İslâmî Evlilik Üzerine..

asabi

New member
Katılım
7 Ocak 2006
Mesajlar
82
Reaction score
0
Puanları
0
İslâmî Evlilik Üzerine

Evlilik nedir, başına İslâmî kelimesinin eklenmesi neyi ifade eder, nasıl
bir anlam yükler?
Genel mânâda evlilik, bir kadınla bir erkeğin, inançlarına göre meşrû olan
bir biçimde karı-koca olmak üzere kurdukları birliktir. İslâm'a göre
evlilik, aralarında evlenmeyi engelleyen bir yakınlık veya durum bulunmayan
bir kadınla bir erkeğin, şartlarına uygun olarak yapacakları evlenme akdinin
doğurduğu hukûkî ve sosyal sonuçtur. Evlilik kelimesinin başına "İslâmî"
vasfı getirildiği zaman bu vasfa uygun bir evlilik anlaşılır. Bu vasfa uygun
evlilik, amacı, tarafların seçilişi, akdi ve şartları ile İslâm'ın bağlayıcı
kurallarına uygun düşen bir evliliktir.

İdeal İslâmî evlilik, nasıl bir şeydir?
Bu soru evliliği ideal olan ve olmayan ayırımına tâbî tutuyor. Halbuki
genellikle idealle reel, düşünülen ile gerçekleşen, hayal edilen ve beklenen
ile elde edilen arasında fark vardır. Bizim burada ideal olan değil,
genellikle gerçekleşen ve İslâmî demek için yeterli şartları taşıyan evlilik
üzerinde durmamız gerekir. Nasslara bakılırsa İslâm'ın da ideal evliliği
değil, asgarî veya ortalama şartları taşıyan, fonksiyonunu yerine getiren,
amaca ulaştıran evliliği öngördüğü, bununla yetindiği anlaşılır. Delil
olarak eşlere karşı âdil davranma emrini alalım: Allah Teâlâ "Ne kadar
isteseniz kadınlarınız arasında tam adâleti asla gerçekleştiremezsiniz..."57
buyuruyor. Eğer ideal olmayan evlilik İslâmî de olmasa ve yapılmaması
gerekse idi bunun arkasından "öyleyse evlenmeyin" yasaklamasının gelmesi
gerekirdi, halbuki şöyle buyuruluyor: ".... bu sebeple birisine tamamen
meyledip diğerini askıdaki gibi bırakmayın..." Buna göre bir erkek,
kadınları ile paylaşacağı maddî ve mânevî hayatı, eczacı terazisi gibi bir
ölçü ile eşit tutmakla değil, apaçık, objektif, katlanılamaz eşitsizlik ve
dengesizliklerden kaçınmakla yükümlü kılınmaktadır. Aynı sûrenin 3. âyetinde
de "eğer adâlete riâyet edemeyeceğinizden korkuyorsanız bir kadınla
evlenin..." buyuruluyor. Bir kadınla yapılan evlilik birliği içinde de
tarafların hak ve adâlete tam (ideal) olarak riâyet etmeleri zordur, aksi de
ihtimâl dahilindedir; ama âyet "bu takdirde hiç evlenmeyin" demiyor. İlgili
âyetlerin tamamını gözönüne aldığımızda şöyle bir yol çizildiği anlaşılıyor:
Evlenirsiniz, denersiniz, aksaklıklara sabır ve tahammül gösterirsiniz,
tahammül sınırını aşarsa aile meclisi ve hakemlere başvurarak ıslâh yolları
ararsınız, yine de sürdürmek mümkün olmazsa ayrılır, başka eşler edinerek
sürdürebileceğiniz bir evliliği ararsınız. Sonuç olarak: İdeal evlilik
yoktur, ortalama veya asgarî şartların gerçekleştiği veya mecbûriyetlerin
bulunduğu, bu sebeple sürdürülebilen evlilikler vardır.

