Şehitler üzerinden siyaset mühendisliği yapılamaz!
Haftanın tarihe emanet ettiği en çarpıcı fotoğraf, bir şehit cenazesi törenine aitti. Bütün rical-i devlet oradaydı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt.
Devletin zirvesi, halkın arasına karışmış, bayrağa sarılı tabutun başında milli bir hüznü yaşıyor. Cenaze namazında saf tutuluyor, şehit yakınlarına taziye dilekleri iletiliyor. Sevinç ve coşkuyu yeterince paylaşamadığımız için midir bilinmez; acılar vesilesiyle bir araya geliyor, birlik olmanın şuurunu paylaşıyoruz...
Cenaze töreni sırasında yaşanan vahim bir manzaraya dikkat kesilmek zorundayız. Cami avlusunda bekleşen karışık bir grup, arada bir slogan atıyor. Cami cemaati rahatsız, İzmir Müftüsü İbrahim Acar bu küçük grubu ikaz ediyor. Nafile! Adamlar bir araya gelmiş, Başbakan Erdoğan'ı protesto etmek istiyor. İzmir Şehit Aileleri İnsan Hakları ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Yavuz Alphan "cenaze törenine katılan art niyetli gruplar"dan şikâyetçi ve diyor ki "Başbakan'ı istifaya davet edecekler meydanlara, mitinglere gitsinler." Mesaj gayet açık. Deniyor ki bir başbakanı istifaya davet etme yeri şehidimizin cenazesi değil. Cami avlusunda siyasi slogan atmak hiç hoş bir durum değil. Yerden göğe kadar haklı!
Kültürümüzde caminin, cenazenin, cenaze namazının; hepsinden ötesi şehitliğin manevî bir kıymeti var. Âdap bilmez insanların siyaset arenası değildir bu mukaddes mekânlar. "Kimdir bu protestocular?" diye merak etmiş muhabirler. Sonuç düşündürücü: İşçi Partili bir grup, Cumhuriyet Gazetesi Okur Kulübü üyeleri ve kendini ülkücü diye tanıtan bazı kişiler. Yakışıksız bir durum olduğu, kendi kitlelerinin bile ayıplayacağı bir eylem yapıldığı ortada. Yakışıksız; zira insanî değil, İslamî değil, ahlakî değil. Şehit cenazesinde siyasi rant arayan, kendine zarar verir ve ma'şeri vicdanın sorgulanmasıyla karşı karşıya kalır. O yüzden diyorum ki yapılan eylemi kendi tabanları bile tasvip etmez, edemez, etmemesi gerekir...
Mesele o kadar üzücüdür ki Şehit Vedat Dayıoğlu'nun cenazesinde atılan sloganlara şehidin yakınları, akrabaları bile tepki gösteriyor. "Acımız büyük" diyen aile efradından şehidin amcaoğlu, "Cenazede toplanan bazı siyasi gruplar töreni sabote etmek istedi. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, hepsi geldi taziye dileklerinde bulundu, memnun olduk. Bazı gruplar töreni başka bir alana kaydırmak istedi, üzüldük" diyor. Haksız mı? Şehitlerin huzurunda nasıl durulacağını bilmeyenler, bu tür kaba saba davranışları daha önce de sergiledi...
Cami bahçesi siyaset meydanı değildir
Cenaze protestolarının basına yansıması üzerinde ayrıca durmak gerekiyor. Saygısız ve ayrılıkçı bir tepkiyi kıs kıs gülerek izleyen ve bunu siyasi bir mesaj ambalajıyla halka sunanlar da başka bir saygısızlık etmiş oluyor. Şehide, şehadete, cenazeye, taziyeye, acıya, hüzne saygısızlık bu! Üstelik tehlikeli bir yaklaşımdır bu tarz gazetecilik. Düşünün; bugünkü tepkiyi AK Parti'ye muhalif olduğunuz için sevinçle karşılıyorsunuz ve hükümeti yıpratmak maksadıyla bu görüntülerden medet umuyorsunuz. Şehitlerin huzurunda yapılan ve her türlü ihtiram duygusunu çiğneyerek ortaya konulan eylemden mutluluk duyuyorsan, bunun nasıl menfi sonuçlar doğuracağını da hesap etmek zorundasın. Laf mı şimdi "Şehit cenazesinde Sezer'e alkış, Tayyip Erdoğan'a protesto" demek? Alkış da ayıp, protesto da; çünkü orası şehitlerin huzurudur ve cami bahçesi siyaset meydanı değildir.
