icemen
New member
- Katılım
- 7 Şub 2007
- Mesajlar
- 20,136
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Aşkın var mıdır yaşı?
Sen hayatıma girdiğinden beri,
ne körlük kaldı ne pembeler ne kararsızlıklar...
Siyah kadar gerçek, Beyaz kadar umut...
Benzemedi bu yüzden,
başka aşklara bizimkisi...
Doğruyu bulmayı da senden öğrendim, duruşu da...
Hayat sensin;
babamın gösterdiği yol da sende, annemin sıcaklığı da...
Dedemin bir sürpriz cebinden çıkardığı çikolata da,
onu kaybettiğimde yaşadığım acı da...
Arkadaşımın saatlerce ağladığım omzu da,
kardeşimin dokunmaya kıyılmazlığı da...
Bil istedim...
Mücadele etmekse aşk,
aşk da hayatsa eğer,
senden öğrendim bunun yolunu,
sende buldum gücümü...
Senin oturduğun ev koca bir semtse de,
buldum hep seni dünyanın her yerinde...
Bazen gururla işlenmiş bir duvar yazısında,
bazen köşedeki kaldırım taşında...
Üşüsem de bazen sokaklarında,
ısındım yine senin sarılmalarında...
Annemin güzel ellerinden çıkan atkım senin rengin...
Alıştım sana...
Ayaklarım bazen,
ben bilmeden götürdü senin yanına...
Onlar biliyormuş meğer;
senin yanın sıcacık kömür sobası,
üstünde çıtırdayan kestaneler senin sesin...
Biliyorlarmış; özlesem de çok ailemi,
sana dokununca görürmüşüm yüzlerini,
odamızı, soframızı...
Televizyondan, senin ezdiğin yeşil çimlerin kokusu...
Burnumuzda o,
ellerimiz kenetlenmiş...
Şimdi çıplak gözlerle izlerken seni nasılsa...
Bir ordayım, bir burda...
Sense, her yerde...
Çünkü en içimde...
Alıştım sana...
Ama hiç sıkılmadan...
Heyecanındı çünkü alışkanlığım...
Benim heyecanım;
bir kuvvet yükseldiğinde göğe...
Ve yüzündeki gülüş, döndüğünde...
Ağladım bazen ona bakarken;
gururdan, coşkudan...
Okşadın kalbimi, başım gibi...
Her şeyi paylaştık seninle...
His adının altından akan her ne ise,
beraber dokunduk en derinine...
Korku da dahil...
İçim akarken sana,
nasıl titremez ki ellerim?..
Aşkımın ispatıdır;
birbirine dolaşan dilim...
Ama bilirim...
Düşsen ne olur;
beraber ineriz ışıksız çukurun dibine...
El ele...
Bizim mabedimiz;
yatağımızdır yumuşacık...
Beraber sararız yaralarımızı,
dert bizdeyse, derman “biz”de...
Sevginin ışığı aydınlattı yolumu...
Onunla seçtim melek kim,
şeytan nerede...
Onunla buldum ben gibileri...
“Ben”ken, “biz” olduk,
seninle...
Kaybederken bazılarımızı,
uğurlarken yıldızlı göğe,
beraber ağladık en sevdiğimiz bahçede...
Bıraktıklarına tutunduk sımsıkı...
Bu dünyada kaybetmeyeceğimize,
yemin edercesine...
Ve şimdi sevgilim...
En sevdiğim sevgilim...
Bir kere daha geldiğinde,
doğumunla taçlanan,
Mart’ın en güzel günü,
şölenler yapıyor hislerimin her biri birlikte...
Önümüzdeki dünya kadar büyük pastanın üzerinde,
renklerinin şanına sarılmış 107 mum...
Üflüyoruz hep beraber, dileğimiz belli...
Ve bugün,
selamlar söylüyorum,
seni bildiğim güne...
Teşekkür ediyorum binlerce kere,
yaşadığımı hissettirdiğin her güne...
Söz verdim yine...
Seninle...
