ßLu£
Banned
- Katılım
- 16 Eki 2007
- Mesajlar
- 6,839
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
“İskitler’in ilk yurtlarının Tanrı Dağları-Fergana-Kaşgar bölgesi olduğu sanılır. M.Ö. 7.yüzyılda buradan batıya göçerler. M.Ö. 3.yüzyıla dek Avrupa içinde adları anılır.
İskitler’in soyu günümüze dek tartışma konusudur. Bilginlerin büyük çoğunluğu İran kökenli oldukları görüşünde birleşir. Eski Yunan kaynaklarında Skyethos (İskit) ve İran kaynaklarında Sak adı ile geçen bu halk, İran Halkı’dır. Bunların dili olan Sakça, Hint-Avrupa dilleri ocağından Hint-İran koluna giren bir dildir. Bu dilin iki ağzı vardır: Hotanca ya da Hotan Sakacası; öbürü de, Kaşgar’ın doğusunda konuşulan Maralbaşı ağzıdır. Hotan Sakacası’nın Orta İran dillerinden olduğu çoktan beri bilinir. Bu dilin sözlüğü de yayımlanmıştır.
Ancak, V.F. Müller’e göre İskitler birçok halkın birleşiminden oluşmuş bir topluluktur. Bu bakımdan aralarında Türk halkları da bulunmaktadır. İskitler’in bizi ilgilendiren yanı buradan gelir. Neumann, İskitçe özel adlar üzerine yaptığı bir araştırma sonucunda, İskitler’in tümüyle Ural-Altay halkı olduğunu savunmuştur. Geza Nagy de bu görüşe katılır. Nitekim geçmişte İskitler’in yaşadıkları Altaylar ve Balkanlar’daki ırmak adları karşılaştırılmıştır. Birbirinden çok uzak iki bölgedeki adlarda benzerlikler bulunmuştur.
Kazakistan’ın Almatı kenti yakınlarında yapılan kazılarda, İskitler’den de kimi veriler ele geçer. Eksik kurganından çıkarılan bir kap üzerindeki yazı ilginçtir. Orhun-Yenisey yazısını anımsatan bir yazıyla yazılmıştır. Yirmi altı harften oluşan bu küçük belgeyi, Süleymanov 1970 yılında okumuştur. Yazıyı ‘Khan uya üç otuzı yok boltı utıgsa tozıldı’ biçiminde çözmüştür. Süleymanov’a göre yazı, ‘Hanın üç oğlu yirmi üç yaşında yok oldu (halkın?) adı sanı yok oldu’ anlamına gelir.
İskitler’den kalan adların Türkçe ile açıklanması denenmiştir. Sözgelimi, İskitçe akshü ve Karthasis adları bunlardandır. Heredot’a göre askhü, yaban vişne ezmesinden yapılan bir içkidir. Karthasis, İskit kralının kardeşidir. Bu sözün Türkçe kardeş sözü olduğu görüşü ileri sürülür. Ne ki, özel ad olduğu için, bu adların kökeni saptanamaz. İskitler, Orta Asya bozkırları ile Altay-Moğolistan alanına yayılmış durumdaydılar. Öyleyse bu topluluğa öbür ırklarla birlikte Türkler ve Moğollar da katılmıştır.,Bu nedenle, Türkler’in de aralarında bulunduğu halklar birliği olarak değerlendirmek en doğru yöntem sayılmalıdır.
