11 Eylül'ün İç Yüzü - Gerçek Yalanlar
Bu makale, 11 Eylül’le ilgili bütün hadiselerin, Amerikan hükümeti ve aracıları tarafından planlandığını ve uygulamaya konulduğunu gösteren delillerin bir özetini sunar.
Mehmet Polat / Haber 10
Öncelikle, olayın Hükümet versiyonun iddia edildiği gibi doğru olduğunu, yani 19 Arap’ın dört uçak kaçırdığını ve bunlardan üçünü binalara hedeflediğini, diğerini de boş bir alana çarptığını farz edelim. Birazdan göstereceğim gibi, olan bitenin hepsi bundan ibaret değil, eğer öyle olsa bile, Hükümetin bununla ilgili önceden bilgi sahibi olduğunu ve hadiselerin gerçekleşmesine kasıtlı bir biçimde müsaade ettiğini gösteren sağlam kanıtlar var. Bu kanıtları anlamak için, olayın Hükümet versiyonunun ne olduğunun bilinmesi gerekir. En başta, ABD hükümetinin o günle ilgili resmi tutanaklarına bakalım.
American Airlines’a ait, 11 uçuş numaralı, kuyruk numarası N334AA olan bir Boeing 767 uçağı kaçıranlarla birlikte toplam 92 kişiyle, Boston’dan kalkıp Los Angeles güzergahında seyretmekteyken, 5 Arap tarafından kaçırıldı. Uçak öğleden önce saat 8.25 ya da daha öncesinde kaçırıldı ve saat 8.46’da Dünya Ticaret Merkezi’nin kuzey kulesine dalış yaptı.
United Airlines’a ait, 175 uçuş numaralı, kuyruk numarası N612UA olan bir Boeing 767, uçağı kaçıranlarla birlikte 65 yolcusuyla, American Airlines’a ait 11 uçuş numaralı uçakla aynı rotada devam ederken, 5 Arap tarafından kaçırıldı. Uçak öğleden önce 8.55 dolaylarında kaçırıldı ve 9.03’de Dünya Ticaret Merkezi’nin Güney Kulesi’ne vurdu.
Kuleler daha sonra, uçakların taşıdığı yakıtın kulelerin çelik kaplamalarını eritmesi sonucu çöktü.
American Airlines’a ait 77 uçuş numaralı, N644AA kuyruk numaralı bir Boeing 757, uçağı kaçıranlarla birlikte içinde bulunan 64 yolcusuyla Dulles Havalimanı’ndan kalkıp Los Angeles rotasında seyrederken, 5 Arap tarafından kaçırıldı. 8.55 dolaylarında kaçırıldı ve 9.45’te Pentagon’u vurdu.
United Airlines’a ait 93 uçuş numaralı, N591UA kuyruk numaralı bir Boeing 757,
uçağı kaçıranlarla birlikte içinde bulunan 45 yolcusuyla Newark’dan (New Jersey)kalkış yapıp, San Fransisco rotasında ilerlerken, 4 Arap tarafından kaçırıldı. 9.45 sularında kaçırıldığı ve 10.10’da Pennyslvania’da boş bir arazide parçalandığı biliniyor.
Bu zaman aralıklarında yetkilileri suçlanmaya değer kılan anormallik, Amerikan hava gücünün tek bir avcı jeti (İngilizce adıyla “fighter jet”) bile kaçırılan uçakların engellenmesi için seferber etmemesidir. (Bkz.
http://911research.wtc7.net/essays/911revealed/#airdefense )
Havacılık yönetmeliklerine ve tarihsel örneklere dair yapılacak küçük bir araştırma, o uçakların her birinin çarpmayı hedefledikleri yerlere yakınlaşmadan önce avcı jetler tarafından engellenmesi gerektiğini gösterir. Tek bir avcı jetin bile seferber edilmemiş olması, yalnızca rutin hava savunma prosedürlerinin sistematik olarak ülke çapında durdurulmuş olmasıyla açıklanabilir. Federal Havacılık İdaresi (FAA) yönetmelikleri, herhangi bir uçağın gitmesi gereken güzergahından sapması veya Hava Trafik Kontrolü (ATC) komutlarına ya da kendisiyle kurulmaya çalışılan iletişim çabalarına cevap vermemesi durumunda, otomatik olarak acil durum çağrısı yapılacağını belirtir.
Bunun nedeni, hiçbir art niyetten şüphelenilmese bile, bu uçağın diğer uçaklar için tehlike oluşturmasıdır. Eğer Hava Trafik Kontrolü acil bir durumun varlığından şüphe duyarsa, bu tüm birimlerce ortak olarak ele alınır. (Bkz. http://standdown.net/ )
Hava Trafik Kontrolü bir acil durum tespit ederse, uçağın engellenmesi, problemin ne olduğunun öğrenilmesi, ve uçağın tekrar doğru güzergahınayönlendirilmesinin sağlanması gibi bir dizi açıkça belirtilmiş prosedür üzerinden NORAD’a (Kuzey Amerika Hava Savunma Komutanlığı) bir avcı jetler eskortu gönderilmesi talebinde bulunur. Eğer uçağın pilotunun birlikte hareket etmekten kaçındığına inanılırsa, düzenlemeler, avcı jetlere uyarı amaçlı havada duman bırakan mermilerle ateş açma, uçağın yanı başına kadar sokulma, uçağı istenen uçuş yoluna zorlama- hatta çok uç durumlarda uçağı vurarak düşürme gibi bir dizi daha agresif karşılıklar verme hakkını tanır. Avcı jetler, ya en yakın hava üslerinden gönderilir ya da ikinci şık olarak deneme uçuşu yapan pilotlar uçağın engellenmesi için yönlendirilir. Avcı jetleri göndermek sadece bir iki dakika alır ve bu süreç o kadar rutin bir haldedir ki, 11 Eylül’e kadar ki bir yıl içerisinde Amerikan semalarında haftada ortalama 1.6 oranında böyle olaylar olmuştur. Kaçırılan uçakların uçuş güzergahlarına ilişkin hava sahalarının yeri hakkında yapılan bir araştırma, kaçırılan uçağın bir yere vurmadan engellenmesi gerektiğini göstermiştir. Ama Pentagon vurulduktan sonra bile hiçbir avcı jeti gökyüzüne gönderilmemiştir. (Bkz.http://home.pacbell.net/skeptica/9-11list.html )
Bununla ilgili en görülmeye değer örnek Pentagon’a uçak çarpması olayıdır. Saat 9.03’e kadar iki uçak zaten Dünya Ticaret Merkezini vurmuştu ve Pentagon’u vuracak uçağın 42 dakika daha uçmasına izin verildi, tabiî ki de Washington’a doğru, ve de dünyanın en güçlü hava gücünün umurunda olmadan. Pentagon’dan sadece 10 dakika uzaklıkta Andrews Havaüssü vardır. Dev bir donanıma sahip bu üs, Washington ve civarının hava savunmasından sorumludur ve kendi içerisinde sadece bu güvenlik işlevini yerine getirmesi için sürekli olarak teyakkuz halinde bulunan iki hava filosu bulundurur. Bunun nedeni ise, Beyaz Saray’ın, Eyalet Meclisi’nin, Capitol’un, ve de şehrin sivil vatandaşlarının tehlike altında bulunma ihtimalidir. Bu durum hiçbir zaman öngörülmemiş bir olasılık olmamıştır. Simülasyon yoluyla Pentagon geçmiş iki yılda, iki defa spesifik olarak bir uçak çarpması hadisesinin alıştırmalarını yapmış ve onlarca yıldır kaçırılan bir uçağın Beyaz Saray’a olası bir intihar dalışı yapma problemiyle boğuşmaktadır.
11 Eylül günü, yetkililer yaklaşık olarak bir saat kadar öncesinden Pentagon saldırısının uyarısını almışlardı ve art niyet taşımadığı bilinen basit bir uçağın kazara rotasından sapması durumunda bile otomatik olarak uygulamaya konan standart süreçleri ihlal ederek tüm hava gücünü üstte beklettiler.
