“Made ın abd”

muratengin

New member
Katılım
12 Eyl 2009
Mesajlar
141
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Allahın izniyle, Allahın vadisinde.
Yeniçağ Gazetesi Yazarı Arslan Bulut, emperyalizmin Anayasa değişikliği ve “yargı reformumuza” yaptığı katkıların peşini bırakmıyor. İşe, Gazeteci Yılmaz Polat’ın “CIA Pençesinde Açılım” adlı kitabında yer alan, “Adalet Bakanlığı’nda Bush zamanından beri Amerikalı bir danışman savcının bulunduğu” bilgisiyle başladı. Ardından BM Kalkınma Programı’nın hazırladığı yol haritasını gündeme getirdi. Son olarak, “Yargıdaki Kanadalı gölgesine” dikkat çekti.

Adalet Bakanlığı, “Amerikalı danışman savcı” iddiasını yalanlarken, şu bilgiyi verdi:

“Türkiye ile birçok yabancı devlet arasında olduğu gibi ABD ile de 1980 yılında yapılmış olan ‘Suçluların Geri Verilmesi ve Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardımlaşma Antlaşması’ yürürlükte bulunmaktadır. Bunun dışında ülkemiz ile ABD arasında 2006 yılında herhangi bir antlaşma yapılmamıştır.”

Ancak ODATV’den Barış Terkoğlu 29 Haziran’da yayınlanan “Bakın Amerika Ne Söylüyor” başlıklı yazısında hem ABD Adalet Bakanlığı, hem de Dışişleri Bakanlığı internet sitesinden derlediği resmi bilgilerle, ABD’nin özellikle PKK’yla mücadele konusunda Türkiye’ye ne tür “danışmanlık” hizmetleri verdiğini ortaya çıkardı.

ABD SAVCISI OLMADIYSA, TÜRK SAVCILARINI GÖTÜRÜRÜZ

ABD’nin gırtalığına kadar Anayasa değişikliği ve yargı reformunun içinde olduğunu gösteren bu iddia ve bilgiler yeterli bulunmuyorsa, bir belge daha sunalım.

Bu belge, ABD Dışişleri Bakanlığı’nca hazırlanan Mayıs 2009 tarihli “Özgürlük ve Demokrasi İlerleme Raporu”dur. Buyurun, ABD’nin kendi ağzından “yargı reformumuz” için öncelikle kimler üzerinde, hangi konularda, ne tür çalışmalar yapıldığını anlatan bölüm:

