S
SiR ReaLiST
Guest
Bıraktığımız yerden devam edelim; “Fenerbahçe ile oynarsanız, liderlik de biter, namağlupluk da biter” diye yazmıştık son yazımızda. Hatta bunu yazı başlığı yapmıştık. 9 Aralık 2007. Bize bunu yazdıran, Galatasaray’ı Kadıköy’de 2-0 ile uğurlayıp, namağlupluğuna son verdiğimiz, liderlikten indirip Sivasssop’u liderliğe çıkarttığımız maçtı. O gün, Galatasaray’ın tarihi farktan kurtulduğunu herkes yazdı.
Şimdi kendi sahasında berabere bile kalmayan, 10 maç kazanmış olan ve kendi sahasında toplam 3 gol yemiş Sivasspor’u gitti, buzla kaplı bir zemin üzerinde, eksi bilmem kaç derecede 4-1 yendi Fenerbahçe. 8 gol pozisyonundan yararlanamadı. Sivasspor’un tek golü, kaleyi bulan tek şutuydu koca maç boyunca.
Fenerbahçe ile oynarsanız, hadi düzeltelim Fenerbahçe sizi ciddiye alıp oynarsa, yener. Farka giderek yener veya siz, farktan kurtularak, yenilirsiniz. Fenerbahçe’nin insafına bağlı.
Bütün bunlar nasıl olabiliyor?
Fenerbahçe farkıyla. Fenerbahçe, Süperlig’in ötesinde, kalanlardan farklı bir takım. Avrupa’nın en iyi takımlarından biri. Şaşırtacak bir durum yok.
Tekrar edelim: Fenerbahçe Türkiye Süperligi’nin üzerinde. Puan kaybediyorsa ve şampiyonlukta çekişiyorsa, ondan puan alınabildiği için olmuyor. Puan verdiği için oluyor. Rakibi ve maçı ciddiye almadığı için oluyor. Pek zor ya, bu yıl şampiyonluğu bile verebilir; ama o verir, başkası ondan alamaz.
Sivasspor’u öylesine şartlarda 4-1 yenen takım, unutmayın bir hafta önce kendi sahasında son üç maçını kazanmış Gaziantepspor’u 5-0 yendi. Herkes, skorun çok daha fazla olabileceğini yazdı, çizdi. Arada da Alanyaspor’a 10 gol attı.
Sözünü ettiğimiz böyle bir takım. Şimdi Kupa’da Galatasaray ile eşleşti. Fenerbahçelilerde kaygı yok. Niye yok? Galatasaray’ın Kadıköy sicilinin bozukluğundan, 21.Yüzyıl’da Kadıköy’de hiç galibiyet almamış olmasından mı?
Evet, bu da. Fakat sadece bundan ötürü değil. İki takım arasındaki kalite farkından. Fenerbahçe, herhangi bir takımı ciddiye alıp, maça konsantre olduğu takdirde sürklase edebiliyor. Galatasaray istisna değil. O nedenle, Galatasaray’ı Kadıköy’de yenmesi sorun değil. Farka gitmesi sürpriz de değil.
Bu takımın bir “Zico takımı” olduğunu ve “Brezilya futbol ekolü”nü içindeki Brezilyalılar ve Brezilya ligi deneyimi olan (Lugano) çok sayıda oyuncuyla etkili biçimde uygulamasını göz önüne aldığınızda, “Fenerbahçe farkı”nın da nereden geldiği anlaşılır.
“Brezilya futbol ekolü”nün günümüzdeki en iyi temsilcilerinden ikisinin, Roberto Carlos ve Alex’in bu takımda önemli roller üstlenmiş olması, Fenerbahçe başarısını perçinliyor.
Fenerbahçe, geleneği itibarıyla, Türkiye’de “Brezilya futbol ekolü”ne en yatkın takım olagelmiştir. Nitekim, Beşiktaş’ın efsane başkanı Süleyman Seba, geçenlerde verdiği bir demeçte, geçmişin futbolunu överken, Beşiktaş’ı kastederek, “Biz, WM oynardık, Fenerbahçe ise Brezilya tipi diyagonal sistemle oynardı” demiştir.