Grousset’e göre, İskitler kesinlikle İran halklarındandır. Ancak, asıl sorun bundan sonra başlar. Dillerinden belge bulunmayan hakların başka özellikleri ile ulusları saptanmaya çalışılır. İskitler için de aynı durum söz konusudur. Ne ki, göçebe yaşam biçimi aynı çağlarda uzak alanlarda bile büyük ayrılıklar göstermez. Sözgelimi Avrupa’da gözüken İskitler’le, bozkırın öbür ucunda ya da Çin sınırında kaynaşan Hun aşiretleri arasında yaşam bakımından büyük ayrım bulunmaz. Göçebe yaşam koşulları, ister Karadeniz’in ve Hazar’ın kuzeyinde olsun, isterse Moğolistan’da olsun, birbirlerine benzemektedir. Tüm bu halklar keçeden yapılmış kubbeli çadırlarda yaşar. Kımız içer ve yoğurdu kurutarak kurut yapar. Dahası, Avrupa’daki İskitler’le Asya’daki Hunlar’ın görünüşleri aynıdır. Yunan tarihçileri İskitler’in görünüşlerini pek açık biçimde betimler. Ayrıca, İskit görüntüleri Yunan, İskit vazolarına yansımıştır. Aynı dönemde ise Çin tarihçileri Hunlar’ı anlatır. Çin sanatkarlar Hun yüzleri çizer. Sonuçta, İskitler’le Çinliler’in betimledikleri ya da çizdikleri Hunlar, Göktürkler, Moğollar birbirini andırır. Ayrıca, kültür durumu ve genel yaşam biçimi bakımından şaşılacak ölçüde birbirine benzerler. İki ayrı öbek arasında birçok tören ortaktır. Bu bir yerde benzer yaşam biçiminin İskitler’e ve Hunlar’a aynı çözüm yollarını sağlamasından kaynaklanmaktadır. Sözgelimi, Hun atlı okçusu gibi İskit atlı okçusu da pantolon, çizme ve hatta üzengi kullanmaktadır. Üzenginin bulunuşu, kuzeyin göçebelerine uzun süre yerleşik atlılara göre bir üstünlük sağlayacaktır. Oysa aynı dönemde, Akdenizli ve ilkel Çinli entari giymektedir. Ayrıca İskitler’deki ölü gömme törenleri, Türk ve Moğollar’da olduğu gibidir. İskitler’de ölüye şeref sağlama düşüncesi ile kollar alın ve burun boydan boya yarılır. Ölünün çevresine hizmetçilerin ve atların kurban edilip gömüldüğü olur.
İskit kralı öldüğü zaman, kare biçiminde bir mezar kazılır. Gövdesi mumyalanan ölü, bir arabaya konur. Törene katılanlar, saçlarını çepeçevre kazımışlardır. Kulak memelerini keserler, kollarını çizerler,burunlarını yırtarlar. Kral mezara konunca,karılarından birisi, bir haberci ve atları da boğulup mezara konur. Kullandığı kimi eşyayla birlikte gömülür.
Ölü gömme törenleri kazılarda ele geçen verilerle belgelenmiştir. Pazırık’ta mumyalı ölüler bulunmuştur. Bu vücutlar dövmeyle kaplıdır. Yine Pazırık’tan on at çıkarılır. Bunların kulakları farklı enlerle donanmıştır. Atların kuyruk ve yeleleri kesilmiştir. Bu ise, eski Türkler’de yas göstergesidir.
İskit kurban törenlerinde kurbanın ön ayakları iple bağlanır. Kurban adayan kişi kurbanın arkasında durur. Elinde tuttuğu ipi çekerek kurbanı yere yıkar. Hayvan yere düşünce, kurbanı sunduğu tanrıya dua eder. Kurbanın boynuna ip dolar. İpin arasında bir sopa sokar. Sopayı çevire çevire ipi sıkıştırıp kurbanı boğar. Sonra kurbanı yüzüp etini pişirirler.
Heredot’un bildirdiğine göre, İskitler’de yemin ve kardeşlik töreni de bulunur. Toprak bir kupanın içine şarap doldururlar. Yemin edecek olanlar bir kesiciyle derilerini çizip kabın içine kan damlatır. Kabın içine bir pala, birkaç ok ve bir balta daldırılır. Uzun bir duanın ardından yemin edilir. İleri gelenler kaptaki kan karıştırılmış şaraptan içerler.
Bu özellikleri göz önünde tutan Zeki Velidi Togan’a göre İskitler Türk’tür. Eski Şu Türkleri’ne dayanırlar. Skit sözü, Cengiz’in dayandığı boylardan, Sakait adı gibi, Saka adına –t çoğul ekinin gelmesiyle oluşur. İsa’dan önce 7-8.yüzyıllarda Doğu Avrupa, Orta Asya ve Çin sınırları arasında yaşamışlardır. M.Ö. 750 ile 700 yılları arasında Ural Irmağı’nı geçerek Güney Rusya’ya gelmişlerdir. Oradan Kimerler’i kovmuşlardır. Dev alanlara yayılan ve tek bir devletçe yönetilen siyasal yaşamın merkezi Orta Asya’dır. Biz bunu ancak İran ve Türk destanlarından öğrenebiliriz.
