İsviçreli Profesör Finger: Özelleştirme ve AB Sizi Yok Edecek

dejpar

New member
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
11
Reaction score
0
Puanları
0
Türkiye’nin AB’ye girme konusundaki ısrarını anlayamadığını ifade eden Türk dostu İsviçreli Profesör Finger, tarihi uyarılarda bulundu "kimliğinize sahip çıkın"

Jeopolitik öneme sahip Türkiye’nin AB’ye girmeden ‘bağımsız’ olarak kalması gerektiğini vurgulayan Lozan Üniversitesi Dekanı Prof. Matthias Finger, “Bakın bir tarafta AB, diğer tarafta Asya var. Türkiye, AB’nin içine girip kaybolmak mı istiyor?” dedi.

Özelleştirmenin Türkiye için yol açacağı tehlikelere de dikkat çeken Prof. Finger, şöyle konuştu: Stratejik önem taşıyan bazı kurumların özelleştirilmesi boyunduruk altına girmek olur ki, bunun sonucu Türk kimliğinin kaybedilmesine kadar varabilir.

Şaşkınlık içindeyim
Prof. Finger, üyeliğin Türkiye için tehlikelerini anlatıp, “AB’de ne işiniz var?” diye sordu.
“Türk dostu” olarak tanınan Lozan Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Akademisi Dekanı Prof. Dr. Matthıas Finger bile şaşırdı:

Neden AB diye ısrar ediyorlar anlamıyorum!
Bazı kurumların özelleştirilmesi boyunduruk altına girmek olur ki, bunun sonucu Türk kimliğinin kaybedilmesine kadar varabilir.

AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var, Türkiye’nin AB’ye değil. Çünkü Türkiye her şeyiyle kendi kendine yeten bir ülke. AB’ye girmeniz çıkarınıza olmaz.

Ne sizi birliğe almak istiyorlar, ne de başka mecralara kaymanızı... Oyalama taktiği güdüp geleceğin büyük gücünü şimdiden parçalamak istiyorlar

Birliğe girip kaybolmak mı istiyorsunuz?
Türkiye’nin AB’ye altenatif olabilecek projeleri neler olabilir size göre?
Bakın bir tarafta AB, diğer tarafta Asya var. Türkiye Jeopolitik olarak önemli bir yerdedir. AB’nin içine girip kaybolmak mı istiyorsunuz? Türkiye’nin bence AB’ye girmeden ‘bağımsız’ olarak kalması ve öncelikle Asya ile özellikle Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilerini güçlendirimesi lazım. Türkiye kararlı politikalar izlerse büyük bir aktör olabilir. Örneğin doğalgaz ve petrol sıkıntısı çeken Avrupa ile, enerji kaynakları açısından zengin olan Orta Asya arasında köprü görevi yapabilir. Kararsız politilarla oyalandıkça Türkiye kaybeder. Türkiye’nin AB’ye girmesi de Asya ve Avrupa arasındaki güç dengesini Avrupa lehine çevirebilir.

Dengeler değişir
AB zaten Türkiye’ye az bile olsa bir ışık yakıyorsa, Rusya’ya göz kırpıyorsa, Asya ekonomisinin sessiz ve derinden büyümesinden çekindiği içindir. Aynı zamanda Avrupa, Türkiye’nin Asya ve Rusya ile birlikte bölgede yeni bir güç oluşturmasından korkuyor, ve bu nedenle oyalama taktiği uyguluyor. Ne içine almak istiyor, ne de başka mecralara kaymasını; dayatmalarını yapıp oyalama taktiği güdüyor. Sizi Asya’dan koparmak ve gelecekte oluşacak olan bir gücü şimdiden parçalamak istiyorlar.

