Şemdinli konusunda hata ettik.

64general1

New member
Katılım
14 Haz 2007
Mesajlar
1,720
Reaction score
0
Puanları
0
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, Şemdinli olayının üzerine gitmemekle hata ettiklerini söyledi.



Forum arkadaşlarım, belli bazı arkadaşların, her fırsatta ya da fırsat olmasa bile fırsat yaratırcasına Türk Silahlı Kuvvetlerimizi karalama çalışmalarına verdiğim tepkileri bilirler. Çünkü ben hiçbir zaman eleştiriye karşı değilim sadece ve sadece art niyetli, Türkiye Cumhuriyetini ve kurumlarını yıkma amaçlı yıpratma çalışmaları olarak görüyorum. Bu hassaslığımın nedeni ise araştıran ve Vatanını seven bir Vatanseverin görmemesi için kör olması lazım gelen ülkemiz üzerine oynanan oyunların farkında olmamdır. Bugün hiç beklemediğim bir olayla karşılaştım. Hiç beklemediğim bir yayın organından, kesinlikle hiç beklemediğim bir hükümet üyesinin azgından verdiği bir beyanatta, hiç beklemediğim sözlerle karşılaştım. Beni şaşırtan bu haber neydi? İşte;
“Şemdinli'de hata ettik

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, Şemdinli olayının üzerine gitmemekle hata ettiklerini söyledi.

Fırat, "Geriye dönüş mümkün olsaydı sonuç farklı olurdu." dedi. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV)'nın düzenlediği "güvenlik ve insan hakları" konulu toplantıda konuşan Dengir Mir Mehmet Fırat, Şemdinli olayı konusunda ilginç itiraflarda bulundu. Fırat, TESEV direktörlerinden Dilek Kurban'ın, "Şemdinli olayı neden sonuçlandırılamadı?" sorusuna şu cevabı verdi: "AK Parti iktidarı olarak başlattığımız her şeyde tam sonuç aldığımızı ve her şeyi dört dörtlük yaptığımızı iddia etmiyoruz. Mesela bahsettiğiniz Şemdinli olayında da tam bir sonuç alınamaması bir hatadır. Büyük bir hatadır; affedilmez bir hatadır. Belki geriye dönülmüş olsaydı sonuç farklı olurdu. Ama bu mümkün değil."
Fırat, Güneydoğu'da güvenlik adına özgürlüklerin kısıtlandığını söyleyen DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk'a da sert tepki gösterdi. Fırat, "DTP, legal bir taban bulmuş ve bu yüzeyde kalmalıdır. Söyleyeceklerini Meclis'te söylemelidir. Hem Meclis'te hem de Cudi'de konuşulmaz." diye konuştu. Melik Duvaklı, Bayram Kaya, İstanbul

24 Ekim 2007, Çarşamba, Zaman”

Habere göre AKP Genel Başkan Yardımcısı “AK Parti iktidarı olarak başlattığımız her şeyde tam sonuç aldığımızı ve her şeyi dört dörtlük yaptığımızı iddia etmiyoruz. Mesela bahsettiğiniz Şemdinli olayında da tam bir sonuç alınamaması bir hatadır. Büyük bir hatadır; affedilmez bir hatadır. Belki geriye dönülmüş olsaydı sonuç farklı olurdu. Ama bu mümkün değil."demektedir.Bu ne anlama gelmektedir? Öncelikle Şemdinli olayı neymiş ona bir bakalım;

Bilindiği gibi Şemdinli’de PKK üyesi olmaktan 15 yıl hapis cezasına mahkûm edilen Seferi Yılmaz’a ait bir “Kitapevi”ne “bomba” atılmış, “kitapevi sahibi” eski PKK’lı Seferi Yılmaz “bomba atılan” kitapçıdan dışarı çıkmış, kapının önünde bekleyen bir sivil arabayı görmüş, arabaya doğru ilerleyerek o sırada o caddede bulunan birkaç yüz kişilik PKK’lı grupla birlikte arabaya, arabadaki astsubay Ali Kaya ve iki istihbaratçıya saldırmış, arabasını yakmış, o sırada yine orada bulunan Danimarka’dan yayın yapan PKK televizyonu Roj TV Şemdinli’den naklen yayına başlamıştı.
Bu olay neresinden bakarsanız bakın bir komploydu. Ancak komployu yapanlar sanki bizlerle alay edercesine yapıyordu bu işi.
Olayın hemen ertesi günü gazeteler Susurluk manşetleri atmaya, “derin devlet” yorumları yapmaya başlamış ve PKK mahkûmu Seferi Yılmaz’la röportaj kuyruğuna giren basın onu bir demokrasi kahramanı ilan etmeye başlamıştı.
O zamanlar ortada Şemdinli iddianamesi henüz yoktu, Ferhat Sarıkaya yoktu, Orgeneral Büyükanıt’ın adı henüz geçmemişti. CHP ve Cumhuriyet gazetesi dahil her çevre olayı Türk Ordusu’na yıkarken birkaç basın olayın bir komplo, bir provokasyon olduğunu yazıyordu. Fakat bu sırada Şemdinli davası da başlamıştı.

