İslâm’ın Tek Hak Din Olduğuna İnanmamak Kişiyi Dinden Çıkartır !!

eiffel

Forumun Kulesi
Altın Üye
Katılım
10 Mar 2006
Mesajlar
5,705
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Her insan büyük bir alemdir.İnsan düşünceden ibare
İslâm’ın Tek Hak Din Olduğuna İnanmamak Kişiyi Dinden Çıkartır


ESKİ YÖK Başkanı Prof. İhsan Doğramacı Ankara’da bir üniversitenin kampüsü içinde cami yaptırıyor haberini duyduğum zaman memnun olmuştum. Sonra sevincim boğazıma tıkandı. Meğerse bu camide üç mabet bulunacakmış. Cami, havra (sinagog) ve kilise...

Yıllarca önce bir fıkra okumuştum: Bundan asırlarca önce bir Osmanlı paşası kendi adına bir cami yaptırtmış, onun ardından bir de kilise. Bu nasıl oluyor diye soranlara: Ben dönmeyim, İslâm’a sonradan girdim. Hangi din haktır kesin olarak henüz bilemiyorum. İslâm haksa camiyle, Hıristiyanlık haksa kiliseyle ebedî selametimi kurtarırım cevabını vermiş.

Zamanımızda bazıları, “Üç hak ibrahimî din vardır...” inancıyla işte böyle üç mabetli binalar yaptırıyor.

Ramazan ayında dinlerarası diyalog faaliyetleri gırla gitti. Kiliselerde bile iftar ziyafetleri çekildi. Sarıklı hocalar, papazlar, hahamlar neşe içinde yediler, içtiler, sohbet ettiler.

Dinlerarası diyalog 1960’lı yıllarda Katolik kilisesi tarafından çıkartılmıştır.

Türkiye’de bu işi dinî bir cemaat üstlenmiştir.

Hareketin gayesi şudur:

İslâm’ın TEK hak din olduğu inancını kırmak, onun yerine “Üç hak İbrahimî din” inancını getirmek.

Azıcık ilmihal ve din kültürü bilen bir Müslüman böyle bir inancı kabul edemez. İslâm’ın tek hak din olduğu Kur’ânla, Sünnetle icmâ-i ümmetle, akılla, mantıkla sabit çok sağlam bir inançtır. Bunu inkâr eden, Kur’ân’ın muhkem (kesin) bir ayetini inkâr etmiş olur. Kitabımız “Hiç şüphe yok ki, Allah katında (hak, makbul, geçerli) din İslâm’dır” diyor.

Bu diyalog inancı ile farkında olmadan yığınla Müslüman dinden çıkmıştır, çıkmaktadır. Dinden çıkmak için İslâm dinini bütününü, Kur’ân’ın bütününü inkâr etmek gerekmez. Bir ayeti inkâr eden mürted olur.

Mütevatir hadîsleri inkâr eden dinden çıkar.

Pakistanlı meşhur bir zat, İslâm’ın kaderle ilgili şartından kitaplarında hiç bahs etmez. İmanın şartları 6 değil, beştir der.

Bizde birtakım light, evcil, sulandırılmış “yerli oryantalistler” nice Kur’ân ayetini, nice sahih hadîsi inkâr ediyor. Bunlara inanıp peşlerine düşenler dinden çıkmış olurlar.

Bundan altmış yetmiş yıl önce dine dıştan hücum ediliyordu. Zındıklık komitaları sonra taktik değiştirdiler ve İslâm’ı içinden yıkmak için çalışmaya başladılar.

Biz ehl-i sünnet Müslümanları pek farkında değiliz ama ülkemizde çok büyük bir irtidat (dinden çıkış) cereyanı vardır.

Müslümanların “Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü” hareketi hakkında mutlaka uyarılması gerekmektedir.

Bir iki makale yazmakla, bir iki kitapta kötülemekle, yetersiz cılız propaganda yapmakla; bu zararlı, dinden çıkarıcı cereyan ve hareketi frenlememiz, durdurmamız mümkün olmaz.

Diyaloğa karşı çok yoğun, çok güçlü, gece gündüz hiç durmadan sürdürülerek bir uyarı seferberliği başlatılmalıdır.

Bu seferberlik bütün cemaatlerin, tarikatların, grupların, hiziplerin üzerinde olmalıdır.

Çok ikna edici, aydınlatıcı broşürler, kitapçıklar çıkartılmalıdır.

Muhkem ayet ve hadîslerle, böyle bir şeyin İslâm’a tamamiyle ters düştüğü anlatılmalıdır.

Bu propaganda seferberliği hiçbir şahsın ve topluluğun maddî menfaatine, nüfuzuna alet edilmemelidir. Temiz niyetle, muhlisenillah (ihlasla) yapılmalıdır.

