İslam saltanatı ne men eder ne tavsiye eder.M.İslamoğlunu-ki M.İslamoğlu asla bir din alimi değildir- baz alacağına Maverdi yi baz alsaydın bunu anlardın.Eğer İslam saltanatı men etse 1500 yıllık İslam tarihinin sadece 30 yılı mı İslami diyeceğiz?İslam belli esasları emereder.Şekli maslahata bırakır.Hz.Ali(r.a) şehid edilmeden evvel ona sordular:''Senden sonra oğlun Hasana biat edelim mi?''O da dedi ki:Bunu size ne emrederim ne menederim.Siz bilirsiniz''Mübarek demedi ki bu nasıl şey İslam saltanat mı?''Gene bir misal Hz.Ömer (r.a)den.Şehadetinden evvel soruyorlar:Senden sonra oğlun Abdullah-ki Abdullah(r.a)için denirki Hz.Ömer zamanında Ömer gibi sahabi vardı ama Abdullah zamanında Abdullah gibi sahabi yoktu- biat edelim mi?''Hz.Ömer de ''Bu nasıl şey bu saltanat mıdır?'' demedi.''Bir evden bir kurban yeter'' dedi hilafetin zorluğuna binaen.
İslam da saltanat yoktur diyenler şunu iyi görsünler.Ebussuud Efendi Kanuni den sonra Sarı Selimin tahta geçmesine birşey demedi.Yavuza başkaldıran Zembilli Ali Efendi saltanatın devamına birşey demedi.Acaba bu hocalar gafilmiydiler cahilmiydiler yoksa hainmiydiler ki saltanata birşey demediler?
İslam şekil emretmez.Amir hükümler uygulandığı sürece saltanat da olur cumhuriyet de olur.Hiçbir beis yoktur
Amir hükümler şunlardır:
1)Ahkamı şeriyenin tenfizi
2)Emanetin ehline teslimi(Burada emanet sözcüğü kamu iktidarını kullanma kudretidir.Yani işin ehline teslimidir)
3)Şura
4)Biat
Bu dört ahkam uygulandığı takdirde o idare İslamidir.Şekli cumhuriyet de olur saltanat da olur
İsteyenler İslamoğlu gibi ne idüğü belirsiz bir müctehid(!) değil Maverdinin Ahkami Sultanisini okuyabilirler
Mustafa İslamoğlu’nu iyi tanımam.O yüzden şahsı hakkında birşey söylemeyeceğim. Ama İmamlar ve Sultanlar adlı kitabını okudum. Verdiği her bilgi deliliyle birlikteydi. Aşağıda hadisten sonra onun gibi düşünen diğerlerini göreceksin. Sonraki kısımda da senin Maverdi’n ve onun kitabından alıntı ve de kitabı hakkındaki görüşler. Bence sen o kitabı bir daha oku. İmamlar ve Sultanları da okuduysan bir daha oku!
Osmanlı tarihi ile ilgili fikirlerine birşey diyemeyeceğim. Yani diyemeyeceğim derken önce padişahların tahta çıkışlarını, şeyhülislamlık makamını, verilen verilmeyen fetvaları, kimlerin şeyhülislam olduğunu, 1299 dan 1922'ye kadar bir oku ondan sonra ......
1- Hadis: “
Benden sonra Hilafet 30 senedir. Sonra adud-ısırıcı, canavar bir melik-kral gelir”.
Otuz yıl sonra Süfyan oğlu Muaviye gelmiştır.
Said b. Cumhan’dan; Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, Tac Terc. C.3, S.79. Bekir Sadak, İst, 1973. Ayrıca Sahih-i Buhari veTecrid-i Sarih Terc. Diy. İşl. Bşk.Yayın.
2-Haksöz Dergisi - Sayı: 22 - Ocak 93
Soruşturmalar
Müslümanların Gerileme Nedenleri
Asaf Hüseyin
İslami uygulamalardaki ilk kurumsal bozulma/sapma nasıl ve ne zaman oluşmuştur?
İslam tarihinde ilk kurumsal bozulma hilafet kurumunun Hz. Ali'nin hilafetinden sora zayıflayıp unutulması ve yerine gayri İslami bir kurum olan saltanatın Ümeyye hanedanlığı ile ortaya çıkmasıyla meydana gelmiştir. Saltanatın dayanabileceği herhangi bir İslam! delil yoktur. Ne Allah'ın Rasulü Hz. Muhammed ne de ilk dört halifeden herhangi biri oğulları veya kızlarını kendi makamlarının varisçisi yapmamışlardır.