Bir dizi temaslarda bulunmak üzere Türkiye’ye gelen Lozan Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Akademisi Dekanı Prof. Dr. Matthias Finger ile Ankara’nın özelleştirme politikalarını ve AB sürecini konuştuk. Özelleştirmenin Türkiye’nin geleceği için bir tehlike oluşturacağını, toprak bütünlüğümüzün tehlikeye gireceğini belirten Prof. Dr. Finger, Türkiye’nin AB’ye girme çabalarının boşuna olduğunu ifade etti. Fınger, AB’nin de kendi değerleri ile birlikte Hıristiyan geleneklerinin olduğuna değinerek Müslüman bir ülke olarak asla Türkiye’yi aralarına almayacaklarını söyledi.
Türkiye’de stratejik önem taşıyan kurumlar özelleştirilmektedir. Son olarak da TPAO’nun özelleştirilmesi gündemde. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle devletin stratejik yönden önem taşıyan, haberleşme, su, elektrik, rafineri, gibi kurumlar özelleştirilmemeli, özelleştirilecekse bile bazı kriterler gözönünde bulundurularak özelleştirilmeli. Mesala özelleştirme yapıldıktan sonra bir rekabet ortamı doğacak mı ve rekabet oranı ne olacak? Bence özelleştirmenin de bir limitinin olması gerekir. Hizmetin devamlılığı bakımından bazı kurumların kamunun elinde kalması gerekir. Devlet, bu hizmetlerin garantörüdür. Örneğin bir su şirketi yaptığı dağıtımda belirli bölgelere öncelik tanıyabilir, bazı bölgeleri ihmal edebilir. Bir haksızlığa sebebiyet verebilir. Bu adaleti ve eşit dağıtımı ancak devlet sağlayabilir. Örneğin Fransa ve Almanya, elektrik ve suyun idaresini stratejik açıdan önemli gördüğü için kurumlarını özelleştirmeye yanaşmıyor. Stratejik öneme sahip, elektrik, doğalgaz, haberleşme, su gibi kurumlarına başkalarını ortak yapabilir, ancak tamamen elden çıkarılması durumunda kontrol elden kaçar. Bazı kurumların özelleştirilmesi boyunduruk altına girmek olur ki, bunun sonucu Türk kimliğinin kaybedilmesine kadar varabilir.

Özelleştirme bir ülkeyi nasıl bölebilir ki?
Doğal ve tabii kaynakların hiç bir zaman özelleştirilmemesi gerekir. Bunlar o ülkenin, o vatanın insanlarının malıdırlar.
Bu kaynakları yabancı birine sattığınızda bunu nasıl kullanacağını kontrol altına alamayabilirsiniz Bu da ülkenizin ekonomik açıdan güç kaybetmesine, yıpranmasına neden olabilir. Burada Rusya örneğini vermek istiyorum. Rusya hiç bir kurumunu özelleştirmeye yanaşmıyor. Bunları uluslararası platformda bir silah olarak kullanıyor.
esela Moskova geçtiğimiz günlerde doğalgaz vanasını kapatınca Avrupa ile kriz yaşandı. Neden? Çünkü güç Rusya’nın elindeydi. Rusya kendi kuralını koymuştu. Ve biliyorlardı ki doğalgazı özelleştirdiklerinde Rusya’nın gücü de elinden alınmış olacaktı. Diğer bir tehlikede şudur ki; böyle bir stratejik önem taşıyan kurum özelleştirildiğinde bunu satın alan şirket istediği fiyatı koyar. Ve devlete şantaj yapabilir. ’Ben bunu işlettiğim için istediğim fiyatı koyarım’ diyebilir. Buda bir yabancı şirketin boyunduruğu altına girmekten başka bir şey değildir. Bu stratejik kurumların üzerinde bir yetkiniz ve gücünüz kalmadığında, pek bir şeyiniz de kalmamış demektir. Özelleştirme ancak %20 civarında olmalıdır.

