acun_karo
Banned
nasılsa uzun diye kimse okumuyacak ama genede koyuyorum buraya nedensiz bi içgüdüyle 
İslam kültüründe İdris peygamberin mukâbili olarak Hermesin düşünülmesinde ya Yunan versiyonunun veya İbrânî versiyonunun (isrâiliyyât) bazı izleri açıkça görülür. Felsefî literatürde ilki, din ilimleri sahasında ise daha çok ikincisi baskındır. Zâten cevherî (perennial) bir motif olması hasebiyle onun Kitab-ı Mukaddeste geçen kıssası ile Kuranda geçen kıssası arasında bazı benzeşmelerin bulunması bu şekilde düşünmeye zemîn hazırlayan en başlıca âmildir. Yânî; Enoh(Uhnuh); a-) dindar bir insandır, b-) yeryüzünde 365 sene yaşamıştır, c-) ölmemiş göğe çekilmiştir (Tekvin, V/23 v.d). Kuran da İdrisden iki yerde doğrudan bahis bulunmaktadır. İlki;Kitapta İdrisi de an; çünkü o çok sadık bir Peygamberdi. Biz onu yüce bir mekâna yükselttik (Meryem, 56-57); İkincisi ise İsmaili, İdrisi, Zül-kiflide hatırla. Bunların her biri sabredenlerdendi (Enbiya, 85) şeklindedir. Fakat ilginç olanVe İlyas da şüphe yok ki gönderilmiş peygamberlerdendi(Saffat, 123) ayetinin tefsirinde İbn Abbas ve İbn Mesudun buradaki İlyası İdris olarak tefsir etmeleridir ki bu rivâyet daha sonra İlyas/İdris berâberliğinin Hızır motifine dönüşmesinde de temel teşkil edecektir. Hatta İbn Mesudun kendi mushafında bu ayeti İdris olarak imlâ etmiş olduğu dahi rivayet edilir. Ayrıca Saffat suresi 130. ayette geçen "İlyâsîn"den maksadın hem İlyâslar hem de İlyâslık sıfatı mânâsı olduğu söylenir ki bu İlyâslık fonksiyonundan Hızır motifi doğar. Bu durumda İdris, İlyâs ve Hızır bir ve aynı hakikatin değişik zaman ve fonksiyonlarda aldıkları farklı isimler olmaktadır. Ayrıca İdris hakkındaki bazı rivayetler arasında yer alan onun miraçta Hz. Muhammed ile dördüncü kat semada görüşmesi hadisesini yukarıda nakledilen dördüncü feleğin Güneş feleği olduğu yorumuyla beraber aldığımızda mitolojik rivayetlerde geçen güneş feleğinin sorumlusu Hermes/Toth ile arasındaki ilişki daha da belirginleşir. İki çağdaş ve püriten müfessirden Seyyid Kutubun Fîzilâlil-Kuran isimli tefsirinde İdris ile Mısırlı Toth arasında, Ebul-Alâ el-Mevdudînin Tefhîmul-Kuranında22 ise İdris ile Enoh arasında irtibat kurulması yine hep bu motifin değişik geleneklerde yer alan farklı rivayetleri arasında tevhîd edilme çabalarından başka bir şey değildir. Afîfî ise gerek el-Kıftînin, gerek İbn Ebî Useybianın ve gerekse Yâkubînin Hermes-Enoh-İdris özdeşleştirmesini Kindînin çağdaşı ünlü Yahudi astroloğu Ebu Maşerden aldıklarını ileri sürer.Hâsılı Müslümanların bu konudaki yorumlarının geniş bir yelpazeye oturduğu Nişancızâdenin şu örneğinde de çok açık bir şekilde görülür: Hz.İdrisin (a.s) mucizeleri reml ilmi olup, heyet, nücûm, hesab, tıb, nebatların sırları ve nice acîb ilimler, garib sanatlar, yazı yazmak, dikiş dikmek, terazi kullanmak gibi şeyler hep ondan zâhir olmuştur. Sahifelerinde semavî sırlar, ruhanilere hükmetmek, acîb ilimler, varlıkların özellikleri ve her çeşit bilinmeyen şeyler vardı. Harflerin özellikleri ilminde bir kitap yazdı. Aristo ve nice bilginler buna şerhler yazdılar. Daha bir çok kitaplar yazmış olup, çok sayıda talebesi vardı. Mısırda Münif şehrinde doğmuş ve yaşamıştır. Dünyanın her tarafını gezmiş, yine Mısıra gelmiştir. Bazı kitaplarda yazar ki, ilmin menbaı, hikmet ve nazarî ilimlerin üstadı idi. Seneleri ve hesabı insanlara öğretti. Zamanı halkına gelecek bütün peygamberlerden ve Tufandan haber verdi ve son Peygamber Muhammed Mustafa Hazretlerinin (S.A.V) güzel sıfatlarını beyân etmiş idi... İdrisde Allah-u Tealanın ihsanı ile Peygamberlik, hikmet ve hilafet toplanmıştı. Bunlara Nimetler üçgeni denir. Halkını üç kısım etti; biri melikler ve amirler, biri kahinler ve alimler, biri de avam ve reâya idi .