Saltanat idaresi İslam'ı, kendisine karşı çıktığı her yerde bastırmıştır. Saltanat rejimi devlet reisliği makamına gelecek en ehil Müslümanın seçimle belirlenmesini öngören islami ilkeyi yok saydı. O, siyasal katılım prensibini bastırıp yok etti. Vesayete dayalı yönetimin zaten halkın onayına ihtiyacı yoktu. Bu yüzden o şura prensibine işlerlik kazandıracağına baskıcı bir yönetim kurmayı tercih etti. Saltanat halkı zulüm vasıtasıyla denetim altına aldı. Sultanlık günümüze gelinceye değin her nerede var olduysa orada İslam'ın en büyük düşmanı olmuştur. O, halkın İslam'a olan sadakatini sultanın şahsına kaydırdı. Sultanlar daha sonra İslami meşruiyeti olmayan ulema kurumunu oluşturdular. İslam'da Hıristiyanlık'ta var olan rahip (ruhban) sınıfı yoktur. Ulema İslami doktrinleri takip etmeyip kendisine hizmet ettikleri sultanların yolunu izledikleri için İslam'a ihanet ettiler. Onlar, saltanat kurumunun siyasi meşruiyet kazanmasını sağladılar.
3-Saltanat yönetiminin temel nitelikleri:
1- Saltanat yönetimi, kuruluşu ve işleyişi
bakımından ümmetin özgür irade ve seçimine değil; kılıç gücüne ve zorbalığa dayanır. Bu
nedenle İslâmi değil, gayri meşru bir yönetim biçimidir.
2- Saltanat yönetimi Allah'ın
hâkimiyetinin yerine; hükümdarın, hanedanın egemenliğini geçirir. Bu özelliğiyle de İslâm'a
kökten aykırıdır.
3- Saltanat yönetimi, güç ve zorbalık gibi gayri meşru bir temele
dayandığı için, İslamın öngördüğü siyasal ilke, kural ve amaçlar doğrultusunda görev
yapamaz.
4- Saltanat yönetiminin başlıca amacı saltanatın korunması, güçlendirilmesi ve
sürdürülmesi olduğundan; hukuk, bu yönetim içinde tüm anlamını ve geçerliliğini yitirir. Oysa
İslâmi yönetim, hukukun üstünlüğü, şerîatın egemenliği ilkesine dayanır.
5- Saltanat
yönetiminde hukukun yerini keyfi uygulamalar aldığı için, temel insan hak ve özgürlüklerinden
söz edilemez. Bu yönüyle de devlete temel insan hak ve özgürlüklerini güvence altına alma
görevini yükleyen İslâm'ın karşısında yer alır.
6- İslâmî kanunlar uygulanıyor görünse,
hükümdar halife ya da emirül-müminin ünvanını taşısa da, tüm bu temel nitelikleriyle saltanat
yönetimi gayri İslâmî, gayrî meşru bir yönetim biçimidir.
Ahmet ÖZALP
4-
İSLAM DÜŞÜNCE TARİHİNDE DEVLET ANLAYIŞI:
MÂVERDİ VE NİZÂMÜLMÜLK ÖRNEĞİ
Mâverdî, siyasal iktidarı, meşru yollar ile iktidara gelmesi ve hukuk tarafından belirlenen görev alanında faaliyet göstermesi, halktarafından azledilebilme gibi hukukî kriterler ile sınırlamaktadır.