Arjantin gibi aynı durum yaşanır.
Ancak şu anda Türkiye’nin Dünya Bankası’na ve IMF’ye milyarlarca dolar borcu bulunmaktadır. Türkiye’nin bu durumda geleceği ne olur? Bir Arjantin örneğini yaşar mı?
Kesinlikle aynı durum yaşanır. Bir devlet ne kadar borçlanırsa o kadar çok şantaj hedefi haline gelir. Devlete söz geçirebilmek için bazı özel kanunlar çıkartılır ve bazı kişilere tavizler verilir. Borcunuza karşılık doğal kaynaklarınızın satılması istenir. Çünkü burada önemli olan zaten bu doğal kaynaklardır. Suyunuz ve petrolünüz ön plana çıkar. Bir devleti zaten ayakta tutan bunlardır. Türkiye’nin AB’ye değil , AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var.
Türkiye’ye AB yolunda sürekli bir takım dayatmalar yapılmaktadır. Ancak son zamanlarda AB’nin de kendi arasında sorunlar yaşadığını görüyoruz. Diğer taraftan Türkiye AB’nin peşinde koşuyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bütün Avrupa ülkelerini bir kenara bırakarak Türkiye’nin İsviçre’yi örnek alması gerekir. Çünkü İsviçre AB’ye girmedi; ancak ikili anlaşmalar yaptı. Yapılan bu anlaşmaları da kendi lehine çevirdi ve aslında İsviçre işin içinden kârlı çıktı. Türkiye’nin de aynı şeyi yapması gerekir. Türkiye, AB’nin peşinden koşup onun birliğine girmektense -istiyorsa- karşılıklı ikili anlaşmalarla ekonomik bir çıkar sağlamalı ve boyunduruk altına girmemelidir. Benim anlamadığım şu, aslında AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var, Türkiye’nin AB’ye değil. Ben Türk siyasetçilerini anlayamıyorum. Çünkü Türkiye her şeyiyle kendi kendine yeten bir ülke. Türkiye’nin AB’ye girmesi çıkarına olamaz.

Müslüman bir ülkeyi aralarına almazlar
Ancak başta Başbakan olmak üzere diğer Bakanlar da Türkiye’de ekonominin iyiye doğru gittiğini söylemektedirler...
Her şey özelleştirildiğinde, bütün kamu kurumları satıldığında devletin kasasına belli bir miktar para girdiğinde sevinebilirsiniz. Ancak bu size sadece belli bir dönem rahatlama getirebilir. Sıcak para bir sirkülasyon sağlayabilir.
Ancak özelleştirmeden gelen para zaten IMF ve Dünya Bankası’na aktarılıyor, bu gerçek de halktan gizleniyor. Gidişatın iyi olduğunu gösteren bugünkü rakamların etkisi geçici olacaktır. Bugün yapılan istatistikler ekonomik durumu iyi gösteriyor olabilir ama, önemli olan kırsal kesimlerle şehirler arasında yapılan istatistiklerin ortaya koyduğu verilerdir. Belli şehirlerde yapılan istatistikler asla gerçeği yansıtmaz. Bir ulusal araştırma yapıldığında gerçekler zaten ortaya çıkar. Özelleştirmeler yapıldığında gelen paralar nerelere yatırılıyor? Bu paralar acaba bazı çevrelere mi, tarıma mı, iş çevrelerine mi, sanayiye mi yatırılıyor....Rakamlar başka ancak gerçekler başkadır.

Uzun vadede de olsa AB Türkiye’yi kabul eder mi?
Türkiye’nin AB’ye girme çabaları boşuna. Çünkü AB’nin kendi değerleri var. Gelenekleri, Hıristiyan bir kimliği var...AB’de laik bir kesim de vardır, aynı Türkiye’de, laikliği savunanlarla Müslüman değerleri savunanlar olduğu gibi. Ama AB’de esas olan, baskın olan ideolojik yapı Hıristiyanlık üzerine kuruludur. Bundan dolayı zaten Türkiye’nin AB’ye girmesi mümkün değildir. Türkiye bir Müslüman ülke olduğundan aralarına almazlar. Bugün AB üyesi ülkelerin zaten kendi aralarında iç sorunları vardır. Bugün AB bir iç çatışma yaşayan bir sözde birliktir. Birbirlerini zaten sevmemektedirler. Bir Katolik-Ortodoks çatışması yaşanıyor. Bir de buna Müslüman unsurun eklendiğini düşünürsek sonucun ne olacağı zaten ortaya çıkar. Bir tarafta aşırı dinci kesimin yanında laik kesim de var. Bir problem yaşanmaktadır. Problemler içinde olan bir AB, yeni bir problem olarak Türkiye’yi aralarına almayı elbette ki istemez.