NORAD, ilk başta hiçbir avcı jetini yollamadığını kabul ettikten sonra, -çünkü meğer böyle bir şeyin olabileceğini hayal edememişler- hikayeyi bir hafta sonra aniden değiştirerek, 130 mil ötedeki Langley havaüssünden avcıları yolladığını ama avcıların olay yerine zamanında varamadığını öne sürdü. Eğer avcılar gerçektende Langley’den gönderilmişse, o halde nasıl oluyor da avcıların yollanması emrini veren NORAD, bundan bir hafta sonrasına kadar kendi verdiği emirden bihaber oluyor? NORAD tarafından verilen zamanlara göre, Langley avcılarının olay yerine zamanında varamaması için saatte 260 milin altında uçmuş olması gerekiyordu- kaldı ki avcıların yapabilecekleri maksimum hız saatte yaklaşık 1200 mil’dir. Andrews Havaüssü’nün sadece 10 mil ötede iki hava filosu varken- ve de özellikle yalnızca Washington ve civarının güvenliği için konumlandırılmışken- neden Langley Havaüssünden avcılar gönderilsin ki? (Bkz.http://www.AttackOnAmerica.net/IGNORAD.htm )
Daha acayip olanı, CBS haberlerinin, 14 Eylül günü Langley Havaüssü ile ilgili iddiayı, haberi, herhangi bir kaynağa dayandırmadan yayınlayan ilk kurum olmasıdır. 16 Eylül’de Başkan Yardımcısı Dick Cheney, hala Pentagon saldırısı öncesinde avcı jetlerinin bulunmadığı iddiasını savunuyordu ve NORAD, CBS’in haberinden haberdar değildi ve 18 Eylül’e kadarda haberdar olamayacaktı.
Bunun üzerine, o gün Andrews Havaüssü’nde hiçbir avcının bulunmadığını söylemeye çalıştılar ama o gün yerlerinde bulunmayan avcıların nasıl olupta Pentagon vurulduktan birkaç dakika sonra semadaki yerlerini almak üzere Andrews Havaüssü’nde hazır bulunduklarını açıklayamadılar ve de hala Başkent’e doğru yol aldığı bilinen devasa UA 93 uçağını engellemek için rahatlarını bozmadılar.
Hava gücü olup bitenler karşısında seyirci kalıyorken, iki resmi görevli ulusun savunmasından direk olarak sorumludur- Genel Kurmay Başkanı Richard Myers ve Başkan/Başkomutan George W. Bush. Amerika Başkanı George W. Bush meydana gelen dehşet karşısında, çıldırtan bir lakaytlık olarak tanımlanabilecek bir tutum sergilerken, Myers, bir uçağın Dünya Ticaret Merkezine vurduğunu duyduğunda, Senatör Max Cleland’la rutin bir toplantıyı başlatmak üzereydi. Myers sanki hiçbir şey olmamış gibi toplantıya devam etti. 18 dakika sonra ikinci uçak da vurduğunda, NORAD, en azından bir uçağın daha kaçırıldığını biliyordu, buna rağmen Myers ve Cleland toplantıya devam ettiler. Akabinde bu uçak Pentagon’u vurdu. Ama hala ısrarla toplantıya devam ettiler. (Bkz. 911review.org/Wiki/LEVIN_MYERS_NELSON.html )
Bu arada, Bush, Florida’daydı ve görüntüleri televizyonda yayınlanacak bir ilkokul ziyaretine çıkmak üzereydi. Bush, burada ikinci sınıf öğrencilerinin yaptığı okumaları dinleyecek, akabinde de ülkesinin yeni eğitim yasasıyla ilgili bir konuşma yapacaktı. Daha okula ulaşmadan bile, Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan ilk saldırıdan haberdardı. Çünkü, Bush’un makam arabası okula doğru yol alıyorken, Dünya Ticaret Merkezi’nin kuzey kulesi saat 8:46’da vurulmuştu. Ortada çok acil bir durum vardı ve Bush’un yapacağı okul ziyareti pekala iptal edilebilirdi. Ama Bush programına devam etti. Bush, ilk uçak çarpmasından 5 dakika sonra okulda olacaktı. (Bkz. www.thewebfairy.com/killtown/bush.html )
Bush, daha okula varmadan, NORAD, kendi belirttiği zaman dilimlerine bakılacak olursa, kaçırılan iki uçaktan daha haberdardı, bu, Bush’un da bundan haberdar olduğu anlamına geliyordu ama yinede o okula doğru devam etti. Okulun uluslararası bir havaalanından sadece 5 mil ötede olduğu ve Bush’un programının kamuoyu tarafından önceden biliniyor olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak, ki bu okulun da bir hedef olabileceği anlamına gelir, buna rağmen Bush okula vardığında, saldırılar hakkında hiçbir şey bilmiyormuş gibi davrandı. Bush sınıfa girmeden, NORAD büyük bir terörist saldırının yolda olduğunu açıkça biliyordu. (Bkz. http://www.sarasotamagazine.com/Pages/hotstories/hotstories.asp?136)
Saat 9.05 dolaylarında, Bush, küçük bir kızın, küçük keçisi hakkında yazdığı hikayeyi dinliyordu. Bu esnada, Beyaz Saray Genel Sekreteri Andrew Card sınıfa girdi ve ikinci bir uçağın Dünya Ticaret Merkezine vurduğunu ve “Amerika’nın saldırı altında olduğunu” Bush’un kulağına fısıldadı.
Bush, belli belirsiz bir şekilde kafasını salladı ve bundan sonra sınıfın yaptığı okumalara gülerek, espri yaparak, çocukların okuma yeterlikleri hakkında cesaretlendirici sözler söyleyerek bir 25 dakika daha devam etti. Bush, bir muhabirin kendisine New York’da olup bitenlerle ilgilenmesi gerektiğini söylemesi üzerine, muhabiri sert bir biçimde azarladı ve şimdi bunu konuşmanın sırası olmadığını söyledi. Bu arada, Bush, sınıfta başka hiç kimsenin bilmediği bir şeyi biliyordu- gökyüzünde serbest bir şekilde uçan bir uçağın daha olduğunu. (Bkz. http://www.whatreallyhappened.com/9-11bushbooker.html)
Saat 9.30’da, AA 77 uçağı Washington’a doğru rahatsız edilmeden son derece rahat bir şekilde uçarken, Bush, (o günkü programında olduğu üzere) okuma yapan sınıftan ayrılıp, ulusa son derece gereksiz bir konuşma yaparak daha fazla zaman kaybetti.(Bkz. http://www.AttackOnAmerica.net/BushAtEmmaEBookerSchool.mov )
Bush konuşmasında, “sorumluların izini bulup onları cezalandırmaya” söz veriyorken, dinleyicilerinin hala farkında olmadığı ama kendisinin bildiği,
havada serbest bir şekilde dolaşan uçakla ilgili bir şeyler yapmak için alakadar görünmüyordu. Tam Pentagon vurulduğu zaman, Bush okuldan ayrılıyordu.
Daha sonra, devam etmekte olan krizin farkında olupta buna rağmen okula gitmekte ısrar etmesini örtbas etmek için, Bush, ilk uçağın Dünya Ticaret Merkezi’ne çarptığı zaman okulda olduğu yalanını uydurup, sabahki durumuyla ilgili yalan bilgiler verdi. Bu yalan, egemen medyanın popüler mitolojisinde yerini almıştı bile. O sabahki hareketlerinin üstünü kapatmak için yalan bir hikaye bulmaya çalışırken, Bush, ilk çarpmayı okuldayken TV’den canlı olarak seyrettiğini ve bunun bir kaza olduğunu düşündüğünü dikkatsizce söyleyiverdi. Bu da bir yalandı çünkü ilk uçak çarpması hiçbir zaman canlı olarak televizyondan verilmemişti. Canlı olarak verilen İkiz Kuleler’e ikinci uçak çarpması hadisesiydi. İkinci olarak, ilk saldırı olduğunda, Bush makam arabasıyla okul yolundaydı. Aynı anda hem makam arabasında olup, hem de okuldaki TV’den olayı nasıl seyredebildi?
Üçüncü olarak, eğer Bush ilk çarpmayı okuldayken canlı olarak gerçekten seyretmişse, o zamanda Bush okula vardığında programını bir tarafa bırakıp televizyonun açılmasını mı istedi? O halde saldırıyı önceden
biliyordu, bilmiyorduysa, bu nasıl tesadüfdür ki, teröristler saldırıyı yapmak için imkansız bir şeyi, Bush’un durduk yere televizyon izleme isteğini beklediler. (Bkz. http://www.serendipity.li/wot/bushflub.htm)
Hükümetin saldırılar karşısında şok olduklarını belirtmelerine rağmen, nasıl olduysa birkaç saat içinde perdenin arkasındaki ismi –Usame Bin Ladin- sorumlu tutmakta hiç zorluk çekmediler ve derhal Afganistan’ı işgal etmekle tehdit ettiler. Değinmeyi ihmal ettikleri bir bir şey vardı ki, oda, Afganistan’ın işgal kararının 2001 Temmuz’una kadar zaten alınmış olduğuydu ve savaş planlarının detayları, 9 Eylül 2001 günü Bush’un masasına gelmişti.
