Gitme
İsviçre'ye giden uçağın anonsunu duyduğunda ayrılığın ateşi daha bir sardı vücudunu. Yerdeki sırt çantasını yavaşça kaldırdı. Sevgilisi çantayı almak için hamlede bulundu, o ise sadece sevgilisinin gözlerine baktı. Buğulu kahverengi gözleri her zamankinden daha parlaktı şimdi. Bilet kontrolün oraya kadar konuşmadan yürüdüler. Sevgilisinin çantasını girişin yanında bekleyen görevliye teslim ettikten sonra başını önüne eğdi. Söylenecek bir şey kalmamıştı. Her şeyi, söylenmesi hatta söylenmemesi gereken herşeyi söylediğini düşünüyordu. Tüketmişti kelimeleri. Aklına sevgilisini bu kararından vazgeçirmek için binlerce sözcük, kelime geliyordu. Ama bunları o kadar çok söylemişti ki, kelimeler anlamlarını yitirir hale gelmişti. Gidiyordu sevgilisi ve elinden bir şey gelmiyordu. Kalkacak olan uçağın anonsu tekrar duyuldu. Başını kaldırıp buğulu kahverengi gözlere baktı tekrar. "Gitme." Sadece gitme diyebildi. Umutsuzca ve içten. Sesi ağlamaklı çıkmıştı. Sevgilisi sadece yanağını okşadı. "Gitme, kal" Sevgilisinin yüzünde zoraki bir gülümseme. Hiçbir şey söylemedi. Buğulu kahverengi gözlere baktı bir süre. Zaman durmuştu sanki. Sadece o ve buğulu kahverengi gözler vardı. Görevlinin sesini duyunca içi acıdı. Nefes alamıyor, tüm dünya üstüne geliyordu sanki. Ayrılık vakti gelmişti. Tören havasında yavaşça sarıldılar birbirlerine. Sıkı, biraz daha sıkı bir şekilde sarıldı sevgilisine. Derin derin kokusunu içine çekti. Sıcaklığını tenine hapsetti. Buğulu kahverengi gözlerden iki damla yaş döküldü. Gözleri buğulu gözlerde, yavaşça ayrıldı sevgilisinden. Omuzları düşmüş, burnunu hafif hafif çeker olmuştu. Kapıdan geçip alana doğru giden sevgilisinin ardından bakakaldı. Arkasından bağırmak, son defa vazgeçmesini söylemek istedi. Yapamadı. Sevgilisi arkasını dönüp hafifçe elini kaldırdı. O da elini yavaşça kaldırıp el salladı. Artık bitmişti, gidiyordu. Sevgilisi sırt çantasını düzeltip yürümeye devam etti. Gözünde biriken yaşlar artık akmaya başlamıştı. Diğer kapıdan geçene kadar sevgilisinin gidişini izledi. Sevgilisi gözden kaybolduktan sonra arkasını dönüp önce gitmek zorunda olduğu yola daha sonra etrafındaki insanlara baktı. Her şey anlamsızlaşmıştı birden gözünde. Bir süre hiçbir şey yapmadan ve neyi beklediğini bilmeden bekledi. Sonra yavaşça yürümeye başladı. Yürüyecek gücü dahi bulamıyordu kendisinde. Biraz daha yürüdükten sonra ilerideki yürüyen merdivenlerden yukarı çıktı. Önünden aceleci tavırlarla insanlar geçiyordu. Ama hiç birisini fark etmiyordu. Birkaç adım sonra istemsizce arkasını döndü. Gözü az önce çıktığı yürüyen merdivene takıldı. Derin bir iç geçirdi. Tam önünü dönüp yürümeye devam edecekken önce siyah saçlarını gördü. Yaşlı ve yarıya inmiş gözleri birden açılmaya başladı. Daha sonra yavaş yavaş yüzünü görmeye başladı. İçinden sıcak bir şeyler aktı. Heyecan ve mutluluktan bir an için ne yapacağını bilememiş, olduğu yerde kalakalmıştı. Sevgilisi merdivenden çıktıkça içindeki gözlerinde ki yaş daha da arttı.Mutluluktan ağlıyordu artık. Sanki çevresindeki her şey ağır çekim bir filmdeymiş gibi yavaş hareket ediyor, sadece sevgilisi hayatın rutin hızında merdivenden çıkıyordu. Artık gövdesi de görünür olmuştu. Kendine geldikten sonra sevgilisine doğru koşmaya başladı. Çok kısa bir süre koştuktan sonra sanki ayrılalı uzun yıllar geçmiş gibi gelen sevgilisine sarıldı. Az öncekinden daha sıkı ve daha umutlu bir şekilde. Kokusunu tekrar uzun uzun içine çekti. Teninin sıcaklığı içinde hissetti. İkisi de umarsız bir şekilde ağlıyordu artık. "Seni seviyorum." Sesi, gizli bir sırrı fısıldar gibi çıkmıştı. "Ben de seni."
