“selamun Obama”

Vtnsvr

New member
Av. Cemil Can

Beyaz insanlar Afrika’ya geldiklerinde, bizde toprak onlarda ise İncil vardı. Sonra bize gözlerimizi kapatarak dua etmeyi öğrettiler. Ve biz duaları bitirip gözlerimizi açtığımızda, çok garip bir şey oldu - topraklar onların elindeydi. İncil bizim...

(Desmond Tutu (1))





Dini inançları istismar edip kullanarak, toplumları sömürüp aldatanlar; insanlara bu oyuna gelmemelerini öğütleyerek aldatmaya devam ediyorlar!..

Dini duyguların işe yaramadığı yerlerde, milli duygular sokuluyor devreye...

Buyurun size çarpıcı iki örnek:

Biri Erdoğan’dan diğeri Obama’dan...

Erdoğan Davos’ta “Tevrat’ın 6. Maddesi der ki, öldürmeyeceksin” diyerek Perez’i, Obama da Mısır’da “Bir insan öldüren bütün insanlığı öldürmüş sayılır”(2) ayetini seçip okuyarak bütün İslam alemini payladı...

Bilim, uluslar arası hukuk ve evrensel kurallar gibi önceliği olan değerler bilinçli olarak geri plana atıldı...

İç siyasette olduğu gibi dini inanç ve duygular dış siyasetin de göbeğine oturtuldu!...

Obama “Selamun Aleyküm”(3) dedi!...

Obama çocukluğunda ‘ezan sesini’ dinledi!..

Ama Hrıstiyan olduğunu da ekledi!...

Neden acaba?...

Bu soruya çıkıp dürüstçe cevap verecek olan siyaset bilimci var mı aramızda?!..

Müslüman toplumların asıl kurtuluşunun bu sorunun doğru yanıtını öğrendiklerinde ve aklı devreye sokup başlarına örülenin bir çorap olduğunu anladıkları zaman başlayacak...

Devletler arasındaki ilişkilerde duygulara ve inançlara yer olmadığını biliriz de neden uygulayamayız sizce?...

Akıl ve bilimle cevaplanacak konularda niçin sürekli inançlara öncelik vermemiz istenir?...

Şimdi gelelim bu oyunda ne yerine konulduğumuza : Enayi değiliz bu kesin!...

***

Obama Türkiye’yi ziyaret ettiğinde; daha önceki ABD başkanlarının “stratejik ortaklık” olarak formüle ettiği ve bizimkilerin de bir ‘kutsal metin’ gibi karşısında esas duruşa geçtikleri, ne olduğu hiçbir zaman anlatılmayan, ikili ilişkileri ifade ettiği tahmin edilen bu kavram yerine; “model ortaklık” kavramını getirdi...

Diplomasiden siyasete her konuda kendini “uzman” olarak takdim edenler bu kavram karşısında nedense şaşkınlıklarını susarak gösterdiler!..

Acaba ne kadar ‘cahil’ kaldıkları belli olmasın diye mi gizlediler kendilerini?..

Aradan aylar geçmesine rağmen ‘model ortak’lığın ne olduğu hususunda görüş beyan eden çıkmadı...

Bu kavrama siyaset biliminde ve diplomaside rastladığını söyleyen de yok görünürde...

Obama gelmeden önce Amerikan-Türk Konseyi’nin Washington’daki toplantılarının kapanış yemeğinde; Dışişleri Bakanımız Davutoğlu ‘model ortak’lığın “bir tercih değil gereklilik olduğunu” ifade ederek, “bu ilişkinin sıradan olmadığını, bir ‘prototip’(3), benzersiz bir ilişki olduğunu” vurguladı...

Ben bu tanımdan bir şey anlamadığımı açıkça söylüyorum...

Ne bir tanımı var ne de benzeri, buyurun size uluslar arası yepyeni bir ilişki!..

İmza Türk Dışişleri!...

O yemekte bizim bakan, iki ülkenin de “göçmen toplumu” olduğunu söyledi...

Amerika için söylenenler bir bakıma doğru: İngilizler, İspanyollar, İtalyanlar, Portekizliler ile Obama’nın dedeleri göçmen olarak gelip Amerikan toplumunu oluşturmuş...

