bundan sonra, bugünkü hükümetin kurucusu olan AKP, bir daha düzelemeyecektir. Muhtıra yiyen hiçbir parti, bir daha kendisini toplamamıştır.
Şöyle bir göz atalım; AKP iktidar oldu, aradan bir yıl dahi geçmeden Amerika ta cehennemin dibinden gelip Irak’a girdi. Yani yanı başımıza konuşlandı. AKP hükümeti ise buna hiç ses çıkartmadı. Tıpkı Osmanlı topraklarına adım adım giren düşmanlara karşı padişahın ağzını açmaması gibi. 1. Menderes de İncirlik Üssünü Amerikalılara satmıştı. Anlaşılan 2. Menderes, 1. Menderes’ten geri kalmak istemiyor. Bu sefer düşman, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden korktuğu için Türkiye’ye değil de, onun sınırına konuşlandı. AKP ve 2. Menderes son derece rahattı. Nasıl olsa AKP’yi “dini kurtaracak” diyerek, ömrü boyunca köyünden başka bir yer görmeyen, okuma yazması olmayan ve toz kondurmadıkları dinlerinin şartlarından bile haberi olmayan bir kesim kayıtsız şartsız destekliyordu.
AKP’nin dini kurtaracağını söyleyenleri anlamak ayrı bir beceri istiyor. AKP, dini nereden kurtaracak? Din, Er Ryan mı ki AKP onu kurtaracak? Din, insanların kalbindedir. İnsanların kalbinde olan bir nesneyi de kimse esir askeri kurtarıyormuş gibi kurtaramaz. Ama zihni uyuşmuş, beyni körelmiş ve aklıyla değil dogmalarıyla hareket eden insanlar bunu anlamazlar. Bu yüzden cahil ve iptidai insanları yönetmek ve yönlendirmek çok basittir. Beyinlerindeki dogmaları, taassupları kullanarak onlara istediğinizi yapabilir, yaptırabilirsiniz. AKP’nin kullandığı da zaten budur. Yani 2. Menderes’in…
Türkiye’nin başına gelen, Menderes’ten sonra kendisini padişah olarak gören ikinci Başbakan olan, 2. Menderes’in de, 1. Menderes’e benzeyen çok tarafları vardır. Mesela Erdoğan da askerliğini garson olarak yapmış, Birinci Dünya Savaşı’ndan kaçan Menderes gibi askerlikte hep geride durmuştur. Menderes Kore’ye Türk Askerlerini göndermişti, Erdoğan Lübnan’a gönderdi. Yani her ikisi de, bizimle hiçbir ilgisi olmayan savaşlara bizim askerlerimizi, sırf birileri istiyor diye gönderdiler. Dün 1. Menderes Türkçe okunan ezanı geri arap diline çevirttirdi. Bugün 2. Menderes’in getirdiği Kültür Bakanı, Türk Alfabesine, Türkçeye destek olması için birkaç arap harfinin de eklenmesini istiyor. Yani değişen bir şey yok, sadece adlar farklı…
Bugün “eve dönüş” diyerek teröristlerin hepsi hapishanelerden çıkarıldı, DGM’ler kapatılarak teröristler, devlete karşı suç işleyenler cesaretlendirildi, kürtçe denilen uydurma dille yayın serbest bırakılarak, televizyonlar kürt dizileriyle dolduruldu… Bütün bunlar, Türk Milleti’nin bilinçaltına girme çabasıdır. Yani diyorlar ki; bu ülkeye ihanet etmek, vatan haini olmak bedavadır. Evinde terörist beslediği için hapse atılan ve AKP tarafından hapishaneden çıkartılarak DTP adında bir parti kurmaları sağlanan eski DEP’li milletvekilleri meydanlara çıkıp açık açık kürt devleti ütopyalarından bahsediyor, Apo’nun serbest bırakılmasını istiyor. Bunca olay milletin gözü önünde cereyan ederken, birileri dünyadan habersiz oldukları hâlde “dini kurtaracak, müslüman adam” diye sayıklayarak 2. Menderes’in peşinden gidiyor. Irak’a, 2. Menderes’in iktidara gelmesiyle giren Amerika askerlerinin Irak’taki camilerde yaptıklarını yarın Türkiye’deki camilerde yaptıkları zaman görürler kimin neyi kurtardığını veya teslim ettiğini…
Mantıklı düşünen ve olayları aklıyla muhakeme eden her insan, 2. Menderes’in bugünkü yaptıklarına bakarak, onun Amerika’nın isteklerini yerine getirmekten başka bir şey yapmadığını açık bir şekilde görür. Onun kadrosunun hepsi, en alttan en üste kadar ümmetçi olduğundan, hiç birisi bulunduğu makamın, mevkiinin hakkını verememekte, makamları ne kadar büyürse büyüsün, zekâları, mantıkları, yürekleri ve kendi iradeleri yoktur. “Cami ne kadar büyük olursa olsun, imam bildiğini okur” demişler. Ümmetçiler, şeriatçılar, dinciler, her zaman herkesten emir almaya programlanmış robotlardır. Hür iradeleriyle hiçbir iş yapamazlar. Hep birilerinin kendilerini yönetmesini isterler. Nitekim Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda, 2. Menderes’in dedeleri “sürü burada, çoban nerede” diyerek padişahı istemiş, padişahı bir çoban, kendilerini ve bütün insanları bir sürü olarak gördüklerini açıklamışlardır.
2. Menderes’in Atatürk düşmanlığı herkesçe de malumdur. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olarak “10 Kasım’da yaygara kopartıldı” demekte bir sakınca görmeyen 2. Menderes, “Atatürk’ü anma töreninde sap gibi ayakta durmaya gerek yok” diyerek de kendisine Atatürk ve cumhuriyet düşmanı diyenlerin haklı olduğunu gözler önüne sermiştir.