Şîanın en geniş rivâyet ansiklopedisi olan Meclisînin Bihârul-Envârında İdrisin Sahifesi isimli bir bölüm vardır. Tahran Üniversitesi Kütüphanesi (Danişgâh) Nr.955de kayıtlı yüz küsur sayfalık bir es-Suhuful-İdrîsiyye nüshası daha bulunmaktadır. Ayrıca Ebu Bekir Muhammed b. Hasan el-Nahvînin Yunancadan Arapçaya çevirmiş olduğu Sifr-i İdristen bazı parçalar Sprenger tarafından1856 yılında Journal of Asian Society of Bengal dergisinde yayınlanmıştır. Sprenger bu apokrifik metnin Enohun Kitabının Arapça tercümesi olabileceğini söyler. Keşfuz-Zünundan öğrendiğimize göre İbn Sebîn bu Sifr-i İdrise bir şerh yazmıştır. Bu Sifr-i İdris veya Sahife-i İdris daha çok İdrisin hikmetli sözlerini içerdiğinden ancak Hermetik Külliyat içerisinden Poimander ile mukayese edilebilir.
Daha önce de temas ettiğimiz gibi bazı müslüman düşünürler ise Hermesül-müselles tabirinden herbiri değişik özelliklere sahip üç tane Hermes olduğu sonucunu çıkarırlar.
Onlara göre Birinci Hermes veya Hermesül-Herâmisenin Gauomarthın sülâlesinden geldiği ve Uhnuh ve İdris ile aynı olduğu kabul edilir ve insanlara gökler hakkında ve tıp konusunda bilgiler veren ilk insandır. Harflerin ve yazının mûcidi olduğuna ve insanlara giyinmeyi öğrettiğine inanılır. Ayrıca Allaha ibadet için evler bina eden ve Nuh tufanından haber veren de odur.
İkinci Hermes ya da Bâbilli Hermes ise Tufandan sonra Bâbilde yaşamıştır. Tıp, felsefe ve sayıların havassı ilmi (ilmu havâssil- erkâm) üstâdıdır. Tufandan sonra ilim ve hikmeti yeniden ihya eden kişidir. Nemrudun tahribinden sonra Bâbili yeniden inşa eden de odur. Ayrıca Pithagorun üstâdıdır. Üç Kere Hikmetli Hermesin (Hermes Trismegistos) bu olduğu söylenir. Bu ikinci Hermes ile ilgili isrâiliyat türünden şöyle bir efsânevî öyküye de yer verilir. Rivâyete göre Nuhun iki üvey kardeşi daha vardır. Tufandan önce bu iki kardeş tüm bilimlerin temelini oluşturan Yedi Bağımsız İlmi bulmuşlardır. Tufanın yaklaştığı anlaşılınca bu bilgilerin kaybolmaması için kardeşlerden biri bunları bir taş sütun üzerine diğeri de içi boş ve su üzerinde yüzebilen bir tunç kütlesi üzerine işlemiştir. Yüyıllar sonra Hermes bu iki sütundan birini bularak Yedi Bağımsız İlimi öğrenmiş ve böylece bu bilimlerin babası sayılmıştır. Ayrıca Kitâbu zehirâtil-İskenderde Hermesin tufandan önce bütün bilgileri deniz kenarında bir tünel içerisine gizlediği, çok sonra Balinusun bunu bulduğu ve Aristoya, onun da bunu İskendere naklettiği, İskender'in de vefat etmeden önce I.Antiouchusa bunları Ammuriyada bir manastırın duvarının altına gizlemesini ve emrettiği şehir daha sonra el-Mutazid tarafından ele geçirilince söz konusu bu kitabın da bulunduğu rivayetler arasında yer alır. Aynı öykü Balinus tarafından Sırrul-Halîkanın baş kısmında aktarılmaktadır.