Kadın ve erkeğin birlikteliğinin meşrû dayanağı olan nikâh öncesinde,
sağlıklı bir evliliğin oluşması için nelere dikkat edilmesi gerekir? Küfüv
(denklik) neleri kapsar? Erkek ve kadının birer mücahid ve mücahide
olmaları, kendilerini böyle adlandırmaları yanında dünyevî donanımların
(bilgi, meslekî formasyon, maddî imkânlar, vs.) önemi nedir?
a) Sağlıklı bir evliliğin oluşabilmesi için nikâhtan önce dikkat edilmesi
gereken hususlar, başvurulması kaçınılmaz, yahut faydalı olan tedbirler
vardır: Biri kadın, diğeri erkek de olsa iki insanın ve iki müslümanın,
belli şartlara ve sınırlara riâyet ederek görüşmesi, konuşması, tanışması
caizdir. Eğer bir kadınla bir erkek, evlenmek maksadı ile tanışmak ve
görüşmek istiyorlarsa, şerîat sınırları biraz daha gevşemekte, görülebilecek
yerler ve şehvet duyma ihtimâli bulunsa bile bakma konularında ruhsatlar
getirmektedir. Şerîatın bu müsâmahası bile nikâhtan önce tarafların
birbirini görmesi ve tanımasının ne kadar önemli olduğunu anlatmaya kâfidir.
Bu görme ve tanımanın sınırı, ruhsatları aşmamaktır. Umûma açık yerlerde,
başkalarının da bulunduğu evlerde, gerektiğinde -bu yerlerde- başbaşa
kalarak tarafların birbirini görmesi, konuşması, birbirlerinin dünya
görüşleri, zevkleri, evlilikten beklentileri, alışkanlıkları... gibi
konularda bilgi alışverişinde bulunmaları elzemdir. Bu ölçüde bir görüşme,
konuşma ve tartışma taraflara, sağlıklı bir evlilik birliğinin kurulmasının
mümkün ve muhtemel olup olmadığı konusunda yeterli kanâat verir. Bundan
ötesi hem gerekli değildir, hem de mümkün değildir. Meselâ günümüzde flört
kelimesi ile ifade edilen ve İslâmî sınırları aşan görüşmeler,
beraberlikler, âdetâ deneme evlilikleri taraflara, gelecek hakkında
-İslâm'ın tecviz ettiği görüşmeden daha çok ve daha kesin- bilgi ve kanâat
veremez. Tecrübe göstermiştir ki, evlilikten öncesi ile evlilikten sonrası
arasında tarafların duygu ve davranışlarında farklılıklar ortaya çıkmakta,
yahut oluşmaktadır. Bu sebepledir ki, flört sonrası evlenen çiftler arasında
da birçok geçimsizlik ve boşanma örnekleri yaşanmaktadır. Orta yol, genel
bir kanâat elde edecek kadar görüşme ve tanışmadır; bu kadarına da İslâm
izin vermiştir, hatta bunu tavsiye etmiştir.
b) Kefâet (denklik) şartı yerinde olmakla beraber bu şartın içeriği sabit
değildir, değişkendir. Bu sebepledir ki, ilgili tavsiyeler denklik üzerinde
durmuş, fakat denkliğin içeriği konusunda kesin, değişmez, detaylı
açıklamalar getirmemiştir. Denklik örf ve âdete, tarafların bilgi ve kültür
seviyelerine, gördükleri eğitime, benimsedikleri değerler sistemine göre
değişik tablolar oluşturmaktadır. Objektif ve bağlayıcı denklik şartları,
akdin kuruluş ve sıhhat şartları arasına girmiştir. Müslüman kadına,
müslüman olmayan erkek -serveti, makâmı, soyu, boyu ne olursa olsun- denk
olamaz (bunların evlenmeleri caiz değildir.) Gene umûmî bir tavsiye olarak
Hz. Peygamber (s.a.v.) eş seçiminde soy, güzellik ve zenginlikten önce
dindarlık ve ahlâkın aranmasını istemiştir. Din, dîni yaşama ve ahlâk
bakımlarından denklik sağlandıktan sonra detaylar, yorumlar, zevkler,
beklentiler, kültür seviyesi, sosyal itibar gibi denklik faktörleri
aranmalıdır. Bu vasıflarda ve kademelerde denkliğin, sağlıklı ve sürekli bir
evlilik birliğinin kurulmasında ihmâl edilemez etkileri ve katkıları vardır.
c) Cihadın öncelikli ve herkese farz olanı vardır, böyle olmayanı vardır.
Cephede olanı vardır, müslümanın kendi evinde, işinde, eğitiminde ve
toplumunda olanı vardır. Birisi Allah Rasûlü'ne (s.a.v.) gelerek hicret ve
cihad üzerine and içmek, yeminle bağlanmak (bey'at etmek) istediğini
söylemişti, Rasûlullah (s.a.v.) ona, ana-babasının hayatta olup
olmadıklarını sordu, hayatta olduklarını öğrenince "Geri dön ve onlara iyi
bak, cihadını bu şekilde yap" buyurdu.58 Bir hadîs-i şeriflerinde "Dullar,
yetimler ve fakirler için koşuşturan kimseler, Allah yolunda cihad edenler
gibidir."59; bir diğerinde "Mücâhid nefsi ile cihad edendir"60 buyurdular.
Kadınlardan birisi kendisinden cihad için izin istediğinde cevabı şöyle
oldu: "Sizin cihadınız hacc ibâdetidir."61 Bu nasslardan ve irşâdlardan
hareketle şu sonuca varmak mümkündür: Erkek olsun, kadın olsun mükellef bir
