İslam'da SimYa

acun_karo

Banned
Katılım
18 Haz 2005
Mesajlar
666
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
40
Konum
HaYaLLeRDeN
Simyanın Arapça'sı al kimiya'dır. Kimiya kelimesi de Grekçe'de "dönüştürme sanatı" anlamına gelen chumeia'den (veya Çemeya) veya "altın yapan sıvı" anlamına gelen Güney Çinli kim-iya'dan gelir. Grek ve sonraki Helenistik yazılar genelde İslam bilimin arkasındaki itici güç olarak kabul edildiğinden kelimenin Grek kaynağı genel kabul görmüştür.

İslam açısından al kimiya maddi ve ruhsal olarak nesneleri en yüksek mükemmellik şekline dönüştürme sanatı anlamına gelir. Kimiya ayrıca dönüşümü gerçekleştiren katalizör anlamına gelerek aynı zamanda iksir (al iksir) ve "felsefe taşı" (hajar al falasifah) anlamlarında kullanılır. İdeal iksiri bulmak dünyanın birçok kültüründe kadim bir arayıştı. Metalleri en mükemmel biçimlerine (altın), madenleri en güçlü konumlarına ve doğru iksirin ölümsüzlüğü getirebildiği inanılırdı. Her madde türü, örneğin metaller aynı elementleri içerdiği varsayılıyordu. Doğru kimiya veya iksir elementleri ideal düzene koyarak, söz konusu metalı basit bir biçimden mükemmel bir biçime değişmesini sağlardı. Örneğin bakırı altına çevirmek.

Diğer bir bağlamda, simyanın felsefi teorisi ruhun arınmasını açıklamak için kullanılmıştır. Simyanın terminolojisi ve işlevleri alegorik bir üslupla ruhun vasat, dünyevi, kirlenmiş halinden saf mükemmelliğe dönüşümü için uygulanmıştı. Ayrıca psikolojik kuramlar alegorik olarak kimyasal özelliklere çevrilmişti. Mistikler için iksir imansızı hidayette erdiren ilahi hakikat sembolüydü. Sufi edebiyatında ruhani mürşit müridin rununu bir tür ruhsal simya süreciyle arındırır. Ruhsal konularda simya unsurlarının kullanımı, insan ruhunu evrenin içerdiği güç ve prensiplerinin bir mikrokozmosu olarak gören ortaçağı İslam dahil olmak üzere kadimlerin dünya görüşlerini yansıtmaktadır.



Tarihi özgeçmişi
Müslümanlıkta görülen simyanın kadim kökenleri vardır. Simyanın kökeni birçok peygamber ve bilginden Adem'e dek atfedilmişti. İntikal zinciri kadim dünyanın üstatları, Aristo, Galen, Sokrates, Plato ve diğerlerine dek iner. Müslümanların bu sanatı bu üstatlardan aldığı düşünülür. Haz. Muhammet'in (ölm. 632) bu sanatı tasvip edip ettiği söylenir ve damadı Haz. Ali ibn Abi Tãlib (ölm. 661) onun hamisi olarak görülür. Haz. Ali'nin torunu Ja'far al-Sadiq (ölm. 765) sanatı yayan bir sonraki kişi olarak kabul edilir. Ümeyyi prens Hãlid ibn Yazid (660-704) simyayı uyguladığı gibi himaye edip ilgili eserleri Grekçe ve Süryanice'den (Arameikce) Arapça'ya tercümelerini teşvik ettiği kaydedilir. Efsaneye göre simyayı farklı ülkelerde süren uzun bir arayıştan sonra bulduğu Marianos adında Süryani bir keşişten öğrenmişti. Ja'far al-Sadiq'in müridi olduğu kabul edilen Jabir ibn Hayyãn (ölm. 815) simya üzerinde 300 eser yazdığı söylenir. Dolayısıyla, bu efsaneleşmiş tarihi kişinin adı yetkin üstatlık ima etmeye başlamıştı.

İnkar ve Muhalefet
Yaygın Olmasına rağmen simya bütün Müslüman bilginler tarafından kabul görmedi. İbni Sina (ölm. 1035) simyanın fuzuli bir uğraş olduğunu ve insanın doğayı taklit edebileceği iddiasını çürütmek üzere savlar ortaya koydu. Simyagerlerin sadece dış görünüşü itibarıyla kıymetli metallere benzeyen bir şeyler imal edip basit metallerin esasında değişmediğini. Ünlü Kuzey Afrikalı İbni Haldun (ölm. 1406) da Arap-İslami simya uğraşlarını eleştirmişti. O simyayı basit metalleri altına çevirecek bir iksiri hazırlamak ve aramak amacıyla elementlerin özellik, fazilet ve huylarının etüdü olarak tanımlamıştı. İksir için kullanılan elementler arasında hayvan dışkıları, sidik, gübre, kemikler, kuş tüyleri, kan, saç, yumurta, tırnak ve metaller vardır. İksirin hazırlanmasında kullanılan özütteki elementleri ayırmak için damıtmak, süblimasyon, kalsinleme, kavurma ve başka teknikler kullanılırdı. Simyacılar, bu yöntemlerle doğru iksir elde edilirse kurşun, bakır ve kalayla birlikte ısıtılıarak altın edilebilir. İbni Haldün simyagıcların mekanik ve teknik ilşlemlerle yapılması öngörülen dönüşümlerinin doğa işlevlerini mükemmelleştirmek amacını taşıdığını inkar etmişti. Ayrıca Khalid ibn Yazid'e afdedilen eserlerin doğruluğunu eleştirdi, vcerdiği gerekçe olarak da İslam'da gelişmiş bilimler ve sanatlar o denli erken bir dönemde henüz gelişmemiş olmalarıydı.

Batıya Etkisi
Islami simya genelde tercümeler aracılıyla batıya 12. asırda getirildi. Simya üzerine Arap eserlerin en eski Latince tercümesi genelde Robert of Chester'nın 1144 tarihli "De compositione alchemiae" olduğu sanılır. Bazı araştırmacılar onun daha geç bir tarihte yazılmış sahte bir Latince eser olabileceğini iddia etmişlerdir, ancak bu son derece karmaşık bir konudur ve daha çok araştırma gerektirir. Gerard of Cremona (1114-1187) Jabiri Yetmiş Kitap'ı Latince'ye çevirmiştir translated the "De aluminibus et salibus" ve "Liber luminis luminum" onun tercümeleri olduğu inanılır. İlg özgün Avrupalı simya yazısından (the Ars alchemia, c. 1225, attributed to Michael Scot, d. 1232) önce Arapça'da tercümeler olabilecek diğer eserler İbn Dina'nın "De anima", "Turba philosophorum", "Zümrüt Tablet", "Yaratılış'ın Sırrı" ve al-Razi'nin "Sırrın Esrar"dır. Böylece 13. asrın ortalarında önemli İslami simya eserlerinin çoğu Avrupa'da bilindiği gözükmektedir
 
Geri
Üst