Türk destanlarında Tunga Alp Er, İran destanlarında Afrasiyab adı ile tanınan kahraman,bu büyük İskit Devleti’nin yükseliş çağını yaşatan büyük kahramandır. Yaşamı söylenceye dönüşmüş Tunga Alp, Türk hakan soyunun büyük atasıdır. Onun yaşamı çevresinde yakınları, oğulları ve soyu anlatılır. Ne ki, destanın tümü günümüze kalmamıştır. Kaşgarlı Mahmut, Divan’da Alp Er Tunga ağıtından kesitler sunar. Kutadgu Bilig’de onun üzerine bilgiler verilir. Tüm bu veriler, destanın 11.yüzyılda Türk halkları arasında çok yaygın olduğunu gösterir. Ama Alp Er Tunga’nın ilginç izleri, İran destanı Şehname’dedir. Şehname’de İran-Turan savaşı geniş yer tutar. En büyük Turan kahramanı önce prens, sonra han olan Afrasiyab’tır. Aynı savaşlarda İtan utkusunu sırasıyla önce Kabil Şahı Zal,ardındanZaloğlu Rüstem, sonra da İrah Şah Keyhüsrev kazanır. Destanın kısa özeti şöyledir:
‘Turan Beyi Afrasiyab, babasının öğüdüyle İran üzerine yürüdü. İki ordu Dihistan’da karşılaştı. Afrasiyab’ın boyu selvi, kolları arslan gibiydi. Fil kadar güçlüydü. Afrasiyab İranlılar’ı yendi. İran Şahi, Afrasiyab’ın eline tutsak düştü. İran’ın ilk öcünü, o zamanlar İran’a bağlı Kabil Şahı Zal aldı. Afrasiyab elindeki İran padişahını kurtaramadı.Şah öldürüldü.
Afrasiyab, İran’ı almak için yeni bir savaş açtı. Artık Zal yaşlanmıştı. Afrasiyab’a karşı kendi yerine oğlu Rüstem’i yolladı. Rüstem, İran ülkesinin yetiştirdiği en büyük kahramandı. Bitmez tükenmez savaşlar oldu. Teke tek vuruşmalar oldu. Ordular karşılaştı. Bu savaşları çok kez Rüstem, arada bir de Afrasiyab kazandı. Kahraman Rüstem orduları Turan’a girdi. Çin’e kadar ilerledi. Turanlıları nerede bulsa öldürdü. Buna karşın Afrasiyab da boş durmuyordu. Arada bir İran içlerine dalıyor, ekinleri yakıyor, kıtlığa neden oluyordu. Bir ara İran Şahı Keykavus, oğlu Siyavuş’la Rüstemi darılttı. Siyavuş, Afrasiyab’a sığındı. Türk kahramanlardan Piran’ın kızıyla evlendi. Bundan Keyhüsrev adlı oğlu dünyaya geldi.
Afrasiyab Turan’da hüküm sürerken, Keyhüsrev büyüdü. İranlılarca kaçırılıp İran’a padişah yapıldı. Keyhüsrev, Zaloğlu Rüstem ile işbirliği yapıp Turan ordularını yendi. Tüm İran’ın büyük sultanı oldu. Afrasiyab’la pek çok kez savaştı. Savaşların çoğunda Afrasiyab’ı bozguna uğrattı. Sonunda Afrasiyab, ordusuz yapayalnız kaldı. Kayalık bir dağda bir mağaraya sığındı. Uzun süre insanlardan uzak yaşadı. Ama İranlılar izini buldu. Bir suya atlayıp kaçmak istedi. Ancak Keyhüsrev’in adamları yakalayıp öldürdü.’
İran yorumuna dayanan bu anlatım, kuşkusuz Türk destanı Alp Er Tunga’yı doğru yansıtmaz; İran destanındaki izleri üzerine bir bilgi verebilir.
Sonuçta, İskitler Doğu Avrupa’da egemenliklerine aldıkları yerleşik halkların arasında eriyip yitmişlerdir.
