-ZeYNA-
♥ŞiiR PeRi'Si♥
- Katılım
- 9 Eki 2009
- Mesajlar
- 4,104
- Reaction score
- 1
- Puanları
- 0
‘’inançlarıma ihanetim başlıyor sanki ben oluyorum âdem’in kaderini yaşayan bir ikinci kişi çaldığım söyleniyor yasak meyveleri, ama kimse bilmiyor, hepsini sana biriktirdiğimi."
* bazen adımı da aynada sûretimi yitirişim gibi unutuyorum… gözlerim firuze, gözlerim nerede? bu karanlık da neyin nesi?! bahara geç kalmış kelebekler gibi renksiz mi kalmış siyah beyaz tabloya sığınmış sayrılı yaşam. çekivermiş mi ellerini güneş gölgemden? sahi gölgem, gölgem nerede?! ışığın koynunda her nesnenin izdüşümü olurdu; ya cismim yok, ya da güneşim solmuş. sanki ay ile arasındaki mukavele ansızın sona ermiş olacak ki gece bile som karanlık koynumda.konuşmalıyız dillerimizi dolandırmadan yalanın zehrinde…
şehrimdesin.kadim bir şarkı oluyor gelişin dudaklarıma. ellerinin sıcaklığına usulca bırakıyorum ak gülleri, ellerime değerken parmakların; hani dostluk adına işte. kent kapısından girecek beklenen yabancıya onlarca beyaz gonca gül verişimi hayal ederdim.
içine gonca halinden sıyrılmış, açılmış kırmızı tek gül eklerdim nedense! kim bilir belki sevildiğini bilsin diye. o dostluk mesajının herhangi bir yerinde konaklıyordur belki de yüreğim, ona dokunabilsin ve ulaşabilsin isterdim hayallerime. düş bu ya; şimdi yan yatmış sandalım sanki kumsalda. kırık kürekler gibi endazesi meçhul kollarımın da.
her dalganın savuruşunda aldım onca yarayı dalgın denizden. sonra alabildiğince açıldım intiharıma. batışımdan sonra anılacak bir adım olmalı firuze ama adımı bile unuttum. sanırım dost olmalıydım rüzgârla, düşmanımsa yine aslı rüzgâr olan fırtına, yeter ki olmasın hevesli kızmaya, öfkeler kusmaya. o yüzden geçimliyimdir onunla o yüzden çekerim kaprislerini, hırçınlıklarını. ipe sapa gelmez sözler fısıldar kulağıma her yağmur öncesi. bilir mimlenmiş yüreğin ahvalini. bilir arka bahçelerin tekrar yeşermeyeceğini yeni baharlara.
ben ‘nun’; işte şimdi hatırladım adımı ne zamanki ‘mim’ derim adım çıkar ortaya, ne zaman âh derim nidâm yankılanır boşlukta. evet ben şefkat yumağı ‘nun’, ‘mim’ ak leke gibi kalbinde nun’un.
el-göz edip de sahilini esirgeyen, tecrit edilmiş patlamaya hazır mücrim adalar görüyorum firuze; volkanik tepesinden ansızın kustuğu magma dökülüyor. sanki cehennem midesindekileri kusuyor çanaktaki tuzlu suya. gökyüzüne bronşlarındaki tüm kurumu olabildiğince koyu dumanla püskürtüyor. ardından göçmen kuşlar dağılıveriyor birden.
biraz ilerde toplanıp tekrar ‘V’ oluşturmanın derdine düşüyor büyük çoğunluğu. derken yön bulup ilerledikleri an kılavuz göçmen kuş hızla irtifa kaybedip sanki kamikaze dalışı yapıyor denize. sonra biri daha…
ben ‘nun’; işte şimdi hatırladım adımı ne zamanki ‘mim’ derim adım çıkar ortaya, ne zaman âh derim nidâm yankılanır boşlukta. evet ben şefkat yumağı ‘nun’, ‘mim’ ak leke gibi kalbinde nun’un.
