İslam köleliği destekliyor mu?

DeRSaaDeT

Islambol
Altın Üye
Katılım
3 Şub 2006
Mesajlar
6,597
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
118
b294086zgrlk.jpg

Kölelik bilindiği kadarıyla eski Mısır, Bâbil, Mezopotamya, eski Yuna­nistan ve Roma medeniyetlerinden itibaren binlerce yıllık geçmişi olan eski inanç, felsefe ve uygarlıklarda kökleşmiş bir kurumdur. İslâm'ın gelir gel­mez yüzlerce yıllık geçmişi olan ve hemen bütün toplum ve geleneklerde kökleşmiş olan köleliği kaldırması neredeyse imkânsızdı. Köleliğin hemen kaldırılmasını pratikte imkânsız ya da faydasız kılan başlıca sebepler şun­lardı:

a) Kölelik, savaş esirlerinin toplu öldürülmelerini önlemesi bakımından yararlıydı,
b) Esirlerden köle olarak yararlanma beklentisi savaşlarda gerek­siz kan dökülmesini önlüyordu,
c) Savaş sonunda karşı taraf müslüman esirleri köleleştirdiğinden, İslâmiyet'in köleliği tek yanlı olarak kaldırması düşünülemezdi,
d) Bu kurumun hemen kaldırılması köleler için de çok ciddi ekonomik ve sosyal buhranlar doğurması muhtemeldi.

islam.jpg

Bütün bunlara rağmen İslâm dini kölelerin durumlarını iyileştirme yö­nünde çok önemli yenilikler getirdi. Öncelikle İslâm'ın getirdiği eşitlik ilkesi­ne göre, hür-köle ayırımı yapılmaksızın bütün insanlar bir erkek ile bir ka­dından yaratılmıştır. [1]“İnsanların hepsi Âdem'den gelme olup Âdem'i de Allah topraktan yaratmıştır” [2] “Kadın olsun erkek olsun mümin bir köle, yine kadın olsun erkek olsun Allah'a ortak koşan hür bir kimseden daha değerlidir.” [3] Hür-köle farkı gözetilmeksizin “Müslümanlar kardeştir” [4]Hadislerde bu kardeşlik ilkesine daha da açıklık getirilmiştir: “Köleleriniz sizin kardeşlerinizdir. Onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin. Ağır bir iş yüklemeyin; yüklerseniz onlara siz de yardım edin”[5]; “Kölelerinize, kölem, cariyem de­meyin; oğlum, kızım deyin.” [6]Hanefîler'e göre bir köleyi bilerek haksız yere öldüren kimse ölümle cezalandırılır. Mâlikîler'e göre de efendisi tarafından dövülerek sakatlanan köle hâkim kara­rıyla özgür bırakılır. Nitekim bir hadiste, “Kim kölesini döverse onun cezası kölesini azat etmekle yerine getirilir” [7]buyurulmuştur.

muhammedsav.jpg

Hz. Peygamber savaş durumu dışında, hür bir insanı yakalayarak köle­leştirmeyi yasaklamıştır. İslâm dini, savaş veya doğum yoluyla süren köle­liğin hafifletilmesini ve zamanla ortadan kaldırılmasını sağlamaya yönelik olarak da tedbirler almıştır. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de [8]ve hadislerde[9] gönüllü olarak köle azat etme en değerli ibadetlerden sayılmıştır. Bazı suçların ve hatalı davranışların günahlarından temizlenmek için köle azat edilmesi şart koşulmuştur. Kur'ân-ı Kerîm'e göre bir köle öz­gürlüğünü kazanmak amacıyla kendi bedelini ödeyerek anlaşma yapmak (mükâtebe) isterse, efendisi bu teklifi kabul etmeli ve ödeyeceği bedeli kazan­ması için ona süre tanımalıdır. [10]Bir kısım İslâm hukukçula­rına, özellikle Zâhirîler'e göre, bu âyetteki emir ifadesi vücûb anlamında olup, müslüman bir kölenin mükâtebe sözleşmesi yapmak istemesi halinde efendisi bunu kabul etmek zorundadır. Öte yandan, köleye verilen özgürlük vaadinden dönülemez. Efendisinden çocuk doğuran câriye (ümmü'l-veled) onun ölümünden sonra kendiliğinden özgür olur. Efendi kölesini hayatta iken azat edebileceği gibi ölümünden sonraya bağlı olarak da azat edebilir. Kur'ân-ı Kerîm'de, kölelerin özgürlüğünü sağlamak üzere devletin büt­çeden bir pay ayırması öngörülmüştür. [11]Savaş esirlerine -kamu yararını göz önünde bulundurarak- özgürlük verme hususunda dev­let başkanına takdir yetkisi tanınmıştır.