Heredot, İskitler’in inanç ve yaşamları üzerine kimi bilgiler verir. Heredot’a göre İskitler arasında bol sayıda kahin bulunur. Mesleklerini uygulamak için çok sayıda söğüt çubuğu kullanırlar. Ortaya kalın çubuk demetleri getirirler. Bunları yere koyup çözerler. Sonra çubukları birbirlerinin yanına koyarken kehanetlerini yaparlar.Aralarında konuşurken çubukları toplarlar. Onları yeniden arka arkaya yere koyarlar. Bu bağ çubuk taşıyan bir erkeği betimleyen Oxus hazinesi içindeki temsil, Heredot Tarihi’nde anlatılanlara uyar.
Sus yöresinde İskitler’den kaldığı sanılan kimi kalıntılar ele geçmiştir. Çivi yazısı ile yazılmış bukalıntılarda geçen sözcüklerle Türkçe arasında birtakım koşutluklar bulunduğu varsayılır. Söz konusu sözcükleri ve Türkçe karşılıklarını –eleştirel gözle bakılması dileğiyle- verelim.”
GeneL TerimLer :
anire- ‘onamak’
arta ‘oturmak’
ata ‘ata’
atıva ‘ortasında’
atza ‘uzak’
çagrı ‘oğul’
‘çatanika ‘uzun, uzatmak, çat’
daldu ‘doldurmak’
dalduka ‘doldurulmuş’
davla ‘dolu
dalva açtı ‘dolduruldu’
gami ‘gemi’
du ‘tutmak
gik ‘gök < ET kök
gikka ‘gök’
ı ‘ırmak’
irçigi ‘artık, artmak’
ivika ‘ayaklanmak’
kappika ‘kapamak’
karata ‘kart, yaşlı’
katzavana ‘kazımak’
kutis ‘getirmek’
kutta ‘katmak’
piri ‘varmak’ < ET barmak
taka ‘tuğ’
tan ‘tanrı’
tari ‘talamak’
tarna ‘tanışmak’
tarra ‘doğru’ <ET* töre
taufa ‘dayamak’
tırı ‘demek’
ufarri ‘obiri’
ut ‘itmek’
val ‘yol’
vara ‘dedi,dedim’
vit ‘gitmek’
vurun ‘yer’ < ET orun
İskitler’in soyu günümüze dek tartışma konusudur. Bilginlerin büyük çoğunluğu İran kökenli oldukları görüşünde birleşir. Eski Yunan kaynaklarında Skyethos (İskit) ve İran kaynaklarında Sak adı ile geçen bu halk, İran Halkı’dır. Bunların dili olan Sakça, Hint-Avrupa dilleri ocağından Hint-İran koluna giren bir dildir. Bu dilin iki ağzı vardır: Hotanca ya da Hotan Sakacası; öbürü de, Kaşgar’ın doğusunda konuşulan Maralbaşı ağzıdır. Hotan Sakacası’nın Orta İran dillerinden olduğu çoktan beri bilinir. Bu dilin sözlüğü de yayımlanmıştır.
Ancak, V.F. Müller’e göre İskitler birçok halkın birleşiminden oluşmuş bir topluluktur. Bu bakımdan aralarında Türk halkları da bulunmaktadır. İskitler’in bizi ilgilendiren yanı buradan gelir. Neumann, İskitçe özel adlar üzerine yaptığı bir araştırma sonucunda, İskitler’in tümüyle Ural-Altay halkı olduğunu savunmuştur. Geza Nagy de bu görüşe katılır. Nitekim geçmişte İskitler’in yaşadıkları Altaylar ve Balkanlar’daki ırmak adları karşılaştırılmıştır. Birbirinden çok uzak iki bölgedeki adlarda benzerlikler bulunmuştur.
Kazakistan’ın Almatı kenti yakınlarında yapılan kazılarda, İskitler’den de kimi veriler ele geçer. Eksik kurganından çıkarılan bir kap üzerindeki yazı ilginçtir. Orhun-Yenisey yazısını anımsatan bir yazıyla yazılmıştır. Yirmi altı harften oluşan bu küçük belgeyi, Süleymanov 1970 yılında okumuştur. Yazıyı ‘Khan uya üç otuzı yok boltı utıgsa tozıldı’ biçiminde çözmüştür. Süleymanov’a göre yazı, ‘Hanın üç oğlu yirmi üç yaşında yok oldu (halkın?) adı sanı yok oldu’ anlamına gelir.
