İslamda İDAM Cezası Var mıdır?

fatihozel

New member
islamda idam

Cinayette ödeşmek. Bir suç işleyenin aynı cinsten bir ceza ile cezalandırılması. Öldürme veya yaralamada, suçluya aynı şeyin yapılması. Kasten adam öldürene veya yaralayana İslâm hukukunun uyguladığı ceza.

Bir İslâm hukuku terimi olarak kısas; ferdin hakkı olarak yerine getirilmesi gereken, âyet ve hadislerde miktarı belirlenen ve suçlunun bedenine yönelik bulunan cezayı ifade eder. Kesmek anlamına gelen "Kass" kökünden alınmıştır.

Kısas cezasını gerektiren suçlar;

Kasten adam öldürme ile bazı kasten yaralama ve sakat bırakma eylemlerini kapsamına alır.

Kısas cezası Kitap ve Sünnet delillerine dayanır. Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurulur:

"Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hür hür ile; köle köle ile, kadın kadın ile kısâs olunur. Öldürülenin velisi tarafından, öldüren lehine bir şey affolunursa (diyet için) yapılacak uygulama örfe göre normal olmalı ve en iyi bir şekilde ona ödenmelidir. Bu size Rabbınızdan bir kolaylık ve rahmettir. Artık bu hükümden sonra kim haddi aşarsa ona acı bir azap vardır. Sizin için kısasta hayat vardır, ey tam akıllı insanlar" (el-Bakara, 2/178-179).

"Her kim haksız olarak öldürülürse onun velisine yetki verdik. O da öldürmede haddi aşmasın. Çünkü ona yeterince yardım olunmuştur" (el-İsrâ, 17/33).


Biz Tevrat’ta onlara şu hükümleri farz kılmıştık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ile kısas yapılır. Yaralarda da kısas vardır. Fakat kim hakkından vazgeçerse, bu onun günahlarının affına bir sebeptir. Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar, zâlimlerin ta kendileridir" (el-Mâide, 5/45).

Kısas hükümlerinin önceki semâvî dinlerde de bulunduğunu Kur’ân-ı Kerîm bildirmektedir. Yahudilerin mukaddes kitabı Tevrat’ta bugün konu ile ilgili şu kurallar yer almaktadır:

"Bir kimseyi vurarak öldüren kimse, mutlaka öldürülecektir" (Çıkış: 21/13).

"Bir kimsenin komşusuna kini olur ve onu hile ile öldürürse, öldürülmesi için onu mizbahından bile alacaksın" (Çıkış: 21/14).

"Bir kimse bir adamı öldürürse mutlaka öldürülecektir " (Levililer: 24/17).

İslâm’ın ortaya çıkışından önce, Medine’de yaşayan iki yahudi kabilesi Nadîroğulları ile Kurayzaoğulları arasında çatışma olmuş, Nadîroğulları üstün gelmişti. Bu üstünlüğü ondan sonra işlenecek suçlara uygulanacak cezalara da yansıtmaya başladılar. Meselâ; bir Nadirli, Kurayzalıyı öldürürse kısas uygulanmıyor, yüz vask (200 kg.lık ağırlık ölçüsü) kuru üzüm fidye olarak ödeniyordu. Fakat bir Kurayzalı, Nadirliyi öldürürse, kısas yoluyla suçlu da öldürülüyordu. Eğer bu son durumda fidye ödemesi kararlaştırılırsa, iki kat olarak fidye uygulanıyordu. İşte Cenâb-ı Hak onların Tevrat’tan sapma noktalarını belirlemek ve İslâm ümmetine de kısas hükümlerini teşmil etmek üzere yukarıdaki âyeti indirdi ...

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Kim kasten öldürürse, bunun hükmü kısastır" (Ebû Davud, Diyat, 5).

"Allah’tan başka ilâh olmadığını ve benim Allah’ın elçisi olduğumu tasdik eden müslüman bir kimsenin kanı, şu üç durum dışında helal değildir: Cana karşı can, zina eden evli kişi ve dini terkedip cemaatten ayrılan kimse



Kasten ve taammüden öldürmenin kısası gerektirdiği konusunda görüş birliği olmakla birlikte kasıt ve taammüdün karinesi üzerinde görüş ayrılığı vardır. Ebû Hanîfe’ye göre, bir uzvu bedenden ayırabilecek bir silâh veya âlet ile işlenen öldürme fiili, kasten ve amden işlenmiş sayılır. Keskin demir, taş, ağaç ve benzerleri ile bir kimseyi öldürmek gibi. Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre, ister öldürücü âlet ile olsun, ister ölüme götüren bir eylem ve fiille olsun, işlenen öldürme suçu "kasten" sayılır. Denize atmak, yüksek bir yerden düşürmek ve zehirlemek bunlar arasında sayılabilir. İmam Şâfiî’ye göre, bedene batan veya kesici âletlerde olduğu gibi genellikle ölümü doğurabilecek bir şeyle öldürmek de "taammüden öldürme" kapsamına girer



İslâm hukukçuları yukarıda verdiğimiz ayet ve hadislere dayanarak, kasten öldürme ve yaralamalarda kısasın uygulanacağında görüş birliği içindedir. Ancak, İslâm’da kısas şahsî şikâyete bağlı bir ceza olarak kabul edilmiş, âmme cezası sayılmamıştır. Çünkü kamu düzeni sadece suçlu ile mağdur taraf arasında bozulmuştur. Onlar anlaşır, barışır ve helalleşirlerse Devlet düzenini ilgilendiren sakıncalar ortadan kalkmış olur. Bu nedenle, kendisine karşı müessir fiil işlenen kimse veya ölüm hâlinde, ölenin velisi affederse kısas düşer