Üçüncü Hermes ya da Mısırlı Hermes ise Fustat yakınlarındaki Münif kentinde (ki İskenderiyeden önceki ilim merkeziydi) doğmuştur. Agathedemonun öğrencisiydi. Bir çok şehir bina etti (Urfa v.s). Her iklimin halkına kendi özel durumlarına uygun gelenekler verdi. Hayvanlar, tıp, felsefe, simya, zehirli bitkiler hakkında kitaplar yazdı. Hilalin ilk görünüşü ve güneşin yeni bir burça girişi gibi birtakım astrolojik kavuşum zamanlarına ait bazı ritüeller düzenledi. Kendisinden bilim, felsefe ve adalet üzerine bazı kıymetli sözler nakledilir. Asclepiusun hocasıydı.
Görüldüğü gibi birinci Hermes hakkındaki rivayetler İdris (a.s) hakkında anlatılanlara benzemektedir. Bu durumda ikinci Hermes Bâbilli, üçüncüsü de Mısırlı bir başka şahıslar olmaktadır. Bu sonuncu Hermesin İskenderiye okulu mensublarından biri olan ve Aristo ve Platonu şerheden Hermesül-İskenderî olduğu da yine bazı rivayetler arasında yer alır.
Âlimlerin çoğu Hermesin doğum yeri olarak aşağı Mısırı (Münif) gösterirler. Bazıları da Bâbilde doğduğunu ve Adem ve Şitin şeriatından yüz çevirenlerden ayrılması istenildiğinde Mısıra geçtiğinden bahsederler. Onun doğum yeri olarak olayın hikaye edildiği kültüre göre, Yemen, Mısır, Babil, Fars v.b. gibi değişik yerler ileri sürülür. Herevî Kufede İdris (a.s)e atfedilen bir makam olduğunu ve doğum yerinin Harran olduğunu söyler .Ayrıca Lübnandaki Cebel-i Lübnanda ona atfedilen bir makâm bulunmaktadır ve bu dağlar bazı mezheplere göre (özellikle Dürziler) bâtınî bir önem taşımaktadır. Onun tufandan önce veya sonra yaşadığı konusunda da farklı görüşler vardır. Kıftî, Yakubî ve İbn Ebî Useybia tufandan önce aşağı Mısırda yaşamış olduğunu ileri sürerler. Şüphesiz antik düşünceler ile müslümanların temâsa geçtiği yegâne kanal orta-şark Hristiyan merkezleri değildi. Harranlılar arasında, Bâbil dinlerine ait unsurları Grek geleneğinin ezoterik yönleriyle birleştiren sâbiîlik adlı bir dinî gruplar vardı ki müslümanlar bu kanaldan da Babilin matematik ve astronomik bilgilerini almışlardı. Çünkü bu Harranlılar Yeni-Pisagorculuk ve Hermesçiliğin mirasçılarıydılar. Sâbiîlerin Hermetik düşüncelelere sahip olmaları ve ehli kitap olarak görülmeleri daha sonra bu fikirlerin müslümanların eline geçmesinde büyük önem arzetmektedir. Harranlı Sâbiîlerin en ünlü bilginlerinden olan Sâbit b. Kurra, Hermesin Kitâbul-Nevâmisini Süryaniceden Arapçaya çevirmiştir. Kindinin talebesi İbn Tayyib el-Serahsî, Hermesi sâbiî dininin kurucusu olarak görür. Şemseddin el-Dimaşkî Nuhbetüt-Dehr isimli kitabında Sâbiî sözcüğünün Sabiden türetildiğini ve bunun da Hermesin oğlu demek olduğunu söyler. İbnül Esîr ise onu İdrisin oğlu Metuşlahın oğlu olduğunu nakleder. Bugün dahi Irakta çok küçük bir cemaât olarak varlıkların sürdüren sâbiiler 7 Azer (Ocak) tarihini Hermes Bayramı olarak kutlarlar. Mecritînin Gâyetül-Hakîm isimli eserinin sâbiiler üzerine olan yedinci bölümünde Tabiat-ı Tamme konusu bizzat Hermese atfedilir ve ona yapılan hayli ilginç şöyle bir münâcât aktarılır: Biz seni bütün isimlerinle, Arapça ey Utarid, Farsça ey Tir, Latince ey Harus, Yunanca ey Hermes, Hindce ey Budd, diye çağırırız
