- Katılım
- 3 Şub 2006
- Mesajlar
- 6,597
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 118


Güzel ahlaka dayalı olarak kurulacak bir İslam Birliği, tüm dünyada adalet, huzur ve güvenin yerleşmesine vesile olacaktır.
20. yüzyılın ikinci yarısında başta Filistin olmak üzere Bosna, Kosova, Karabağ, Keşmir, Açe gibi bölgelerde yaşanan gelişmeler Müslüman dünyasını önemli bir gerçekle karşı karşıya getirmiştir. Binlerce sivilin hayatını kaybettiği, çocukların yetim kaldığı, vahşetin ve şiddetin doruğa tırmandığı bu bölgelerde, Batı dünyası, yaşanan insanlık dramına ya hiç tepki göstermemiş, ya da çok geç tepki göstermiş ve gereken tedbirlerin alınması konusunda ağır davranmıştır. Bu durum, İslam dünyasının üstlenmesi gereken sorumluluğu Müslümanlara bir kez daha hatırlatmıştır: Müslüman halkların haklarının korunması, ihtiyaçlarının gözetilmesi herkesten önce diğer Müslümanların sorumluluğudur ve İslam dünyasının bu konuda son derece aktif ve atak olması zorunludur. Müslüman ülkelerin, tüm Müslümanların güvenliğini garanti altına alabilecek bir güç konumuna gelmesi ancak İslam dünyasının uluslararası siyaset sahasında tek bir ses olarak temsil edilmesi ile mümkün olacaktır. İslam dünyası askeri, siyasi ve ekonomik olarak tek blok olmak zorundadır.
Hal böyleyken, İslam dünyasında gereken birlik ve beraberlik henüz tam anlamıyla sağlanamamıştır. Avrupa'nın neredeyse tüm devletleri, siyasi, ekonomik ve kültürel bir birlik olan "Avrupa Birliği" çatısı altında toplanmış iken; Müslümanlar yeteri derecede iş birliği kuramamış durumdalar.
Hatta yakın geçmişte, kimi İslam ülkeleri arasında derin anlaşmazlık ve ihtilaflar olmuştur. İran-Irak Savaşı, Irak'ın Kuveyt'i işgali, Pakistan-Bangladeş savaşı gibi Müslüman ülkeler arasında geçen savaşlar yaşanmıştır. Müslüman ülkelerde çoğunlukla etnik ve siyasi sorunlar nedeniyle yaşanan iç savaş ve çatışmalar da -örneğin Afganistan'da, Yemen'de, Lübnan'da, Irak'ta veya Cezayir'de olduğu gibi- İslam dünyasının, olması gerektiği gibi olmadığını açıkça göstermektedir.
BİRLİK RUHUNU YAŞATMAK
Yüce Rabbimiz Allah, tüm Müslümanların tam bir birlik ruhu içinde yaşamalarını ve hareket etmelerini emretmiştir. Yüce Rabbimiz, Müslümanların "sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi" (Saff Suresi, 4) olmalarını gerektiğini bildirmiş ve şöyle buyurmuştur: Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın...(Ali İmran Suresi, 103)
Yüce Rabbimiz, Müslümanların birlik olmadıkları takdirde güçlerinin azalacağını ise Kuran-ı Kerimde şu şekilde bildirmiştir:
Allah'a ve Resulüne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46)
Bu ayette, günümüz dünyasında Müslümanların neden gerektiği kadar güçlü olmadıklarının da asıl sebeplerinden biri bildirilmektedir: Birlik Ruhu İçerisinde Olmamak
Eğer tüm Müslümanlar güç birliği yaparsa; İslam ülkelerini kalkındırmak, imar ve inşa etmek; zulüm gören Müslümanlara yardım eli uzatmak ve onları korumak için gerekli fikri mücadeleyi yürütmek; İslamın getirdiği güzel ahlakı tüm dünyaya en güzel biçimde anlatmak; sözde İslam adına ortaya çıkan terörizm gibi sapkın akımları dizginlemek; tüm insanlığın hayrına olacak bilimsel, sanatsal, kültürel gelişmeler kaydetmek gibi pek çok başarıyı Yüce Rabbimiz Müslümanlara nasip edebilir.
Büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi'nin ifadesiyle; İslam dünyası için önemli tehlike, "cehalet, zaruret (fakirlik) ve ihtilaftır". Bunları "sanat, marifet, ittifak" yoluyla yenmek gerekmektedir. (Divan-ı Harbi Örfi sf. 15) İttifak belki bunların içinde en önemlisidir, çünkü ittifak sayesinde tüm Müslümanlar "sanat ve marifetlerini", yani tüm yetenek ve bilgilerini birleştirip, İslam'a büyük hizmetlerde bulunabilirler.
İslam dünyasının geçmişteki ihtişamına benzer bir ihtişamın bugün de yeniden inşa edilmesi, Müslümanların yeniden dünyaya ışık tutan kültür ve medeniyet önderleri olmaları mümkündür. Kişisel menfaat endişelerini bir kenara bırakan, farklılıkları hoşgörü ile karşılayan, gücünü ve enerjisini yalnızca İslam'ın, Müslümanların ve insanlığın hayrına kullanan, çoğulculuktan yana olan, uzlaşmacı ve barışsever bir kültür Müslümanlar arasında egemen olursa, İslam dünyası 21. yüzyılın en büyük medeniyetlerinden birini inşa edebilir.
Sevgi, merhamet, anlayış, tolerans gibi İslam ahlakının da temeli olan değerler sayesinde, bugün bir kısım Müslüman ülkelerde hakim olan despot yönetimlerin de sonu gelecek, kültürel ve ekonomik olarak kalkınma sağlanacak ve dünyanın çeşitli bölgelerinde baskı altına alınan, zulme uğrayan, acımasızca katledilen Müslümanlar barışa ve güvenliğe kavuşacaktır.
Kendi içinde beraberliği sağlamış İslam dünyası, dünya barışının da güvencesi olacak, bazı radikal unsurlar ve "medeniyetler arası çatışmadan" yana olanlar teorilerine gerekçe olarak öne sürebilecekleri ortamı bulamayacaklardır. Bütün bunların sonucunda ise, Allah'ın izni ile, asr-ı saadet döneminin bir benzeri 21. yüzyılda yeniden yaşanacaktır.