Alıntı
İsviçre'ye giden uçağın anonsunu duyduğunda ayrılığın ateşi daha bir sardı vücudunu. Yerdeki sırt çantasını yavaşça kaldırdı. Sevgilisi çantayı almak için hamlede bulundu, o ise sadece sevgilisinin gözlerine baktı. Buğulu kahverengi gözleri her zamankinden daha parlaktı şimdi. Bilet kontrolün oraya kadar konuşmadan yürüdüler. Sevgilisinin çantasını girişin yanında bekleyen görevliye teslim ettikten sonra başını önüne eğdi. Söylenecek bir şey kalmamıştı. Her şeyi, söylenmesi hatta söylenmemesi gereken herşeyi söylediğini düşünüyordu. Tüketmişti kelimeleri. Aklına sevgilisini bu kararından vazgeçirmek için binlerce sözcük, kelime geliyordu. Ama bunları o kadar çok söylemişti ki, kelimeler anlamlarını yitirir hale gelmişti. Gidiyordu sevgilisi ve elinden bir şey gelmiyordu. Kalkacak olan uçağın anonsu tekrar duyuldu. Başını kaldırıp buğulu kahverengi gözlere baktı tekrar. "Gitme." Sadece gitme diyebildi. Umutsuzca ve içten. Sesi ağlamaklı çıkmıştı. Sevgilisi sadece yanağını okşadı. "Gitme, kal" Sevgilisinin yüzünde zoraki bir gülümseme. Hiçbir şey söylemedi. Buğulu kahverengi gözlere baktı bir süre. Zaman durmuştu sanki. Sadece o ve buğulu kahverengi gözler vardı. Görevlinin sesini duyunca içi acıdı. Nefes alamıyor, tüm dünya üstüne geliyordu sanki. Ayrılık vakti gelmişti. Tören havasında yavaşça sarıldılar birbirlerine. Sıkı, biraz daha sıkı bir şekilde sarıldı sevgilisine. Derin derin kokusunu içine çekti. Sıcaklığını tenine hapsetti. Buğulu kahverengi gözlerden iki damla yaş döküldü. Gözleri buğulu gözlerde, yavaşça ayrıldı sevgilisinden. Omuzları düşmüş, burnunu hafif hafif çeker olmuştu. Kapıdan geçip alana doğru giden sevgilisinin ardından bakakaldı. Arkasından bağırmak, son defa vazgeçmesini söylemek istedi. Yapamadı. Sevgilisi arkasını dönüp hafifçe elini kaldırdı. O da elini yavaşça kaldırıp el salladı. Artık bitmişti, gidiyordu. Sevgilisi sırt çantasını düzeltip yürümeye devam etti. Gözünde biriken yaşlar artık akmaya başlamıştı. Diğer kapıdan geçene kadar sevgilisinin gidişini izledi. Sevgilisi gözden kaybolduktan sonra arkasını dönüp önce gitmek zorunda olduğu yola daha sonra etrafındaki insanlara baktı. Her şey anlamsızlaşmıştı birden gözünde. Bir süre hiçbir şey yapmadan ve neyi beklediğini bilmeden bekledi. Sonra yavaşça yürümeye başladı. Yürüyecek gücü dahi bulamıyordu kendisinde. Biraz daha yürüdükten sonra ilerideki yürüyen merdivenlerden yukarı çıktı. Önünden aceleci tavırlarla insanlar geçiyordu. Ama hiç birisini fark etmiyordu. Birkaç adım sonra istemsizce arkasını döndü. Gözü az önce çıktığı yürüyen merdivene takıldı. Derin bir iç geçirdi. Tam önünü dönüp yürümeye devam edecekken önce siyah saçlarını gördü. Yaşlı ve yarıya inmiş gözleri birden açılmaya başladı. Daha sonra yavaş yavaş yüzünü görmeye başladı. İçinden sıcak bir şeyler aktı. Heyecan ve mutluluktan bir an için ne yapacağını bilememiş, olduğu yerde kalakalmıştı. Sevgilisi merdivenden çıktıkça içindeki gözlerinde ki yaş daha da arttı.Mutluluktan ağlıyordu artık. Sanki çevresindeki her şey ağır çekim bir filmdeymiş gibi yavaş hareket ediyor, sadece sevgilisi hayatın rutin hızında merdivenden çıkıyordu. Artık gövdesi de görünür olmuştu. Kendine geldikten sonra sevgilisine doğru koşmaya başladı. Çok kısa bir süre koştuktan sonra sanki ayrılalı uzun yıllar geçmiş gibi gelen sevgilisine sarıldı. Az öncekinden daha sıkı ve daha umutlu bir şekilde. Kokusunu tekrar uzun uzun içine çekti. Teninin sıcaklığı içinde hissetti. İkisi de umarsız bir şekilde ağlıyordu artık. "Seni seviyorum." Sesi, gizli bir sırrı fısıldar gibi çıkmıştı. "Ben de seni."
Alıntı