- Katılım
- 23 May 2010
- Mesajlar
- 10,583
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
İstanbul Yenikapı’da ortaya çıkarılan Theodosius Limanı’nın tarihi M.S. 4. yüzyıla uzanmakta. Üsküdar ve Sirkeci kazıları ile birlikte gerçekleşen çalışmalarda karşılaşılan eser ve buluntular Osmanlıdan, Bizans, Roma ve Antik Yunana hatta Neolitik devirlere uzanan arkeolojik bir şölen adeta.
Yüzyıllar boyunca iki imparatorluğa başkentlik yapan İstanbul, tarihin her döneminde önemini korudu. Yeditepe üzerine kurulmuş görkemli camiler, Galata, Pera, Kız Kulesi ve Haliç, seyyahlara ilham kaynağı oldu. Ancak akan zamanla birlikte büyüyerek bir megakente dönüşen şehir, 19. yüzyılda başlayan ve artarak devam eden bir ulaşım sorunuyla karşı karşıya. Kentin bu sorununu çözmek üzere Marmaray ve Metro Projeleri geliştirildi. Ulaştırma Bakanlığı tarafından başlatılan Marmaray Projesi, İstanbul’un Asya ve Avrupa kıtalarındaki demir yolu hatlarını boğazın altından geçen bir tüp tünel vasıtasıyla birbirine bağlayacak.
Tarihi dokuya sahip bu istasyon alanlarında, Marmaray ve Metro inşaat kazılarından önce, 2004 yılında, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü tarafından arkeolojik kazılara başlandı. Farklı uzmanlık alanlarından oluşan, geniş katılımlı kazı ekipleri tarafından yürütülen arkeolojik kazılar sırasında, gün ışığına çıkartılan kültür varlıkları, İstanbul’un kültür tarihine önemli ölçüde katkı sağladı.
Özellikle yüzlerce yıl İstanbul’un sebze ve meyve bahçeleri olarak bilinen ve Osmanlı Dönemi’nde “Vlanga” olarak adlandırılan Yenikapı’da, Bizans Dönemi’nin önemli limanlarından olan Theodosius Limanı gün ışığına çıkartıldı. 4. yüzyılda kurulan ve 7. yüzyıla kadar aktif olarak kullanılan bu limanın zaman içinde dolarak karaya katıldığı ve bostan olarak kullanıldığı, 16.yüzyılın ortalarında İstanbul’u ziyaret eden seyyahların notlarından biliniyor.
Yenikapı Theodosius Limanı Kazıları
Theodosius Limanı’nın yeri yazılı kaynaklar ile eski haritalardan biliniyordu. Ancak Bizans ekonomisinde önemli bir yere sahip bu limanın planı, büyüklüğü ve gerçek konumu bilinmiyordu.
Byzantion, Anadolu ile Balkanlar, Karadeniz ile Ege dünyası arasında zorunlu bir geçiş noktasında kuruldu. Bu durum kentin gelişmesine büyük katkı sağladı. Byzantion, sahip olduğu limanları nedeniyle ticaret yollarının kontrolünü elinde tuttu. Theodosius Limanı, I.Theodosius (M.S. 379–395) tarafından Roma İmparatorluğu’nun büyüyen yeni başşehrinin ihtiyaçlarını karşılamak için yaptırılmıştı. Liman, derin doğal koyun güney tarafına, doğudan batıya doğru uzanan bir dalgakıranın yapılmasıyla oluşmuştu. Limanda girişi gözetlemeye yarayan büyük bir kule ve diğer yapılarla bilikte İskenderiye veya başka yerlerden büyük gemilerle getirilen tahılın depolanması için silolar bulunuyordu. Söz konusu siloların limanın mille dolduğu 10. yüzyıldan sonra alternatifsiz bir şekilde kullanıldığı kaynaklardan biliniyor.