Yaygın bir şekilde inanılan masala göre, Bin Ladin saldırıların sorumluluğunu üstlenmişti ama bu kesinlikle doğru değildir. Ladin saldırılarla ilgisi bulunduğu iddiasını kesin bir dille reddetmiş ve bazı kaynaklara göre, saldırıları İslam dışı olarak niteleyip kınamıştır. (Bkz.
www.911review.com/articles/usamah/khilafah.html ). Ladin’in saldırıların sorumluluğunu kabul ettiği mitosu tamamıyla Pentagon’un ortaya çıkardığı bir video kasetine dayanır ve bu kasette Ladin’in gülerken görünen görüntüleri, sanki Ladin’in ne kadar çok masum insan öldürdüğüne gülüyormuş gibi yansıtılır.
Bu kaset sahtedir. En azından kasette orada burada görüntüleri görünen kişi Bin Ladin değildir. Kesin olan şu ki, Ladin bir bahanedir, bir paravandır. Zaten sonrasında Başkan yardımcısı Dick Cheney, telefonla katıldığı Tony Snow Show programında Usame Bin Ladin’in 11 Eylül olaylarıyla bir bağlantısı olmadığı gerçeğini ifade edecektir. Şöyle diyor Cheney: “So we've never made the case, or argued the case that somehow Osama bin Laden was directly involved in 9/11.” Bu cümlede Cheney, kendilerinin Usame Bin Ladin’in 11 Eylül olaylarıyla bağlantılı olduğunu savunmadıklarını söylüyor. Görüşmenin ilerleyen bölümünde sunucu Tony’nin, Usame Bin Ladin’in 11 Eylül bağlantısı konusunda net bir cevap istemesi üzerine ise, Cheney afallıyor ve espri yapmaya çalışarak içinde bulunduğu zor durumdan sıyrılmaya çalışıyor. Cheney’in başının dertte olduğunu anlayan sunucu başka bir soru sorarak konuyu değiştiriyor. (Görüşmenin tamamı için bkz.
http://www.whitehouse.gov/news/releases/2006/03/20060329-2.html )
Amerikan ordusu, kaseti “yerinde kullanmak üzere” Afganistan’da bulmuştur. (Bkz.http://ics.leeds.ac.uk/papers/vp01.cfm?outfit=pmt& requesttimeout=500&folder=1087&paper=1088)
Kasetteki ifadelerin Pentagon tarafından İngilizce’ye tercümesi, bağımsız mütercimler tarafından yanıltıcı ve kusurlu görülerek, mütercimlerin anında sert tepki göstermelerine neden oldu. Buna karşılık olarak, Pentagon, tercümenin kusurlu olduğunu kabul etmekle beraber, “toplantıda konuşulan her şeyin kelimesi kelimesine tercümesi olmadığını, buna karşılık alınması gereken mesajları ve bilgi akışını ilettiğini” söylemiştir.
Bütün bunlar, işte Hükümet’in parmağının olduğunu göstermekle beraber, bunlar sadece devede kulak kalır. FBI, saldırılarda parmağı bulunan 19 Arap’ı birkaç gün içerisinde kamuoyuna tanıtmayı başarmış, her şey bununla kalmamış, saldırganların isimleri, yüzleri, hayat hikayeleri, anında egemen medyanın televizyonlarındaki ve gazetelerindeki yerlerini almıştır. İddia o ki, teröristlerin, olay yerinde, yüzlerce ton küllerin arasından pasaportları ve intihar notları bulunmuş, meğer tahrip edilemez nitelikte yapılmış, kara kutuları da dahil olmak üzere tüm uçakları, ve içindeki tüm yolcu ve mürettebatı yakıp kül eden o korkunç dalış, onların pasaportlarına ve intihar notlarına dokunmamış. (Bkz. www.americanassembler.com/911/timeline/911_dec2001.htm)
Dünya 11 Eylül öncesi hiçbir tarihte böylesine aptal muamelesine tabi tutulmamıştı. Yani siz uçak kaçırmak için sahte kimlikli pasaportlar
kullanacaksınız ama gerçek olanınıda yanınızda getireceksiniz (İkiz Kulelerin yüzlerce ton küllerinin arasından Muhammed Atta’nın kendisine ait pasaportu “bulundu”). Üstelik uçakları kaçırdıkları iddia edilen Arapların hepsinin “resmi 11 Eylül Raporuna göre” bagajlarında bıçaklar, kutukesiciler ve bayıltma amaçlı getirdikleri gazlar olduğu halde havaalanlarındaki yoğun güvenlik birimlerine, üst aramalarına yakalanmadan %100 başarıyla uçağa binebildiler. Hemde 19 Arap birden, ve sıfır hatayla. İşte bizden tam olarak buna inanmamız bekleniyor.
(Bkz. www.worldnetdaily.com/news/article.asp?ARTICLE_ID=26641)
Kanıt avcıları için diğer bir mucizevi talih kuşu, uçağı kaçıran teröristlerin elebaşısı olduğu iddia edilen Muhammed Atta’nın bagajını ne hikmetse Logan Havaalanında bırakması ve bagajın içinden suikastçı arkadaşlarına verilmek üzere talimatların çıkması olayıdır. Görünen o ki, Atta ve çetesi havaalanına giderken yolda uçuş manüellerini okuyarak dev Boeingleri son dakikada uçurmayı öğrenmişler, çünkü manüelleri ,bu manüeller Arabça tabi, nasıl olsa bir daha ihtiyacımız olmayacak diye FBI’ın bulması için kiraladıkları arabalarda bırakmışlar. (Bkz. www.whatreallyhappened.com/atta_9-11.html )
FBI’ın uçakları kaçırdığını iddia ettiği bazı insanların sağ salim ortaya çıkıp masum olduklarını savunmaları ne kadarda utanç vericidir! Bkz.
(news.bbc.co.uk/1/hi/world/middle_east/1559151.stm). Daha utanç verici olanı, uçakların kalkış yaptığı iddia edilen havayollarının CNN’e verdiği yolcu listesinde tek bir Arap isminin bile bulunmayışıdır (Bkz.
http://www.cnn.com/SPECIALS/2001/trade.center/victims/main.html ). Yolcu listelerindeki isimlerin hiçbirinin Arapların sahte isimleri olduğu iddia edilemiyor. Peki bu adamlar yolcu listesinde adları olmadan uçağa nasıl binebiliyorlar? Diyelim ki hepside sahte isim kullanıyorlardı, peki nasıl olurda
bu sahte isimlerden yola çıkarak faillerin gerçek kimliklerine ulaşılabiliyor ve neden listedeki diğer isimler uçak kaçıranların sahte isimleri olarak tanımlanmıyor? Görünen o ki, 19 Arap, Arap olmayan sahte kimliklerle uçağa binebildiler, hem de %100 başarı oranıyla! (Bkz. http://www.serendipity.li/wot/valentine.htm)
Ve de neden bu adamların havaalanı güvenlik birimlerince kayda alınmış görüntüleri yok?
Şimdi uçakları kaçırıp, değinilen yerlere çarptıkları iddia edilen şahısların akıbetlerine bakalım.
Abdul Aziz Al-Omari: “Suudi vatandaşı olan bu şahsın FBI’ın terörist kamikazeciler listesinde adı geçiyor. 11 Eylül olaylarından sonra, yetkililere, 1995’de Denver üniversitesinde elektrik mühendisliği bölümünde okurken, pasaportunun çalındığını, durumu anında polise rapor ettiğini söylüyor.” (http://christianparty.net/terroristsalive.htm ).
Şöyle konuşuyor Al-Omari; “FBI beni terörist listesine eklediğinde ilk başta inanamadım. Adımı ve doğum tarihimi verdiler. Ama ben bir intihar bombacısı değilim. Gördüğünüz gibi buradayım ve yaşıyorum. Bir uçak nasıl kullanılır bilmiyorum. Olaylarla bir ilgim yok.