Aslında iddianamenin hazırlanması, bu arada Meclis’te kurulan Araştırma Komisyonu Türkiye’de bir şeylerin nasıl da değiştiğini gösteriyordu. Ki bizce bu değişikliğin üzerinde durmak yarına hazır olmak için son derece önemlidir.
Şemdinli olayı yargıya yansıdığı andan itibaren Meclis’te bir araştırma komisyonunun kurulmasına kimse tepki göstermedi. Oysa yargıya intikal etmiş bir soruşturmaya Meclis’in dahi karışma yetkisi yoktur. Kuvvetler ayrılığı prensibi gereği, yasama organı olan TBMM yargıya müdahale edemez. Oysa Komisyon çalışması doğrudan yargıyı yönlendirecek, baskı altına alacak bir çalışmaydı.
Komisyon üyeleri ne hikmetse hep Güneydoğulu milletvekillerinden oluşuyordu ve tanık olarak da hep PKK’lılar dinleniyordu. PKK mahkûmu Seferi Yılmaz gibi bir bölücü itibar sahibi olmuş, Meclis Araştırma Komisyonuna akıl veriyordu.
Fakat yasama organının yargıya müdahalesinin bununla sınırlı olmadığı da görüldü. Savcı Ferhat Sarıkaya Meclis Araştırma Komisyonu ile temas halindeydi. Araştırma Komisyonu Başkanı, komisyondan bile gizlice savcı Ferhat Sarıkaya’ya ifadeleri gönderiyordu.
Daha da ötesi, savcı Sarıkaya iddianamesini bitirdikten sonra bu iddianameyi e-maille aynı komisyon üyesine gönderiyordu. Oysa iddianameyi hazırlayan savcı bunu sadece mahkemeye sunabilirdi.

Gerçekten de bir süre sonra Ferhat Sarıkaya’nın iddianamesi geldi, Orgeneral Büyükanıt çete lideri olmakla suçlandı. O anda Susurluk, “derin devlet” gibi bir oltaya atlayan kimi insanlar uyanıverdiler.
Şemdinli’deki araçta demek ki astsubay değil, Orgeneral Büyükanıt linç edilmek istenmişti!
Saflar birden yer değiştirirken, Orgeneral Büyükanıt’ı suçlayan Emniyet İstihbarat Daire Başkanı ve savcı görevden alındı. Kamuoyu olayın Ordu’ya yönelik bir tertip olduğuna büyük ölçüde kanaat getirmişti. Şemdinli’de yuvalanan PKK hücresi, TBMM Komisyonu, Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı, Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı, Van Adliyesi arasında inanılmaz bir eşgüdüm vardı.
Artık ortada bir iddianame değil, senaryo vardı. Bu senaryonun baş destekçisi ise Fethullahçı medyaydı.
Fakat senaryo bir noktada kesintiye uğradı. Ferhat Sarıkaya meslekten atılınca Şemdinli davasının iddianame sahibi ortadan kalkmış oldu.
Onun görevden atılması ile birlikte normal bir hukuki işleyiş başlayabilirdi ama olmadı. Yeni savcı iddianameyi aynen sahiplendi. Oysa iddianameye siyaset karıştırıldığı ortadaydı. Normalde yeni savcının tüm iddianameyi baştan, siyasal önyargıdan uzak bir şekilde hazırlaması gerekirdi. Fakat bu yapılmadı. Dava aynı iddianame ile başladı.