Başbakan'ın şahsında yıpratılmak istenen siyaset kavramı ise o da yanlış; çünkü kişiler gelir, gider; ancak makamlar bakidir. Bugün bir başbakana yapılan yarın bir başka başbakana da yapılır. Daha ötesi var: Siz Başbakan'ı sevmediğiniz için şehit cenazesinin manevi hüznünü bir kenara iter, öfkenizi ortaya koyarsanız; bir başkası da kalkıp bir başka devlet ricaline aynı saygısızlığı gösterebilir. Sonu var mı bunun? Tayyip Erdoğan'a karşı yapılan bu nâdân davranış, bir gün Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e gösterilemez mi? Olur mu olur. Zira, o cami avlusunda Tayyip Bey'e kızan olduğu kadar, Sayın Sezer'e kızan da vardır. Daha ötesi de var. Bir densiz de çıkıp Genelkurmay Başkanı Büyükanıt'a benzer bir tepki gösterse, manzara çok mu hoş olacak? Cami avlusunda siyasi slogan atmak şehit cenazesine saygı göstermekle bağdaşmaz. Bu hoyratlığın bazı medya kuruluşlarınca bir fırsatmış gibi kabullenilmesi de tehlikeli bir yaklaşım biçimidir. Çünkü millî bir hüzün, millî bir vakar gerektirir. Zaten terör örgütlerinin amacı bölünme, parçalanma, uçurumlar açma değil midir?. Bunun önüne geçmenin tek yolu kenetlenmektir; uçurumlar inşa etmek değil!
Türkiye bu coğrafyanın hancısıdır
Bu meselenin cami avlularından taşan, ülke ve dünya siyasetini belirleyen bir başka çerçevesi de bulunuyor. Amansız ve imansız tuzaklarla Türkiye bambaşka bir maceranın odağına çekiliyor olabilir. Yani, şehit cenazeleriyle yükselen milli hassasiyet ve öfke üzerinden Türkiye'mizi çıkmaz bir sokağın içine itip zaman ve zemin kaybı planlayanlar olabilir. Siyaset, soğukkanlı kalmak, akılcı hamleler yapmak, bugünden çok yarınları planlamak demektir. Şimdi moda, şehit cenazelerinin oluşturduğu hassasiyetleri değerlendirerek sınır ötesi harekâtı teşvik etmek gibi görünüyor. Çok iyi düşünmek lazım. Akıl dolu, strateji dolu planlar yapılması gerekiyor. Medya bu akılcı yolu doğru haber-derinlikli analizlerle açmak yerine siyaset mühendisliğine alet oluyor. Mesela sınır ötesi hareket konusunda ısrarı ve teşviki oluyor. Unutmamak lazım ki bahsi geçen ülkede geçici bir durum yaşanıyor. Önümüzdeki otuz yılın alacağı şekil yolcuları ne kadar ilgilendiriyorsa hancıları da o kadar ilgilendiriyor. Ve Türkiye bu coğrafyanın yolcusu değil hancısıdır; ona göre düşünmek şart!
Şehit cenazelerinin iç siyasete, hele seçimlerin yaklaştığı böyle bir dönemde, alet edilmesi utanılacak bir tutum. Boğuşmakta olduğumuz terör bir günün, bir ayın, bir yılın gayretiyle ortaya çıkmadı ki! 80 darbesinden sonra gün yüzüne çıkan ve karanlık ilişkileri bir türlü tam deşifre edilemediği için ne menem bir şey olduğu tam anlaşılamayan hain terör örgütü de dün kurulmadı. O yüzden ne bugünkü iktidara, ne dünküne, ne önceki günküne faturayı bir çırpıda kesmek mümkün değil! Yılların ihmali söz konusu! Her alanda ihmal! Başta siyasi inisiyatifin yeterince risk almaması olmak üzere otuz yıldır süren feci maceranın asker-sivil-bürokrat gibi pek çok alanda yeniden tartışılması gerekiyor. "Nasıl hain bir örgüttür ki 30 senedir mücadele ediliyor da yok edilemiyor?" diye çetin bir soru sorulduğunda pek çok ön kabul tuzla buz olacaktır. Çünkü meselenin hem ihmal, hem yetersizlik, hem kuşatılmışlık psikolojisiyle ilgisi vardır.
Konumuz Güneydoğu değil; o yüzden orayı daha fazla derinleştirecek değilim. Medyaya odaklanan bu sütundan herkesi (başta da basını) uyarmak istediğim önemli bir dönüm noktası: Şehit cenazelerinde siyasi rant ve avantaj sağlamak isteyen kim olursa olsun, hangi siyasi-gayri siyasî oluşum bu meşum plana başvurursa vursun, bunlara destek vermemek gerekir. Çünkü şehitler üzerinden siyaset yapmak birlik ve dirliğimizi tehdit eden, gayri insanî bir metottur. Bu yola tevessül eden ve bunu teşvik edeni herkes affetse bile tarih affetmez ve şehitler üzerinde psikolojik harp tekniği deneyenleri herkes affetse bile şehitler affetmez...
