İyİ Nİyet Ve Çok ÇaliŞmak BaŞariyi Getİrdİ!

CounTRy

Gülen Manyak
Katılım
5 Haz 2006
Mesajlar
10,687
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Bir tarihin doğduğu yer "GÖZTEPE"


Başarıya giden yolda doğru kombinasyon

Türkiye’nin ilk bilet satış ve dağıtım şirketi Biletix’in genel müdürleri, yolları bir şekilde buralarda kesişmiş iki girişimci. Atılımcı ruhlarını besleyen ise bu ülkenin dinamikleri.

İşTcell’li Portreler", bu hafta ilk defa iki konuğu birden ağırlıyor, üstelik ikisi de yabancı. Birlikte ağırlıyor çünkü onlar Yin ve Yang misali birbiriyle devinerek gelişmiş bir oluşumun iki kutbu. Biletix’in kurucuları İran asıllı Ali A. Abhary ve Dave W. Dorner, ecnebi olmakla buralı olmayı sentezleyebilmiş iki Kanadalı. Akıllıca hesaplanmış ve nabzı iyi tutarak formüle edilmiş "Biletix" örneği, şimdiden Türk iş dünyası tarihine bir vaka olarak girdi. Nasıl girmesin, iyi bir fikrin doğru zamanda ve doğru stratejik ortaklarla başarıya doğru tırmanılan zorlu yokuşta nasıl bir teleferik görevi göreceğini ispatladılar. İyi fikri sağlam temellere oturtacak araştırmacı ruh, stratejik kararlar alabilme yeteneği, iyi ve kötü günde ekip olabilme yetisi, denge... Onlarla konuşurken bize geçen hisler bunlar. Bir yandan da geleceğin yöneticilik anlayışına ışık tutuyorlar.

Üniversite yıllarında bir gün Türkiye’ye geleceğinizi hayal edebilir miydiniz?
Dave W. Dorner: Ben Kanada’da büyüdüm. İnşaat mühendisi olacağımı sanıyordum ancak üniversitede kariyerimi finans ve ekonomi alanında oluşturmaya başladım. O zaman bile pek çok ülkede çalışacağımı hayal ederdim de Türkiye’de çalışacağımı asla.
Ali A. Abhary: Ben yönetmen olmak istiyordum küçükken. Ama babam "Bu işten para kazanılmaz, git kendine gerçek bir iş bul" dedi. Ben de iktisat ve uluslararası ilişkiler okudum. Hiç film yönetmedim ama hayatım boyunca da eğlence sektörüyle yakın ilişkimi sürdürdüm. Bir gün Türkiye geleceğim aklımın ucundan bile geçmezdi.

Peki yolunuz nasıl Türkiye’ye düştü?
D.W.D.: İkimiz de ABD’de bir danışmanlık şirketinde çalışıyorduk. Buraya gelmeden önce Kuzey Amerika, Güney Afrika ve Avrupa’nın bazı bölgelerinde birçok ülkede çalışmıştık. Şirketin Boston ofisinde çalışırken Türkiye’deki dört aylık bir proje için görev teklif ettiler. 1997 yılıydı. Geldiğimden beri çok uzun bir dört ay oldu.
A.A.A.: Dave benim patronumdu. Ondan bir ay önce aynı proje için Türkiye’ye gönderilmiştim. Daha sonra Dave çıktı geldi. Benim de görev sürem birkaç aydı ama 10 yıl oldu.

Her zaman girişimci miydiniz?
A.A.A.: ’90’ların sonunda danışmanlık firmalarında ve özel bankacılık sektöründe çalışan herkes "birşeyler.com" kurma peşindeydi. Biz de çalıştığımız yerde pek çok Amerikalı firma için buranın nabzını tuttuğumuzdan hangi alanlarda iş yaratılabileceğini görebiliyorduk. Kendi işimizi yaratma fikri yavaş yavaş oluşmaya başladı.
D.W.D.: Benim daha önce girişimcilik deneyimim olmuştu. O işin kurucusu ben değildim, sadece yardım ediyordum ama bir kez tadını almıştım. Türkiye’yi görmek de bu ruhu ortaya çıkardı. Burada piyasa çok daha dinamik, yeni fikirler çabuk ilerliyor, işler hızlı gelişiyor. Kanada ve ABD, bu tür yeniliklere karşı daha tutucudur.