Liman alanında sürdürülen arkeolojik kazılarda, Marmaray kazı alanında 13, Metro kazı alanında 21 olmak üzere toplam 34 tekne tespit edildi. Zamana karşı duramayan Theodosius Limanı, sularını limanın yapıldığı doğal koya boşaltan Lykos, yani Bayrampaşa Deresi’nin taşıdığı alüvyonların birikmesi sonucu doldu ve Marmara Denizi’nden yaklaşık 1,5 km uzaklaşarak kara içinde kaldı. Limanın dolmasında yapılaşma ve tarımsal faaliyetlerin de etkisi var.
Kazılar sonucu, Theodosius Limanı’nda tespit edilen batıkların çoğu, limanın girişine yakın doğu ucunda bulunuyor. Limanın, batı ucundan başlayarak doğuya doğru dolduğu, doğu ucun ise 10. yüzyılın sonunda veya 11.yüzyılın başlarında doğal bir afetin, belki de çok şiddetli bir lodos fırtınasının, limandaki tekneleri büyük ölçüde tahrip etmesine kadar kullanıldığı düşünülüyor. Bu teknelerden, YK 1 olarak isimlendirilen ve Marmara Adası’ndan yüklediği amforalarla gelip limana demirlediği tahmin edilen teknenin battığında limanda demirli olduğu, taşıdığı yükten ve içinde bulunan iki demir çapadan anlaşılıyor. Amforalardan oluşan yükü batarken kırılarak deniz yatağına dağılmış.
Liman alanı içinde sürdürülen kazılarda, yüküyle battığı tespit edilen ikinci tekne ise YK 12’dir. Bu teknenin içinde, Ganos (Gaziköy-Tekirdağ) üretimli sağlam durumdaki 16 amforayla birlikte, çok sayıda kırık amfora parçaları bulundu. Teknelerin liman içinde ne tür bir felaketle karşılaşarak battıklarını kesin olarak söylemek şu an için mümkün değil, ancak, fırtına ya da tsunami gibi bir doğal afete uğradıkları, bazı teknelerinde ömrünü tamamladıkları için terk edildikleri düşünülüyor.
Yenikapı kazı alanının batısında, 100 ada olarak isimlendirilen 2. Bölge ile bu bölgenin doğusunda kalan 3. Bölgede sürdürülen kazılarda, ortaya çıkarılan mimari kalıntılar, İstanbul’un tarihi ile ilgili önemli verileri ortaya koyuyor. Limanın mendirek içinde kalan en batı ucunda kuzey/güney doğrultusunda, dörtgen formlu blok taşlardan yapılan bir rıhtım tespit edildi. Rıhtım taşlarının hemen önünde, birbirine paralel olarak iki sıra halinde uzanan ahşap kazıklar, olasılıkla rıhtımın uzantısı olarak kullanılan bir iskeleye ait.
Metro alanında sürdürülen kazılarda alanın kuzeybatı kesiminde, limanın dolmaya başladığı, M.S. 13. yüzyılda inşa edildi. Kilise içinde ve çevresinde sürdürülen kazılarda 23 mezar açığa çıkarıldı. Limanın, Metro kazı alanında kalan bölümünde genişliği 4,80 m. uzunluğu 11,70 m. olan kalın ve sık kazıklardan yapılmış ikinci bir iskele tespit edildi. Bu iskele kazıklarının üst kısmında I.Iustiniaus’a (M.S. 527–565) ait altın bir ***ke bulundu.