(http://www.portal.telegraph.co.uk/news/main.jhtml?xml=/news/2001/09/23/widen23.xml)
23 Eylül 2001, bkz ayrıca (http://www.asharqalawsat.com/)
FBI’ın kamikazeci ilan ettiği diğer şahıslardan ikisi olan Abdel Aziz Al-Omari ve Said Hussein Gharamallah Al-Ghamdi de hala hayattalar ve yaşamlarını sürdürüyorlar. İlki Suudi Arabistan’da, diğeri ise Tunus’da yaşıyor. http://www.uscrusade.com/forum/config.pl/read/987 .
FBI’ın iddia ettiği ikinci Abdul Aziz Al-Omari: Bakalım BBC onun hakkında ne diyor: “Abdul Aziz Al-Omari halen Suudi Arabistan Havayollarında pilot olarak çalışıyor.” (http://news.bbc.co.uk/hi/english/world/middle_east/newsid_1559000/1559151.stm)
23 Eylül 2001.
Bu da Independent gazetesinin haberi: “Suudi Havayollarında çalışan Bay
Al-Omari, uçak kaçırmayla suçlanması ve dahası ölü ilan edilmesi üzerine
Cidde’deki Amerika konsolosluğuna giderek açıklama istedi.” Independent
(http://news.independent.co.uk/world/middle_east/article216142.ece) 17 Eylül 2001
Bu Al-Omari, halen Cidde’de karısı ve dört çocuğuyla birlikte yaşıyor.
Saeed Al-Ghamdi’ye ne buyurursunuz? Al-Ghamdi de diğerleri gibi halen sağ ve Tunus Air’deki işine devam ediyor. Telegraph gazetesine şöyle konuşmuş
Al-Ghamdi: “Kelimenin tam anlamıyla şok oldum. FBI herhengi bir kanıt kullanmadan beni olaylara karışmakla suçluyor.” Telegraph (http://www.portal.telegraph.co.uk/news/main.jhtml?xml=/news/2001/09/23/widen23.xml)
23 Eylül 2001
Londra’da Arapça basılan günlük Asharq Al Awsat gazetesi Saeed Al-Ghamdi ile röportaj yaptığını söylüyor. BBC
(http://news.bbc.co.uk/hi/english/world/middle_east/newsid_1559000/1559151.stm)
23 Eylül 2001
Waleed Al-Shehri: FBI’ın listesindeki altıncı kişi olan Al-Shehri, Kazablanka’da yaşayan bir Suudi vatandaşı. Waleed Al-Shehri, Amerika’da Dayton Beach bölgesinde, Embry-Riddle Aeronautical University’de uçuş dersleri almış. Şu anda Tunus havayolları adına çalışıyor. 22 Eylül 2001’de, Associated Press, Al-Shehri’nin Fas’taki Amerikan büyükelçiliğine hesap sormaya gittiğini bildirdi. www.suntimes.com/special_sections/ sept11/attacks/thehijackers.html )
“Fotoğrafları FBI tarafından açıklandıktan sonra, dünyanın pek çok gazete ve TV’lerinde gösterildi. Aynı Al-Shehri Fas’ta ortaya çıktı ve olaylarla ilgisi olmadığını savundu. - Daily Trust
(http://allafrica.com/stories/200109240325.html) 24 Eylül 2001.
“FBI Florida’da dedi, ama babası Waleed’in hayatta olduğunu ve Fas’ta yaşadığını söyledi. - Telegraph
(http://news.telegraph.co.uk/news/main.jhtml?xml=/news/2001/09/20/wterr120.xml)
“FBI’ın New York ve Washington’daki olaylarla ilgili olduğunu iddia ettiği biri daha sağ salim ortaya çıktı”.- BBC
(http://news.bbc.co.uk/hi/english/world/middle_east/newsid_1559000/1559151.stm)
23 Eylül 2001.
Ahmed Al-Nami: “Gördüğünüz gibi hayattayım. Amerikalılar tarafından uçak kaçıran terörist olarak adımı gördüğümde beynimden vurulmuşa döndüm. Uçağı kaçırdığımı iddia ettikleri Pensilvanya adındaki yeri hayatımda ilk defa duyuyorum.”
Telegraph (http://www.portal.telegraph.co.uk/news/main.jhtml?xml=/news/2001/09/23/widen23.xml)
23 Eylül 2001
Salem Al-Hazmi: “Al-Hamzi 26 yaşında. Olay gününde, Suudi Arabistan’daki
tatilinden, endüstri şehri olan Yanbou’ya henüz dönmüştü. Onun, Pentagon’a
vuran, American Airlines’a ait, 77 uçuş numaralı uçağı kaçırdığı iddia edildi.”
-Telegraph
(http://www.portal.telegraph.co.uk/news/main.jhtml?xml=/news/2001/09/23/widen23.xml)
23 Eylül 2001.
Khalid Al-Mihdhar: “Büyükelçilikteki Suudi yetkililer, uçak kaçırdığı iddia
edilen beşinci kişi olan Khalid Al-Mihdhar’ın yerini teyid edebilecekleri bir verileri olmadığını söyledi. Ancak Arap gazeteleri Al-Mihdhar’ın da sağ olduğunu söylüyorlar. Bkz. (http://100777.com/node/237 ) ve de (en.wikipedia.org/wiki/Khalid_al-Mihdhar )
“Diğer zanlı, Khalid Al-Mihdhar’ın da hayatta olabileceğine dair ipuçları var. -BBC
(http://news.bbc.co.uk/hi/english/world/middle_east/newsid_1559000/1559151.stm)
23 Eylül 2001
Olaya karıştığı iddia edilen diğer masumlar.
Ameer Bukhari: “Ameer Bukhari geçen yıl küçük bir uçak kazasında öldü.” – CNN-Düzeltme (Correction) Bölümünden
(http://www.cnn.com/2001/US/09/13/america.attack/)
Adnan Bukhari: “Adnan Bukhari hala Florida’da.- CNN- Düzeltme (Correction)
Bölümünden (http://www.cnn.com/2001/US/09/13/america.attack/)
Amer Kamfar: “FBI’ın zanlı ilan ettiği Amer Kamfar hala Arabistan’da pilot
olarak çalışıyor.” (http://guardian.150m.com/september-eleven/hijackers-alive.htm),
(www.the-movement.com/Hijackers/bukhari.htm)] ayrıca bkz.
(http://groups.msn.com/JusticePeaceDemocracy/yourwebpage1.msnw)
Uydurma hikaye, birkaç haftalık zaman dilimi içerisinde onarılamaz açıklar
vermeye başlayınca, FBI, bu sefer, uçağı kaçıranların kim olduğu hakkında bir fikirleri olmadığı itirafına zorlandı. Bu itirafa rağmen, bu 19 isim ve yüzleri, sanki FBI bu itirafı hiç yapmamış gibi hiçbir değişikliğe uğratılmadan egemen medyanın karelerinde yerlerini çoktan almıştı bile. Maskaralardan oluşan “11 Eylül Komisyonu”, hala 11 Eylül öncesi “zamanında yapılmamış istihbarat uyarılarından” dem vurarak, bu 19 Arap’ı sanki gerçek faillermiş gibi ele aldı.
Ve ardından gelen açıklamalarda, FBI, uçağı kaçıranların kimler olduğunu
bilmemeleriyle ilgili itirafı yok sayıp, bu 19 Arap’a ithaf edilen kimliklerin hepsinin kurgu olduğunu itiraf ettiklerini unutup (Bkz.
http://www.cnn.com/2001/US/09/21/inv.id.theft/) , bu 19 Arap’ın, 11 Eylül öncesinde tehditkar davranışlar içerisinde bulundukları gibi bir yığın komik
iddia savurdu. Mesela, FBI aptalca bir iddiada bulunarak, bu masum Araplardan 9 tanesinin uçağa binmeden gerçektende üstlerinin arandığını, çünkü şüpheli davranışlarda bulunduklarını söyledi. Eğer dedikleri gibi gerçektende üstleri arandığında sahte isimler kullanıyorlardıysa, o halde FBI’ın yolcu listesindeki bu 9 kişiden hangilerinin gerçektende sahte isimler kullandığını ve bu yolla uçağa binip uçağı kaçırdığını bilmesi gerekirdi. Eğer sahte kimlikler kullanmıyorlardıysa, bu kişilerin neden yolcu listesinde olmadıklarına ne diyeceğiz? Açıkça anlaşılıyor ki, bu 19 Arap hikayesi tamamen kurgu.