“Türkiye demokratik ve hukukun üstünlüğüne dayanan reform sürecine devam etmelidir… ABD hükümetinin başlıca hedefleri, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne daha fazla değer veren, daha demokratik bir hükümeti teşvik etmek ve daha bağımsız ve tarafsız adliye de dahil demokratik, şeffaf ve sorumlu devlet kurumlarına olanak yaratacak anayasal değişiklikleri içeren yasal reformları desteklemektir… ABD, hukukun üstünlüğünün ve modern, tarafsız bir adliyenin geliştirilmesine yardım amacıyla çok sayıda milletvekili, yerel siyasi lider, yargıç, adli yetkili, basın mensubu, akademisyen ve sivil toplum örgütlerinin yetkilileri ile toplum diplomasisi programları yoluyla temas kurdu ve objektif adliyenin geliştirilmesine yardım edecek eğitimi artırdı. 2008’de çeşitli programlar vasıtasıyla uzun sürelerle ABD’ye gelen 100’den fazla kişi Amerikalı meslektaşları ile tanıştı, ABD’nin politik, yargı ve sosyal sistemlerinin yapı ve fonksiyonlarını daha yakından tanıdı ve ABD’nin insan hakları ve demokrasiyi ilerletmek için gösterdiği çabaları gözlemledi. Amerikan değerlerini gösteren kamu diplomasisi, ülkede ihtiyaç duyulan hukuk reformlarının önemini belirtebilecek liberal değerleri tanıtmak bakımından çok önemlidir. Bu faaliyetler ABD konuşmacı programlarını, mübadeleleri, ülkenin her tarafında ABD görevlilerinin halka hitap etmesi ve Enformasyon Kaynak Merkezleri aracılığı ile doğru bilgilerin ulaştırılmasını da kapsar… ABD görevlileri, insan hakları meselelerini tartışmak, yeni görüşleri işitmek ve büyük şehir ortamlarının ötesinde ortaklar aramak için ülkenin her tarafına gider. ABD görevlileri, ABD siyasetini ve Amerikan değerlerini açıklamak, Türk-Amerikan ortak çıkarlarını belirtmek amacıyla konferanslara, seminerlere ve programlara katılır… ABD, sivil toplumun gelişmesi ve onun rolünün anlaşılmasını daha da ileri götürmek amacıyla din ve toplum, demokraside sivil toplumun önemi, etnik grupların bulunduğu toplumlarda çeşitliliğin yönetimi ve güzel sanatlar yoluyla hoşgörünün teşvik edilmesine ilişkin ziyaretçi programlarını destekledi. STÖ ve dini liderlere sunulan ziyaretçi programları da istikrarlı ve güvenilir politik sürecin değerini ve çok sesli, dini ve etnik bakımdan çeşitli, hoşgörülü toplumun faydalarını teşvik etmekte önemli rol oynadı. Konular ise ABD’nin yasama, yargı ve sosyal sistemleri, ABD’nde hukukun üstünlüğü ve Amerikan hayatında din ve dini kurumların rolünü kapsadı. Öğrenci lider değişimi yaz programı da, yerel liderlerin gelecek neslini aynı ABD kurumları, gelenekleri ve süreci konusunda bilgilendirerek bu projeleri tamamlamış oldu. ABD görevlileri özgür ifadenin daha fazla korunması, Müslümanlık dışındaki dinlerin haklarına saygı duyulması, azlıklara ve azlıkların görüşlerine hoşgörülü davranılması gibi kapsamlı reformlara devam edilmesini teşvik amacıyla muntazam olarak yasama ve yürütme organlarının, aynı zamanda yargı organının üyeleri ile görüşmektedir.”



ABD’NİN SOMUT “TEŞVİKLERİ”

ABD Dışişleri Bakanlığı raporunda, Türkiye’nin hukuk reformuna yapılan somut katkılar hakkında da şunlar anlatılıyor:

“ABD hükümeti, ülkede hukuk reformlarını ilerletme çabalarını artırmak amacıyla, ceza yargılamasının dava öncesi aşamasındaki çözümler konusunda 45 savcı ve yargıcın katıldığı bir konferansa ev sahipliği yaptı. Konferansta ceza pazarlığı yönteminin kabulü teşvik edildi. ABD, Türkiye, diğer Avrupa ülkeleri ve Irak arasında hukuk alanında işbirliğini daha da geliştirmek, profesyonel adli standartları kuvvetlendirmek ve hukukun üstünlüğünü uygulamak için teröristlerin iadesi konusunda bir konferansa da Adalet Bakanlığı ile birlikte ev sahipliği yaptı. ABD hükümeti aynı zamanda terörizm alanındaki yasalar, çocuklarla ilgili konular ve iki tarafı ilgilendiren diğer yasal alanlardaki en iyi uygulamaları gözlemlemeleri amacıyla, savcılar için ABD’de bir inceleme turu düzenledi. Ülkenin insan ticaretine son vermesine yardım etmek ABD’nin öncelik verdiği bir konu olmaya devam etmektedir. ABD görevlileri insan ticareti aleyhine faaliyet gösteren öncü kurumlar, uluslararası örgütler ve ST֒ler ile yakın ilişki içinde olmaya devam etti. ABD, bir ABD görevlisinin, ABD’nin modern günümüzdeki köleliği ortadan kaldırmak konusunda ısrarını vurgulamak amacıyla Aralık 2008’de üst düzey devlet yetkilileri, sivil toplum ve uluslararası örgütlerin temsilcileri ile görüştüğü üç günlük seyahati destekledi. Bu alandaki kamu diplomasisi programları ülkenin güneydoğusunda kadın ve kızların ekonomik, hukuki ve sosyal bakımlardan güçlendirilmesi amaçlı dört projeyi kapsadı.”