Marmaray ve Metro Projesi kapsamında yürütülen Yenikapı kazılarında yaklaşık 25 bin eser tespit edildi. Buluntuların en önemli özelliği, dönemin ticareti, günlük yaşamı, ekonomisi ve dini inançları ile ilgili bilgiler vermesi. Gemi sahiplerinin isimleri ve nereli olduklarının yazılı olduğu pişmiş toprak levha, taş ve demir çapalar, batık teknelere ait makara, halat gibi buluntular ile 10. yüzyıla tarihlenen amfora gövdesi üzerine kazınmış gemi betimi, dönemin gemiciliği ve gemi tipleri hakkında bilgi vermesi açısından önemli. Ayrıca takunyalar, taraklar, kaşıklar gibi onlarca çeşitte, yaklaşık 2500 adet ahşap eser bulundu. Athena büstü şeklinde kantar ağırlığı, bronz terazi ve ağırlıkları, kurşun yazıtlar, ekmek damgaları, İsa heykelciği, haçlar, İsa betimli cam kâseler, deri sandaletler, fildişi ve kemik aletler de dönemin günlük yaşamını yansıtıyorlar.
Sirkeci
Marmaray Projesi kapsamında Sirkeci İstasyonunun kuzey ve güney giriş alanları ile batı ve doğu şaftlarda sürdürülen arkeolojik çalışmalar, İstanbul gibi çok yoğun yapılaşmanın olduğu bir kentin tarihsel gelişiminin saptanması açısından bir şans olarak değerlendirilmeli. Sirkeci’de şaft alanları ile Gar alanı içinde sürdürülen kazılarda Geç Osmanlı, Bizans ve Erken Bizans Dönemleri’ne ait mimari kalıntılar ile Roma öncesi döneme ait küçük buluntu ve çanak çömlek tespit edildi.
Üsküdar
Marmaray Projesi’nin diğer bir istasyonu olan Üsküdar Meydanı’ndaki arkeolojik kazı çalışmaları 2004 yılında başladı ve 2008 yılında tamamlandı. Üsküdar Meydanı kazısında daha önceden çeşitli kaynaklardan varlığını bildiğimiz bir arastanın temel kalıntılarına rastlandı. Alt evrelere yer yer yapılan sondajlarla ulaşıldı. 7 m derinliğe kadar inilen sondajlarda dolgu toprak içinde arkeolojik malzeme tespit edildi. Kazılarda, Roma Dönemi ve öncesine ait herhangi bir mimari kalıntıya rastlanılamamasına rağmen, yoğun miktarda Roma, Geç Roma ve Bizans Dönemi’ne ait küçük eser bulundu.



Yüzyıllar boyunca iki imparatorluğa başkentlik yapan İstanbul, tarihin her döneminde önemini korudu. Yeditepe üzerine kurulmuş görkemli camiler, Galata, Pera, Kız Kulesi ve Haliç, seyyahlara ilham kaynağı oldu. Ancak akan zamanla birlikte büyüyerek bir megakente dönüşen şehir, 19. yüzyılda başlayan ve artarak devam eden bir ulaşım sorunuyla karşı karşıya. Kentin bu sorununu çözmek üzere Marmaray ve Metro Projeleri geliştirildi. Ulaştırma Bakanlığı tarafından başlatılan Marmaray Projesi, İstanbul’un Asya ve Avrupa kıtalarındaki demir yolu hatlarını boğazın altından geçen bir tüp tünel vasıtasıyla birbirine bağlayacak.
Tarihi dokuya sahip bu istasyon alanlarında, Marmaray ve Metro inşaat kazılarından önce, 2004 yılında, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü tarafından arkeolojik kazılara başlandı. Farklı uzmanlık alanlarından oluşan, geniş katılımlı kazı ekipleri tarafından yürütülen arkeolojik kazılar sırasında, gün ışığına çıkartılan kültür varlıkları, İstanbul’un kültür tarihine önemli ölçüde katkı sağladı.
Özellikle yüzlerce yıl İstanbul’un sebze ve meyve bahçeleri olarak bilinen ve Osmanlı Dönemi’nde “Vlanga” olarak adlandırılan Yenikapı’da, Bizans Dönemi’nin önemli limanlarından olan Theodosius Limanı gün ışığına çıkartıldı. 4. yüzyılda kurulan ve 7. yüzyıla kadar aktif olarak kullanılan bu limanın zaman içinde dolarak karaya katıldığı ve bostan olarak kullanıldığı, 16.yüzyılın ortalarında İstanbul’u ziyaret eden seyyahların notlarından biliniyor.