Bu makale, 11 Eylül’le ilgili bütün hadiselerin, Amerikan hükümeti ve aracıları tarafından planlandığını ve uygulamaya konulduğunu gösteren delillerin bir özetini sunar.
Mehmet Polat / Haber 10
Öncelikle, olayın Hükümet versiyonun iddia edildiği gibi doğru olduğunu, yani 19 Arap’ın dört uçak kaçırdığını ve bunlardan üçünü binalara hedeflediğini, diğerini de boş bir alana çarptığını farz edelim. Birazdan göstereceğim gibi, olan bitenin hepsi bundan ibaret değil, eğer öyle olsa bile, Hükümetin bununla ilgili önceden bilgi sahibi olduğunu ve hadiselerin gerçekleşmesine kasıtlı bir biçimde müsaade ettiğini gösteren sağlam kanıtlar var. Bu kanıtları anlamak için, olayın Hükümet versiyonunun ne olduğunun bilinmesi gerekir. En başta, ABD hükümetinin o günle ilgili resmi tutanaklarına bakalım.
American Airlines’a ait, 11 uçuş numaralı, kuyruk numarası N334AA olan bir Boeing 767 uçağı kaçıranlarla birlikte toplam 92 kişiyle, Boston’dan kalkıp Los Angeles güzergahında seyretmekteyken, 5 Arap tarafından kaçırıldı. Uçak öğleden önce saat 8.25 ya da daha öncesinde kaçırıldı ve saat 8.46’da Dünya Ticaret Merkezi’nin kuzey kulesine dalış yaptı.
United Airlines’a ait, 175 uçuş numaralı, kuyruk numarası N612UA olan bir Boeing 767, uçağı kaçıranlarla birlikte 65 yolcusuyla, American Airlines’a ait 11 uçuş numaralı uçakla aynı rotada devam ederken, 5 Arap tarafından kaçırıldı. Uçak öğleden önce 8.55 dolaylarında kaçırıldı ve 9.03’de Dünya Ticaret Merkezi’nin Güney Kulesi’ne vurdu.
Kuleler daha sonra, uçakların taşıdığı yakıtın kulelerin çelik kaplamalarını eritmesi sonucu çöktü.
American Airlines’a ait 77 uçuş numaralı, N644AA kuyruk numaralı bir Boeing 757, uçağı kaçıranlarla birlikte içinde bulunan 64 yolcusuyla Dulles Havalimanı’ndan kalkıp Los Angeles rotasında seyrederken, 5 Arap tarafından kaçırıldı. 8.55 dolaylarında kaçırıldı ve 9.45’te Pentagon’u vurdu.
United Airlines’a ait 93 uçuş numaralı, N591UA kuyruk numaralı bir Boeing 757,
uçağı kaçıranlarla birlikte içinde bulunan 45 yolcusuyla Newark’dan (New Jersey)kalkış yapıp, San Fransisco rotasında ilerlerken, 4 Arap tarafından kaçırıldı. 9.45 sularında kaçırıldığı ve 10.10’da Pennyslvania’da boş bir arazide parçalandığı biliniyor.
Bu zaman aralıklarında yetkilileri suçlanmaya değer kılan anormallik, Amerikan hava gücünün tek bir avcı jeti (İngilizce adıyla “fighter jet”) bile kaçırılan uçakların engellenmesi için seferber etmemesidir. (Bkz.
http://911research.wtc7.net/essays/911revealed/#airdefense )
Havacılık yönetmeliklerine ve tarihsel örneklere dair yapılacak küçük bir araştırma, o uçakların her birinin çarpmayı hedefledikleri yerlere yakınlaşmadan önce avcı jetler tarafından engellenmesi gerektiğini gösterir. Tek bir avcı jetin bile seferber edilmemiş olması, yalnızca rutin hava savunma prosedürlerinin sistematik olarak ülke çapında durdurulmuş olmasıyla açıklanabilir. Federal Havacılık İdaresi (FAA) yönetmelikleri, herhangi bir uçağın gitmesi gereken güzergahından sapması veya Hava Trafik Kontrolü (ATC) komutlarına ya da kendisiyle kurulmaya çalışılan iletişim çabalarına cevap vermemesi durumunda, otomatik olarak acil durum çağrısı yapılacağını belirtir.
Bunun nedeni, hiçbir art niyetten şüphelenilmese bile, bu uçağın diğer uçaklar için tehlike oluşturmasıdır. Eğer Hava Trafik Kontrolü acil bir durumun varlığından şüphe duyarsa, bu tüm birimlerce ortak olarak ele alınır. (Bkz. http://standdown.net/ )
Hava Trafik Kontrolü bir acil durum tespit ederse, uçağın engellenmesi, problemin ne olduğunun öğrenilmesi, ve uçağın tekrar doğru güzergahınayönlendirilmesinin sağlanması gibi bir dizi açıkça belirtilmiş prosedür üzerinden NORAD’a (Kuzey Amerika Hava Savunma Komutanlığı) bir avcı jetler eskortu gönderilmesi talebinde bulunur. Eğer uçağın pilotunun birlikte hareket etmekten kaçındığına inanılırsa, düzenlemeler, avcı jetlere uyarı amaçlı havada duman bırakan mermilerle ateş açma, uçağın yanı başına kadar sokulma, uçağı istenen uçuş yoluna zorlama- hatta çok uç durumlarda uçağı vurarak düşürme gibi bir dizi daha agresif karşılıklar verme hakkını tanır. Avcı jetler, ya en yakın hava üslerinden gönderilir ya da ikinci şık olarak deneme uçuşu yapan pilotlar uçağın engellenmesi için yönlendirilir. Avcı jetleri göndermek sadece bir iki dakika alır ve bu süreç o kadar rutin bir haldedir ki, 11 Eylül’e kadar ki bir yıl içerisinde Amerikan semalarında haftada ortalama 1.6 oranında böyle olaylar olmuştur. Kaçırılan uçakların uçuş güzergahlarına ilişkin hava sahalarının yeri hakkında yapılan bir araştırma, kaçırılan uçağın bir yere vurmadan engellenmesi gerektiğini göstermiştir. Ama Pentagon vurulduktan sonra bile hiçbir avcı jeti gökyüzüne gönderilmemiştir. (Bkz.http://home.pacbell.net/skeptica/9-11list.html )
Bununla ilgili en görülmeye değer örnek Pentagon’a uçak çarpması olayıdır. Saat 9.03’e kadar iki uçak zaten Dünya Ticaret Merkezini vurmuştu ve Pentagon’u vuracak uçağın 42 dakika daha uçmasına izin verildi, tabiî ki de Washington’a doğru, ve de dünyanın en güçlü hava gücünün umurunda olmadan. Pentagon’dan sadece 10 dakika uzaklıkta Andrews Havaüssü vardır. Dev bir donanıma sahip bu üs, Washington ve civarının hava savunmasından sorumludur ve kendi içerisinde sadece bu güvenlik işlevini yerine getirmesi için sürekli olarak teyakkuz halinde bulunan iki hava filosu bulundurur. Bunun nedeni ise, Beyaz Saray’ın, Eyalet Meclisi’nin, Capitol’un, ve de şehrin sivil vatandaşlarının tehlike altında bulunma ihtimalidir. Bu durum hiçbir zaman öngörülmemiş bir olasılık olmamıştır. Simülasyon yoluyla Pentagon geçmiş iki yılda, iki defa spesifik olarak bir uçak çarpması hadisesinin alıştırmalarını yapmış ve onlarca yıldır kaçırılan bir uçağın Beyaz Saray’a olası bir intihar dalışı yapma problemiyle boğuşmaktadır.
11 Eylül günü, yetkililer yaklaşık olarak bir saat kadar öncesinden Pentagon saldırısının uyarısını almışlardı ve art niyet taşımadığı bilinen basit bir uçağın kazara rotasından sapması durumunda bile otomatik olarak uygulamaya konan standart süreçleri ihlal ederek tüm hava gücünü üstte beklettiler.