EKREM DUMANLI
Haftanın tarihe emanet ettiği en çarpıcı fotoğraf, bir şehit cenazesi törenine aitti. Bütün rical-i devlet oradaydı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt.
Devletin zirvesi, halkın arasına karışmış, bayrağa sarılı tabutun başında milli bir hüznü yaşıyor. Cenaze namazında saf tutuluyor, şehit yakınlarına taziye dilekleri iletiliyor. Sevinç ve coşkuyu yeterince paylaşamadığımız için midir bilinmez; acılar vesilesiyle bir araya geliyor, birlik olmanın şuurunu paylaşıyoruz...
Cenaze töreni sırasında yaşanan vahim bir manzaraya dikkat kesilmek zorundayız. Cami avlusunda bekleşen karışık bir grup, arada bir slogan atıyor. Cami cemaati rahatsız, İzmir Müftüsü İbrahim Acar bu küçük grubu ikaz ediyor. Nafile! Adamlar bir araya gelmiş, Başbakan Erdoğan'ı protesto etmek istiyor. İzmir Şehit Aileleri İnsan Hakları ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Yavuz Alphan "cenaze törenine katılan art niyetli gruplar"dan şikâyetçi ve diyor ki "Başbakan'ı istifaya davet edecekler meydanlara, mitinglere gitsinler." Mesaj gayet açık. Deniyor ki bir başbakanı istifaya davet etme yeri şehidimizin cenazesi değil. Cami avlusunda siyasi slogan atmak hiç hoş bir durum değil. Yerden göğe kadar haklı!
Kültürümüzde caminin, cenazenin, cenaze namazının; hepsinden ötesi şehitliğin manevî bir kıymeti var. Âdap bilmez insanların siyaset arenası değildir bu mukaddes mekânlar. "Kimdir bu protestocular?" diye merak etmiş muhabirler. Sonuç düşündürücü: İşçi Partili bir grup, Cumhuriyet Gazetesi Okur Kulübü üyeleri ve kendini ülkücü diye tanıtan bazı kişiler. Yakışıksız bir durum olduğu, kendi kitlelerinin bile ayıplayacağı bir eylem yapıldığı ortada. Yakışıksız; zira insanî değil, İslamî değil, ahlakî değil. Şehit cenazesinde siyasi rant arayan, kendine zarar verir ve ma'şeri vicdanın sorgulanmasıyla karşı karşıya kalır. O yüzden diyorum ki yapılan eylemi kendi tabanları bile tasvip etmez, edemez, etmemesi gerekir...
Mesele o kadar üzücüdür ki Şehit Vedat Dayıoğlu'nun cenazesinde atılan sloganlara şehidin yakınları, akrabaları bile tepki gösteriyor. "Acımız büyük" diyen aile efradından şehidin amcaoğlu, "Cenazede toplanan bazı siyasi gruplar töreni sabote etmek istedi. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, hepsi geldi taziye dileklerinde bulundu, memnun olduk. Bazı gruplar töreni başka bir alana kaydırmak istedi, üzüldük" diyor. Haksız mı? Şehitlerin huzurunda nasıl durulacağını bilmeyenler, bu tür kaba saba davranışları daha önce de sergiledi...
Cami bahçesi siyaset meydanı değildir
Cenaze protestolarının basına yansıması üzerinde ayrıca durmak gerekiyor. Saygısız ve ayrılıkçı bir tepkiyi kıs kıs gülerek izleyen ve bunu siyasi bir mesaj ambalajıyla halka sunanlar da başka bir saygısızlık etmiş oluyor. Şehide, şehadete, cenazeye, taziyeye, acıya, hüzne saygısızlık bu! Üstelik tehlikeli bir yaklaşımdır bu tarz gazetecilik. Düşünün; bugünkü tepkiyi AK Parti'ye muhalif olduğunuz için sevinçle karşılıyorsunuz ve hükümeti yıpratmak maksadıyla bu görüntülerden medet umuyorsunuz. Şehitlerin huzurunda yapılan ve her türlü ihtiram duygusunu çiğneyerek ortaya konulan eylemden mutluluk duyuyorsan, bunun nasıl menfi sonuçlar doğuracağını da hesap etmek zorundasın. Laf mı şimdi "Şehit cenazesinde Sezer'e alkış, Tayyip Erdoğan'a protesto" demek? Alkış da ayıp, protesto da; çünkü orası şehitlerin huzurudur ve cami bahçesi siyaset meydanı değildir.