Üstelik iddianame kısmından sonra dava kısmı tam anlamıyla bir hukuk katliamı oldu.
Mahkeme önünde herkes eşittir. Devlet görevlisi de, sıradan vatandaş da birdir. Ancak mahkemeler, hakimler, kanaat belirlerken tarafların geçmişlerini göz önünde bulundururlar.
Örneğin bu davada bir tarafta PKK üyesi olmaktan 15 yıla mahkum bir Seferi Yılmaz’la, diğer tarafta devlete hizmet etmiş, pek çok takdirnamesi olan bir astsubay arasında kanaate hükmedecek hakim, kendi siyasal tercihlerine göre hareket edemez.
Ama bu davada böyle olmamıştır. Sanıklar aleyhine delil olmadığı için hakimler kanaatle karar vermişlerdir.
Peki o kanaat nedir? Devlet görevlilerinin suçlu olduğu!
Hakimler kanaat belirlerken Fethullahçı medyanın derin devletle mücadele eden yazarları gibi hissetmiş ve o şekilde karar vermişlerdir.
Fakat sadece karar aşamasında değil önceki saflhalarda da büyük hukuksuzluklar yaşanmıştır.
Örneğin devlet görevlileri, Jandarma Komutanlığının raporları, mahkeme heyeti tarafından dikkate alınmamıştır. Oysa mahkeme heyetinin bu tür devlet rapor ve elemanlarına öncelikle dikkat etmesi gerekirdi.
Fakat bu davada bir Türk mahkemesi, PKK’lıları ve yandaşlarını dinlemiş, dikkate almış, onların beyanlarına göre kanaat oluşturmuş ama Türk Ordusu mensuplarını dinleme zahmetine bile katlanmamıştır.
Sanık avukatları olayın büyük bir provokasyon olduğunu, daha derinlemesine bir soruşturma gerektiğini belirtmiş, yeni tanıklar bulmuş, soruşturmanın genişletilmesini talep etmişlerdir. Normalde mahkeme heyetinin sanık avukatlarının bu taleplerini dikkate alması gerekir.
Neden gerekir? Çünkü sanıklar zaten tutukludur, yeni tanık dinlenmesi ya da soruşturmanın genişletilmesi sanıklara bir yarar sağlamayacağı gibi bu davanın uzamasından zarar görecek bir kişi de yoktur. Bu noktada mahkeme heyetinin sanık avukatlarının talebini reddetmesinin imkânı yoktur. Reddederek hukuk dışı hareket etmişlerdir.
Fakat mahkeme heyeti açısından daha söylenecek çok şey var.
Aynı mahkeme heyetinin Van Üniversitesi Rektörü’nü de aynı şekilde iki ay tutukladığını biliyoruz. Ama rektör şu an görevinin başındadır! Demek ki mahkeme heyeti güçlü hukuki delillerle değil kanaatle hareket etmeyi alışkanlık haline getirmiştir.
PKK’dan al haberi
Bu davada ise mahkeme heyetinin ne yapacağını PKK’nın yayın organı zaten bilmektedir!
13 Haziran tarihli Özgür Gündem gazetesinde aynen şunlar yazılmıştı:
“Kararın bugünkü duruşmada ya da yetişmemesi halinde en fazla birkaç gün içinde çıkması bekleniyor. Bu arada mahkeme başkanının da tayininin çıktığı ve 19 Haziran’da ayrılmadan önce Şemdinli davasını karara bağlayacağı kaydediliyor.”
Şimdi ne var bu haberde diyebilirsiniz. Haberin tarihi 13 Haziran. O gün Şemdinli duruşması var. Henüz duruşma yapılmamış. Yani o günkü duruşmada ne olacağı bilinmiyor. Belki mahkeme o gün karar verebilirdi.
Ama Özgür Gündem mahkemenin o gün karar vermeyeceğini biliyor. Daha da garibi, mahkemenin bir sonraki duruşmasının 19’unda yapılacağını da biliyor!