Prof. Dr. Finger kimdir?
İsviçre’nin Lozan kentindeki, Lozan Üniversitesi’nin İktisadi İdari Bilimler Akademisi Dekanı... İsviçre’nin ünlü bir antropologu olan annesinin görevi dolasıyla çocukluğundan bu yana sık sık Türkiye’ye gelip giden Prof. Dr. Finger’in yardımcısı da ” Dr.Selin N. Şenocak “ isimli bir Türk.
 
Türk Milletinin kaderine bırakında biz karar verelim, biz hep ne çektiysek dışardan gelen telkinlerden çektik
 
Türkiye yi tanıyan birinden bahsediyoruz
Bazıları onun kadar tanımıyor belki de
 
Heh dışardan gelen telkinlermiş dışardan gelen telkin

-telekomu sat diyor satıyonuz!!
-Türk sermayesinin yıllarca uğraşıp yarattığı fabrikaları sat diyor satıyonuz!!
-Kırmızı çizgileri unut diyor unutuyonuz!!
-Dünyadan bir haber slak gibğ davran diyor tamamıyla yapıyorsunuz!!

Ama iş doğru söze gleince her zaman söylencek bir şeyiniz var.Çok doğru demiş hiçbir dönemde bu kadar teslimiyetçi bu kadar AB bağımlısı ya insaf diyorum sizin gibi insalara ve sizin ampül zihnyietinize telekomu sattınız insaf!!!!! Türkiye'nin iletişim ağını sattınız!!!
Daha neyi satıcaksınız.Uyanın artık şu gaflet uykusundan adını bile duymadığım bir isviçreli bile gelip bu yaptığınız yanlış tarihinize sahip çıkın bu kadar teslimiyetçi olmayın dediği halde siz hala gerçekleri inkar edip birşey yokmuş gibi davranıyorsuunz ya yazık bu vatana yazık...
 
Özelleştirmeyi kınayanlar, ülkenin nakit ihtiyacını ceplerinden ödesinler ya da başka alternatif söylesinler yoksa sussunlar çünkü boş konuşuyorlar...

Herneyse... AB'de hem özelleştirmeleri yaptırıyor hem de sonra entel dantel ayaklarına yatıp, Türkiye hakkında kehnaette bulunuyor. Allah başlarına bizim müsibetten beterini versin diye dua edesim geliyor.... Neyse artık, son gülen iyi gülermiş AB...

Ayrıca satacak bir şey kalmasa ne yapılır diye bir soruya lüzum yoktur, çünkü satacak şeyler kullanıldıkça da ekonomiye artı getirmektedir... Sadece satılıp tüketilse haksızca olabilir ama parayla elde edilenler faydalı olarak kullanılmaktadır... Zaten sürekli bu satım devam edecek diye bir şey yok.
Ayrıca satılmadığından ne yapılacak??? Buna cevap veren yok. Yani CHP sürekli buna muhalefet ediyor, Ama çözüm olarak o ne sunuyor? Siz neden CHP tüm solu götüremiyor sanıyorsunuz? Muhalefet ettiğine kendi alternatifi olmadığından...
Özelleştirme keyfi bir eylem değildir... Ekonomik olarak gerilediğimizi de kimse söyleyemez... En azından şuanda başka bir parti iktidarda olsaydı ya da koalisyon olsaydı çok daha beter olacaktık.

Özelleştirme istemiyorsak eğer siyasilere suç atmak yerine kendi yaşam tarzımızı gözden geçirleim. ülke ekonomisi için ne yapıyoruz, para için mi hizmet için mi çalışıyoruz?
Sonuc itibariyle bu ülke vatandaşı yabancı mal kullanmada diretirse, parayı ülkeye hizmetten üstün tutarsa; bu tutumlarına layık siyasilerle başbaşa kalır. CHP-AKP-DYP bunların hepsi aynıdır... Ve TKP'nin bile kazara iktidara getirsek bu özelleştirme yerine yapabileceği bir şey yoktur...
 
