İnsan yağmuru (Gerçek Bir Hikaye)

AnaToLiaN

MeCCaH
Katılım
21 Ağu 2007
Mesajlar
1,878
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Keskinli --71
Konuda ki Necati Bayrakcı benim çalıştığım kurumdaki okul müdürüdür...Müdür olmasının sebebini yazıyı okuyunca anlıcaksınız...

Dilek, Reşat Nuri Güntekin’in ’Çalıkuşu’ romanındaki idealist genç öğretmen Feride’nin zorlu göreve soyunduğu andaki ‘Küçük bir mektebim olacak. Baştan başa çiçeklerle donatacağım, bir alay çocuğum olacak...’ gibi ütopik düşünceler içinde değildi. Çünkü öğretmen babası ona bölge gerçeklerini anlatmıştı. Kızını Doğu’nun realitesine göre hazırlamıştı. Ancak Tutak Köyü’nün ağır koşulları, bütün hazırlıkları silip süpürecek güçteydi. Dilek Bayrakçı, öğretmenlikteki ilk ayını anlatırken, okul sıralarında öğrendikleriyle meslek pratiği arasındaki uçurumu ortaya koyuyordu: ‘Sınıfı ısıtmak için tezek yakıyordum. Öğrenciler her sabah kollarının altında birer kalıp tezekle (kurutulmuş hayvan dışkısı) geliyorlardı. Tezeğin ağır kokusu üzerime siniyordu. Akşam eve geldiğimde elbiselerimi çıkartıp uzak bir köşeye koyuyordum.’

***

Öğrencilerin alışkanlıkları da yöreye ‘uygun’ ama Dilek öğretmenin görgüsü ve bilgisi dışındaydı: ‘Tuvalete girdiklerinde taş ile taharetleniyorlardı. Sonra o taşları tuvalete atıyorlardı. Tuvaletin deliği de ürperticiydi. Birinci sınıf öğrencileri içine düşebilirlerdi. İlk iş olarak her gün yanımda tuvalet kağıdı getirmeye başladım. Öğrencilere taş yerine kağıt kullanmayı öğrettim.’

Tuvalet taşını değiştirmek için öğretmen, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne dilekçe yazıyor, istek bildiriyor. Eğer bu ihtiyaç ‘gerekli’ görülürse, kurum öğretmene bir hela taşı veriyor. O taşı alıp köye götürmek ve yerine yerleştirmek ise öğretmenin görevi oluyor! Dilek öğretmen, ‘İtiraf edeyim ki bunu başaramadım’ diyor.

Tutak’taki birinci ayı dolmak üzereyken babası Necati öğretmen, Kırıkkale’den kalkıp köye geliyor. Yanında getirdiği iş elbiselerini giyiyor, 5. Sınıf öğrencilerini de yanına ‘kalfa’ alıp işe koyuluyor. Okulun kırık kiremitlerini yenileriyle değiştiriyor. Çatıdan düşmüş bayrak direğini yerine monte ediyor. Kırılmış camları değiştiriyor. Kırık dolapların kapaklarını onarıyor. Kapı menteşelerini sağlamlıyor. Dilek, babasının hakkını teslim ederken, ‘Benim bir ayda yapamadıklarımı o bir günde bitirdi’ diyor...”

***

Yukarıdaki satırlar, seyyah gazeteci Nazım Alpman’ın kederi bile oyun havasına dönüştüren sevecen ve muzip kaleminden yağan ‘İnsan Yağmuru’nun ilk damlası ‘Modern Çalıkuşları’ndan alınmıştır. Doğudan batıya Türkiye’nin renklerini fırçalayan ‘İnsan Yağmuru’ (Ozan Yayınları, 2007) tadı damağınızda kalan bir güzel kitap. “Oxford’lu Metropolit”ten, “Beykozluların Polonya Seferi”ne kadar hem gülerek, hem hayretle okunan Türklere özgü maceralar arasında, sevgili arkadaşım Nazım’ı alnından öpeceğim pek çok hikâye var.

Ama ben Tutak Köyü öğretmeni Dilek’in yaşadıklarına takıldım, düşündüm ve isyan ettim. Takıldım, çünkü babam ben doğmadan çok önce, 1942’de Sapanca’da bölük komutanıyken yaptırdığı “temiz su” oluklarının içinde her sabah bulduğu taşlara bir anlam veremediğini ve “taharet” için kullanıldıklarını öğrendiği zaman nasıl çıldırdığını anlatırdı.

Demek 1940’lardan 2000’lere Türkiye’nin “Doğu alışkanlıkları” değişmemişti.

Düşündüm, çünkü devletin yetersizliği, hatta ‘milli’ eğitimi çökertmek için adeta özel umursamazlığı bir yana, çocuklarını okula gönderen ebeveynlerin niçin bir araya gelip de Dilek öğretmene bir el vermediklerini, sor- guladım.

***
İsyan ettim, çünkü Kırıkkale’den kalkıp gelen bir öğretmen babanın okulu tamir etmekteki performansını, demek ki beş sınıf dolusu öğrenci babası gösteremiyordu... Acaba köy kahvesinde “öldürülmeyecek” bir boş zamanları mı yoktu bu babaların, yoksa onarmak, düzeltmek, işe yaramak, kısaca çalışmak kültürü mü?

Oysa, Nazım’ın “İnsan Yağmur”unu okuduğum gün, gazetelerde bir haber vardı: Gabon’da yaşayan gorillerin “peçete” kullandığı ortaya çıkmıştı! İngiliz zoologların gözlemine göre, goriller meyve yerken kürklerine akan suları, yapraklarla silerek temizliyorlar.

Ormanlar tükenince, taşa geçerler mi, dersiniz?


KAYNAK
 
Geri
Üst