Diğer bir konu ise kimlik konusudur. 2. Menderes, bu ülkede bir çok etnik kimliğe sahip insanın yaşadığını, bunların ortak kimliklerinin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak olduğunu, alt kimliklerinin ise ayrı ayrı etnik kökenlere ait olduğunu, kiminin Türk, kiminin kürt, kiminin çerkez, kiminin gürcü vs. olduğunu söylemiş, açık açık Türk kimliğini inkâr etmiş, mozaikçi bir yaklaşımla Türkiye’yi kafasında böldüğünü göstermiştir. Oysa bu ülke Türk adıyla kurulmuştur ve Anayasa’da bu ülkenin Türk ülkesi olduğu, resmi dilinin Türkçe olduğu, bayrağının Türk Bayrağı olduğu, Milli Marşı, Milli ve Ulusal Günleri ve Bayramları açıkça belirtilmiştir. Bunun dışında birileri, bu ülkede bir kimlik çıkarmaya çalışırsa, sonu o kadar acıklı olur ki, o kişiyi, hakkında “Hatırla Sevgili” diye dizi çevirip millete acındırmaya çalışırlar ama fayda etmez.
Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK, açık açık “Türkiye Türklerindir” demiştir. Ulu Önder, Başbuğ Mustafa Kemal’in en yakın ve samimi arkadaşlarından olan Adalet Eski Bakanı Mahmut Esat BOZKURT, Türkiye’de Türk soyundan olmayanların tek hakkının, hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı olduğunu, Ağrı’da çıkan bir kürt isyanını bastırdıktan sonra açık olarak söylemiştir. Cumhuriyetin kuruluş temeli Türkçülüktür. Bunu, Cumhuriyet tarihini biraz araştıran herkes açıkça görecektir.
Fakat bugün, mankurtlaşmış ümmetçi yobazlar sayesinde iktidara gelenler, boylarına poslarına bakmadan, ne olduklarını, neci olduklarını hesaba katmadan o Meclis’teki vekillerinin çoğunluğuna güvenerek cumhuriyete düşmanlık edip, rejimi değiştirmeye çalışmış, Ulu Önder Atatürk’ün ilkelerine alternatif çıkarıp, Türk Milleti’ni ümmetçilik mikrobuyla silmeyi hedeflemişlerdir.
Son olarak “cumhuriyeti değiştiremiyorsak Cumhurbaşkanını değiştiririz” mantığıyla Cumhurbaşkanını seçmek isteyen 2. Menderes, bu ülkede var olan en büyük ve en güçlü faktör olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hesaba katmamıştır. Cumhuriyet tarihinde göze çarpmaktadır ki; Türk Silahlı Kuvvetleri ülkenin ve milletin varlığına ve birliğine göz diken iç ve dış düşmanlara karşı amansız bir savunucu olmuştur. Her şartta bunları sindirmiş, silmiş ve yok etmiştir. Bunun en belirgin özelliği de 1. Menderes’tir. İster 1. ister 2. olsun, bu Mendereslerin ikisi de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gücünü önemsememenin cezasını ağır bir şekilde ödemişlerdir… Biri muhtıra yiyip Cumhurbaşkanlığı hayalleri suya düşmüş, diğeri ise son derece acıklı bir sonla bütün insanlara bu ülkede Türk Silahlı Kuvvetlere kafa tutulamayacağını göstermiştir.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Ulu Önder Atatürk’ün emanetlerine sahip çıkan, bu ülkenin değiştirilemez yasalarının bekçiliğini yapan ve hiçbir zaman, hiç kimsenin pasifleştiremeyeceği yegâne kurumdur. O, sadece bir kurum değil, Türk Milleti’nin varlığının da teminatıdır. Türk Milleti’nin en fazla güvendiği kurumdur ve öyle kalacaktır. Bu ülkeyi, çok zaman yok oluşun eşiğinden çekip kurtaran Türk Silahlı Kuvvetleri olmuştur. 12 Mart ile komünistleri, 28 Şubat ile irticacıları silmiş, 27 Mayıs 1960’da “Türkiye’yi küçük Amerika yapacağız” diyen Menderes’e hak ettiği cezayı vermiştir. Eğer Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kudretini görmek isteyen varsa, cumhuriyet tarihindeki Türk Ordusuna bakmaları yeterli olacaktır.
Uzun lafın kısası, bugünkü 2. Menderes ile 27 Mayıs 1960’da milleti köle, kendisini padişah sanıp, orduyu bile emrine almak isteyen, bu cahilliği ve zekâ eksikliği de asılmasına sebep olan 1. Menderes arasında büyük benzerlikler vardır. Bu benzerliklerin en belirgin olanı, her ikisinin de milleti duymayarak, kafalarının diklerine gitmeleridir. İkisi de Cumhurbaşkanını seçmek istemiş, fakat cumhuriyetin bekçileri, savunucuları, evlatları tarafından kendilerine müsaade edilmemiştir. Bu ülke sahipsiz değildir ve asla sahipsiz kalmamıştır. Bazı cahil kimseler, güneşi görmediklerinden ay’ı en büyük nur sanıp, ellerine az bir yetki geçince dünyayı devireceklerini sanabilir. Bu normaldir. Ancak değişmeyecek olan yegâne şey, Ulu Önder Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onun rejimidir. Bir de o rejimin savunuculuğunu yapanların kararlılığı…
1. ve 2. Menderes’e gelince; ne diyelim? Tanrı sonlarını benzetmesin…
Buğra Şad