İlk fikir nasıl ortaya çıktı?
A.A.A.: Bir gün sinemaya gitmeden önce Dave "ABD’de biletleri İnternet ya da telefonla satan bir şirket vardı" dedi ve Türkiye’de benzer servisler var mı, biletler nasıl satılıyor araştırmaya başladık.

Kendinize yerel partner olarak neden Koç Grubu’nu seçtiniz?
D.W.D.: Koç Grubu’nu biliyorduk. Çalıştığımız danışmanlık firması için onlarla iş yapmıştık. Başta biraz kararsız kaldığımızı itiraf etmeliyim. Çünkü çok büyük bir gruptu. Bizi geri plana itecek bir organizasyonla sadece itibarı ve kaynakları var diye çalışmak istemiyorduk. Sıfırdan bir iş yaratırken esnek olmaya ihtiyacımız vardı. Koç Grubu buna olumlu yaklaştı. Şimdi çok iyi bir partner seçimi yaptığımızı düşünüyorum.
A.A.A.: Biz bu işin girişimcileri olarak yüzde 50 ortaklık arıyorduk. Görüştüğümüz bir diğer grup "Neden bizim için çalışmıyorsunuz? Siz para bile koymayın, sizi genel müdürümüz yapalım" diye teklifte bulundu. Biz iş aramıyorduk ki. Tutmazsa kaybetmek, tutarsa da kazanmak istiyorduk. Girişimcilik dediğiniz de budur zaten.

Bir akıl hocanız var mıydı?
A.A.A.: Akıl hocamız, daha önce çalıştığımız firmada denetim departmanın başındaki Lübnan asıllı Amerikalı Waleed İskandar’dı. Biletix işinin orijinal fikrini oluştururken çok yardımcı oldu. Bizi birçok kişiyle tanıştırdı. Onu 11 Eylül’deki terör saldırılarında kaybettik. İlk düşen uçaktaydı.

Sizi yaptığınız işte ne motive eder?
D.W.D.: İnsanların işine yarayacak hizmetler yaratmaktan büyük heyecan duyuyorum. Biletix gibi şirketler başka ülkelerde de var. Yepyeni bir hizmet icat etmedik tabii ki ama buradakiler için yeni bir şey sunduk.
A.A.A.: Çok iyi bir ekiple çalışıyoruz. Ne yaptığını bilen, zeki insanlarla çalışmak beni motive ediyor. Bir de insanların yapılamaz dediği şeyleri yapabilmek. Şimdi müşterimiz olan bir beyefendiye Biletix’i anlatıyorduk. "Bu hayatta tutmaz" demişti. Şimdi kendi bile bu dediğine gülüyor. "Ne kadar çok hayır duyarsam motivasyonum o kadar artıyor".

İş-özel hayat dengesini nasıl kuruyorsunuz?
D.W.D.: Kısa bir süre önce baba oldum. Karım ve çocuğumla zaman geçirmeyi çok seviyorum. İşten çıkınca hemen eve gitmek, oğlum uyumadan vakit geçirmek istiyorum. Bu benim için yeni bir şey ama şu anda tek istediğim ve beni dengede tutan bu.
A.A.A.: Ben tam tersiyim. İstanbul’u ve gece hayatını seviyorum. Çok hareketli bir şehir.