love+and+islam.jpg

Kölenin toplum içindeki sosyal ve geleneksel statüsü haliyle, İslâm hu­kuk doktrinine de yansımış, bu kölenin hukukî statüsünün ayrıntılı, çoğu defa da hür insanlara göre farklı bir şekilde ele alınması sonucunu doğur­muştur. Genelde hukuk hayatıyla, hukukî hak, yetki ve sorumluluklarla ilgili olarak kendini gösteren bu farklılığın sebebi, hukukun toplumsal şart ve vakıalarla olan yakın ilgisidir. Dinî ve ahlâkî mükellefiyetler açısından köle, kural olarak hür kimse gibidir. Buna karşılık köle borçlar, eşya, ticaret, aile, ceza hukuku gibi alanlarda hür insanlara göre farklı hükümlere tâbi olmakla birlikte, haklarının kısıtlandığı oranda mükellefiyetleride azaltılarak hak ve borçları arasında mâkul bir denge kurulmuştur. Meselâ, köleye mülk edinme hakkı tanınmamasına uygun olarak, malî sorumluluk da yüklenme­miş, buna karşılık, efendisi ile hürriyet sözleşmesi yapan mükâteb köle veya efendisi tarafından yetkili kılman (me'zûn) köle ise belli derecede ehliyete sahip olduğu için aynı oranda malî ve hukukî sorumluluğa tâbi tutulmuştur. Kölenin bazı cezaî sorumluluklarınında hür kimseye göre daha az oluşu bu anlayışın sonucudur. Aile hukuku alanında, şahsa sıkı sıkıya bağlı haklarda köle ile hür ayırımı gözetilmezken, malî yönü de bulunan konularda köle ve câriye için hak ve yükümlülüklerde bazı kısıtlamalar ve farklılıklar söz ko­nusu olmuştur.

396484d4289549a9e8.jpg

Köleliğin devam ettiği dönemlerde müslümanlar, Kur'an ve Sünnet'teki öğretiye uygun olarak, çoğunlukla köle ve cariyelerine birer aile üyesi olarak bakmışlar, ayrıca köle satın alıp azat ederek Allah rızâsını kazanmayı ahlâkî bir şuur olarak sürekli canlı tutmuşlardır. İslâm tarihinin hiçbir döneminde kölelik önemli bir kazanç ve üretim aracı olarak görülmemiştir. Buna karşı­lık Bati'da köle ticareti yapmak ve köleleri bir üretim aracı olarak kullanmak temel bir zihniyet ve uygulama olarak sürmüştür. Özellikle Amerika'nın keşfinden sonra köle ticareti ve bu ticaretin kaynağı olarak görülen Afrika kıtasındaki köle avcılığı, asırlar boyunca en vahşi ve dehşet verici yöntem­lerle sürdürülmüş; gerek avlama gerekse gemilerle taşıma sırasında milyon­larca zenci telef olmuş, sağ olarak pazarlara sürülenler ise ölenlerden daha şanslı olmayıp akla gelmedik acılar yaşamışlardır. Batı'da köleliğin fiilen ortadan kalkması, bazı insanî yaklaşımlar yanında, daha çok sanayiin ge­lişmesi ve insan gücünün artık hem pahalı hem de verimsiz hale gelmesiyle mümkün olmuştur. İslâm köleliği tamamen kaldırmayı hedeflediği, bunun için gerekli tedbirleri aldığı ve kapıyı açık bıraktığı için dünya köleliği kal­dırmaya karar verdiğinde müslümanlar buna kolaylıkla katilabilmişlerdir; dinleri bu konuda onlar için bir engel değil, teşvik unsuru olmuştur.