Yani Özgür Gündem bir tek 19’undaki duruşmada sanıklara 39.5 yıl hapis verileceğini yazmamış!
Peki 13’ündeki mahkeme neden son savunma için sadece altı gün sonrasına karar kılar?
Normalde bu tür davalarda en az bir ay, hatta Erbakan’ın davalarında 3 aylık bir süre tanındığını biliyoruz. Yani son savunma önemlidir, mahkemeler de son savunma için 6 gün süre vermezler. Burada da hukukun doğruyu bulmak için değil infazı bir an önce gerçekleştirmek için işletildiğini akla getiriyor.
Ama daha önemli bir ayrıntı da var. Mahkemeden bir gün önce Ali Kaya GATA’ YA sevk ediliyor. Bu durumda son duruşmaya katılamıyor. Ceza davalarında ise sanığa son söz hakkı verilir ve bundan önce karar verilmez. Bu durumda mahkeme heyetinin 19’unda karar vermesi beklenemez. Nitekim PKK’lı avukatlar astsubayın kararı geciktirmek için GATA’ YA kaldırıldığını yazıyor. Ama mahkeme heyeti de PKK’lı avukatlarla aynı kanaatte ki son sözü bile sormadan 39.5 yıl hapis veriyor!
Dikkat edelim sıradan bir cezadan değil 39.5 yıl hapisten bahsediyoruz.
Kürt-İslamcının adaleti
Hukuki ayrıntılardaki tutarsızlıklar, hukuksuzluklar ve çok açık bir şekilde tertipler çoğaltılabilir. Fakat burada asıl meselemiz bu değil.
Şemdinli davası açılışından kapanışına kadar tam anlamıyla adaletin ne duruma geldiğini göstermektedir. Artık bu ülkede hiç kimsenin adil yargılanma güvencesi kalmamıştır. Adalet Bakanlığı içindeki kadrolaşma mahkeme seviyelerine ulaşmış, karar mercileri Kürt-İslamcıların denetimine geçmiştir!
Mahkeme Yaşar Büyükanıt’ı yargılayamamıştır ama sadece şimdilik. Bu ülkenin bir rektörünü suçsuz yere, gereksiz yere iki ay hapse atabilecek kadar kendilerine güvenmektedir bu Kürt-İslamcı kadrolar.
Ferhat Sarıkaya’nın görevden alınması onları biraz ürkütse de kanlarındaki Kürt-İslamcı devlet düşmanlığı geni ağır basmakta, yargılayıp cezalandıracak bir Türk aramaktadırlar!
Artık adliyenin niteliği değişmiştir. Türk adaletinin yerini Kürt-İslam mahkemeleri almıştır.
Danıştay’a yapılan saldırı burada anlam kazanmaktadır. Yine bir Kürt-İslancı olan Başbakan, Danıştay’ı açıkça tehdit ediyor ve engel olarak suçluyordu. Hemen ardından yine aynı bölge doğumlu bir Kürt-İslamcı tetikçi Danıştay’ı bastı!
Şimdi Şemdinli davası Yargıtay’a gidecek ve oradan geri dönecek. Bunu kararı veren mahkeme heyeti de gayet iyi biliyor. Ama bilmesine rağmen bu kararı veriyor. Çünkü devlete, yargıya ve Ordu’ya mesaj veriyorlar!
Demokrasi, insan hakları, hukuk diye diye iktidara gelenler, artık hukuku rafa kaldırmışlar, komplolar, baskınlar, infazlarla iş görmektedirler.
Yargıtay:
Devletin varlığını, bütünlüğünü korumakla görevli askerler, devletin varlığına ve bütünlüğüne yönelik saldırı yapan örgüt üyesi gibi addedilemez
“Şemdİnlİ Davası” kapsamında 39 yıl 5’er ay hapis cezasına çarptırılan astsubaylar Ali Kaya, Özcan İldeniz ile haber elemanı Veysel Ateş hakkında verilen karar Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nce bozuldu. Mahkeme, terörle mücadele edenlerin örgüt üyesi gibi yargılanamayacağına hükmetti.