Tek hak din İslâm’dır. Bunda hiç şüphe yoktur.

Hazret-i Muhammed aleyhissalatü vesselamın risaletini (Peygamberliğini), Kitabını, dinini kabul etmeyenlerle diyalog miyalog yapılmaz.

Üç hak İbrahimî din yoktur, bir tek İbrahimî hak din vardır, o da İslâm’dır.

Halkımız, vatandaşlarımızı, kardeşlerimizi irtidat (dinden çıkma) facia ve felaketinden kurtarmak için var gücümüzle seferber olmalıyız.

Bir Müslüman için en büyük felaket, dinden çıkmaktır.

Diyalogla mücadele işini yasal sınırlar içinde yapmalıyız.

Bu bir iman hizmetidir.

Bu hizmeti yapmazsak, dinden çıkanların vebali bizim üzerimize olacaktır.

Bu hizmeti yapmazsak, dinsizlik komitalarına dolaylı şekilde yardım etmiş oluruz.

Bu zarurî ve hayatî hizmeti kimler yapacaktır?




Borç Ödemek Farzdır

Ticaret ve esnaflık sektöründe ahlâkî durum hiç de parlak değildir.

Anormal derecede çok vadeli senet/bono ödenmiyor.

Yine çok sayıda çek karşılıksız çıkıyor.

Verilen sözler tutulmuyor.

Karşılıklı itimat/güven son derece sarsılmıştır.

Bir İslâm toplumunda böyle mi olmalıydı?

İslâm fıkhı/şeriatı ne diyor: “Deyn eda olunur, yani borç ödenir.”

Dinimiz kişinin borcunu ödemesini farz kılmıştır.

Borçlu haklı sebeplerle sıkıntıya düşmüşse, alacaklının ona kolaylık sağlaması, vadeyi uzatması, alacağını taksitlere bağlaması vaciptir.

Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye’de “Bir iş dıyk oldukta müttesi olur” buyurulmaktadır. Bugünkü fakirleştirilmiş Türkçe ile “Bir iş daralınca genişletilir” manasına gelir.

Gerçek, şuurlu, şerefli, haysiyetli, mürüvvetli, namuslu bir Müslüman borcunu öder.

Ticarî hayatta borçlar ödenmez, bonolar ve senetler karşılıksız kalırsa güven çöker, güvenle birlikte ticaret ve iktisat çöker.

Ticarî hayatta veresiye mal alıp borcunu ödememek bir tür hırsızlık ve dolandırıcılıktır.

Resulullah Efendimize bir Müslümanın öldüğünü, cenaze namazını kıldırmasını söylemişler. “Kardeşinizin borcu var mı?” diye sormuş. Var demişler. O borç ödenmedikçe kıldırmam demiş. Borç ödenmiş, Efendimiz ondan sonra cenaze namazını kıldırmış.

Şu beyinsiz tacire veya esnafa bakınız. Vadeli mal alıyor, bunları satıyor ve paranın hepsi ile mülk alıyor. Peki, alacaklının hakkı ne oluyor? Adamcağız alacağını istediği vakit bizim beyinsiz “Allah bana, ben sana...” diyerek işin içinden çıktığını sanıyor.

Dindar tacir o kimsedir ki, aldığı malın borcunu ödemek için gerekiyorsa gayr-i menkullerinden (taşınmaz mallarından) birini satar ve hesabı kapatır.

Müslüman o kimsedir ki, onun senet sepet vermesine bile lüzum yoktur. Çünkü onun sözü senettir.

Merhum Ahmed Cevdet Paşa Tezâkir’de yazıyor. 19’uncu asrın ikinci yarısında resmî bir vazife ile Bosna’ya gitmiş. Orada büyük toptancı tacirler taşradaki küçük esnafa veresiye (açık hesap) mal verirlermiş. Verilen mallar ve fiyatlar bir deftere kayd edilir, alana da listesi verilirmiş. Cevet Paşa sormuş: Senet sepet yapmaz mısınız? Hayır demişler. Ya borçlu ödemezse? Öyle şey olur mu? Mutlaka öder cevabını vermişler.Peki ya adamcağız ölürse? Yine ödenir varisleri listeyi bulurlar ve parayı getirirler.

Şimdi bu ahlaktan ne kadar uzaklaşmışız...

Herifin bir yığın ticarî borcu var, bunları ödemiyor. Gidiyor otomobil alıyor, mülk alıyor.

Zaten beyinsizlik yüzünden ortada nakit/likit para yok.

Para şu anda Yahudi tacirlerde, iş adamlarındadır. Onlar ticareti bizden iyi biliyor.