İskitler’den kalan adların Türkçe ile açıklanması denenmiştir. Sözgelimi, İskitçe akshü ve Karthasis adları bunlardandır. Heredot’a göre askhü, yaban vişne ezmesinden yapılan bir içkidir. Karthasis, İskit kralının kardeşidir. Bu sözün Türkçe kardeş sözü olduğu görüşü ileri sürülür. Ne ki, özel ad olduğu için, bu adların kökeni saptanamaz. İskitler, Orta Asya bozkırları ile Altay-Moğolistan alanına yayılmış durumdaydılar. Öyleyse bu topluluğa öbür ırklarla birlikte Türkler ve Moğollar da katılmıştır.,Bu nedenle, Türkler’in de aralarında bulunduğu halklar birliği olarak değerlendirmek en doğru yöntem sayılmalıdır.
Grousset’e göre, İskitler kesinlikle İran halklarındandır. Ancak, asıl sorun bundan sonra başlar. Dillerinden belge bulunmayan hakların başka özellikleri ile ulusları saptanmaya çalışılır. İskitler için de aynı durum söz konusudur. Ne ki, göçebe yaşam biçimi aynı çağlarda uzak alanlarda bile büyük ayrılıklar göstermez. Sözgelimi Avrupa’da gözüken İskitler’le, bozkırın öbür ucunda ya da Çin sınırında kaynaşan Hun aşiretleri arasında yaşam bakımından büyük ayrım bulunmaz. Göçebe yaşam koşulları, ister Karadeniz’in ve Hazar’ın kuzeyinde olsun, isterse Moğolistan’da olsun, birbirlerine benzemektedir. Tüm bu halklar keçeden yapılmış kubbeli çadırlarda yaşar. Kımız içer ve yoğurdu kurutarak kurut yapar. Dahası, Avrupa’daki İskitler’le Asya’daki Hunlar’ın görünüşleri aynıdır. Yunan tarihçileri İskitler’in görünüşlerini pek açık biçimde betimler. Ayrıca, İskit görüntüleri Yunan, İskit vazolarına yansımıştır. Aynı dönemde ise Çin tarihçileri Hunlar’ı anlatır. Çin sanatkarlar Hun yüzleri çizer. Sonuçta, İskitler’le Çinliler’in betimledikleri ya da çizdikleri Hunlar, Göktürkler, Moğollar birbirini andırır. Ayrıca, kültür durumu ve genel yaşam biçimi bakımından şaşılacak ölçüde birbirine benzerler. İki ayrı öbek arasında birçok tören ortaktır. Bu bir yerde benzer yaşam biçiminin İskitler’e ve Hunlar’a aynı çözüm yollarını sağlamasından kaynaklanmaktadır. Sözgelimi, Hun atlı okçusu gibi İskit atlı okçusu da pantolon, çizme ve hatta üzengi kullanmaktadır. Üzenginin bulunuşu, kuzeyin göçebelerine uzun süre yerleşik atlılara göre bir üstünlük sağlayacaktır. Oysa aynı dönemde, Akdenizli ve ilkel Çinli entari giymektedir. Ayrıca İskitler’deki ölü gömme törenleri, Türk ve Moğollar’da olduğu gibidir. İskitler’de ölüye şeref sağlama düşüncesi ile kollar alın ve burun boydan boya yarılır. Ölünün çevresine hizmetçilerin ve atların kurban edilip gömüldüğü olur.
İskit kralı öldüğü zaman, kare biçiminde bir mezar kazılır. Gövdesi mumyalanan ölü, bir arabaya konur. Törene katılanlar, saçlarını çepeçevre kazımışlardır. Kulak memelerini keserler, kollarını çizerler,burunlarını yırtarlar. Kral mezara konunca,karılarından birisi, bir haberci ve atları da boğulup mezara konur. Kullandığı kimi eşyayla birlikte gömülür.