Tanıklar dinlenmedi
Eksİk soruşturma yapıldığını, tanıkların dinlenmediğini ve olay yerinde inceleme yapılmadığını da vurgulayan Yargıtay, yargılamanın askeri mahkemede görülmesini öngördü. Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde 9 Kasım 2005’de, PKK’lı Seferi Yılmaz’a ait kitapevine bomba atılmıştı.

Şemdinli Davası’nda tokat gibi karar
YARGITAY: Askerin, Devletin bütünlüğüne yönelik saldırı yapan örgüt üyesi gibi addedilmesi, hayal gücünün de ötesinde gerçekle bağdaştırılamaz

Şemdinli Davası kapsamında 39 yıl 5’er ay hapis cezasına çarptırılan astsubaylar Ali Kaya, Özcan İldeniz ile “haber elemanı” Veysel Ateş’in Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nde görülen davası bozuldu. Mahkeme, “Terörle mücadele eden bu kişilerin, örgüt üyesi gibi yargılanamayacağına” hükmetti. Eksik soruşturma, tanıkların dinlenmemesi, olay yerinde inceleme yapılmaması gibi gerekçelerle davayı bozan Yargıtay, yargılamanın askeri mahkemede görülmesini öngördü. 9 Kasım 2005’de Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde, terör örgütü PKK davasının eski hükümlülerinden Seferi Yılmaz’a ait kitapevine 2 el bombası atılması sonucu bir kişi ölmüş, bir kişi de yaralanmıştı. Mahkeme kararıyla Seferi Yılmaz’ın telefonlarını dinleyen ve kendisine örgüt tarafından gönderilen bir paketi ele geçirmek için Jandarma İstihbarat görevlileri Yılmaz’ı yakın takip altında tutuyordu. Hakkari’den görevli olarak Şemdinli’ye giden astsubaylar Ali Kaya, Özcan İldeniz ve haber elemanı Veysel Ateş, Yılmaz’ın işyerinde patlayan bombalardan sorumlu tutularak otomobillerinin içinde bulunan astsubaylar ve Veysel Ateş’i yakalayıp, eylemin sorumlusu olarak göstermişlerdi. Silahlarına, araçta bulunan diğer eşyalarına el konulan astsubaylar, örgüt üyeleri tarafından da tartaklanmıştı. İlçede başlayan olaylarda Atatürk büstü sökülmüş, Türk bayrağı da yakılmış, asker ailelerine dönük saldırılarda bulunulmuştu.

Paşa suçlanmıştı
Şemdinli olaylarını soruşturmakla görevlendirilen Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya, hazırladığı iddianamede, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın “Ben o astsubayı tanıyorum. İyi çocuktur. Suçluysa cezasını çeker sözlerini” mahkemeyi etkileme olarak değerlendirmiş ve Büyükanıt, bir iş adamının sözlerine dayanarak “çete lideri” gibi gösterilmişti.

Sarıkaya’ya ihraç
İddianameyi hazırlayan Cumhuriyet savcısı Ferhat Sarıkaya, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararıyla meslekten ihraç edilmişti. Mahkeme, astsubaylar ve haber elemanını 39 yıl 5’er ay hapis cezasına çarptırmıştı. Van Cumhuriyet savcısı, mahkemenin kararını sanıklar lehine temyiz etti. Olay yerinde inceleme yapılmadığı, tanıkların dinlenmediği gibi gerekçeleri de ortaya koyan temyiz başvurusuna, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da katıldı. Tebliğnamede benzer gerekçeler daha ayrıntılı olarak belirtildi.Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 18 aydır tutuklu bulunan astsubaylar ile haber elemanı hakkında kararını verdi. Türkiye’nin en tartışmalı davası dünkü kararla yeni bir boyut kazandı.

Devlete saldırı
Mahkeme, astsubaylar ile haber elemanının davasının birleştirilmesini, soruşturmanın eksik yapılması, bilirkişinin dinlenmemesi, gösterilen tanıkların dinlenmemesini de dikkate alarak yeniden görülmesine karar verdi. Mahkeme, aynı zamanda davanın sivil değil, askeri mahkemede görülmesi yolunda karar verdi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin kararı, astsubayların bağlı olduğu Hakkari İl Jandarma Komutanlığı ile astsubayların tutuklu bulunduğu Van Askeri Cezaevinde de adeta bayram havası yaşattı. Mahkeme kararında şöyle denildi: “Devletin varlığını, bütünlüğünü korumakla görevli askeri personelin, Devletin varlığına ve bütünlüğüne yönelik saldırı yapan örgüt üyesi gibi addedilmesi, hayal gücünün de ötesinde gerçekle bağdaştırılamaz.”
Şimdi bu güne gelelim ve Başbakan Yardımcısı nerde hata yapmıştır gerçekten,iktidar olarak bir komplonun içinde olarak mı yoksa bir komployu hedefine ulaştıramamakla mı yapmışlardır?Umarım ilk seçenekte hata yaptıklarını kastetmiştir de devlet içinde bu tür komploları bundan sonra görmeyiz ve siyasilerimiz iktidar hırsına kapılmayıp her kurumumuzun devletimizin önemli bir organı olduğunu kabul edip,bir aslan örneği “kuyruğuyla takışmaz”Şimdi anladınızmı bu konudaki hassasiyetimi?
 
Yorumlari Askerİ ÖvgÜ ,alintilarin Yergİ İÇerİyo ArkadaŞim.....o Kadarkopyala YapiŞtir YapmiŞsinkİ Kafan BulanmiŞ...yİnede İyİ Nİyetİn İÇİn TŞk
 
Geri
Üst