Özelleştirme nedir önce onu öğrenmek lazım.....!!Dışarda nasıl uygulanıyor burda nasıl uygulatılıyor..!!Demişsinizki cebinizden ödeyin acaba satacak birşey kalmayınca [kalmadı en son kamu bankalarına gözdikti unakıtan] ne satacaklar bunu düşündünüzmü?

Geçmiş iktidarlarda olduğu gibi bu gün ki iktidar tarafından da, var olan iktidarın korunma adına; devlete dolayısıyla vatandaşa Türk Ulusuna ait olan ülkenin can damarlarının birilerine"farklı yollarla"peşkeş çekilmesine de kibar bir dille"özelleştirme"diyoruz.

Özelleştirmeyi, Mustafa Kemal Devletçilik ilkesinde şu şekilde açıklamıştır:

DEVLETÇİLİK; Devletin ekonomik hayatın içine girmesidir. Ama bu yapılırken sosyalist model benimsenmez. Elinde sermayesi olan vatandaşlar, birkaç alan dışında, diledikleri biçimde üretime katılabilirler. Mustafa Kemal özel girişimleri desteklerken, devleti de ekonomik hayata katmış, her iki alan birbirlerini tamamlamışlardır.

Mustafa Kemal ATATÜRK 1936 yılında şu sözleriyle devletçilik ve özelleştirmeye açıklık ve netlik kazandırıyor.
"Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsi faaliyetlerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak."

Mustafa Kemal dolayısıyla Kemalizm böyle diyor. Fakat bu gün yapılan"özelleştirme"Kemalizm gerçeğine hiç uymadan Kemalizm’i sömürmeye çalışarak emperyalizm adına emperyalist güçlerin çıkarı doğrultusunda ve birilerinin bundan pay sahibi edilmesi uğruna yapılan satışlara, bu hırsızlığa, bu hainliğe özelleştirme demek bağnazlığın, yobazlığın, bedhahlığın ve soysuzluğun ta kendisidir.

Özelleştirme neden bu kadar önemli! Kemalist düşünce anlayışı dışında yapılan ve adına özelleştirme dedikleri bu durum Türkiye Cumhuriyet’i Devletini ve Halkını nereye götürüyor sorularının cevabını vereceğim örnek yeterince açıklayacaktır.
Bir anne ve baba düşünün dışarıda çalışıp evdeki çocuklarının yaşamalarını sağlamak, gerekli ihtiyaçlarını karşılayıp, geliştirmek ve neslinin devamı için çocuklarını her türlü tehdit ve tehlikeden korumak anne ve babanın başlıca görevidir. Biran düşünelim bu anne ve babanın bir gün birer kollarını, ertesi gün diğer kollarını sonrada sırayla bacaklarını keselim. Tahmin edebileceğiniz gibi elleri ve bacakları kesilen bu anne ve baba çocuklarına bakmak ta çok zorlanacak, hatta kendilerine bakamayacak duruma gelmiştirler ve çocuklarıyla beraber başkalarının bakımına muhtaç hale gelmişler kısacası bağımlı olmuşlardır. Oysa anne ve baba sağlamken ne güzel çalışıp çocuklarına ve kendilerine bakabiliyorlardı, üstelik bunu bağımsız olarak yapıyorlardı.
Gerçek tarihin kaydettiğine bakarsak Mustafa Kemal’in ne kadar uzak görülü ve haklı olduğunu bir kez daha göreceğiz. Ne der, Mustafa Kemal;"devlet hem ana hem babadır."Devlet ana babaysa bu ana babanın yani devletin sırayla ellerinin, bacaklarının kesilmesi, vatandaşlarına bakamayacak, vatandaşlarına bakamadığı gibi kendine de bakamayarak bağımlı hale getirilmeye çalışılması ne acıdır.