ADALET BAKANI’NIN İTİRAFLARI

Hadi bu raporu da çöpe atalım. Anayasa ve yargı reformunun, tamamen “Made in Turkey” olduğunu ve Türk Milleti için yapıldığı iddiasını sürdüren iktidarın Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e kulak verelim.

Son bir hafta içinde iki önemli açıklaması oldu. Birincisi dün TBMM Genel Kurulu’nda CHP’li Ali İhsan Köktürk’ün eleştirileri üzerine yaptığı gündem dışı konuşmada söyledikleriydi. Ergin, “Anayasa değişikliğinin, AB’ye üyelik yolunda görüşme fasıllarının açılması için gerekli olduğunu ve değişikliklerin Avrupa’daki hukuk otoritelerinden de destek gördüğünü” bildirdi.

Bu sözlerden anladığımız şu; Demek ki Kıbrıs Rum kesimi ve Fransa’nın bloke ettiği 8-10 başlık orada dururken, AB, uyduruk birkaç başlık açmak için şimdi de “Anayasa değişikliği ve yargı reformu” dayatmasında bulunuyor ve biz gerçeklere gözümüzü kapatıp, kabul ediyoruz. Veya iktidar her zamanki gibi, yine AB bahanesine sığınıyor. Her halükarda “reformun”, “Made in Turkey” olmadığı, Bakanın ağzından tescilleniyor!..

Zaten önceki Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, yargı reform taslağını en önce AB’nin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn’e takdim etmemiş miydi?



Adalet Bakanı’nın diğer iki önemli itirafı ise 11 Temmuz’da Zaman Gazetesi’nde yayınlanan röportajın satır aralarında gizliydi.

“Yargıdaki temel sorunları çözmediği için ‘paket bir reform değil’ iddialarını” şöyle cevaplandırdı:

“Yargı reformu stratejisinde yargının sorunlarına bir bütün olarak bakış açısı getirdik. Yargının tüm sorunları masaya yatırılmış ve çözüm önerileri ortaya konulmuştur. Bu belge, Avrupa Komisyonu’nca doğru yönde atılmış bir adım olarak 2009 ilerleme raporuna girdi. Ancak anayasa paketi içerisinde getirilen düzenlemeler kısa vadeli değişikliklerdir. Orta ve uzun vadeli hedefler içerisinde bilirkişilik, alternatif uyuşmazlık çözüm yolları, alternatif infaz yöntemleri dahil tüm sorunlara çözüm yolları önerilmiştir.”

Yani bir kez daha “Anayasa paketinin” AB’nin istekleri doğrultusunda hazırlandığını açıklamış olmakla kalmadı, “arkası var” demeye getirdi.

TÜRK MİLLETİ DEĞİL, CORÇ İÇİN VEYA TARİHİN TEKERRÜRÜ

Adalet Bakanı Ergin, Anayasa paketinin halka nasıl “iş ve aş” getireceğini anlatırken söyledikleri ise “yargı reformunun” gerçekte kimler için yapıldığının itirafıydı. İşte Bakan Ergin’in o sözleri:

“Bu ülkede yatırım yapacak sermaye sahipleri, önce güven veren bir adalet mekanizması var mı, yok mu diye bakıyor. Yaptığı yatırımın güvencesi olup olmadığına bakıyor. Hiçbir yatırımcı kendi sermayesiyle kumar oynamak istemez. Bu açıdan, Türkiye’de güven veren adalet sisteminin kuruluyor olması, bu ülkeye ilave yatırım gelmesi, yeni istihdam oluşması, aş demek, iş demek, ekmek demek. Özelleştirme uygulamalarında yüksek yargının verdiği çelişkili kararlar, yatırımcıları caydıracak içtihatlar, bu konuda Türkiye'nin yerli ve küresel sermayeye güven veren adalet sisteminde tereddüde yol açmıştır. Yargı reformu strateji belgesi güven veren bir adalet sistemini benimsedi…”