NORAD, ilk başta hiçbir avcı jetini yollamadığını kabul ettikten sonra, -çünkü meğer böyle bir şeyin olabileceğini hayal edememişler- hikayeyi bir hafta sonra aniden değiştirerek, 130 mil ötedeki Langley havaüssünden avcıları yolladığını ama avcıların olay yerine zamanında varamadığını öne sürdü. Eğer avcılar gerçektende Langley’den gönderilmişse, o halde nasıl oluyor da avcıların yollanması emrini veren NORAD, bundan bir hafta sonrasına kadar kendi verdiği emirden bihaber oluyor? NORAD tarafından verilen zamanlara göre, Langley avcılarının olay yerine zamanında varamaması için saatte 260 milin altında uçmuş olması gerekiyordu- kaldı ki avcıların yapabilecekleri maksimum hız saatte yaklaşık 1200 mil’dir. Andrews Havaüssü’nün sadece 10 mil ötede iki hava filosu varken- ve de özellikle yalnızca Washington ve civarının güvenliği için konumlandırılmışken- neden Langley Havaüssünden avcılar gönderilsin ki? (Bkz.http://www.AttackOnAmerica.net/IGNORAD.htm )
Daha acayip olanı, CBS haberlerinin, 14 Eylül günü Langley Havaüssü ile ilgili iddiayı, haberi, herhangi bir kaynağa dayandırmadan yayınlayan ilk kurum olmasıdır. 16 Eylül’de Başkan Yardımcısı Dick Cheney, hala Pentagon saldırısı öncesinde avcı jetlerinin bulunmadığı iddiasını savunuyordu ve NORAD, CBS’in haberinden haberdar değildi ve 18 Eylül’e kadarda haberdar olamayacaktı.
Bunun üzerine, o gün Andrews Havaüssü’nde hiçbir avcının bulunmadığını söylemeye çalıştılar ama o gün yerlerinde bulunmayan avcıların nasıl olupta Pentagon vurulduktan birkaç dakika sonra semadaki yerlerini almak üzere Andrews Havaüssü’nde hazır bulunduklarını açıklayamadılar ve de hala Başkent’e doğru yol aldığı bilinen devasa UA 93 uçağını engellemek için rahatlarını bozmadılar.
Hava gücü olup bitenler karşısında seyirci kalıyorken, iki resmi görevli ulusun savunmasından direk olarak sorumludur- Genel Kurmay Başkanı Richard Myers ve Başkan/Başkomutan George W. Bush. Amerika Başkanı George W. Bush meydana gelen dehşet karşısında, çıldırtan bir lakaytlık olarak tanımlanabilecek bir tutum sergilerken, Myers, bir uçağın Dünya Ticaret Merkezine vurduğunu duyduğunda, Senatör Max Cleland’la rutin bir toplantıyı başlatmak üzereydi. Myers sanki hiçbir şey olmamış gibi toplantıya devam etti. 18 dakika sonra ikinci uçak da vurduğunda, NORAD, en azından bir uçağın daha kaçırıldığını biliyordu, buna rağmen Myers ve Cleland toplantıya devam ettiler. Akabinde bu uçak Pentagon’u vurdu. Ama hala ısrarla toplantıya devam ettiler. (Bkz. 911review.org/Wiki/LEVIN_MYERS_NELSON.html )
Bu arada, Bush, Florida’daydı ve görüntüleri televizyonda yayınlanacak bir ilkokul ziyaretine çıkmak üzereydi. Bush, burada ikinci sınıf öğrencilerinin yaptığı okumaları dinleyecek, akabinde de ülkesinin yeni eğitim yasasıyla ilgili bir konuşma yapacaktı. Daha okula ulaşmadan bile, Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan ilk saldırıdan haberdardı. Çünkü, Bush’un makam arabası okula doğru yol alıyorken, Dünya Ticaret Merkezi’nin kuzey kulesi saat 8:46’da vurulmuştu. Ortada çok acil bir durum vardı ve Bush’un yapacağı okul ziyareti pekala iptal edilebilirdi. Ama Bush programına devam etti. Bush, ilk uçak çarpmasından 5 dakika sonra okulda olacaktı. (Bkz. www.thewebfairy.com/killtown/bush.html )
Bush, daha okula varmadan, NORAD, kendi belirttiği zaman dilimlerine bakılacak olursa, kaçırılan iki uçaktan daha haberdardı, bu, Bush’un da bundan haberdar olduğu anlamına geliyordu ama yinede o okula doğru devam etti. Okulun uluslararası bir havaalanından sadece 5 mil ötede olduğu ve Bush’un programının kamuoyu tarafından önceden biliniyor olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak, ki bu okulun da bir hedef olabileceği anlamına gelir, buna rağmen Bush okula vardığında, saldırılar hakkında hiçbir şey bilmiyormuş gibi davrandı. Bush sınıfa girmeden, NORAD büyük bir terörist saldırının yolda olduğunu açıkça biliyordu. (Bkz. http://www.sarasotamagazine.com/Pages/hotstories/hotstories.asp?136)
Saat 9.05 dolaylarında, Bush, küçük bir kızın, küçük keçisi hakkında yazdığı hikayeyi dinliyordu. Bu esnada, Beyaz Saray Genel Sekreteri Andrew Card sınıfa girdi ve ikinci bir uçağın Dünya Ticaret Merkezine vurduğunu ve “Amerika’nın saldırı altında olduğunu” Bush’un kulağına fısıldadı.
Bush, belli belirsiz bir şekilde kafasını salladı ve bundan sonra sınıfın yaptığı okumalara gülerek, espri yaparak, çocukların okuma yeterlikleri hakkında cesaretlendirici sözler söyleyerek bir 25 dakika daha devam etti. Bush, bir muhabirin kendisine New York’da olup bitenlerle ilgilenmesi gerektiğini söylemesi üzerine, muhabiri sert bir biçimde azarladı ve şimdi bunu konuşmanın sırası olmadığını söyledi. Bu arada, Bush, sınıfta başka hiç kimsenin bilmediği bir şeyi biliyordu- gökyüzünde serbest bir şekilde uçan bir uçağın daha olduğunu. (Bkz. http://www.whatreallyhappened.com/9-11bushbooker.html)
Saat 9.30’da, AA 77 uçağı Washington’a doğru rahatsız edilmeden son derece rahat bir şekilde uçarken, Bush, (o günkü programında olduğu üzere) okuma yapan sınıftan ayrılıp, ulusa son derece gereksiz bir konuşma yaparak daha fazla zaman kaybetti.(Bkz. http://www.AttackOnAmerica.net/BushAtEmmaEBookerSchool.mov )
Bush konuşmasında, “sorumluların izini bulup onları cezalandırmaya” söz veriyorken, dinleyicilerinin hala farkında olmadığı ama kendisinin bildiği,
havada serbest bir şekilde dolaşan uçakla ilgili bir şeyler yapmak için alakadar görünmüyordu. Tam Pentagon vurulduğu zaman, Bush okuldan ayrılıyordu.
Daha sonra, devam etmekte olan krizin farkında olupta buna rağmen okula gitmekte ısrar etmesini örtbas etmek için, Bush, ilk uçağın Dünya Ticaret Merkezi’ne çarptığı zaman okulda olduğu yalanını uydurup, sabahki durumuyla ilgili yalan bilgiler verdi. Bu yalan, egemen medyanın popüler mitolojisinde yerini almıştı bile. O sabahki hareketlerinin üstünü kapatmak için yalan bir hikaye bulmaya çalışırken, Bush, ilk çarpmayı okuldayken TV’den canlı olarak seyrettiğini ve bunun bir kaza olduğunu düşündüğünü dikkatsizce söyleyiverdi. Bu da bir yalandı çünkü ilk uçak çarpması hiçbir zaman canlı olarak televizyondan verilmemişti. Canlı olarak verilen İkiz Kuleler’e ikinci uçak çarpması hadisesiydi. İkinci olarak, ilk saldırı olduğunda, Bush makam arabasıyla okul yolundaydı. Aynı anda hem makam arabasında olup, hem de okuldaki TV’den olayı nasıl seyredebildi?
Üçüncü olarak, eğer Bush ilk çarpmayı okuldayken canlı olarak gerçekten seyretmişse, o zamanda Bush okula vardığında programını bir tarafa bırakıp televizyonun açılmasını mı istedi? O halde saldırıyı önceden
biliyordu, bilmiyorduysa, bu nasıl tesadüfdür ki, teröristler saldırıyı yapmak için imkansız bir şeyi, Bush’un durduk yere televizyon izleme isteğini beklediler. (Bkz. http://www.serendipity.li/wot/bushflub.htm)
Hükümetin saldırılar karşısında şok olduklarını belirtmelerine rağmen, nasıl olduysa birkaç saat içinde perdenin arkasındaki ismi –Usame Bin Ladin- sorumlu tutmakta hiç zorluk çekmediler ve derhal Afganistan’ı işgal etmekle tehdit ettiler. Değinmeyi ihmal ettikleri bir bir şey vardı ki, oda, Afganistan’ın işgal kararının 2001 Temmuz’una kadar zaten alınmış olduğuydu ve savaş planlarının detayları, 9 Eylül 2001 günü Bush’un masasına gelmişti.