Yenikapı Theodosius Limanı Kazıları
Theodosius Limanı’nın yeri yazılı kaynaklar ile eski haritalardan biliniyordu. Ancak Bizans ekonomisinde önemli bir yere sahip bu limanın planı, büyüklüğü ve gerçek konumu bilinmiyordu.
Byzantion, Anadolu ile Balkanlar, Karadeniz ile Ege dünyası arasında zorunlu bir geçiş noktasında kuruldu. Bu durum kentin gelişmesine büyük katkı sağladı. Byzantion, sahip olduğu limanları nedeniyle ticaret yollarının kontrolünü elinde tuttu. Theodosius Limanı, I.Theodosius (M.S. 379–395) tarafından Roma İmparatorluğu’nun büyüyen yeni başşehrinin ihtiyaçlarını karşılamak için yaptırılmıştı. Liman, derin doğal koyun güney tarafına, doğudan batıya doğru uzanan bir dalgakıranın yapılmasıyla oluşmuştu. Limanda girişi gözetlemeye yarayan büyük bir kule ve diğer yapılarla bilikte İskenderiye veya başka yerlerden büyük gemilerle getirilen tahılın depolanması için silolar bulunuyordu. Söz konusu siloların limanın mille dolduğu 10. yüzyıldan sonra alternatifsiz bir şekilde kullanıldığı kaynaklardan biliniyor.
Liman alanında sürdürülen arkeolojik kazılarda, Marmaray kazı alanında 13, Metro kazı alanında 21 olmak üzere toplam 34 tekne tespit edildi. Zamana karşı duramayan Theodosius Limanı, sularını limanın yapıldığı doğal koya boşaltan Lykos, yani Bayrampaşa Deresi’nin taşıdığı alüvyonların birikmesi sonucu doldu ve Marmara Denizi’nden yaklaşık 1,5 km uzaklaşarak kara içinde kaldı. Limanın dolmasında yapılaşma ve tarımsal faaliyetlerin de etkisi var.
Kazılar sonucu, Theodosius Limanı’nda tespit edilen batıkların çoğu, limanın girişine yakın doğu ucunda bulunuyor. Limanın, batı ucundan başlayarak doğuya doğru dolduğu, doğu ucun ise 10. yüzyılın sonunda veya 11.yüzyılın başlarında doğal bir afetin, belki de çok şiddetli bir lodos fırtınasının, limandaki tekneleri büyük ölçüde tahrip etmesine kadar kullanıldığı düşünülüyor. Bu teknelerden, YK 1 olarak isimlendirilen ve Marmara Adası’ndan yüklediği amforalarla gelip limana demirlediği tahmin edilen teknenin battığında limanda demirli olduğu, taşıdığı yükten ve içinde bulunan iki demir çapadan anlaşılıyor. Amforalardan oluşan yükü batarken kırılarak deniz yatağına dağılmış.
Liman alanı içinde sürdürülen kazılarda, yüküyle battığı tespit edilen ikinci tekne ise YK 12’dir. Bu teknenin içinde, Ganos (Gaziköy-Tekirdağ) üretimli sağlam durumdaki 16 amforayla birlikte, çok sayıda kırık amfora parçaları bulundu. Teknelerin liman içinde ne tür bir felaketle karşılaşarak battıklarını kesin olarak söylemek şu an için mümkün değil, ancak, fırtına ya da tsunami gibi bir doğal afete uğradıkları, bazı teknelerinde ömrünü tamamladıkları için terk edildikleri düşünülüyor.