İslam kültüründe İdris peygamberin mukâbili olarak Hermesin düşünülmesinde ya Yunan versiyonunun veya İbrânî versiyonunun (isrâiliyyât) bazı izleri açıkça görülür. Felsefî literatürde ilki, din ilimleri sahasında ise daha çok ikincisi baskındır. Zâten cevherî (perennial) bir motif olması hasebiyle onun Kitab-ı Mukaddeste geçen kıssası ile Kuranda geçen kıssası arasında bazı benzeşmelerin bulunması bu şekilde düşünmeye zemîn hazırlayan en başlıca âmildir. Yânî; Enoh(Uhnuh); a-) dindar bir insandır, b-) yeryüzünde 365 sene yaşamıştır, c-) ölmemiş göğe çekilmiştir (Tekvin, V/23 v.d). Kuran da İdrisden iki yerde doğrudan bahis bulunmaktadır. İlki;Kitapta İdrisi de an; çünkü o çok sadık bir Peygamberdi. Biz onu yüce bir mekâna yükselttik (Meryem, 56-57); İkincisi ise İsmaili, İdrisi, Zül-kiflide hatırla. Bunların her biri sabredenlerdendi (Enbiya, 85) şeklindedir. Fakat ilginç olanVe İlyas da şüphe yok ki gönderilmiş peygamberlerdendi(Saffat, 123) ayetinin tefsirinde İbn Abbas ve İbn Mesudun buradaki İlyası İdris olarak tefsir etmeleridir ki bu rivâyet daha sonra İlyas/İdris berâberliğinin Hızır motifine dönüşmesinde de temel teşkil edecektir. Hatta İbn Mesudun kendi mushafında bu ayeti İdris olarak imlâ etmiş olduğu dahi rivayet edilir. Ayrıca Saffat suresi 130. ayette geçen "İlyâsîn"den maksadın hem İlyâslar hem de İlyâslık sıfatı mânâsı olduğu söylenir ki bu İlyâslık fonksiyonundan Hızır motifi doğar. Bu durumda İdris, İlyâs ve Hızır bir ve aynı hakikatin değişik zaman ve fonksiyonlarda aldıkları farklı isimler olmaktadır. Ayrıca İdris hakkındaki bazı rivayetler arasında yer alan onun miraçta Hz. Muhammed ile dördüncü kat semada görüşmesi hadisesini yukarıda nakledilen dördüncü feleğin Güneş feleği olduğu yorumuyla beraber aldığımızda mitolojik rivayetlerde geçen güneş feleğinin sorumlusu Hermes/Toth ile arasındaki ilişki daha da belirginleşir. İki çağdaş ve püriten müfessirden Seyyid Kutubun Fîzilâlil-Kuran isimli tefsirinde İdris ile Mısırlı Toth arasında, Ebul-Alâ el-Mevdudînin Tefhîmul-Kuranında22 ise İdris ile Enoh arasında irtibat kurulması yine hep bu motifin değişik geleneklerde yer alan farklı rivayetleri arasında tevhîd edilme çabalarından başka bir şey değildir. Afîfî ise gerek el-Kıftînin, gerek İbn Ebî Useybianın ve gerekse Yâkubînin Hermes-Enoh-İdris özdeşleştirmesini Kindînin çağdaşı ünlü Yahudi astroloğu Ebu Maşerden aldıklarını ileri sürer.Hâsılı Müslümanların bu konudaki yorumlarının geniş bir yelpazeye oturduğu Nişancızâdenin şu örneğinde de çok açık bir şekilde görülür: Hz.İdrisin (a.s) mucizeleri reml ilmi olup, heyet, nücûm, hesab, tıb, nebatların sırları ve nice acîb ilimler, garib sanatlar, yazı yazmak, dikiş dikmek, terazi kullanmak gibi şeyler hep ondan zâhir olmuştur. Sahifelerinde semavî sırlar, ruhanilere hükmetmek, acîb ilimler, varlıkların özellikleri ve her çeşit bilinmeyen şeyler vardı. Harflerin özellikleri ilminde bir kitap yazdı. Aristo ve nice bilginler buna şerhler yazdılar. Daha bir çok kitaplar yazmış olup, çok sayıda talebesi vardı. Mısırda Münif şehrinde doğmuş ve yaşamıştır. Dünyanın her tarafını gezmiş, yine Mısıra gelmiştir. Bazı kitaplarda yazar ki, ilmin menbaı, hikmet ve nazarî ilimlerin üstadı idi. Seneleri ve hesabı insanlara öğretti. Zamanı halkına gelecek bütün peygamberlerden ve Tufandan haber verdi ve son Peygamber Muhammed Mustafa Hazretlerinin (S.A.V) güzel sıfatlarını beyân etmiş idi... İdrisde Allah-u Tealanın ihsanı ile Peygamberlik, hikmet ve hilafet toplanmıştı. Bunlara Nimetler üçgeni denir. Halkını üç kısım etti; biri melikler ve amirler, biri kahinler ve alimler, biri de avam ve reâya idi .