Yaygın bir şekilde inanılan masala göre, Bin Ladin saldırıların sorumluluğunu üstlenmişti ama bu kesinlikle doğru değildir. Ladin saldırılarla ilgisi bulunduğu iddiasını kesin bir dille reddetmiş ve bazı kaynaklara göre, saldırıları İslam dışı olarak niteleyip kınamıştır. (Bkz.
www.911review.com/articles/usamah/khilafah.html ). Ladin’in saldırıların sorumluluğunu kabul ettiği mitosu tamamıyla Pentagon’un ortaya çıkardığı bir video kasetine dayanır ve bu kasette Ladin’in gülerken görünen görüntüleri, sanki Ladin’in ne kadar çok masum insan öldürdüğüne gülüyormuş gibi yansıtılır.
Bu kaset sahtedir. En azından kasette orada burada görüntüleri görünen kişi Bin Ladin değildir. Kesin olan şu ki, Ladin bir bahanedir, bir paravandır. Zaten sonrasında Başkan yardımcısı Dick Cheney, telefonla katıldığı Tony Snow Show programında Usame Bin Ladin’in 11 Eylül olaylarıyla bir bağlantısı olmadığı gerçeğini ifade edecektir. Şöyle diyor Cheney: “So we've never made the case, or argued the case that somehow Osama bin Laden was directly involved in 9/11.” Bu cümlede Cheney, kendilerinin Usame Bin Ladin’in 11 Eylül olaylarıyla bağlantılı olduğunu savunmadıklarını söylüyor. Görüşmenin ilerleyen bölümünde sunucu Tony’nin, Usame Bin Ladin’in 11 Eylül bağlantısı konusunda net bir cevap istemesi üzerine ise, Cheney afallıyor ve espri yapmaya çalışarak içinde bulunduğu zor durumdan sıyrılmaya çalışıyor. Cheney’in başının dertte olduğunu anlayan sunucu başka bir soru sorarak konuyu değiştiriyor. (Görüşmenin tamamı için bkz.
http://www.whitehouse.gov/news/releases/2006/03/20060329-2.html )
Amerikan ordusu, kaseti “yerinde kullanmak üzere” Afganistan’da bulmuştur. (Bkz.http://ics.leeds.ac.uk/papers/vp01.cfm?outfit=pmt& requesttimeout=500&folder=1087&paper=1088)
Kasetteki ifadelerin Pentagon tarafından İngilizce’ye tercümesi, bağımsız mütercimler tarafından yanıltıcı ve kusurlu görülerek, mütercimlerin anında sert tepki göstermelerine neden oldu. Buna karşılık olarak, Pentagon, tercümenin kusurlu olduğunu kabul etmekle beraber, “toplantıda konuşulan her şeyin kelimesi kelimesine tercümesi olmadığını, buna karşılık alınması gereken mesajları ve bilgi akışını ilettiğini” söylemiştir.
Bütün bunlar, işte Hükümet’in parmağının olduğunu göstermekle beraber, bunlar sadece devede kulak kalır. FBI, saldırılarda parmağı bulunan 19 Arap’ı birkaç gün içerisinde kamuoyuna tanıtmayı başarmış, her şey bununla kalmamış, saldırganların isimleri, yüzleri, hayat hikayeleri, anında egemen medyanın televizyonlarındaki ve gazetelerindeki yerlerini almıştır. İddia o ki, teröristlerin, olay yerinde, yüzlerce ton küllerin arasından pasaportları ve intihar notları bulunmuş, meğer tahrip edilemez nitelikte yapılmış, kara kutuları da dahil olmak üzere tüm uçakları, ve içindeki tüm yolcu ve mürettebatı yakıp kül eden o korkunç dalış, onların pasaportlarına ve intihar notlarına dokunmamış. (Bkz. www.americanassembler.com/911/timeline/911_dec2001.htm)
Dünya 11 Eylül öncesi hiçbir tarihte böylesine aptal muamelesine tabi tutulmamıştı. Yani siz uçak kaçırmak için sahte kimlikli pasaportlar
kullanacaksınız ama gerçek olanınıda yanınızda getireceksiniz (İkiz Kulelerin yüzlerce ton küllerinin arasından Muhammed Atta’nın kendisine ait pasaportu “bulundu”). Üstelik uçakları kaçırdıkları iddia edilen Arapların hepsinin “resmi 11 Eylül Raporuna göre” bagajlarında bıçaklar, kutukesiciler ve bayıltma amaçlı getirdikleri gazlar olduğu halde havaalanlarındaki yoğun güvenlik birimlerine, üst aramalarına yakalanmadan %100 başarıyla uçağa binebildiler. Hemde 19 Arap birden, ve sıfır hatayla. İşte bizden tam olarak buna inanmamız bekleniyor.
(Bkz. www.worldnetdaily.com/news/article.asp?ARTICLE_ID=26641)
Kanıt avcıları için diğer bir mucizevi talih kuşu, uçağı kaçıran teröristlerin elebaşısı olduğu iddia edilen Muhammed Atta’nın bagajını ne hikmetse Logan Havaalanında bırakması ve bagajın içinden suikastçı arkadaşlarına verilmek üzere talimatların çıkması olayıdır. Görünen o ki, Atta ve çetesi havaalanına giderken yolda uçuş manüellerini okuyarak dev Boeingleri son dakikada uçurmayı öğrenmişler, çünkü manüelleri ,bu manüeller Arabça tabi, nasıl olsa bir daha ihtiyacımız olmayacak diye FBI’ın bulması için kiraladıkları arabalarda bırakmışlar. (Bkz. www.whatreallyhappened.com/atta_9-11.html )
FBI’ın uçakları kaçırdığını iddia ettiği bazı insanların sağ salim ortaya çıkıp masum olduklarını savunmaları ne kadarda utanç vericidir! Bkz.
(news.bbc.co.uk/1/hi/world/middle_east/1559151.stm). Daha utanç verici olanı, uçakların kalkış yaptığı iddia edilen havayollarının CNN’e verdiği yolcu listesinde tek bir Arap isminin bile bulunmayışıdır (Bkz.
http://www.cnn.com/SPECIALS/2001/trade.center/victims/main.html ). Yolcu listelerindeki isimlerin hiçbirinin Arapların sahte isimleri olduğu iddia edilemiyor. Peki bu adamlar yolcu listesinde adları olmadan uçağa nasıl binebiliyorlar? Diyelim ki hepside sahte isim kullanıyorlardı, peki nasıl olurda
bu sahte isimlerden yola çıkarak faillerin gerçek kimliklerine ulaşılabiliyor ve neden listedeki diğer isimler uçak kaçıranların sahte isimleri olarak tanımlanmıyor? Görünen o ki, 19 Arap, Arap olmayan sahte kimliklerle uçağa binebildiler, hem de %100 başarı oranıyla! (Bkz. http://www.serendipity.li/wot/valentine.htm)
Ve de neden bu adamların havaalanı güvenlik birimlerince kayda alınmış görüntüleri yok?
Şimdi uçakları kaçırıp, değinilen yerlere çarptıkları iddia edilen şahısların akıbetlerine bakalım.
Abdul Aziz Al-Omari: “Suudi vatandaşı olan bu şahsın FBI’ın terörist kamikazeciler listesinde adı geçiyor. 11 Eylül olaylarından sonra, yetkililere, 1995’de Denver üniversitesinde elektrik mühendisliği bölümünde okurken, pasaportunun çalındığını, durumu anında polise rapor ettiğini söylüyor.” (http://christianparty.net/terroristsalive.htm ).
Şöyle konuşuyor Al-Omari; “FBI beni terörist listesine eklediğinde ilk başta inanamadım. Adımı ve doğum tarihimi verdiler. Ama ben bir intihar bombacısı değilim. Gördüğünüz gibi buradayım ve yaşıyorum. Bir uçak nasıl kullanılır bilmiyorum. Olaylarla bir ilgim yok.