el-göz edip de sahilini esirgeyen, tecrit edilmiş patlamaya hazır mücrim adalar görüyorum firuze; volkanik tepesinden ansızın kustuğu magma dökülüyor. sanki cehennem midesindekileri kusuyor çanaktaki tuzlu suya. gökyüzüne bronşlarındaki tüm kurumu olabildiğince koyu dumanla püskürtüyor. ardından göçmen kuşlar dağılıveriyor birden.
biraz ilerde toplanıp tekrar ‘V’ oluşturmanın derdine düşüyor büyük çoğunluğu. derken yön bulup ilerledikleri an kılavuz göçmen kuş hızla irtifa kaybedip sanki kamikaze dalışı yapıyor denize. sonra biri daha…
biri daha… on, onaltı, yirmibir, otuzbeş… sayamıyorum firuze, sanki gökten kuş yağıyor arza. tek kuş kalıyor havada. küçük bir kuş daireler çizerek olanları anlamaya çalışıyor zahir kuş beyniyle. dönüyor, dönüyor, dönüyor havada ve bırakıyor minicik bedenini boşluğa.
işte o kuş firuze, o kuş yana devrik sandalda (içime düşüyor), etrafım kuş ölüsü, alabildiğine kuş denizin yüzeyi…
hepsi narkoz altındalar da sanki bu derin uykudan birazdan uyanacak tüylerindeki ıslaklığı çırparak silkeleyip uçuverecekler ama, yalnız sandaldaki kanlı, sanki sadece ölü olan o. şaşkınlıkla sürüklenirken ansızın bir korsan gemisine arkadan çarpıyorum, lâkin alabora olan onlar ben değil. zaten tek yanı batık sandalın düşlerindeyim; istediğimi batırıp istediğime kılavuz kaptanlık yapabiliyorum. düşteyim anlayacağın firuze.
işte o kuş firuze, o kuş yana devrik sandalda (içime düşüyor), etrafım kuş ölüsü, alabildiğine kuş denizin yüzeyi…
hepsi narkoz altındalar da sanki bu derin uykudan birazdan uyanacak tüylerindeki ıslaklığı çırparak silkeleyip uçuverecekler ama, yalnız sandaldaki kanlı, sanki sadece ölü olan o. şaşkınlıkla sürüklenirken ansızın bir korsan gemisine arkadan çarpıyorum, lâkin alabora olan onlar ben değil. zaten tek yanı batık sandalın düşlerindeyim; istediğimi batırıp istediğime kılavuz kaptanlık yapabiliyorum. düşteyim anlayacağın firuze.
hadi ağ at hayallerime, patlat torpidolarınla kabusumu denizin yüzüne, vurgunum ol sadece bayılt beni, sonra serpil su serinliğinde gözlerime. hadi bungunluğuma terennüm ol ayılt beni, mim sarhoşluğuna nunî kayboluşlarımı hatırlat. dalgalan coş benimle, yürü koş, dudaktan kalbe kaç yolculuk sığdırılır ki firuze?
ya gözlerim bunca seferiyken düşlerimde hangi noktayı ülkem sayarım sığınmışken aşka!.. nemrudî ateşlere çelmeler atsın öbeklenmiş gelincikler, ısırırken alnımı delişmen kuşkular yer yer, kara bir vehim gibi fethindeyim rüyalar âleminin.
başına buyruk mültecim ol; gel sığın bana tutkum ol tutuklu kal, yollarımda yan firuze.
ya gözlerim bunca seferiyken düşlerimde hangi noktayı ülkem sayarım sığınmışken aşka!.. nemrudî ateşlere çelmeler atsın öbeklenmiş gelincikler, ısırırken alnımı delişmen kuşkular yer yer, kara bir vehim gibi fethindeyim rüyalar âleminin.
başına buyruk mültecim ol; gel sığın bana tutkum ol tutuklu kal, yollarımda yan firuze.
Neşe Yeşilova