Fenerbahçe, geleneğine uyan futbolü, Brezilyalı takım iskeleti kurarak ve büyük bir Brezilya yıldızı Zico’ya kendini emanet ederek, şimdi şimdi gerçekleştiriyor.
Tekniği yüksek oyuncuların kısa paslaşmalarıyla oyunu kontrol altına almak, kanat bindirmeleriyle gol arayışları. Zico, ilk geldiği gün Kerim Zengin’i o yüzden sağbeke monte etmek istedi. Kerim’de bulamadığını Gökhan Gönül’de buldu. Gökhan Gönül de vakit geçirmeden, Türkiye’nin milli sağ kanat oyuncusu oluverdi.
Sol kanat, zaten Roberto Carlos ve oyun taktiğine, rakibin özelliklerine göre Uğur Boral-Wederson ikilisine emanet. Birkaç maçtır Fenerbahçe”yi seyrederken 1960’ların ilk başlarındaki Djalma Santos-Nilton Santos adlı sağbek ve solbeklerin o günlerin Brezilya milli takımındaki rollerini görür gibi oluyorum.
Konuyu buraya getirmişken, Zico’ya bunca zamandır yapılan ve yanlış bulduğum bir eleştiriye de değineyim. Bu eleştiriyi yapan, futbol bilgisi, kavrayışı, futbolcu ve teknik direktör zihnini bu ülkede en iyi bilen ve en iyi yorumlayan birisi, Rıdvan Dilmen.
Rıdvan’ın sürekli tekrarladığı bir tezi var ve bu tez onun Zico’ya yönelik tek eleştirisi; Avrupa maçları ve Türkiye’deki derbilerdeki tek santrforlu oyun düzeninin doğru olduğunu ama bir Kasımpaşa’ya, Oftaş’a, İstanbul Belediyesi’ne karşı yanlış olduğunu ileri sürüyor. Puan kayıplarını buna bağlıyor. Avrupa maçları ve derbiler dışında, Fenerbahçe’nin çift santrfor oynaması gerektiğini vurguluyor.
Bu eleştirinin mantığını hiçbir zaman anlayamadım. Yani, Fenerbahçe Inter’i, PSV’yi, Beşiktaş’ı, Galatasaray’ı tek santrfor düzeniyle yener de, nasıl olur Oftaş’ı, Çaykur Rizespor’u aynı düzende yenemez? Güçlü takımlara söken düzen, çok zayıf takımlara sökmez diye, mantıklı bir denklem kurulabilir mi?
Bence, kurulamazdı ve her konuştuğunda gözlerimi dört açarak kulak verdiğim ve kendisinden çok şey öğrendiğim Rıdvan Dilmen’in bu tezine bu yüzden bir türlü ikna olamadım.
Gaziantep’e deplasmanda atılan 5, Sivasspor’a buz üzerinde, hiç yenilmediği kendi sahasında atılan 4 gol, bence bu tezin geçersizliğini ilan etti. Çünkü, Zico, bu maçlarda da Fenerbahçe’yi “tek santrforlu” düzenle oynattı. Demek oluyormuş.
Aslında Zico’ya sorarsanız, onun kafasında, sizin tek santrfor-çift santrfor dediğiniz bir düzen yok. Zira, altı hücumcu ile oynadığını size söyleyecektir. Duran toplarda, Edu ve Lugano ile, her vakit altı ya da yedi hücumcuya çıkan bir oyun tarzı söz konusu.
Demek ki, Fenerbahçe’nin, Süperlig’de kaybettiği puanlar, oyun düzeninden ziyade, oyuncuların maça asılmaması ve rakibe saygısızlığından kaynaklanıyor. Bu olmayınca, Fenerbahçe leblebi gibi gol atıyor.
Elbette, Fenerbahçe için şu dönem en önemli rakip Sevilla. Yüzde 50-50’lik bir favorilik ve şans oranı ile bir rakip. Sevilla’yı aştığı anda, adı “Avrupa’nın 8 takımı” arasına yazılacak. Büyük başarı. Çıtayı yükseltmek için de şart.
Bu bakımdan, Galatasaray’la kupa rövanş maçının iki Sevilla maçı arasında ve Sevilla’daki deplasman maçından önce Ali Sami Yen’de oynanması çok iyi olacak.