Yahudi, sermayesini mülke, otomobile, ticarî kıymeti olmayan ölü şeylere bağlamaz. Zengin de olsa (genellikle) kirada oturur, mülke vereceği parayı çalıştırır, kâr eder.
Öyle salaklar biliyorum ki, eline biraz para geçince çıldırıp kudurdu. Çocuklarının annesi emektar hanımı boşadı, genç bir şırfıntı ile evlendi. Yahut, eskisini boşamadı, şırfıntıyı kapatma olarak aldı. Bir yığın masraf. Sonunda iflas...

M. Şevket Eygi
 
Yazından dolayıı sana çok teşekkür ediyorum herkes senin kadar duyarlı olsa ve bu yazdığın yazıya bir nebze olsun hak verse çok dah farklı olurdu
 
İnsan gerçekten müslüman olurken Allah'a teslimiyet güdmüşse islamdan çıkması zordur...Şüphesiz böyle samimi bir kalbi Allah çamura terketmez ki böyle samimi bir kalp sahibi de kolay kolay islam dışında muhakam etmez işlerini...Fakat elbet inancı zayıf ve samimiyeti taze olanlar titrek bir kuş gibi kaçmaya, ürkmeye , yön değiştirmeye müsaittir...Bu insanların güzel yolları bulmuşlarken başka yollara da yönelmelerini sağlamak veya sebep olmak da büyük vebaldir ve yanlış olur...

Ancak bu değildir ki diğer dinlerle diolog içinde olunmasın...Evet bir hristiyan incili sever misin diye sorda hayır sevmem ben Kuran-ı tercih ederim derim ancak incili de yerlerde sürümenin manası yok..Bu misal gibi diğer dinlere hoşgörülü davranarak da kendi inanç ve imanımızı yerine getirebiliriz..Zaten mümin olmanın temelinde de hoşgörü yok mudur..Münafıklara karşı bile hoşgörü ve sabırla yaklaşmamış mıdır Peygamber(s.a.v)...Hatta Hz. Muhammed(s.a.v) Mussab(r.a.)'ı islama karşı olan Kavle kabilesine göndermemiş midir...Esat İbni Zürare bu kabiledendir ancak müslümandır ve Mussab(r.a) da onunla peygamberin isteği üzerine gitmiştir ve gayrimüslimlerin içinde dailog çabasında olmuştur..ki bunda güzel sonuçlar elde edilmiştir...İsterseniz birinci akabe biyatı şeklinde araştırabilirsiniz...

Kısacası bazı etnik grupların dinler arası dialog adıyla giriştiği işlerde maksatları nedir bilmiyorum ancak bir gerçek vardır ki Hak din islamiyettir ve diğer dinlerin bazı hususlarda bile olsa islamdan daha doğru veya daha güzel veya daha mantıklı olduğunu savunmak yanlıştır ve bir müslümanın yapaması gereken bir husustur....Ancak bu asla diğer dinlerle hoşgörü çerçevesinde diaolog kurulmaması anlamına gelmez....Dialogdan kassıt diğer dinlerin doğruluğunu kabul etmek değildir....Dil ile doğruyu anlatabilmek veya anlaşabilmektir....İslama ters düşmediği sürece bütün dialoglar gerekli ve güzeldir...İrtibat kurmadan, dialoğa girmeden islamı anlatmak ne mümkün...Herkese ayrı ayrı vahiy inecek değil ya(Haşaa..)..M. Şevket Eygi bu konuda biraz taraflı davranmış bence...Allah hayırlısını nasip etsin inşallah diyelim..=)


Diğer bir husus borç alıp verme işinde ise zaten vaziyet göz önünde...Böyle bir cıkarcı yaklaşımı islamın kabul etmediği tartışılmaz bile....Ve ne yazıkki ürpertiyle baktığımız ve ucuz yönetimlerle ucuz hatlar sürdüren ülkelerde görüp işittiğimiz bu dolandırıcılık mı desem, yoksa üçkağıtçılık mı; artık ülkemizde de çok ça görülüyor..Yani artık uzak diyarların manzaraları değil artık yurdum mazaraları...Gerçekren içinde vicdan muhakemesi yapan biri, islamı kendine terazi ve adalat kürsüsü seçen biri böyle şeylerden uzak olurdu diye düşünüyorum..bu tür işlere bulaşanların ise müslümanlığındaki zedelenmeyi bir an evvel farketmesi gerektiği kanatindeyim...

Paylaşım için sağolasın üsat..güzelmiş bunlar da..
 
yazı güzxel ,yorumlar güzel..daha ne olsun..ALLAH RAZI OLSUN..
 
Geri
Üst