Ölü gömme törenleri kazılarda ele geçen verilerle belgelenmiştir. Pazırık’ta mumyalı ölüler bulunmuştur. Bu vücutlar dövmeyle kaplıdır. Yine Pazırık’tan on at çıkarılır. Bunların kulakları farklı enlerle donanmıştır. Atların kuyruk ve yeleleri kesilmiştir. Bu ise, eski Türkler’de yas göstergesidir.
İskit kurban törenlerinde kurbanın ön ayakları iple bağlanır. Kurban adayan kişi kurbanın arkasında durur. Elinde tuttuğu ipi çekerek kurbanı yere yıkar. Hayvan yere düşünce, kurbanı sunduğu tanrıya dua eder. Kurbanın boynuna ip dolar. İpin arasında bir sopa sokar. Sopayı çevire çevire ipi sıkıştırıp kurbanı boğar. Sonra kurbanı yüzüp etini pişirirler.
Heredot’un bildirdiğine göre, İskitler’de yemin ve kardeşlik töreni de bulunur. Toprak bir kupanın içine şarap doldururlar. Yemin edecek olanlar bir kesiciyle derilerini çizip kabın içine kan damlatır. Kabın içine bir pala, birkaç ok ve bir balta daldırılır. Uzun bir duanın ardından yemin edilir. İleri gelenler kaptaki kan karıştırılmış şaraptan içerler.
Bu özellikleri göz önünde tutan Zeki Velidi Togan’a göre İskitler Türk’tür. Eski Şu Türkleri’ne dayanırlar. Skit sözü, Cengiz’in dayandığı boylardan, Sakait adı gibi, Saka adına –t çoğul ekinin gelmesiyle oluşur. İsa’dan önce 7-8.yüzyıllarda Doğu Avrupa, Orta Asya ve Çin sınırları arasında yaşamışlardır. M.Ö. 750 ile 700 yılları arasında Ural Irmağı’nı geçerek Güney Rusya’ya gelmişlerdir. Oradan Kimerler’i kovmuşlardır. Dev alanlara yayılan ve tek bir devletçe yönetilen siyasal yaşamın merkezi Orta Asya’dır. Biz bunu ancak İran ve Türk destanlarından öğrenebiliriz.
Türk destanlarında Tunga Alp Er, İran destanlarında Afrasiyab adı ile tanınan kahraman,bu büyük İskit Devleti’nin yükseliş çağını yaşatan büyük kahramandır. Yaşamı söylenceye dönüşmüş Tunga Alp, Türk hakan soyunun büyük atasıdır. Onun yaşamı çevresinde yakınları, oğulları ve soyu anlatılır. Ne ki, destanın tümü günümüze kalmamıştır. Kaşgarlı Mahmut, Divan’da Alp Er Tunga ağıtından kesitler sunar. Kutadgu Bilig’de onun üzerine bilgiler verilir. Tüm bu veriler, destanın 11.yüzyılda Türk halkları arasında çok yaygın olduğunu gösterir. Ama Alp Er Tunga’nın ilginç izleri, İran destanı Şehname’dedir. Şehname’de İran-Turan savaşı geniş yer tutar. En büyük Turan kahramanı önce prens, sonra han olan Afrasiyab’tır. Aynı savaşlarda İtan utkusunu sırasıyla önce Kabil Şahı Zal,ardındanZaloğlu Rüstem, sonra da İrah Şah Keyhüsrev kazanır. Destanın kısa özeti şöyledir:
‘Turan Beyi Afrasiyab, babasının öğüdüyle İran üzerine yürüdü. İki ordu Dihistan’da karşılaştı. Afrasiyab’ın boyu selvi, kolları arslan gibiydi. Fil kadar güçlüydü. Afrasiyab İranlılar’ı yendi. İran Şahi, Afrasiyab’ın eline tutsak düştü. İran’ın ilk öcünü, o zamanlar İran’a bağlı Kabil Şahı Zal aldı. Afrasiyab elindeki İran padişahını kurtaramadı.Şah öldürüldü.