Kaynaklar:

[1] el-Hucurâ:t 49/13.
[2] Tirmizî, “Menâkib”, 73; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 111.
[3] el-Bakara: 2/231.
[4] el-Hucurât: 49/10.
[5] Buhârî, “îmân”, 22; Müslim, “Eymân”, 40.
[6] Buhârî, “Itk”, 17; Müslim, “Elfâz”, 3.
[7] Müsned, II, 25, 61.
[8] bk. el-Bakara: 2/177; el-Beled: 90/13.
[9] Meselâ bk. Buhârî, “Itk”, 1; “Keffarât”, 6; Müs­lim, “Itk”, 5, 6; Ebû Dâvûd, “Itk”, 14; İbn Mâce, “Itk”, 4; Tirmizî, “Nüzûr”, 20; Dârimî, “Nikâh”, 46.
[10] bk. en-Nûr: 24/33.
[11] et-Tevbe: 9/60.

Diyanet Vakfı İlmihali

 
İslâm köleliği tamamen kaldırmayı hedeflediği, bunun için gerekli tedbirleri aldığı ve kapıyı açık bıraktığı için dünya köleliği kal­dırmaya karar verdiğinde müslümanlar buna kolaylıkla katilabilmişlerdir; dinleri bu konuda onlar için bir engel değil, teşvik unsuru olmuştur.

Çok teşekkürler alıntı için. Sağolasınız.
 
İslamın esirler ve köleler konusuna bakışı nasıldır?

İslamın esirler ve köleler konusuna bakışı nasıldır?

241qjc8.jpg


Tarih boyunca savaşın olduğu yerde, genelde esir de olmuştur. Kur'an-ı Kerim Bedir savaşından bahsederken esirler konusuna da temas eder:

Bedir savaşında Müslümanlar karşı taraftan 70 esir alırlar. Hz. Peygamber, bu esirlere nasıl muamele edileceği konusunda meşveret eder.

-Esirlerin fidye karşılığı serbest bırakılması,
-Hepsinin öldürülmesi, şeklinde iki görüş ortaya çıkar. Resulullah da fidyeye taraftardır. Esirlerin ekonomik durumlarıyla orantılı olarak fidye alınır ve serbest bırakılırlar. (1) Bedir esirleriyle ilgili şu ayetler nazil olur:

" Yeryüzünde ağır basıp küfrün belini iyice kırıncaya kadar hiçbir peygambere esirler sahibi olmak yakışmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz. Halbuki Allah, ( sizin için) ahireti diliyor, Allah Aziz'dir, Hakimdir.
Şayet Allah'tan bir yazı geçmiş olmasaydı, aldığınızdan dolayı mutlaka size büyük bir azab dokunurdu." (Enfal Sûresi, 67-68)


"Yeryüzünde ağır basmak" ifadesi, tam bir galibiyet halini belirtir. Bir Peygamber için, karşı tarafı çökertmeden ve küfrün belini kırmadan esirlerle uğraşmasının uygun olmadığı anlatılmıştır. Çünkü, daha sistemini tam kuramadan, hakimiyeti tam sağlayamadan esirlerle meşgul olmak, büyük bir vakit kaybı olacaktır. (2)

"Allah'tan bir yazı" ifadesi hakkında şu gibi açıklamalara yer verilmiştir:
-Cenab-ı Hakk'ın, "içtihat sonucu yapılan amelden dolayı kimseyi azablandırmayacağı" şeklindeki teminatı,
-Cenab-ı Hakk'ın, Levh-i Mahfuz'da belirlemiş olduğu "ehl-i Bedr'e azap etmeyeceği" garantisi,.. (3)
İşte bu gibi sebeplerden dolayı Resulullah'ın uygulaması yürürlükten kaldırılmamış ve şöyle denilmiştir:
"Artık elde ettiğiniz ganimetten helal ve hoş olarak yiyin ve Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, Gafur'dur, Rahim'dir." (Enfal Sûresi, 69)

Daha sonra, Hz. Peygamber'e hitap edilerek, şu talimat verilir:
"Ey Peygamber ! Elinizdeki esirlere de ki: Eğer Allah sizin kalblerinizde bir hayır (imana bir liyakat) görürse, sizden alınandan daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar. Allah Gafur'dur, Rahim'dir.
Eğer sana hainlik etmek isterlerse, bilsinler ki, bundan önce Allah'a hıyanet ettiler de, Allah onların cezalandırılması için sana imkan verdi (Hıyanet ederlerse, yine verir). Allah Alim'dir, Hakim'dir." (Enfal Sûresi, 70-71)


