'İslam Yaşanılmadan Yaşatılamaz

DayWalkerr

ABDUSSABUR


'İslam Yaşanılmadan Yaşatılamaz

Günümüzde bazı kesimler gelecek nesillerin kurtuluşunu düşünerek yapmaları gereken görevlerini ve mesul oldukları sorumluluklarını unutuyorlar. Sırf daha iyi bir nesil için kul Allah (c.c) ın kendine yüklediği misyonu görmezden gelemez. Elbette ki “Emri ma’ruf nehyi anil münker” yapacağız fakat bunu yaparken kul ilk once kendi nefsinden başlamalıdır. Kişi kendini kurtarmadan hiç kimseyi kurtarma mükellefiyeti ile görevli değildir. Her şeyden önce kul yapmakla mükellef olduğu ibadetlerini hiçbir şeye tercih edemez. Yani kul İslam’ı daha iyi anlatayım ve gelecekte daha yaşanılır bir din olsun diye farzlardan vazgeçemez. Bu şekilde İslam’ın şartlarını yerine getirmemesi sakat bir eylem olur.
İslam yarım ağızla anlatılabilecek bir din değildir. Müslüman dinini yaşarken bir taraftan da tebliğ vazifesinin yüklediği misyonu yaymalı ama bu vazifede mü’minin başı dik olması; söyleyeceğini, aktaracağını ağzında gevelemeden iletmesi gerekir. Acaba biz yarınlarımızı kurtaralım dedik de kendimizi kurtarabildik mi? Aman karşımıza bir zorluk çıkmasın, aman karşımıza bir sıkıntı çıkmasın, aman rahatımız ve huzurumuz bozulmasın diye bazı mükellefiyetlerimizden vazgeçerek tebliğ yapmak ne derece tebliğ olur, orasını siz düşünün. Madem sıkıntı çekmeyeceksek, madem baskı görmeyeceksek en önemlisi bu hallere düşmekten korkacaksak o zaman bu vazifede işimiz ne! Efendimiz (S.A.V) i bir düşünün… Bu vazifede gösterdiği kararlılık ve cesareti düşünün… O değil miydi insanların hidayeti için koştururken yollarına diken konulan Nebi, O değil miydi namaz kılarken başına pislik konulan Resul, O değil miydi 300 kişi ile 3000 kişilik bir ordunun karşısına çıkıp Allah’ın tevfik ve inayetiyle düşmanı tarumar eden Peygamber. Evet O (S.A.V) idi. Hedefine ulaşmak amacıyla çevreden gelen tehdit ve tehlikelere aldırış etmeden, hedefine kararlılıkla yürüyen Habib (S.A.V) in ümmeti olarak –olabildik mi orası ayrı mevzu- bize ne oluyor ki tebliğ vazifesinde ulaşmak istediğimiz yere giderken önümüze çıkan engellemelerden çekiniyoruz. Eğer korkuyorsak bu vazifede ne işimiz var. Gerekirse bu uğurda ölmeliyiz ama Allah’ın bizden istediği ve yapmamızın kat’i surette farz olduğu diğer hususlardan ödün vermemeliyiz. Nasıl olabilir ki hem İslam’ın şartlarının toplumca benimsenmesi için uğraşalım hem de bu şartları eda etmekten korkalım. İlk önce Allah’tan korkmamız lazım.
Çevre ve ortama göre ayarlayamazsınız İslam’ı. İslam’ın değişmez kuralları vardır. Bu kurallar için yaşamıyor muyuz zaten. İslam’ı çevreye göre değil; belki çevreyi, ortamı ve aynı maddi ihtiyaçlar çerçevesinde görüştüğümüz insanları İslam’a uydurmalıyız. Bu etkiyi yapmada da kesinlikle İslam’ın kanunlarıyla oynamamız gerekir. Dünyayı İslamlaştırmak istiyorsak kendi içimizde ilk önce İslam’ı yaşayıp topluma öyle aksettirmeliyiz. Asrın idrakine anlatmalıyız İslam’ı ama bu anlatma kendi doğrularımız çerçevesinde olmalı. İslam’ı yaşayın deyip yaşayamamak ne büyük talihsizlik. Daha bu durum ne kadar sürer orasını bilmiyorum ama bu şekilde oluşacak bir cemiyyetin pek sıhhatlı davranmalarını beklemek yanlış olur diye düşünüyorum. “En büyük hicret kişinin nefsinde yaptığı hicrettir.” Düsturuyla biz dahi dini yaşayamayarak ve dinin sarsılmaz temel taşlarına bağlı kalmayarak nasıl bu tebliğ denilen kutsal vazifede yol alabiliriz? Alamayız, almamız imkansız olur. Belki aldığımızı zannederiz ama zanlar bizi felakete sürükleyebilir.
Sonuç olarak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Kul gücünün yettiğinden sorumludur. İnsanları zorla hidayete getiremeyiz. O bizim işimiz de değil zaten. Hidayet Allah’tandır. Bizim amacımız söylemlerimizi kendi dünyamızda eylemlere dönüştürerek topluma onların anlayacağı bir dille aksettirmek, bu aktarmada dahi kesin doğrularımızdan vazgeçmemek olmalıdır. Elbette ki doğrularımızı aşama aşama karşı tarafa iletmeliyiz fakat bu doğrularımızdan vazgeçmek anlamında eylemde bulunmamalıyız. Muhakkak ki tebliğ vazifesinin ehemmiyetinin bizim kulluğumuz açısından ne kadar öneme sahip olduğunu bilmeliyiz.

Biz kendi dünyamızda İslam’ı yaşamadığımız sürece bir adım yol katetmemiz imkansızdır. Hal böyle iken yapmamız gereken dini iliklerimize kadar yaşamak ve sonra yaşatmaktır. Unutmayalım ki insan ilk önce nefsinden sorumludur. Rabbim bunun bilinciyle hareket edip, bu amaçla O’nun rızası için insanlığa hizmet eden kullarından eylesin.


Alıntı....
 

innuendo

HANZALA
Moderatör
Hocam tam bugün müslümanına
cuk diye oturacak bir yazı olmuş.
Allah razı olsun.
Lafa geldimi mangalda kül bırakmayan biz
konu İbadet ve uygulamaya gelince
çok üzülerek söylüyorum "0"
kalıyoruz.
 

[me|2wi$]

H & M
DayWalkerr' Alıntı:
Biz kendi dünyamızda İslam’ı yaşamadığımız sürece bir adım yol katetmemiz imkansızdır. Hal böyle iken yapmamız gereken dini iliklerimize kadar yaşamak ve sonra yaşatmaktır. Unutmayalım ki insan ilk önce nefsinden sorumludur. Rabbim bunun bilinciyle hareket edip, bu amaçla O’nun rızası için insanlığa hizmet eden kullarından eylesin.

''AMİN''........​
 

HTML

Üst