Takım arkadaşlarınızı hangi kriterlere göre seçiyorsunuz?
D.W.D.: Deneyime bakmıyoruz. Bu yepyeni bir iş Türkiye’de. Bu nedenle bu işi daha önce yapmış birini değil de daha çok bu işin dışından, zeki, hevesli, takımın bir parçası olmaya istekli kişileri istiyoruz.
A.A.A.: Dave ile çok farklıyız. Yin ve Yang gibiyiz. İki genel müdürle çalışmak farklı bir deneyimdir. İkimizin bambaşka tarzları var. Bizimle çalışacak arkadaşların bunu anlayabilmelerini bekliyoruz. Ekibimize katılacak kişilerin iyi derecede İngilizce bilmesi gerekiyor. Ben Türkçe bilsem de Dave bilmiyor.
A.A.A.: Bizim gayriresmi bir yönetim anlayışımız var. Ekipteki arkadaşlarımız rahatlıkla ofisimize girebilir. Hiyerarşik bir yapımız da yoktur. İki yıl önce ilk Formula 1 zamanında çaycısından sekreterine ekipteki herkes 24 saat çalışmak zorunda kaldık. Dave, İstanbul Park’ta kurduğumuz ana bilet ofisinin kablolarını kendi elleriyle gömdü toprağa.

Ticketmaster’la evlilik sizi ne kadar heyecanlandırıyor?
D.W.D.: Biz Biletix’i oluştururken Ticketmaster’ı model almaya çalıştık. Özellikle onları başarılı yapan ayrıntıları gözlemledik. Ar-Ge yatırımlarını takip ediyoruz. Bizden çok daha fazla kaynakları var ve dünyanın farklı bölgelerinde iş yapıyorlar. Bu iş modelleri arasında hangilerinin Türkiye’de kabullenileceğini anlamaya çalışıyoruz. Bu evliliğin asıl ilginç yanı da bu. Birbirimizden neler öğrenebiliriz? Dürüst olmak gerekirse daha çok biz onlardan öğreniyoruz ama bazen bilgi ve tecrübe akışı diğer yöne de oluyor. Örneğin taksit Türkiye için çok işe yarayan bir sistem. Onlar bu uygulamayı görüp "Ne kadar ilginç, acaba bunu Norveç ya da Çin’de uygulayabilir miyiz?" diye düşündüler.
A.A.A.: Ticketmaster 2008 Pekin Olimpiyat Oyunları’nın biletlerini satacak. Bu çok yeni bir alan onlar için. 1.3 milyar insan var. En baştan bu işin yatırımını yapacaklar ve olimpiyatlar için milyonlarca bilet satacaklar. İstanbul’da bu işi yapmanın ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Eminiz Beijing bunun on katı daha zordur.

Başarının bir formülü var mıdır?
D.W.D.: Ali’nin dekanı "İyi niyet ve çok çalışmak başarıyı getirir" derdi.
A.A.A.: Bence yaptığınız işi sevmelisiniz. O kadar heyecan duymalısınız ki, işe gitmek için sabahları çalar saatiniz çalmadan uyanabilmelisiniz. Ben yaptığım işi hem entelektüel hem de kişisel olarak tatmin edici buluyorum. Bu da beni başarıya götürüyor.
D.W.D.: İşinizi daha iyi yapmak istediğiniz için çaba göstermeniz önemli, yapmak zorunda olduğunuz için değil. "Bunu nasıl daha iyi yapabilirim, insanların ne hoşuna giderdi" diye kendinize sormalısınız. Bu özellikle hizmet sektörü için önemli. Bu işte başarının sırrı her zaman daha iyi olmanın yollarını aramak.

Şansın bunda payı ne?
D.W.D.: Sadece bir hayat yaşanılacağına inanıyorum. Ayrıca 2001 2002 yılları arasında çok zor zamanlar geçirdik, o kadar da şanslı olduğumuzu düşünmüyorum. A.A.A.: Eğer Türkiye’ye gelmeseydik ikimiz de girişimci olmazdık. Bir Amerikan şirketinde çalışıyor olurduk büyük ihtimalle. Bence Türkiye ve girişimcilik doğru kombinasyondu bizim için.


Kaynak: SABAH​
 
çok çok teşekkürler ya bişi sorcam kaçtane kişisel bilişm bitirdin
 
çok okuyorum araştırıyorum.. elimde dergide var internette var.. daha ne gerekki...
 
Geri
Üst