müslümanın üzerinde Allah'ın, kendisinin, akrabasının, kocasının,
çocuklarının, toplumunun ve insanlığın hakları vardır. Bu haklar çatıştığı
zaman da öncelikler vardır. Bu öncelikler kişinin durumuna ve ihtiyaca göre
değişir. Bütün bunları hesaba katmadan belli bir cihad çeşidine öncelik
vermek ve diğer hakları ihmâl etmek çoğu kez nefsâniyetten kaynaklanır,
gösteriş zevkinden güç alır, insanı dünya ve âhiret hayatında hüsrana maruz
bırakır. Evlilik Allah'ın emri, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sünnetidir, iyi
niyetle, Allah'a kulluğun bir vesilesi ve gereği olarak yapılan evlilikler
bir nevi ibâdettir. Böylesine önemli ve değerli bir birliğin semeresini
verebilmesi için taraflarına, karşılıklı yükümlülükler getirilmiştir. Bu
yükümlülükleri hakkıyle yerine getirmek bilgi, eğitim, formasyon ve gayret
ister. Bunların edinilmesi ve vazifelerin îfâsı Allah'ın rızâsını celbeder.
Karı veya koca, öncelikli vazifesi aileye karşı yükümlülüğü ile ilgili iken
bunu bırakır, başkalarının da yaptığı ve yapabileceği hizmetler (cihad)
peşinde koşarsa, Allah Rasûlü (s.a.v.) ona: "Önce ailene karşı vazifeni
yerine getir" buyurur.
"Onlar ki verir lâf ile âlemde nizâmı Binlerce teseyyüb bulunur hânelerinde."
beyti de böylelerinin davranış bozukluğunu dile getirir. Normal durumlar
için cihad sıralaması: Nefsini yola getirmeye çalışmak, ailesine karşı
yükümlülüklerini yerine getirmek, yakından uzağa topluma karşı vazifelerini
yapmak, farz-ı kifâye olan İslâmlaşma ve İslâm'ı koruma çalışmalarına
katılmak şeklinde olmalıdır. Fevkalâde hâllerde -dînin korunmasını istediği
temel değerlerden biri tehlikeye mâruz kaldığında- sıra değişebilir.
Pratikte kadın ve erkek birbirlerine hayatlarında nasıl bir yer biçiyorlar;
birinin diğerinin hayatındaki yeri nedir?
Pratikte kadın ve erkeğin birbirlerine hayatlarında biçtikleri veya
verdikleri yer yine topluma, örf ve âdete, değerler sistemine, kültür ve
medeniyet seviyesine, kişiliklere... göre değişkenlik arzetmektedir. "Bir
müslümanın hayatında eşine verdiği yer, ayırdığı rol ne olmalıdır?' sorusuna
şu cevabı vermek isterim: Allah'ın kulundan istediklerini yerine getirme
konusunda ve mutluluk arayışında en yakın yardımcı, yol arkadaşı ve
dayanışma elemanı rolü. Her biri diğerinden, kâbiliyeti ve gücü nisbetinde
bu yardımı, dostluğu ve dayanışmayı beklemeli, karşısındakine bu fırsatı
tanımalıdır.
Eşlerin uyumu her konuda aynı fikirde olmak mıdır? Ailede çoğulculuk
olabilir mi? Bunun sınırlarını belirlemek gerekir mi?
Eşlerin uyumlu olmaları, her konuda aynı fikirde olmalarının ne sebebi, ne
de sonucudur. Yani eşlerin uyumlu olmaları, her konuda aynı fikirde olmaları
sonucunu doğurmadığı gibi, her konuda aynı fikirde olmak uyumlu bir aile
hayatının sebebi olmayabilir. Birlik, beraberlik, dayanışma, uyum
konularında çokça başvurulan bir ölçü "asgarî müşterek"tir. Evlilik birliği
içinde de uyumun şartı olan bir "ortak görüş, düşünüş, zevk ve değerlendirme
sâhası" vardır. Bunun din ve imanla ilgili olan kısmını Allah Teâlâ
evliliğin sıhhat şartı kılmıştır. Ahlâk ve iffet anlayışı konusunda da "Zînâ
eden erkek ancak zînâ eden veya Allah'a başkasını ortak koşan bir kadınla
evlenir; zînâ eden kadını da ancak zînâ eden veya Allah'a şirk koşan bir
erkek nikâhlar"62 buyurmuştur. Şu hâlde iman ve ahlâkın temellerinde
buluşmayan bir çift arasında uyum kurulamaz. Asgarî müşterekin boyutlarını
şöyle bir ölçü içinde görmek mümkündür: Dinde tartışma götürmeyen iman,
ibâdet, ahlâk ve nizam prensipleri vardır; bunlar icmâ'a konu olmuş ve bütün
müslümanlar tarafından benimsenmiştir; bu konularda farklı düşünce ve görüş
taşıyanlar arasında uyum kurulamaz. İctihada, yoruma, tercîhe, zevke,
tartışmaya açık bırakılan konularda ise farklı fikir ve görüşler hayata renk
katar, değişiklik ve zenginlik getirir. Tabîî bunun ön şartı İslâm insanında
bulunması gereken hoşgörüdür, gönül zenginliğidir, nefs-i emmâre esaretinden
kurtulmuş olmaktır.

56. Yeryüzü, Ekim 1991.
57. Nisâ: 4/129.
58. Müslim, Birr, 5.
59. Buhârî, Nafakat, 1.
60. Tirmizî, Fedâilu'l-cihâd, 2.
61. Buhârî, Cihâd, 62.
62. Nûr: 24/3.
 
emeğe sağlık süper olmuşş...
 
Geri
Üst