Başbakan'ın şahsında yıpratılmak istenen siyaset kavramı ise o da yanlış; çünkü kişiler gelir, gider; ancak makamlar bakidir. Bugün bir başbakana yapılan yarın bir başka başbakana da yapılır. Daha ötesi var: Siz Başbakan'ı sevmediğiniz için şehit cenazesinin manevi hüznünü bir kenara iter, öfkenizi ortaya koyarsanız; bir başkası da kalkıp bir başka devlet ricaline aynı saygısızlığı gösterebilir. Sonu var mı bunun? Tayyip Erdoğan'a karşı yapılan bu nâdân davranış, bir gün Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e gösterilemez mi? Olur mu olur. Zira, o cami avlusunda Tayyip Bey'e kızan olduğu kadar, Sayın Sezer'e kızan da vardır. Daha ötesi de var. Bir densiz de çıkıp Genelkurmay Başkanı Büyükanıt'a benzer bir tepki gösterse, manzara çok mu hoş olacak? Cami avlusunda siyasi slogan atmak şehit cenazesine saygı göstermekle bağdaşmaz. Bu hoyratlığın bazı medya kuruluşlarınca bir fırsatmış gibi kabullenilmesi de tehlikeli bir yaklaşım biçimidir. Çünkü millî bir hüzün, millî bir vakar gerektirir. Zaten terör örgütlerinin amacı bölünme, parçalanma, uçurumlar açma değil midir?. Bunun önüne geçmenin tek yolu kenetlenmektir; uçurumlar inşa etmek değil!
Türkiye bu coğrafyanın hancısıdır
Bu meselenin cami avlularından taşan, ülke ve dünya siyasetini belirleyen bir başka çerçevesi de bulunuyor. Amansız ve imansız tuzaklarla Türkiye bambaşka bir maceranın odağına çekiliyor olabilir. Yani, şehit cenazeleriyle yükselen milli hassasiyet ve öfke üzerinden Türkiye'mizi çıkmaz bir sokağın içine itip zaman ve zemin kaybı planlayanlar olabilir. Siyaset, soğukkanlı kalmak, akılcı hamleler yapmak, bugünden çok yarınları planlamak demektir. Şimdi moda, şehit cenazelerinin oluşturduğu hassasiyetleri değerlendirerek sınır ötesi harekâtı teşvik etmek gibi görünüyor. Çok iyi düşünmek lazım. Akıl dolu, strateji dolu planlar yapılması gerekiyor. Medya bu akılcı yolu doğru haber-derinlikli analizlerle açmak yerine siyaset mühendisliğine alet oluyor. Mesela sınır ötesi hareket konusunda ısrarı ve teşviki oluyor. Unutmamak lazım ki bahsi geçen ülkede geçici bir durum yaşanıyor. Önümüzdeki otuz yılın alacağı şekil yolcuları ne kadar ilgilendiriyorsa hancıları da o kadar ilgilendiriyor. Ve Türkiye bu coğrafyanın yolcusu değil hancısıdır; ona göre düşünmek şart!
Şehit cenazelerinin iç siyasete, hele seçimlerin yaklaştığı böyle bir dönemde, alet edilmesi utanılacak bir tutum. Boğuşmakta olduğumuz terör bir günün, bir ayın, bir yılın gayretiyle ortaya çıkmadı ki! 80 darbesinden sonra gün yüzüne çıkan ve karanlık ilişkileri bir türlü tam deşifre edilemediği için ne menem bir şey olduğu tam anlaşılamayan hain terör örgütü de dün kurulmadı. O yüzden ne bugünkü iktidara, ne dünküne, ne önceki günküne faturayı bir çırpıda kesmek mümkün değil! Yılların ihmali söz konusu! Her alanda ihmal! Başta siyasi inisiyatifin yeterince risk almaması olmak üzere otuz yıldır süren feci maceranın asker-sivil-bürokrat gibi pek çok alanda yeniden tartışılması gerekiyor. "Nasıl hain bir örgüttür ki 30 senedir mücadele ediliyor da yok edilemiyor?" diye çetin bir soru sorulduğunda pek çok ön kabul tuzla buz olacaktır. Çünkü meselenin hem ihmal, hem yetersizlik, hem kuşatılmışlık psikolojisiyle ilgisi vardır.
Konumuz Güneydoğu değil; o yüzden orayı daha fazla derinleştirecek değilim. Medyaya odaklanan bu sütundan herkesi (başta da basını) uyarmak istediğim önemli bir dönüm noktası: Şehit cenazelerinde siyasi rant ve avantaj sağlamak isteyen kim olursa olsun, hangi siyasi-gayri siyasî oluşum bu meşum plana başvurursa vursun, bunlara destek vermemek gerekir. Çünkü şehitler üzerinden siyaset yapmak birlik ve dirliğimizi tehdit eden, gayri insanî bir metottur. Bu yola tevessül eden ve bunu teşvik edeni herkes affetse bile tarih affetmez ve şehitler üzerinde psikolojik harp tekniği deneyenleri herkes affetse bile şehitler affetmez...
EKREM DUMANLI