Kemalizm düşüncesi dışında ki bu"Özelleştirme", beraberinde başka neleri getirir? Karteli ( tekelciliği) getirir.
Kartel: Bağımsız tüzel kişilik sahibi firmaların aralarında rekabete son vermek veya rekabeti sınırlı tutmak amacıyla yaptıkları bir anlaşmadır. Fiyatların yükselmesine, üretimin daralmasına ve tekelleşmeye neden olması, bazı ülkelerde kamu otoritesinin kartelleşme hareketlerine müdahale etmesine yol açmaktadır.
Peki kartel (tekelcilik) iyimidir? Size ait olan, devletinize ait olan haklarınızın, hak etmeyen birileri tarafından el konulması iyimidir? Tabi ki değildir.
Kartelin (tekelciliğin) özelleştirmeye bağlı olarak gerçekleştiği ve güçlendiği bir durumda yaygın olan"orta sınıf"orta gelirli diyebileceğimiz kesimin yok olması kaçınılmazdır. Bu durum beraberinde alt tabaka ve üst tabakayı (zengini daha zengin fakiri daha fakir yapma) getirir. Bugün gidilen yol budur
Kısacası masum görünen özelleştirmenin altında acaba bütün bu çalışmalar, kanları pahasına da olsa bu vatanı vermeyen"özelleştirmeyen"Mustafa Kemal önderliğinde Cumhuriyetin kurucularına ve Cumhuriyet rejimine karşı yapılan gerici (karşı devrim) çalışmalarının bir başlangıcımıdır! ! !

Kandırma noktasını Özal’la doruk noktasına çıkaran özelleştirmeler, Erdemir’den Tekel’e, Milli piyango’dan Ziraat Bankası’na, SSK’dan Köy Hizmetleri’ne… Gözü kara bir yok etme, hızla çökertme ivecenliğine vardırılarak, artık gerekçesiz, bahanesiz, uydurma da olsa bir mantığa gerek duymaksızın yürütülüyor.
Çünkü AB’siyle ABD’siyle emperyalist Batı, devletin halkıyla her buluşma-dayanışma alanını yok ederek, halkı her gün daha hızlı olarak devletsiz bıraktırıp, sonunda devleti halkız bıraktırma planı uyguluyor.
Atatürk boşuna haykırmıyor:
Ekonomi demek bilim demektir, refah demektir, onur demektir, Devlet demektir, Bayrak demektir, Vatan demektir.
Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini korumak ve savunmak demek; ekonomik kaynaklarımızı korumak ve savunmak demektir.
Özelleştirme-hele yabancıya satış-vatana ihanettir.Ve özelleştirme;"emperyalizm canavarının görünen küçük bir tırnağıdır."Umarım uyanır da canavarın geri kalan kısmını görmeyiz. Olurda görürsek ne mi olur?
İşte o zaman Bursa Nutku’nu, Gençliğe Hitabe’yi, Nutuk’u okuyan, şehitler veren Kemalist Halkım; Yeniden Kuvayi Milliye deyip kendi üzerlerine düşeni yapmaktan çekinmeyecektirler.

Ben diyorum ki: Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün kendisine ait şu sözlerini her gece yatarken ve her sabah kalktığımızda bir kez okuyup düşünelim.

"BİR ULUS VARLIĞI VE HAKLARI İÇİN BÜTÜN GÜCÜYLE, BÜTÜN RUH VE MADDİ GÜCÜYLE İLGİLENMEZSE, BİR ULUS KENDİ GÜCÜNE DAYANARAK VARLIK VE BAĞIMSIZLIĞINI SAĞLAMAZSA ŞUNUN BUNUN OYUNCAĞI OLMAKTAN KURTULAMAZ. BAŞARI İÇİN, ULUSAL İRADENİN EGEMEN OLMASI İLKESİ BENİMSENMELİDİR."
 
Aslında farklı birşey söylemiyor bizim söylediklerimizden ama hala anlamıyorum şu ana kadar bizi yöneten kim varsa hiç mi bu ülke insalarını düşünmedi.....
 
Geri
Üst