Hz. Abbas, Resulullah'ın amcalarından olup, Bedir esirlerindendi. Fidye karşılığı serbest bırakılır. O da İslam'ı din olarak seçer. Yıllar sonra, Bahreyn'den hayli yüklü bir miktar ganimet gelir. Hz. Abbas, kendine düşen hisseyi alınca, üstteki ayeti hatırlatıp der: "Bu benden alınandan daha fazla bir mal. Cenab-ı Hakk'ın ikinci va'dini (yani, 'sizi bağışlar' müjdesini) de ümit etmekteyim." (4)

Esirlerle ilgili bir başka bahis, Muhammed Sûresinde geçer:
"Kafirlerle savaşta karşılaştığınızda boyunlarını vurun. Onlara tam galip geldiğinizde, bağı sağlam bağlayın (esir alın). Sonra da, ya onları karşılıksız salıverin, ya da fidyeyle bırakın. Harb, ağırlıklarını bırakıncaya kadar (savaş bitip durum netleşinceye kadar) yapılacak olan budur." (Muhammed Sûresi, 4)
2cy0j7c.jpg

Esirlerle ilgili burada bildirilen hükümlerle, Enfal Sûresindeki ayetler arasında bir zıtlık söz konusu değildir. Önce İshan (karşı tarafı tam mağlup ve perişan etmek), sonra esir almak şeklinde bir tertib söz konusudur. (7) Esirler ise,
1- Ya karşılıksız (meccanen),
2- Ya da fidye karşılığında serbest bırakılacaklardır.

Ayette, karşılıksız serbest bırakılmasının önce zikredilmesi, bu şekilde salıverilmelerinin daha evla olduğuna işaret sayılabilir. (8) Fakat idareci olanlar, bulundukları duruma en uygun tercihi yaparlar.

Ayette, "savaş ağırlıklarını bırakıncaya kadar" kaydı ise, savaş bitmeden esirleri bırakmanın mahzuruna dikkat çeker. Ortalık yatışmadan, durum netleşmeden onları salıvermek, düşmana yardım olur. Salınan esirler, tekrar düşman saflarına geçecek, müslümanlara karşı savaşacaklardır. (9)

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için şu esaslara dikkat çekmekte yarar görüyoruz:

1- İslamiyet, esirleri köle yapmayı emretmez. Bu konuda, Kur'an'da ve hadiste bir emir, asla söz konusu değildir. Asıl olan hürriyettir. (10)

2- Uygulamada, zaman zaman müslümanların esirleri köleleştirmesi, günün savaş şartlarından kaynaklanan bir durumdur(11). Karşı taraf müslüman esirleri köleleştirirken, onlardan alınan esirleri serbest bırakmak, iyi bir siyaset olmasa gerektir.

3- İslamiyet, köleliği birden kaldırmak yerine, kademeli olarak kaldırmayı esas kabul etmiştir. Zira, insanlık aleminde yerleşmiş köklü bir adeti birden kaldırmak, mümkün değildir. Hata ile öldürme ve yemin kefaretlerinde köle azat edilmesi esası vardır(12). Köle azat etmek, Allah'a yaklaştırıcı bir ibadet olarak takdim edilmiştir(13). Zekatın verilme yerlerinden biri de, kölelerdir. (Tevbe Sûresi, 60)

Hz. Peygamber (a.s.m), kölelerle ilgili şöyle der: "Onlara, "kölem, cariyem" demeyiniz. "Oğlum, kızım" deyiniz".(14)

"Onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin..." (15).

Görüldüğü gibi, İslamiyet kölelik sistemini kademeli olarak kaldırmayı esas almış, mevcut uygulamayı da en insani bir şekilde yapmıştır.

Kaynaklar:
1-Nesefi, II, 111
2-Bkz. Ateş, V, 2444
3- Nesefi, II, 111
4- Nesefi, II, 112
7-Kutub, VI, 3282
8-Ateş, V, 2444
9-Ay.
10-Zuhayli, Alakat, s., 81; Servet Armağan, İslam Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler, Diyanet Yay.
11- Kutub, VI, 3285; Özel, TDV. İslam Ansiklobedisi, Esir md. XI, 385,Hatip, s., 152-153
12-Bkz. Nisa, 92; Maide, 89; Mücadele, 3
13-Mesela, bkz. Bakara, 177; Beled, 13
14-Buhari, Itk, 50-51; Müslim, Elfaz, 13-15
15-Buhari, Itk, 15; Müslim, Eyman, 38


 
Geri
Üst