Şîanın en geniş rivâyet ansiklopedisi olan Meclisînin Bihârul-Envârında İdrisin Sahifesi isimli bir bölüm vardır. Tahran Üniversitesi Kütüphanesi (Danişgâh) Nr.955de kayıtlı yüz küsur sayfalık bir es-Suhuful-İdrîsiyye nüshası daha bulunmaktadır. Ayrıca Ebu Bekir Muhammed b. Hasan el-Nahvînin Yunancadan Arapçaya çevirmiş olduğu Sifr-i İdristen bazı parçalar Sprenger tarafından1856 yılında Journal of Asian Society of Bengal dergisinde yayınlanmıştır. Sprenger bu apokrifik metnin Enohun Kitabının Arapça tercümesi olabileceğini söyler. Keşfuz-Zünundan öğrendiğimize göre İbn Sebîn bu Sifr-i İdrise bir şerh yazmıştır. Bu Sifr-i İdris veya Sahife-i İdris daha çok İdrisin hikmetli sözlerini içerdiğinden ancak Hermetik Külliyat içerisinden Poimander ile mukayese edilebilir.
Daha önce de temas ettiğimiz gibi bazı müslüman düşünürler ise Hermesül-müselles tabirinden herbiri değişik özelliklere sahip üç tane Hermes olduğu sonucunu çıkarırlar.
Onlara göre Birinci Hermes veya Hermesül-Herâmisenin Gauomarthın sülâlesinden geldiği ve Uhnuh ve İdris ile aynı olduğu kabul edilir ve insanlara gökler hakkında ve tıp konusunda bilgiler veren ilk insandır. Harflerin ve yazının mûcidi olduğuna ve insanlara giyinmeyi öğrettiğine inanılır. Ayrıca Allaha ibadet için evler bina eden ve Nuh tufanından haber veren de odur.
İkinci Hermes ya da Bâbilli Hermes ise Tufandan sonra Bâbilde yaşamıştır. Tıp, felsefe ve sayıların havassı ilmi (ilmu havâssil- erkâm) üstâdıdır. Tufandan sonra ilim ve hikmeti yeniden ihya eden kişidir. Nemrudun tahribinden sonra Bâbili yeniden inşa eden de odur. Ayrıca Pithagorun üstâdıdır. Üç Kere Hikmetli Hermesin (Hermes Trismegistos) bu olduğu söylenir. Bu ikinci Hermes ile ilgili isrâiliyat türünden şöyle bir efsânevî öyküye de yer verilir. Rivâyete göre Nuhun iki üvey kardeşi daha vardır. Tufandan önce bu iki kardeş tüm bilimlerin temelini oluşturan Yedi Bağımsız İlmi bulmuşlardır. Tufanın yaklaştığı anlaşılınca bu bilgilerin kaybolmaması için kardeşlerden biri bunları bir taş sütun üzerine diğeri de içi boş ve su üzerinde yüzebilen bir tunç kütlesi üzerine işlemiştir. Yüyıllar sonra Hermes bu iki sütundan birini bularak Yedi Bağımsız İlimi öğrenmiş ve böylece bu bilimlerin babası sayılmıştır. Ayrıca Kitâbu zehirâtil-İskenderde Hermesin tufandan önce bütün bilgileri deniz kenarında bir tünel içerisine gizlediği, çok sonra Balinusun bunu bulduğu ve Aristoya, onun da bunu İskendere naklettiği, İskender'in de vefat etmeden önce I.Antiouchusa bunları Ammuriyada bir manastırın duvarının altına gizlemesini ve emrettiği şehir daha sonra el-Mutazid tarafından ele geçirilince söz konusu bu kitabın da bulunduğu rivayetler arasında yer alır. Aynı öykü Balinus tarafından Sırrul-Halîkanın baş kısmında aktarılmaktadır.