Anadolu’ya göç edenleri (!) henüz sayamadı Dışişleri Bakanı!...

Bu tartışma ‘Ulus Devlet’i(4) yok etmek için yerinde ve son derece etkili değil mi?..

Kandil’de oturan Karayılan’ın önerdiği ‘İskoç Modeli’(5) başka bir anlatımla “Kürt Parlamentosu”nu gündeme taşımayla ilgili zamanlama nasıl ama?...

Göçmen halklardan oluşan bir ülke kabul edilirse Türkiye, ABD’ye uyabilen bu elbise bizim bölünmemizin önündeki bir aşama değil mi ?...

Böyle giderse sıra ‘Federasyon’u(6) tartışmaya gelmez mi?...

“Küçük Amerika” olmayı istemenin arkasında federasyonu kabul etmek de yatmıyor mu?..

Davutoğlu’nun attığı işaret fişeğinden sonra;

Hedef tahtasında oturtulan ‘Ulus Devlet’e bundan böyle atış serbest görünüyor!...

***

Ne zaman ki ‘ dinler arası diyalog’u kabul ettik ve uluslar arası ilişkilerimizin içine yerleştirdik dini motifleri, daha o zaman kaybetmiştik bu savaşı!...

İsrail’in bir gün gelip “vaat edilmiş topraklar”(7) ayetini dayatacağı belliydi...

Diğer sınırlarımızdaki mayınları görmezden gelerek, Ottawa Sözleşmesinin gereği yerine getiriliyormuş gibi yapılarak, Suriye sınırında ve ‘vaat edilmiş topraklar içindeki’ bir şeridin, üstelik de bir yasa hükmü ile İsrail’e bağışlanacağı(!) çok da sürpriz sayılmaz...

Biniciyi biz oturttuk sırtımızdaki eyerin üstüne, gemi azıya alıp yuları biz kendi ellerimizle verdik eline... Din ile yatıp, ‘türban’ ile kalktık yıllarca... Din uğruna “şahadet şerbetini” içebileceğimizi gösterdik tarih boyunca... Sonunda din ile terbiye edilebileceğimiz sırrını da verdik el aleme...

Geldik bugüne…

Şimdi ABD ve AB “Ilımlı İslam” diye bir uydurma din hazırlayıp koydular önümüze...

Bush ile denenen silahlı yöntemden beklenen sonuç elde edilemediğinden; bu defa Obama’yı hazırlayıp çıkarttılar ringe...

Neyimiz kaldıysa geriye ‘Allah Kelamına’(!) aykırı düşmez dendiğinde, çaresiz vereceğiz kendisine!...

***

Bizim Cumhurbaşkanı, Obama konuşmasını daha tamamlamadan yaptı açıklamasını...

Sanki O’nun basın sözcüsü, sanki her şey önceden programlı...

Gül “Başkan Obama'nın bugün Kahire'de söylediklerinin başkan seçilmeden önce söyledikleriyle uyumlu olması tutarlılığının bir işaretidir” dedi…

Obama sözünün eri çıktı, seçilmeden önce söyledikleri ile çelişmedi…

‘Ermeni Soykırımı’ iddiaları ile ilgili daha önce söyledikleri bu açıklamadan sonra, hiç söylenmemiş(!) gibiydi...

Bu kadar övgüye değer miydi?...

Obama bu ziyareti ile Büyük Orta Doğu Projesi’nin çökmediğini, bütün cepheleri ile yürümekte olduğunu da gösterdi...

Obama aslında bu konuşmasıyla bütün dünyaya gözdağı verip, kendi ittifakını güçlendirdi...

İşe en doğru yerinden ‘zorunlu din dersleri’nden ile başladı...

“Türban” konusunu da atlamadı!…

Bize karşı en etkili olacak silahı yine biz verdik emperyalizmin eline...

Şimdi akıl erdirmeye çalışıyoruz bu silahla başımıza daha nelerin gelebileceğine!...