Yenikapı kazı alanının batısında, 100 ada olarak isimlendirilen 2. Bölge ile bu bölgenin doğusunda kalan 3. Bölgede sürdürülen kazılarda, ortaya çıkarılan mimari kalıntılar, İstanbul’un tarihi ile ilgili önemli verileri ortaya koyuyor. Limanın mendirek içinde kalan en batı ucunda kuzey/güney doğrultusunda, dörtgen formlu blok taşlardan yapılan bir rıhtım tespit edildi. Rıhtım taşlarının hemen önünde, birbirine paralel olarak iki sıra halinde uzanan ahşap kazıklar, olasılıkla rıhtımın uzantısı olarak kullanılan bir iskeleye ait.
Metro alanında sürdürülen kazılarda alanın kuzeybatı kesiminde, limanın dolmaya başladığı, M.S. 13. yüzyılda inşa edildi. Kilise içinde ve çevresinde sürdürülen kazılarda 23 mezar açığa çıkarıldı. Limanın, Metro kazı alanında kalan bölümünde genişliği 4,80 m. uzunluğu 11,70 m. olan kalın ve sık kazıklardan yapılmış ikinci bir iskele tespit edildi. Bu iskele kazıklarının üst kısmında I.Iustiniaus’a (M.S. 527–565) ait altın bir ***ke bulundu.
Marmaray ve Metro Projesi kapsamında yürütülen Yenikapı kazılarında yaklaşık 25 bin eser tespit edildi. Buluntuların en önemli özelliği, dönemin ticareti, günlük yaşamı, ekonomisi ve dini inançları ile ilgili bilgiler vermesi. Gemi sahiplerinin isimleri ve nereli olduklarının yazılı olduğu pişmiş toprak levha, taş ve demir çapalar, batık teknelere ait makara, halat gibi buluntular ile 10. yüzyıla tarihlenen amfora gövdesi üzerine kazınmış gemi betimi, dönemin gemiciliği ve gemi tipleri hakkında bilgi vermesi açısından önemli. Ayrıca takunyalar, taraklar, kaşıklar gibi onlarca çeşitte, yaklaşık 2500 adet ahşap eser bulundu. Athena büstü şeklinde kantar ağırlığı, bronz terazi ve ağırlıkları, kurşun yazıtlar, ekmek damgaları, İsa heykelciği, haçlar, İsa betimli cam kâseler, deri sandaletler, fildişi ve kemik aletler de dönemin günlük yaşamını yansıtıyorlar.




Sirkeci
Marmaray Projesi kapsamında Sirkeci İstasyonunun kuzey ve güney giriş alanları ile batı ve doğu şaftlarda sürdürülen arkeolojik çalışmalar, İstanbul gibi çok yoğun yapılaşmanın olduğu bir kentin tarihsel gelişiminin saptanması açısından bir şans olarak değerlendirilmeli. Sirkeci’de şaft alanları ile Gar alanı içinde sürdürülen kazılarda Geç Osmanlı, Bizans ve Erken Bizans Dönemleri’ne ait mimari kalıntılar ile Roma öncesi döneme ait küçük buluntu ve çanak çömlek tespit edildi.
Üsküdar
Marmaray Projesi’nin diğer bir istasyonu olan Üsküdar Meydanı’ndaki arkeolojik kazı çalışmaları 2004 yılında başladı ve 2008 yılında tamamlandı. Üsküdar Meydanı kazısında daha önceden çeşitli kaynaklardan varlığını bildiğimiz bir arastanın temel kalıntılarına rastlandı. Alt evrelere yer yer yapılan sondajlarla ulaşıldı. 7 m derinliğe kadar inilen sondajlarda dolgu toprak içinde arkeolojik malzeme tespit edildi. Kazılarda, Roma Dönemi ve öncesine ait herhangi bir mimari kalıntıya rastlanılamamasına rağmen, yoğun miktarda Roma, Geç Roma ve Bizans Dönemi’ne ait küçük eser bulundu.