Üçüncü Hermes ya da Mısırlı Hermes ise Fustat yakınlarındaki Münif kentinde (ki İskenderiyeden önceki ilim merkeziydi) doğmuştur. Agathedemonun öğrencisiydi. Bir çok şehir bina etti (Urfa v.s). Her iklimin halkına kendi özel durumlarına uygun gelenekler verdi. Hayvanlar, tıp, felsefe, simya, zehirli bitkiler hakkında kitaplar yazdı. Hilalin ilk görünüşü ve güneşin yeni bir burça girişi gibi birtakım astrolojik kavuşum zamanlarına ait bazı ritüeller düzenledi. Kendisinden bilim, felsefe ve adalet üzerine bazı kıymetli sözler nakledilir. Asclepiusun hocasıydı.
Görüldüğü gibi birinci Hermes hakkındaki rivayetler İdris (a.s) hakkında anlatılanlara benzemektedir. Bu durumda ikinci Hermes Bâbilli, üçüncüsü de Mısırlı bir başka şahıslar olmaktadır. Bu sonuncu Hermesin İskenderiye okulu mensublarından biri olan ve Aristo ve Platonu şerheden Hermesül-İskenderî olduğu da yine bazı rivayetler arasında yer alır.
Âlimlerin çoğu Hermesin doğum yeri olarak aşağı Mısırı (Münif) gösterirler. Bazıları da Bâbilde doğduğunu ve Adem ve Şitin şeriatından yüz çevirenlerden ayrılması istenildiğinde Mısıra geçtiğinden bahsederler. Onun doğum yeri olarak olayın hikaye edildiği kültüre göre, Yemen, Mısır, Babil, Fars v.b. gibi değişik yerler ileri sürülür. Herevî Kufede İdris (a.s)e atfedilen bir makam olduğunu ve doğum yerinin Harran olduğunu söyler .Ayrıca Lübnandaki Cebel-i Lübnanda ona atfedilen bir makâm bulunmaktadır ve bu dağlar bazı mezheplere göre (özellikle Dürziler) bâtınî bir önem taşımaktadır. Onun tufandan önce veya sonra yaşadığı konusunda da farklı görüşler vardır. Kıftî, Yakubî ve İbn Ebî Useybia tufandan önce aşağı Mısırda yaşamış olduğunu ileri sürerler. Şüphesiz antik düşünceler ile müslümanların temâsa geçtiği yegâne kanal orta-şark Hristiyan merkezleri değildi. Harranlılar arasında, Bâbil dinlerine ait unsurları Grek geleneğinin ezoterik yönleriyle birleştiren sâbiîlik adlı bir dinî gruplar vardı ki müslümanlar bu kanaldan da Babilin matematik ve astronomik bilgilerini almışlardı. Çünkü bu Harranlılar Yeni-Pisagorculuk ve Hermesçiliğin mirasçılarıydılar. Sâbiîlerin Hermetik düşüncelelere sahip olmaları ve ehli kitap olarak görülmeleri daha sonra bu fikirlerin müslümanların eline geçmesinde büyük önem arzetmektedir. Harranlı Sâbiîlerin en ünlü bilginlerinden olan Sâbit b. Kurra, Hermesin Kitâbul-Nevâmisini Süryaniceden Arapçaya çevirmiştir. Kindinin talebesi İbn Tayyib el-Serahsî, Hermesi sâbiî dininin kurucusu olarak görür. Şemseddin el-Dimaşkî Nuhbetüt-Dehr isimli kitabında Sâbiî sözcüğünün Sabiden türetildiğini ve bunun da Hermesin oğlu demek olduğunu söyler. İbnül Esîr ise onu İdrisin oğlu Metuşlahın oğlu olduğunu nakleder. Bugün dahi Irakta çok küçük bir cemaât olarak varlıkların sürdüren sâbiiler 7 Azer (Ocak) tarihini Hermes Bayramı olarak kutlarlar. Mecritînin Gâyetül-Hakîm isimli eserinin sâbiiler üzerine olan yedinci bölümünde Tabiat-ı Tamme konusu bizzat Hermese atfedilir ve ona yapılan hayli ilginç şöyle bir münâcât aktarılır: Biz seni bütün isimlerinle, Arapça ey Utarid, Farsça ey Tir, Latince ey Harus, Yunanca ey Hermes, Hindce ey Budd, diye çağırırız