(07.06.2009)

DİPNOTLAR:

(1) Desmond Mpilo Tutu: 1984 yılında Nobel Barış Ödülü'nü kazanan bir Güney Afrikalı, Anglika Kilisesi'nin başpiskoposu.

(2) Maide süresi 32. Ayet:"Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitapta) şunu yazdık: "Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir."

(3) Selamun Aleyküm; ‘Esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü’ nün kısaltılmış şekli olup, Allahın selamı, esenliği,rahmeti ve bereketi üzerinize olsun demektir… Kişi ‘Selamun Aleykum’ dediği karşı tarafa aynı zamanda benden emin olabilirsiniz, benden size zarar gelmez ve bende sizler gibi düşüncesini de teyit etmiş olur…

(4) Ulus devlet:Meşruiyetini bir ulusun belli bir coğrafi sınır içindeki egemenliğinden alan devlet şeklidir. Devlet politik ve jeopolitik bir varlık, ulus ise kültürel ve/veya etnik bir varlıktır. Ulus devlet kavramı ise bu ikisinin belli bir coğrafyada örtüştürür, ve böylelikle kendisinden önce gelen devlet yapılarıyla büyük ölçüde farklılaşır.Tarihteki diğer devletlerden farklı olarak, ulus devlet modelinde devleti oluşturan tüm vatandaşların ortak bir dil, ortak bir kültür ve ortak değerleri paylaşması esastır. Ayrıca ulus devlet kavramı her milletin kendi kaderini tayin ve otonomi hakkına sahip olduğu fikrini içerir. Bu özelliğiyle dünyadaki bir çok milliyetçi harekete ilham kaynağı olmuştur.

(5) Modele göre, İskoçya’nın kendine ait bir başkenti (Glasgow), bayrağı ve parlamentosu var. Ancak, bu parlamentonun siyasal ve ekonomik yetkileri son derece sınırlı.

(6) Coğrafi yapılarına göre oluşmuş birden fazla devletin kendi istekleriyle bir araya gelerek dışarıya karşı tek bir siyasal güç olarak görülmeleri ve bu amaçla kurdukları örgütün oluşturan devletlerin üzerinde olması; iç işlerinde ise, gene aralarındaki anlaşmaya göre geniş veya dar ölçüde özerk olmalarına Federasyon adı verilir.

(7) Siyonistler bu sınırları Tevrat'ta yer alan bir pasaja dayandırırlar. Uymanız için size bildirdiğim bu buyrukları eksiksiz yerine getirir, Tanrınız RAB'bi sever, yollarında yürür, O'na bağlı kalırsanız,RAB bu ulusların tümünü önünüzden kovacak. Sizden daha büyük, daha güçlü ulusların topraklarını mülk edineceksiniz. Ayak basacağınız her yer sizin olacak. Sınırlarınız çölden Lübnan'a, Fırat Irmağı'ndan Akdeniz'e kadar uzanacak. Hiç kimse size karşı koyamayacak. Tanrınız RAB, size verdiği söz uyarınca, ayak basacağınız her yere dehşetinizi, korkunuzu saçacaktır. Bakın, bugün önünüze kutsamayı ve laneti koyuyorum: Bugün size bildirdiğim Tanrınız RAB'bin buyruklarına uyarsanız kutsanacaksınız. Ama Tanrınız RAB'bin buyruklarını dinlemez, bilmediğiniz başka ilahların ardınca giderek bugün size buyurduğum yoldan saparsanız, lanete uğrayacaksınız. (Tesniye, 11:22-28)

(8) Prototip: Genel terminoloji ve semantikte prototip, belirli bir kategoride ele alınabilecek herhangi bir somut nesne, varlık veya olgunun, geri kalanlar için örnek teşkil edebilme vasfına sahip ilk ve en ilkel türevidir. Yunancadaki πρωτότυπον-prototipon (orijinal) ve τύπος-tipos (gösterim, sunum) kelimelerinden oluşan sözcük, çok öğeli bir kümede grubun kendinden sonraki diğer tüm üyelerinin karakteristik özelliklerinin karşılaştırılarak tasnif ve derecelendirme yapılabilmesini mümkün kılan en özgün öbek elemanını ima eder.
 

HTML

Üst