Sevilla gibi hayati önemde bir rakibe karşı, hiçbir antrenman, Galatasaray’la Ali Sami Yen’de oynanacak kupa maçı kadar yararlı olamazdı.
Kaynak : Fenerbahce.com
Şimdi kendi sahasında berabere bile kalmayan, 10 maç kazanmış olan ve kendi sahasında toplam 3 gol yemiş Sivasspor’u gitti, buzla kaplı bir zemin üzerinde, eksi bilmem kaç derecede 4-1 yendi Fenerbahçe. 8 gol pozisyonundan yararlanamadı. Sivasspor’un tek golü, kaleyi bulan tek şutuydu koca maç boyunca.
Fenerbahçe ile oynarsanız, hadi düzeltelim Fenerbahçe sizi ciddiye alıp oynarsa, yener. Farka giderek yener veya siz, farktan kurtularak, yenilirsiniz. Fenerbahçe’nin insafına bağlı.
Bütün bunlar nasıl olabiliyor?
Fenerbahçe farkıyla. Fenerbahçe, Süperlig’in ötesinde, kalanlardan farklı bir takım. Avrupa’nın en iyi takımlarından biri. Şaşırtacak bir durum yok.
Tekrar edelim: Fenerbahçe Türkiye Süperligi’nin üzerinde. Puan kaybediyorsa ve şampiyonlukta çekişiyorsa, ondan puan alınabildiği için olmuyor. Puan verdiği için oluyor. Rakibi ve maçı ciddiye almadığı için oluyor. Pek zor ya, bu yıl şampiyonluğu bile verebilir; ama o verir, başkası ondan alamaz.
Sivasspor’u öylesine şartlarda 4-1 yenen takım, unutmayın bir hafta önce kendi sahasında son üç maçını kazanmış Gaziantepspor’u 5-0 yendi. Herkes, skorun çok daha fazla olabileceğini yazdı, çizdi. Arada da Alanyaspor’a 10 gol attı.
Sözünü ettiğimiz böyle bir takım. Şimdi Kupa’da Galatasaray ile eşleşti. Fenerbahçelilerde kaygı yok. Niye yok? Galatasaray’ın Kadıköy sicilinin bozukluğundan, 21.Yüzyıl’da Kadıköy’de hiç galibiyet almamış olmasından mı?
Evet, bu da. Fakat sadece bundan ötürü değil. İki takım arasındaki kalite farkından. Fenerbahçe, herhangi bir takımı ciddiye alıp, maça konsantre olduğu takdirde sürklase edebiliyor. Galatasaray istisna değil. O nedenle, Galatasaray’ı Kadıköy’de yenmesi sorun değil. Farka gitmesi sürpriz de değil.
Bu takımın bir “Zico takımı” olduğunu ve “Brezilya futbol ekolü”nü içindeki Brezilyalılar ve Brezilya ligi deneyimi olan (Lugano) çok sayıda oyuncuyla etkili biçimde uygulamasını göz önüne aldığınızda, “Fenerbahçe farkı”nın da nereden geldiği anlaşılır.
“Brezilya futbol ekolü”nün günümüzdeki en iyi temsilcilerinden ikisinin, Roberto Carlos ve Alex’in bu takımda önemli roller üstlenmiş olması, Fenerbahçe başarısını perçinliyor.
Fenerbahçe, geleneği itibarıyla, Türkiye’de “Brezilya futbol ekolü”ne en yatkın takım olagelmiştir. Nitekim, Beşiktaş’ın efsane başkanı Süleyman Seba, geçenlerde verdiği bir demeçte, geçmişin futbolunu överken, Beşiktaş’ı kastederek, “Biz, WM oynardık, Fenerbahçe ise Brezilya tipi diyagonal sistemle oynardı” demiştir.
Fenerbahçe, geleneğine uyan futbolü, Brezilyalı takım iskeleti kurarak ve büyük bir Brezilya yıldızı Zico’ya kendini emanet ederek, şimdi şimdi gerçekleştiriyor.