(http://www.portal.telegraph.co.uk/news/main.jhtml?xml=/news/2001/09/23/widen23.xml)
23 Eylül 2001, bkz ayrıca (http://www.asharqalawsat.com/)
FBI’ın kamikazeci ilan ettiği diğer şahıslardan ikisi olan Abdel Aziz Al-Omari ve Said Hussein Gharamallah Al-Ghamdi de hala hayattalar ve yaşamlarını sürdürüyorlar. İlki Suudi Arabistan’da, diğeri ise Tunus’da yaşıyor. http://www.uscrusade.com/forum/config.pl/read/987 .
FBI’ın iddia ettiği ikinci Abdul Aziz Al-Omari: Bakalım BBC onun hakkında ne diyor: “Abdul Aziz Al-Omari halen Suudi Arabistan Havayollarında pilot olarak çalışıyor.” (http://news.bbc.co.uk/hi/english/world/middle_east/newsid_1559000/1559151.stm)
23 Eylül 2001.
Bu da Independent gazetesinin haberi: “Suudi Havayollarında çalışan Bay
Al-Omari, uçak kaçırmayla suçlanması ve dahası ölü ilan edilmesi üzerine
Cidde’deki Amerika konsolosluğuna giderek açıklama istedi.” Independent
(http://news.independent.co.uk/world/middle_east/article216142.ece) 17 Eylül 2001
Bu Al-Omari, halen Cidde’de karısı ve dört çocuğuyla birlikte yaşıyor.
Saeed Al-Ghamdi’ye ne buyurursunuz? Al-Ghamdi de diğerleri gibi halen sağ ve Tunus Air’deki işine devam ediyor. Telegraph gazetesine şöyle konuşmuş
Al-Ghamdi: “Kelimenin tam anlamıyla şok oldum. FBI herhengi bir kanıt kullanmadan beni olaylara karışmakla suçluyor.” Telegraph (http://www.portal.telegraph.co.uk/news/main.jhtml?xml=/news/2001/09/23/widen23.xml)
23 Eylül 2001
Londra’da Arapça basılan günlük Asharq Al Awsat gazetesi Saeed Al-Ghamdi ile röportaj yaptığını söylüyor. BBC
(http://news.bbc.co.uk/hi/english/world/middle_east/newsid_1559000/1559151.stm)
23 Eylül 2001
Waleed Al-Shehri: FBI’ın listesindeki altıncı kişi olan Al-Shehri, Kazablanka’da yaşayan bir Suudi vatandaşı. Waleed Al-Shehri, Amerika’da Dayton Beach bölgesinde, Embry-Riddle Aeronautical University’de uçuş dersleri almış. Şu anda Tunus havayolları adına çalışıyor. 22 Eylül 2001’de, Associated Press, Al-Shehri’nin Fas’taki Amerikan büyükelçiliğine hesap sormaya gittiğini bildirdi. www.suntimes.com/special_sections/ sept11/attacks/thehijackers.html )
“Fotoğrafları FBI tarafından açıklandıktan sonra, dünyanın pek çok gazete ve TV’lerinde gösterildi. Aynı Al-Shehri Fas’ta ortaya çıktı ve olaylarla ilgisi olmadığını savundu. - Daily Trust
(http://allafrica.com/stories/200109240325.html) 24 Eylül 2001.
“FBI Florida’da dedi, ama babası Waleed’in hayatta olduğunu ve Fas’ta yaşadığını söyledi. - Telegraph
(http://news.telegraph.co.uk/news/main.jhtml?xml=/news/2001/09/20/wterr120.xml)
“FBI’ın New York ve Washington’daki olaylarla ilgili olduğunu iddia ettiği biri daha sağ salim ortaya çıktı”.- BBC
(http://news.bbc.co.uk/hi/english/world/middle_east/newsid_1559000/1559151.stm)
23 Eylül 2001.
Ahmed Al-Nami: “Gördüğünüz gibi hayattayım. Amerikalılar tarafından uçak kaçıran terörist olarak adımı gördüğümde beynimden vurulmuşa döndüm. Uçağı kaçırdığımı iddia ettikleri Pensilvanya adındaki yeri hayatımda ilk defa duyuyorum.”
Telegraph (http://www.portal.telegraph.co.uk/news/main.jhtml?xml=/news/2001/09/23/widen23.xml)
23 Eylül 2001
Salem Al-Hazmi: “Al-Hamzi 26 yaşında. Olay gününde, Suudi Arabistan’daki
tatilinden, endüstri şehri olan Yanbou’ya henüz dönmüştü. Onun, Pentagon’a
vuran, American Airlines’a ait, 77 uçuş numaralı uçağı kaçırdığı iddia edildi.”
-Telegraph
(http://www.portal.telegraph.co.uk/news/main.jhtml?xml=/news/2001/09/23/widen23.xml)
23 Eylül 2001.
Khalid Al-Mihdhar: “Büyükelçilikteki Suudi yetkililer, uçak kaçırdığı iddia
edilen beşinci kişi olan Khalid Al-Mihdhar’ın yerini teyid edebilecekleri bir verileri olmadığını söyledi. Ancak Arap gazeteleri Al-Mihdhar’ın da sağ olduğunu söylüyorlar. Bkz. (http://100777.com/node/237 ) ve de (en.wikipedia.org/wiki/Khalid_al-Mihdhar )
“Diğer zanlı, Khalid Al-Mihdhar’ın da hayatta olabileceğine dair ipuçları var. -BBC
(http://news.bbc.co.uk/hi/english/world/middle_east/newsid_1559000/1559151.stm)
23 Eylül 2001
Olaya karıştığı iddia edilen diğer masumlar.
Ameer Bukhari: “Ameer Bukhari geçen yıl küçük bir uçak kazasında öldü.” – CNN-Düzeltme (Correction) Bölümünden
(http://www.cnn.com/2001/US/09/13/america.attack/)
Adnan Bukhari: “Adnan Bukhari hala Florida’da.- CNN- Düzeltme (Correction)
Bölümünden (http://www.cnn.com/2001/US/09/13/america.attack/)
Amer Kamfar: “FBI’ın zanlı ilan ettiği Amer Kamfar hala Arabistan’da pilot
olarak çalışıyor.” (http://guardian.150m.com/september-eleven/hijackers-alive.htm),
(www.the-movement.com/Hijackers/bukhari.htm)] ayrıca bkz.
(http://groups.msn.com/JusticePeaceDemocracy/yourwebpage1.msnw)
Uydurma hikaye, birkaç haftalık zaman dilimi içerisinde onarılamaz açıklar
vermeye başlayınca, FBI, bu sefer, uçağı kaçıranların kim olduğu hakkında bir fikirleri olmadığı itirafına zorlandı. Bu itirafa rağmen, bu 19 isim ve yüzleri, sanki FBI bu itirafı hiç yapmamış gibi hiçbir değişikliğe uğratılmadan egemen medyanın karelerinde yerlerini çoktan almıştı bile. Maskaralardan oluşan “11 Eylül Komisyonu”, hala 11 Eylül öncesi “zamanında yapılmamış istihbarat uyarılarından” dem vurarak, bu 19 Arap’ı sanki gerçek faillermiş gibi ele aldı.
Ve ardından gelen açıklamalarda, FBI, uçağı kaçıranların kimler olduğunu
bilmemeleriyle ilgili itirafı yok sayıp, bu 19 Arap’a ithaf edilen kimliklerin hepsinin kurgu olduğunu itiraf ettiklerini unutup (Bkz.
http://www.cnn.com/2001/US/09/21/inv.id.theft/) , bu 19 Arap’ın, 11 Eylül öncesinde tehditkar davranışlar içerisinde bulundukları gibi bir yığın komik
iddia savurdu. Mesela, FBI aptalca bir iddiada bulunarak, bu masum Araplardan 9 tanesinin uçağa binmeden gerçektende üstlerinin arandığını, çünkü şüpheli davranışlarda bulunduklarını söyledi. Eğer dedikleri gibi gerçektende üstleri arandığında sahte isimler kullanıyorlardıysa, o halde FBI’ın yolcu listesindeki bu 9 kişiden hangilerinin gerçektende sahte isimler kullandığını ve bu yolla uçağa binip uçağı kaçırdığını bilmesi gerekirdi. Eğer sahte kimlikler kullanmıyorlardıysa, bu kişilerin neden yolcu listesinde olmadıklarına ne diyeceğiz? Açıkça anlaşılıyor ki, bu 19 Arap hikayesi tamamen kurgu.