Yani Başbakan Erdoğan’ın Ofer’in Galataport projesi ve mayınlı arazilerin İsrail’e verilmesi tartışmaları sırasında söylediği, “Paranın dini, milleti, ırkı olmaz… Burada İzak çalışmayacak ya, Ahmet, Mehmet çalışacak. İşte işsizliği aşıyoruz. Bak kardeşim o Corç olsun. Gelsin yatırımını yapsın. Burada fabrikayı kurduğu zaman, buradan gitse fabrikayı alıp da mı gidecek? Kim yanında istihdam edilecek? Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma. Pazarı hazır…” şeklindeki sözlerin “hukukçası”!..



Batılıların, kapitülasyonlarının sağlama almak için Osmanlı’ya dayattıkları veya Sevr’de önümüze koydukları “yargı reformlarını” bilmeyen yoktur. Ancak “Corç” meselesine pek benzeyen iki somut olayı, Halil Ersin Avcı’nın derlediği “İngiliz Gizli Raporu Türkiye 1908” adlı kitabından aktaralım. Dönemin İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisi, Londra’ya gönderdiği gizli raporda, “Basra’daki ipotekler” ve “Hudeyde’deki Yargıç Muavini” hakkında şunları anlatır:

“Türk yetkililer, -özellikle Suriye ve Filistin’de- mülklerin yabancılara devrine izin vermede gönülsüz… Basra olayında iki firma, Gray, Mackenzie ve ortakları ile France, Frenwick ve ortakları, kendi firmalarına ait olan mülklerin İngiliz vatandaşlarına devretmek istediler. Yerel otoriteler, bu devire izin vermeyi reddettiler ve çok daha aşağı derecede güvence sunan diğer tedbirler yeniden uygulanmak zorunda kalındı. Elçilik, geçen Temmuz öncesinden beri bu sorunla ilgileniyordu. Ancak içinde bulunduğumuz değişim döneminde hala halledilemedi. Devlet Şurası geçenlerde, İngiliz vatandaşlarının sahip oldukları mülkleri, diğerlerine devretme hakkını açıkça tanıyan bir karar verdi. Bu kararın, bahsedilen iki özel olayın yardımına çok geç geldiğinin görülmesine rağmen, yerleştirdiği prensip, gelecekte başvurmak için yeterli olacaktır.”

“Olay, Hudeyde’deki Ticaret Mahkemesinin, yabancı muavinleri içine almayı reddetmesi sebebiyle meydana gelmiştir. İmparatorluğun büyük bir kısmında var olan Avrupa benzeri yargı sistemi, hiçbir zaman Yemen’e uygulanmadı ve Adliye Nazırı, yabancıların kabulü yönünde herhangi bir adım atma konusunda oldukça gönülsüzdü. Hudeyde’deki Ticaret Mahkemesinde özel bir İngiliz davası oldu. Elçilik, kuvvetli bir şekilde yargıç muavinlerinin mahkemede görev almasının kabulü konusunda ısrar etti. Temmuz’dan biraz önce Bab-ı Ali’den lehte bir karar elde edildi, ancak Adliye Nazırı’nın muhalefeti nedeniyle sorun askıda kaldı. Dürüst olmasına karşın, yaşlı, inatçı ve gözden düşmüş olan Abdurrahman Paşa, değişimin ilk kurbanlarından birisiydi ve ortadan kaybolmasından sonra Bab-ı Ali’nin verdiği kararın uygulanmasında hiçbiri zorluk çekilmedi.”

Müyesser Yıldız

Odatv.com

KAYNAK:
 
Geri
Üst