Tekniği yüksek oyuncuların kısa paslaşmalarıyla oyunu kontrol altına almak, kanat bindirmeleriyle gol arayışları. Zico, ilk geldiği gün Kerim Zengin’i o yüzden sağbeke monte etmek istedi. Kerim’de bulamadığını Gökhan Gönül’de buldu. Gökhan Gönül de vakit geçirmeden, Türkiye’nin milli sağ kanat oyuncusu oluverdi.
Sol kanat, zaten Roberto Carlos ve oyun taktiğine, rakibin özelliklerine göre Uğur Boral-Wederson ikilisine emanet. Birkaç maçtır Fenerbahçe”yi seyrederken 1960’ların ilk başlarındaki Djalma Santos-Nilton Santos adlı sağbek ve solbeklerin o günlerin Brezilya milli takımındaki rollerini görür gibi oluyorum.
Konuyu buraya getirmişken, Zico’ya bunca zamandır yapılan ve yanlış bulduğum bir eleştiriye de değineyim. Bu eleştiriyi yapan, futbol bilgisi, kavrayışı, futbolcu ve teknik direktör zihnini bu ülkede en iyi bilen ve en iyi yorumlayan birisi, Rıdvan Dilmen.
Rıdvan’ın sürekli tekrarladığı bir tezi var ve bu tez onun Zico’ya yönelik tek eleştirisi; Avrupa maçları ve Türkiye’deki derbilerdeki tek santrforlu oyun düzeninin doğru olduğunu ama bir Kasımpaşa’ya, Oftaş’a, İstanbul Belediyesi’ne karşı yanlış olduğunu ileri sürüyor. Puan kayıplarını buna bağlıyor. Avrupa maçları ve derbiler dışında, Fenerbahçe’nin çift santrfor oynaması gerektiğini vurguluyor.
Bu eleştirinin mantığını hiçbir zaman anlayamadım. Yani, Fenerbahçe Inter’i, PSV’yi, Beşiktaş’ı, Galatasaray’ı tek santrfor düzeniyle yener de, nasıl olur Oftaş’ı, Çaykur Rizespor’u aynı düzende yenemez? Güçlü takımlara söken düzen, çok zayıf takımlara sökmez diye, mantıklı bir denklem kurulabilir mi?
Bence, kurulamazdı ve her konuştuğunda gözlerimi dört açarak kulak verdiğim ve kendisinden çok şey öğrendiğim Rıdvan Dilmen’in bu tezine bu yüzden bir türlü ikna olamadım.
Gaziantep’e deplasmanda atılan 5, Sivasspor’a buz üzerinde, hiç yenilmediği kendi sahasında atılan 4 gol, bence bu tezin geçersizliğini ilan etti. Çünkü, Zico, bu maçlarda da Fenerbahçe’yi “tek santrforlu” düzenle oynattı. Demek oluyormuş.
Aslında Zico’ya sorarsanız, onun kafasında, sizin tek santrfor-çift santrfor dediğiniz bir düzen yok. Zira, altı hücumcu ile oynadığını size söyleyecektir. Duran toplarda, Edu ve Lugano ile, her vakit altı ya da yedi hücumcuya çıkan bir oyun tarzı söz konusu.
Demek ki, Fenerbahçe’nin, Süperlig’de kaybettiği puanlar, oyun düzeninden ziyade, oyuncuların maça asılmaması ve rakibe saygısızlığından kaynaklanıyor. Bu olmayınca, Fenerbahçe leblebi gibi gol atıyor.
Elbette, Fenerbahçe için şu dönem en önemli rakip Sevilla. Yüzde 50-50’lik bir favorilik ve şans oranı ile bir rakip. Sevilla’yı aştığı anda, adı “Avrupa’nın 8 takımı” arasına yazılacak. Büyük başarı. Çıtayı yükseltmek için de şart.
Bu bakımdan, Galatasaray’la kupa rövanş maçının iki Sevilla maçı arasında ve Sevilla’daki deplasman maçından önce Ali Sami Yen’de oynanması çok iyi olacak.
Sevilla gibi hayati önemde bir rakibe karşı, hiçbir antrenman, Galatasaray’la Ali Sami Yen’de oynanacak kupa maçı kadar yararlı olamazdı.
Kaynak : Fenerbahce.com