Çağdaş İslâm düşünürlerinden A. H. Sıddıkî, Mâverdî’nin
halifenin seçimle işbaşına gelmesi ve görevlerini yerine getirmediği takdirde ümmetin temsilcileri konumundaki seçici kurul (ehlü’l-hal ve’lakd)tarafından azline karar verilebileceği, insanlara karşı sorumlu-luğunu bilecek bir nitelikte olması gerektiği fikrini savunurken,Nizâmülmülk’ün böyle bir düşünceyi savunmadığını, yöneticilerinsadece Allah’a karşı sorumlu tutulabileceğini, insanların iyi yöneticileresahip olmamasının sadece kendi hataları olduğunu benimsediğini
vurgular. Yine Nizâmülmülk’ün sultanların yetkilerini Halife’denaldığı için seçilmelerinin mümkün olamayacağını ve halka karşı dasorumlu tutulamayacağını dile getirdiğini beyan eder
Ömer MENEKŞE
Ahkamü's-Sultaniye’den:
Devlet başkanlığına geliş yolları 3 tanedir. Seçim(Biat), tayin veya önceden kabul(akt) ve zorla devlet başkanı olmak.
a. Biat: Biat etmek için halkın tamamının biat etmesinin şart olmayıp ehli hal ve aktin biatını yeterli görenler çoğunluktadır. Biatte aleniyet şartı aranmıştır. Aynı zamanda seçmen şartının en az 5 olması gerektiği ileri sürülmüştür.
b. Tayin veya önceden kabul: Tayin (ve Süleyman Davut'a mirasçı oldu) ayetinden ve Hz. Ebubekir'in ölmeden önce Hz. Cimer'in halife olmasını istemesiyle doğmuştur. İslam devletlerinde irsiyet usulüde kaynağını bunlardan alır. İslam hukuk doktrininde devlet başkanının birbiri ardından sıra ile 3 kişiye veliaht tayin etmeside kabul edilmiştir. Halife sağken ancak onun izni ile veliaht seçilebilir. Ve yeni bir halife seçimine gidilebilir.
c. Zorla devlet başkanı olmak: Kaderiyye, Hariciler ve Mutezile mensuplarının göre işlerince zor kullanılarak devlet başkanı olunamaz. İmam-ı Azamda bu görüştedir. Fakat isyan etmek mümkün değilse ve isyanla muvaffak olunamayacaksa itaatte mahzur yoktur. Ehli Sünnet Alimlerinin çoğu zorla başkanlığı ele geçirmeyi zaruret imamı adı altında ayn bir bölümde ele almışlardır. Zaruret imamlarında ilim, adalet ve diğer özelliklerin yokluğuna bakılmaz. İslamın temel kaynaklarında devlet başkanları o mevkiiye nasıl geleceği belirtilmediğinden zanni şartlar altında zorla başkan olmakta caiz görülmüştür. Fakat asıl olan ırsiyet ve seçim usulleridir.
İslama en uygun olanı ise her zaman olmamakla birlikte seçim usulüdür.
İSLÂM DOKTRİNİ BAKIMINDAN HÂLİFELİK MÜESSESESİ
Prof. Dr. Erol GÜNGÖR
- Hakikatte Dört Halife'nin hâlifelik sıfatı konusunda Sünnî doktrininde hiçbir ihtilâf yoktur. Üstelik Hilâfet tartışmaları başladığı zaman hemen herkes bunlara referans vermiş, bazıları sadece onların hâlife sayılabileceğini iddia etmiştir. Kısacası, Hilâfet hakkında ortaya çıkan değişik görüşler İslâm âleminde bir otorite buhranı ortaya çıkınca başlamış veya şiddetlenmiş bulunuyor. Bu buhranın en fazla hissedildiği zaman ise Abbasi saltanatının (Ali ve ailesi ile Muaviye ve ailesi arasındaki çatışma dönemi bir tarafa bırakılırsa) kudretini iyice kaybedip bir gölge iktidar haline geldiği zamanlardır. İslâm'da devlet başkanlığı ve devlet idaresi ile ilgili en meşhûr iki eser işte böyle bir zamanda yazılmış bulunuyor. Bu eserlerden biri Maverdi'nin El-Ahkamü's-Sultaniyesi(dir)... Sonraki yüzyıllarda Hilâfet konusunda kullanılan başlıca müracaat kitabı Maverdi'nin (bu) eseri olmuştur.
Maverdi, şii Büveyh-oğulları hâkimiyetinin sünnî Abbasi Hilâfetini âdeta senbolik bir makam haline getirdiği bir çağda -onbirinci yüzyılın ilk yarısı- eserini yazmıştır. Burada esas itibariyle Hilâfet konusundaki sünnî Eş'arî doktrini takip edilmekle birlikte,
iddiaların çoğu şii hâlife ihtimaline karşı Abbasi Hilâfetini muhafaza ve takviye maksadıyla ileri sürülmüştür.