Her yere...
Senem Gülkar / Beşiktaş Dergisi
Sen hayatıma girdiğinden beri,
ne körlük kaldı ne pembeler ne kararsızlıklar...
Siyah kadar gerçek, Beyaz kadar umut...
Benzemedi bu yüzden,
başka aşklara bizimkisi...
Doğruyu bulmayı da senden öğrendim, duruşu da...
Hayat sensin;
babamın gösterdiği yol da sende, annemin sıcaklığı da...
Dedemin bir sürpriz cebinden çıkardığı çikolata da,
onu kaybettiğimde yaşadığım acı da...
Arkadaşımın saatlerce ağladığım omzu da,
kardeşimin dokunmaya kıyılmazlığı da...
Bil istedim...
Mücadele etmekse aşk,
aşk da hayatsa eğer,
senden öğrendim bunun yolunu,
sende buldum gücümü...
Senin oturduğun ev koca bir semtse de,
buldum hep seni dünyanın her yerinde...
Bazen gururla işlenmiş bir duvar yazısında,
bazen köşedeki kaldırım taşında...
Üşüsem de bazen sokaklarında,
ısındım yine senin sarılmalarında...
Annemin güzel ellerinden çıkan atkım senin rengin...
Alıştım sana...
Ayaklarım bazen,
ben bilmeden götürdü senin yanına...
Onlar biliyormuş meğer;
senin yanın sıcacık kömür sobası,
üstünde çıtırdayan kestaneler senin sesin...
Biliyorlarmış; özlesem de çok ailemi,
sana dokununca görürmüşüm yüzlerini,
odamızı, soframızı...
Televizyondan, senin ezdiğin yeşil çimlerin kokusu...
Burnumuzda o,
ellerimiz kenetlenmiş...
Şimdi çıplak gözlerle izlerken seni nasılsa...
Bir ordayım, bir burda...
Sense, her yerde...
Çünkü en içimde...
Alıştım sana...
Ama hiç sıkılmadan...
Heyecanındı çünkü alışkanlığım...
Benim heyecanım;
bir kuvvet yükseldiğinde göğe...
Ve yüzündeki gülüş, döndüğünde...
Ağladım bazen ona bakarken;
gururdan, coşkudan...
Okşadın kalbimi, başım gibi...
Her şeyi paylaştık seninle...
His adının altından akan her ne ise,
beraber dokunduk en derinine...
Korku da dahil...
İçim akarken sana,
nasıl titremez ki ellerim?..
Aşkımın ispatıdır;
birbirine dolaşan dilim...
Ama bilirim...
Düşsen ne olur;
beraber ineriz ışıksız çukurun dibine...
El ele...
Bizim mabedimiz;
yatağımızdır yumuşacık...
Beraber sararız yaralarımızı,
dert bizdeyse, derman “biz”de...
Sevginin ışığı aydınlattı yolumu...
Onunla seçtim melek kim,
şeytan nerede...
Onunla buldum ben gibileri...
“Ben”ken, “biz” olduk,
seninle...
Kaybederken bazılarımızı,
uğurlarken yıldızlı göğe,
beraber ağladık en sevdiğimiz bahçede...
Bıraktıklarına tutunduk sımsıkı...
Bu dünyada kaybetmeyeceğimize,
yemin edercesine...
Ve şimdi sevgilim...
En sevdiğim sevgilim...
Bir kere daha geldiğinde,
doğumunla taçlanan,
Mart’ın en güzel günü,
şölenler yapıyor hislerimin her biri birlikte...
Önümüzdeki dünya kadar büyük pastanın üzerinde,
renklerinin şanına sarılmış 107 mum...
Üflüyoruz hep beraber, dileğimiz belli...
Ve bugün,
selamlar söylüyorum,
seni bildiğim güne...
Teşekkür ediyorum binlerce kere,
yaşadığımı hissettirdiğin her güne...
Söz verdim yine...
Seninle...
Her yere...
Senem Gülkar / Beşiktaş Dergisi