Afrasiyab, İran’ı almak için yeni bir savaş açtı. Artık Zal yaşlanmıştı. Afrasiyab’a karşı kendi yerine oğlu Rüstem’i yolladı. Rüstem, İran ülkesinin yetiştirdiği en büyük kahramandı. Bitmez tükenmez savaşlar oldu. Teke tek vuruşmalar oldu. Ordular karşılaştı. Bu savaşları çok kez Rüstem, arada bir de Afrasiyab kazandı. Kahraman Rüstem orduları Turan’a girdi. Çin’e kadar ilerledi. Turanlıları nerede bulsa öldürdü. Buna karşın Afrasiyab da boş durmuyordu. Arada bir İran içlerine dalıyor, ekinleri yakıyor, kıtlığa neden oluyordu. Bir ara İran Şahı Keykavus, oğlu Siyavuş’la Rüstemi darılttı. Siyavuş, Afrasiyab’a sığındı. Türk kahramanlardan Piran’ın kızıyla evlendi. Bundan Keyhüsrev adlı oğlu dünyaya geldi.
Afrasiyab Turan’da hüküm sürerken, Keyhüsrev büyüdü. İranlılarca kaçırılıp İran’a padişah yapıldı. Keyhüsrev, Zaloğlu Rüstem ile işbirliği yapıp Turan ordularını yendi. Tüm İran’ın büyük sultanı oldu. Afrasiyab’la pek çok kez savaştı. Savaşların çoğunda Afrasiyab’ı bozguna uğrattı. Sonunda Afrasiyab, ordusuz yapayalnız kaldı. Kayalık bir dağda bir mağaraya sığındı. Uzun süre insanlardan uzak yaşadı. Ama İranlılar izini buldu. Bir suya atlayıp kaçmak istedi. Ancak Keyhüsrev’in adamları yakalayıp öldürdü.’
İran yorumuna dayanan bu anlatım, kuşkusuz Türk destanı Alp Er Tunga’yı doğru yansıtmaz; İran destanındaki izleri üzerine bir bilgi verebilir.
Sonuçta, İskitler Doğu Avrupa’da egemenliklerine aldıkları yerleşik halkların arasında eriyip yitmişlerdir.
Heredot, İskitler’in inanç ve yaşamları üzerine kimi bilgiler verir. Heredot’a göre İskitler arasında bol sayıda kahin bulunur. Mesleklerini uygulamak için çok sayıda söğüt çubuğu kullanırlar. Ortaya kalın çubuk demetleri getirirler. Bunları yere koyup çözerler. Sonra çubukları birbirlerinin yanına koyarken kehanetlerini yaparlar.Aralarında konuşurken çubukları toplarlar. Onları yeniden arka arkaya yere koyarlar. Bu bağ çubuk taşıyan bir erkeği betimleyen Oxus hazinesi içindeki temsil, Heredot Tarihi’nde anlatılanlara uyar.
Sus yöresinde İskitler’den kaldığı sanılan kimi kalıntılar ele geçmiştir. Çivi yazısı ile yazılmış bukalıntılarda geçen sözcüklerle Türkçe arasında birtakım koşutluklar bulunduğu varsayılır. Söz konusu sözcükleri ve Türkçe karşılıklarını –eleştirel gözle bakılması dileğiyle- verelim.”
GeneL TerimLer :
anire- ‘onamak’
arta ‘oturmak’
ata ‘ata’
atıva ‘ortasında’
atza ‘uzak’
çagrı ‘oğul’
‘çatanika ‘uzun, uzatmak, çat’
daldu ‘doldurmak’
dalduka ‘doldurulmuş’
davla ‘dolu
dalva açtı ‘dolduruldu’
gami ‘gemi’
du ‘tutmak
gik ‘gök < ET kök
gikka ‘gök’
ı ‘ırmak’
irçigi ‘artık, artmak’
ivika ‘ayaklanmak’
kappika ‘kapamak’
karata ‘kart, yaşlı’
katzavana ‘kazımak’
kutis ‘getirmek’
kutta ‘katmak’
piri ‘varmak’ < ET barmak
taka ‘tuğ’
tan ‘tanrı’
tari ‘talamak’
tarna ‘tanışmak’
tarra ‘doğru’ <ET* töre
taufa ‘dayamak’
tırı ‘demek’
ufarri ‘obiri’
ut ‘itmek’
val ‘yol’
vara ‘dedi,dedim’
vit ‘gitmek’
vurun ‘yer’ < ET orun