Kısas affedilince, ayrıca diyet hakkının da düşüp düşmediği, suçlunun rızası olmadan diyet istenip istenemeyeceği konusunda iki görüş vardır:

Ebû Flanîfe ve İmam Mâlik’e göre, öldürülenin velisi ya kısas ister, ya da affeder. Veli, suçlu ile diyet üzerine anlaşmazdan önce kısas hakkından vazgeçerse, diyet isteme hakkı da kendiliğinden düşmüş olur. İmam Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel’e göre ise; velî seçimlik hakka sahiptir. Ya kısas uygulanmasını ister, ya da kısası affeder ve diyet alır. Affetmenin anlamı kısasın diyete dönüşmesi demektir ve bu, suçu işleyenin rızâsına da bağlı değildir



Hz. Peygamber ve ilk dört halife döneminde belirlenen diyet miktarları şu mal veya nakit paralardan birisidir: a) Yüz deve, b) Bin dinar (miskal) altın, c) On veya onikibin dirhem gümüş, d) İkiyüz tane sığır, e) İkibin koyun, f) İkiyüz takım elbise...



islamda idam cezası ve örenkleri



Ölüm cezası, evli olup da zina eden insanlarla, bir Müslümanı öldürmüş insan için geçerlidir. Yani öldüren öldürülür. Ayrıca, devlete başkaldıran, fitne çıkaran insanlar da hakimin uygun görmesiyle öldürülebilir.

Hadis-i Şeriflerde recm cezasından bahsedilmekte ise de, bu ceza her zaman bir tartışma konusu olmuştur alimler arasında...Hatta Osmanlılar döneminde yani 600 yıl içinde tek bir tane recm olayı olmuştur o da şeyhülislamın " bu konuda fetva veremem" deyip görevini terketmesi ile sonuçlanır.

İslam kısas ile de insanlar arasındaki kin ve kan davası gibi zararlı şeyleri ortadan kaldırmayı amaçlar . Bir insanı öldüren bir kişi için toplam üç hüküm vardır İslam’a göre:

1-Öldürülen tarafın ailesi adamı bağışlar: Adam serbest bırakılır .

2-Öldürülenin ailesi “ kan bedeli “ alır. İstedikleri meblağ karşılığı adamı af ederler. Adam yine serbest kalır.

3-Öldürülenin ailesi kısas ister ; “ kana kan . “ bunun üzerine “ İslam devleti “ adamı idam eder. Kan davası da olmaz çünkü idamı yapan devlettir . katilin ailesi itiraz edemez , Öldürülenin ailesi de ceza verildiği için intikama kalkışmaz .



...SADDAM ŞEHİTMİDİR İDAMINA NASIL BAKILMADILIDIR...





Hiç bir insanın içini kalbini bilemeyiz. Bu sebebten bir insanın son nefeste müslüman olarak gidip gitmediği konusunda yorum yapamayız. Mahkemeler zahire göre hükmeder. Suçsuz bir çok insanın ölümüne sebep olduğu için idam edilmiştir.

Kim olursa olsun bir zalime acıyıp merhametle bakmak, onu affedip serbest bırakmak, yersiz bir merhamete karşılık yüzlerce biçare mazlum insanlara merhametsizliktir. Binlerce mâsumların hukukunu çiğneyen bir zalimi cezalandırmak adâlet içinde mazlumlara bin rahmettir





Irak’ta binlerce suçsuzu katletmesi ebedi cehennemde kalmasını gerektirir mi?



Kalbinde iman bulunan ve bu imanla ölen herkesin Cehennem’e girse bile sonunda Cennet’e gireceğini bildiren hadisler vardır. (Buhari, Tevhid 19, 31, 36, 37; Müslim, İman 322, 334; Muvatta, 1/212; ayrıca İbrahim Canan Beyin Kütüb-i Sitte tercümesine de bakabilirsiniz.)

Cennete girmenin ilk şartı iman etmektir. İmanlı bir insan günahkar olursa cezasını çektikten sonra cennete gidecektir. İnsanın başına gelen her türlü sıkıntı, hastalık ve musibetler günahının azalmasına bir sebeptir. Bunun gibi kabirdeki çektiği azaplar da günahını azaltır. Günahın dereceleri, azlığı ve çokluğu kişiye göre değişir. Bu nedenle bazı insanlar kabirdeyken cezalarını çeker biter ve doğrudan cennete giderler. Ahiret gününde sorguya çekilme, yükümlü olan bütün yaratıkların Allah tarafından hesaba çekilmesidir. Mahşerde büyük bir adalet mahkemesi kurulacak ve herkesten dünyada yaptıkları sorulacak, ona göre hakkında karar verilecektir.

İman ile ölen bir kimse, ne kadar günahkar olursa olsun cezasını çektikten sonra cennete girecektir.

Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyururlar:

"Bir kimse kardeşinin haysiyetine, yahut malına haksız olarak taarruz etmişse, iltimas olarak verilebilecek altın ve gümüşün bulunmadığı günden (Kıyamet) önce helâlleşsin. Aksi halde, yaptığı haksızlık nisbetinde onun iyi amellerinden alınıp hak sahibine verilir. İyiliği yoksa, hak sahibinin günahından alınıp haksızlık eden adama verilir." (Buhari, Mezalim, 10)

Buna göre bu dünyada zulmedenler, zulmettikleri insanlara varsa sevaplarını verecekler, sevabı yoksa onların günahlarını da yüklenmiş olacakalr.

Eğer imansız ölmüş ise hem zulmettiklerinin günahlarını alacak hem de ebediyen cehennemde kalacaktır.
 

HTML

Üst